19 Aralık 2005 Pazartesi

2005 YILINDA DAĞITILAN KARLARIN BEYANI




Sermaye şirketlerinde dönem kazancının ortaklara dağıtılmasına veya sermayeye eklenmesine en üst karar organı olan şirket genel kurulu veya ortaklar kurulu karar vermektedir. Karın dağıtılmasına karar verilirken dağıtımdan dolayı oluşacak vergi yükü de hesaba katılmakta, vergi yükünün ağır olduğu dönemlerde karın dağıtılmasından ziyade, karın sermayeye eklenmesi veya değişik yollarla (ortak cari hesabının şişmesi veya örtülü kazanç dağıtımı) ortağa aktarılması tercih edilmektedir. Karın bu şekilde ortaklara aktarılmasının vergisel riskler taşıdığı bilinen bir gerçektir.

  1. Kurumların 1.1.1999 ile 31.12.2002 Tarihleri Arasında Sona Eren Hesap Dönemlerinde Elde Ettikleri Kurumlar Vergisine Tabi Tutulmuş Kazançları İle 2003 ve İzleyen Yıllarda Elde Ettikleri veya Edecekleri Kazançların Dağıtımı Sonucu Elde Edilen Kar Payları:

24.4.2003 tarihinden itibaren 4842 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi kanununun 94’ncü maddesinin 6’ncı bendinde yapılan değişiklik ile, kar dağıtımına % 10 stopaj getirilmiştir. Sözkonusu bende göre;

Tam mükellef kurumlar tarafından;

-Tam mükellef gerçek kişilere,
-Gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara veya muaf olanlara,
-Dar mükellef gerçek kişilere,
-Dar mükellef kurumlara,
-Gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere

Dağıtılan kar paylarından % 10 stopaj yapılacaktır.

4842 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanununun 22’nci maddesinde yapılan değişiklik ile 2003 yılında elde edilenler de dahil olmak üzere tam mükellef kurumlardan elde edilen kar paylarının yarısı gelir vergisinden istisna edilmiştir. (Dar mükellef kurumlardan elde edilen kar paylarında istisna yoktur.) Ancak kar payının dağıtımında yapılan stopaj istisna edilen tutar üzerinden de yapılacaktır. Stopajın tamamı kar payının yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi durumunda hesaplanan vergiden mahsup edilecektir.

Yine 4842 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanununun 86’ncı maddesinde yapılan değişiklik ile, kar payının tutarı, (yukarıda belirtilen istisna tutarı hariç) vergiye tabi başka gelirlerle birlikte, Gelir Vergisi Kanununun 103’ncü maddesindeki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aştığı takdirde yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecektir.  Bu dilimin tutarı 2005 yılında 15.000 YTL’dır.

O halde 2005 yılında elde edilen ve 1999-2002 yıllarına ilişkin içinde istisna kazanç bulunmayan kurum kazançlarının dağıtılmasından elde edilen kar payları ile 2003-2004 yıllarına ilişkin her türlü kurum kazançlarının dağıtılmasından elde edilen kar paylarının tutarı 30.000 YTL’nı aşmadığı sürece beyan edilmeyecektir. 30.000 YTL’nı aşan söz konusu kar payları brüt tutar üzerinden beyan edilecek, istisna tutar dahil tamamı üzerinden kesilen stopaj, beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir.

Ayrıca karın sermayeye ilavesi kar dağıtımı sayılmadığı için elde edilen bedelsiz hisse senetleri stopaja tabi tutulmayacak ve hiçbir şekilde beyannameye dahil edilmeyecektir.

Dar mükellef kurumlardan elde edilen kar paylarından stopaj yapılmadığı için Gelir Vergisi Kanununun 86’ncı maddesi uyarınca (çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları saklı kalmak kaydıyla) tutarı ne olursa olsun beyan edilecektir. Ayrıca dar mükellef kurumlardan elde edilen kar paylarında GVK’nun 22’nci maddesinde yer alan ½ oranındaki istisna söz konusu değildir.

  1. 1. Fıkrada Sayılanların Dışında Kalan Kurum Kazançlarının Dağıtımı Sonucu Elde Edilen Kar Payları:

Öte yandan geçmiş yıllara ilişkin farklı vergi yüküne sahip kurum kazançlarının dağıtılması halinde yapılacak stopaj, beyan ve vergileme işlemleri için 4842 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 62’nci maddede bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun geçici 62’nci maddesine göre,

Tam ve dar mükellef kurumların,

a-) 31.12.1998 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemi kazançlarının,
b-) 1.1.1999 ile 31.12.2002 tarihleri arasında sona eren hesap dönemlerine ilişkin kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançlarının,
c-) 24.4.2003 tarihinden önceki yatırım indirimi hükümlerine tabi üzerinden stopaj yapılmış kazançlarının

Dağıtımı halinde stopaj yapılmayacaktır.

(a) bendi kapsamında elde edilen kar payları gelir vergisinden istisna olup üzerinden stopaj yapılmadığı gibi tutarı ne olursa olsun beyan edilmeyecektir.

(b) ve (c) bendi kapsamında elde edilen kar paylarının net tutarına elde edilen kar payının 1/9’u eklendikten sonra, bulunan tutarın yarısı vergiye tabi olacaktır. Bu tutar, Gelir Vergisi Kanununun 86’ncı maddesine göre, Gelir Vergisi Kanununun 103’ncü maddesindeki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aştığı takdirde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecektir. (Bu dilimin tutarı 2005 yılında 15.000 YTL’dır.) Beyannameye yazılan tutarın 1/5’i beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir. Diğer bir deyişle 2005 yılında (b) ve (c) bendi kapsamında elde edilen net 27.000 YTL’nı aşan kar payları için beyanname verilecektir. Örneğin 90.000 YTL kar payı elde eden bir gerçek kişi bu tutarın 1/9’u olan 10.000 YTL’nı elde ettiği kar payına ekledikten sonra bunun yarısı olan 100.000/2=50.000 YTL’nı beyan edecek ve hesapladığı 14.920 YTL gelir vergisinden beyannameye yazdığı tutarın 1/5’i olan 50.000/5=10.000 YTL’nı mahsup ettikten sonra 14.920-10.000=4.920 YTL gelir vergisi ödeyecektir.

Kurumların doğrudan veya iştirakleri aracılığıyla kar payı elde etmeleri diğer bir deyişle iştirak kazancı istisnasına tabi kazançlarının bulunması ve bu kazançlarını dağıtmaları halinde de, dağıtılan kazanç yukarıda sayılan türde bir kazanç ise, kar payının stopaj ve elde eden gerçek kişilerce beyanı hakkında aynı hükümler geçerli olacaktır.

Değişik yıllarda elde edilen kurum kazançlarının dağıtımından elde edilen kar paylarının vergilendirilme durumu toplu bir şekilde aşağıdaki tabloda görülmektedir.

Dağıtılan kurum kazancının elde edildiği yıl ve türü

Stopaj durumu

İstisna durumu

Beyan durumu
Tam mükellef kurumların 1.1.1999 ile 31.12.2002 tarihleri arasında sona eren hesap dönemlerinde elde edilen kurumlar vergisine tabi tutulmuş kazançları ile 2003 ve izleyen yıllarda elde edilen veya edilecek kazançları

İstisna tutarı dahil elde edilen kar payının tamamı üzerinden %10





Elde edilen kar payının ½’si
İstisnadan sonra kalan tutarın, vergiye tabi başka gelirlerle birlikte, Gelir Vergisi Kanununun 103’ncü maddesindeki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aştığı takdirde beyan edilecektir. Hesaplanan vergiden yapılan stopaj mahsup edilecektir.
Dar mükellef kurumların 1.1.1999 ile 31.12.2002 tarihleri arasında sona eren hesap dönemlerinde elde edilen kurumlar vergisine tabi tutulmuş kazançları ile 2003 ve izleyen yıllarda elde edilen veya edilecek kazançları



Yok



Yok
Tutarı ne olursa olsun tamamı beyan edilecektir. (çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları saklı kalmak kaydıyla)
Tam ve dar mükellef kurumların 31.12.1998 veya daha önceki tarihlerde sona eren hesap dönemi kazançları


Yok


Tamamı istisna


Beyana tabi değil
Tam ve dar mükellef kurumların 1.1.1999 ile 31.12.2002 tarihleri arasında sona eren hesap dönemlerine ilişkin kurumlar vergisinden istisna edilmiş kazançları



Yok



Yok
Elde edilen kar payının net tutarına tutarın 1/9’u eklendikten sonra bulunan tutarın yarısı Gelir Vergisi Kanununun 103’ncü maddesindeki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aştığı takdirde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecektir. Beyannameye yazılan tutarın 1/5’i beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir.
Tam ve dar mükellef kurumların 24.4.2003 tarihinden önceki yatırım indirimi hükümlerine tabi, üzerinden stopaj yapılmış kazançları




Yok



Yok
Elde edilen kar payının net tutarına tutarın 1/9’u eklendikten sonra bulunan tutarın yarısı Gelir Vergisi Kanununun 103’ncü maddesindeki tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aştığı takdirde, yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilecektir. Beyannameye yazılan tutarın 1/5’i beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilecektir.
  


21 Kasım 2005 Pazartesi

DEFTER TUTMAYAN ÇİFTÇİLERE 8.000 YTL’NİN ÜZERİNDE YAPILAN ÖDEMELERİN TEVSİK ZORUNLULUĞU





Kayıt dışı işlemleri kavramak

Maliye Bakanlığı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257’nci maddesinde yapılan değişikliğe dayanarak, mükelleflerin tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları ve posta idareleri kanalıyla yapmalarını ve bunlar tarafından düzenlenen belgelerle ispatlamalarını zorunlu kılmıştır. Bu düzenlemenin amacı, idarenin yoklama ve incelemelerinde banka ve benzeri kurumların kayıtlarından faydalanmak suretiyle ticari işlemlerin taraflarını izlemek ve kayıt dışılığı  azaltmaktır.

Tevsik zorunluluğunun kapsamı ve defter tutmak zorunda olmayan çiftçiler

Tahsilat ve ödemelerin tevsik zorunluluğu kapsamına;

-birinci ve ikinci sınıf tüccarlar,
-kazancı basit usulde tespit edilenler,
-defter tutmak zorunda olan çiftçiler,
-serbest meslek erbabı,
-vergiden muaf esnafın kendi aralarında yapacakları ticari işlemler

-ve bunların nihai tüketicilerden (Türkiye’de mukim olmayan yabancılar hariç) mal veya hizmet bedeli olarak yapacakları tahsilat ve ödemeler girmektedir.

320, 323, 324, 332 ve 337 seri nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ve 1 nolu VUK sirkülerinde yapılan düzenlemelerde, defter tutmak zorunda olmayan, diğer bir deyişle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler kapsama dahil edilmemiştir. Vergiden muaf esnafın kapsama dahil edilmiş olmasına rağmen, defter tutmak zorunda olmayan çiftçilerin kapsama dahil edilmemesinin bilinçli bir tercih olduğu kanaatindeyiz. Bu tercihte, ülkemizin bazı yörelerinde kırsal kesimin henüz mali sisteme entegre olmamasının yanı sıra zirai işlemlerdeki alım satımın kendine özgü karakterinin de rol aldığını düşünüyoruz. Ancak bu istisnanın kayıt dışılıkla mücadeleyi zayıflatan bir unsur olduğu da açıktır. 

Tahsilat ve ödemelerin yapılacağı aracı kurumlar

Toplam tutarı sekiz bin (8.000) YTL’nı aşan her türlü mal ve hizmet bedeli, avans, depozito, pey akçesi gibi ödeme veya tahsilatlar banka veya özel finans kurumları aracı kılınarak yapılır ve bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsik edilir. Banka ve özel finans kurumlarının yanı sıra Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, (PTT) aracılığıyla yapılacak tahsilat ve ödemeler de tevsik kapsamındadır. Ödeme ve tahsilatlar bu kurumlarca düzenlenen dekont veya hesap bildirim cetvelleri ile tevsik edilir. Havale, çek, kredi kartı ve bu kurumlar aracılığıyla tahsil edilen senetler ile banka ve özel finans kurumlarının internet şubeleri üzerinden yapılan işlemlerde tevsik edilmiş sayılır.

Tevsik Zorunluluğu Olmayan Ödeme ve Tahsilatlar

-Genel ve katma bütçeli idareler ile döner sermaye işletmelerine yapılacak ödeme ve   tahsilatlar ile
-Sermaye piyasası aracı kurumlarında,
-Yetkili döviz müesseselerinde,
-Noterlerde,
-Tapu idarelerinde
yapılan işlemlere konu ödeme ve tahsilatlar tevsik zorunluluğu kapsamında değildir.

Tahsilat ve ödemelerde ciro ve beyaz cirolu çeklerin kullanımı

Bir mal veya hizmet bedeli müşterinin kendi çeki ya da ciro ettiği bir çek ya da beyaz ciro ile teslim ettiği bir çek ile ödenebilir. Mal veya hizmet karşılığı alınan müşteri çekinin tam ciro yapılması halinde çekin arkasında isim, unvan, vergi kimlik numarası ve adresinin yazılması yeterlidir. Hamiline düzenlenen çek de aynı şekilde ciro edilebilecektir.

Mal veya hizmet bedellerini beyaz ciro (sadece çeki ciro edenin imzasının bulunması) ile tahsil edenler, bu çekleri için çek alım bordrosu” düzenlemelidirler. Bu bordroda çeki düzenleyen ya da çeki devredenin adı, soyadı, vergi kimlik numarası ile imza ve kaşesinin bulunması gerekmektedir. Çek alım bordrosu düzenledikten sonra bu çekler, satın alınan mal ve hizmet bedelleri karşılığı beyaz ciro ile verildiğinde “çek teslim bordrosu” düzenlenecektir. Bu bordrolarda da kendisine ciro yapılan satıcının veya yetkilisinin adı, soyadı vergi kimlik numarası ile imza ve kaşesinin bulunması zorunludur. (Çekle yapılan ödemelerde müteselsil sorumluluk uygulamasına muhatap tutulmamak için çekin tam ciro ile devri gerekir.)

Vadeli satışlar ile cari hesap kullanılmasında ödeme ve tahsilat

Vadeli satışlarda faturada gösterilen meblağın 8.000 YTL’nı aşması durumunda taksit tutarları banka, özel finans kurumları ve PTT aracılığıyla ödenecektir. İşletmelerin kendi ortakları ve diğer gerçek ve tüzel kişilerle olan ve herhangi bir ticari içeriği olmayan nakit hareketlerinde işlem tutarı (aynı günde aynı kişiye yapılan tahsilat veya ödemelerin toplamı veya tek bir işlem tutarı) 8.000 YTL’nı aşıyor ise bunlar da tevsik kapsamında olacaktır.

Tevsik Zorunluluğuna Uymayanlara Özel Usulsüzlük Cezası Kesilmektedir

Sekiz bin (8.000) YTL’nı geçen tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idareleri aracılığıyla yapma zorunluluğu getirilen mükelleflerden bu zorunluluğa uymayanlara, işleme konu tutarın % 5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilmektedir.

26 Eylül 2005 Pazartesi

DÖNEM SONU KUR DEĞERLEMELERİNDE ORTAYA ÇIKAN KUR FARKLARI İÇİN FATURA DÜZENLENECEK MİDİR?





Dövizli işlemlerin muhasebeleştirilmesi…

Bilindiği üzere, ticari hayatta döviz cinsinden veya dövize endeksli birçok işlem yapılmaktadır. Bu işlemler muhasebeye kaydedilirken işlemin dövizli tutarı Türk Lirasına (YTL) çevrilir. Dönem sonlarında yapılan değerleme işlemlerinde de dövizli alacak ve dövizli borçlar değerlenerek Türk Lirasına (YTL) çevrilir. Nitekim Vergi Usul Kanununun 280’nci maddesinde, “Yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır. Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığınca tespit olunur. Bu madde hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da caridir.” Hükmü yer almaktadır. Değerleme sonucunda ortaya çıkan kur farkları gelir veya gider kaydedilir. Kur farklarının muhasebeleştirilmesinde esas olarak 646 Kambiyo Karları Hesabı veya 656 Kambiyo Zararları Hesabi kullanılır. İşlemin özelliğine göre başka hesaplar kullanılması da gerekebilir.

Fatura düzenlenecek midir…

Peki bu şekilde yapılan değerleme işleminde ortaya çıkan kur farkları için fatura düzenlenecek midir? Vergi Usul Kanununun faturanın tarifine ilişkin 229.maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika” olarak tanımlanmıştır. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, nihai olarak müşterinin borçlandığı meblağın hesaplanması anlamına gelmeyen değerleme işlemi sonunda ortaya çıkan olumlu kur farkları için fatura düzenlenmesi gerekmez.

Değerlemenin anlamı…

Vergi Usul Kanununun 258’nci maddesinde, “Değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasiyle ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tesbitidir.” denilmiş ve Değerleme günü başlığını taşıyan 259’ncu maddesinde de “Değerlemede, iktisadi kıymetlerin vergi kanunlarında gösterilen gün ve zamanlarda haiz oldukları kıymetler esas tutulur.” Hükmü yer almıştır. Dolayısıyla yapılacak olan değerlemeler, başta gelir ve kurumlar vergisi olmak üzere, vergi matrahlarını azaltan veya çoğaltan, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili işlemlerdir. Şüphesiz değerleme işlemi, her ne kadar 259’ncu maddenin yürürlüğe girdiği 1961 yılında Katma Değer Vergisi yürürlükte olmasa dahi, Katma Değer Vergisi matrahlarını da etkileyen bir işlemdir. O halde yapılacak olan değerleme işlemlerinde ortaya çıkan kur farkları KDV matrahını olumlu veya olumsuz etkiliyorsa, KDV matrahlarının tekrar hesaplanıp düzeltilmesi ve bu amaçla fatura kesilmesi mi gerekecektir?

Katma Değer Vergisi Kanununda matrahın tesbiti…

KDV Kanununa göre, vergiyi doğuran olay, teslim veya hizmettir. Katma Değer Vergisinin matrahı, teslim veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedeldir. Bedelin değerlemesi TL, döviz, aynı ödeme vb olmasına göre Vergi Usul Kanununun değerleme hükümlerine göre yapılır. KDV Kanununun 24’ncü maddesinde kur farkları benzeri gelirlerin matraha dahil unsurlardan olduğu belirtilmiş, 26’ncı maddesinde de bedelin döviz ile hesaplanması halinde dövizin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği andaki cari kur üzerinden Türk parasına çevrileceği hükmü yer almıştır. Yukarıda 259’ncu madde hükmünde belirtildiği üzere, değerleme vergi kanunlarında gösterilen gün ve zamanlarda yapılır. Katma Değer Vergisi Kanununda değerleme günü, teslim veya hizmetin gerçekleştiği veya teslim veya hizmet bedelinin kesinleştiği (bedelin tahsil edildiği) gündür. Katma Değer Vergisi dönemlerinin son gününde yapılacak değerlemelerin KDV matrahının yeniden hesaplanmasını gerektirmeyeceği kanaatindeyiz.

Diğer bir deyişle, geçici vergi veya kurumlar vergisine ilişkin vergilendirme dönemlerinin son günlerinde döviz cinsinden borç ya da alacakların 280’nci madde gereği değerleme işlemine tabi tutulması, gelir ve kurumlar vergisi matrahının doğru tespit edilmesi için yapılmaktadır. Değerleme sonucunda ortaya çıkan kur farkları teslim veya hizmet bedelini kesinleştirmemekte, dolayısıyla bu aşamada fatura kesilmesini ve KDV matrahının düzeltilmesini gerektiren bir işlem oluşmamaktadır. Söz konusu kur farkı tutarlarının gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde, gelir ya da gider olarak tahakkuk ettirileceği tabiidir.

Maliye Bakanlığı’nın Görüşü…

Konu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı’nın görüşü de aynı paralelde olup 2005 yılında vermiş olduğu bir özelgede; “……………… bedelin döviz cinsinden ifade edildiği işlerde, ödemenin vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihten sonra yapılması durumunda bu ödeme nedeniyle ortaya çıkacak kur farkı tutan üzerinden fatura düzenlenerek katma değer vergisi hesaplanacaktır. Diğer taraftan, ödemeden önce dönem sonlarında yapılan değerleme  nedeniyle ortaya çıkan kur farkı için fatura düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu fark için katma değer vergisi de hesaplanmayacaktır.” Denilmiştir.

6 Eylül 2005 Salı

GAYRİMENKUL VE İŞTİRAK HİSSELERİ SATIŞ KAZANCI İSTİSNASI





A. KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN:

5281 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun 8’nci maddesine 12 numaralı bent olarak eklenen ve böylece 21 yıldan beri geçici maddelerle düzenlenmesine son verilerek kalıcı hale getirilen gayrimenkullerin ve iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazanca ilişkin istisna müessesesi esas olarak işletmelerin sermaye ihtiyaçlarını kendi iç kaynaklarından sağlamasına yönelik bir vergisel teşvik müessesesidir.

1.1.2005 tarihinden itibaren uygulanacak istisna hükmünün ana hatları aşağıdaki gibidir:

  1. İstisnadan tam ve dar mükellefiyete tabi kurumlar yararlanabilir,
  2. Gayrimenkul veya iştirak hissesi satışı söz konusu olmalıdır,
  3. Satılan gayrimenkul veya iştirak hisselerinin iki tam yıl süre ile aktifte bulunmuş olması gerekir.
  4. Satış kazancı sermayeye eklenmelidir.
  5. Menkul kıymet veya gayrimenkul ticareti ile uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanmaz.

Şimdi yukarıda saydığımız istisnadan yararlanma koşullarının ayrıntılarına inelim:

1.   İstisnadan tam ve dar mükellefiyete tabi kurumlar yararlanabilir:

·        Dar mükellef kurumlar da dahil olmak üzere, sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu müesseseleri, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler ve iş ortaklıkları istisnadan yararlanabilecektir.

2.   Gayrimenkul veya iştirak hissesi satışı söz konusu olmalıdır:

·        Gayrimenkullerin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmaları şarttır. Bu tescilin kurum adına iki tam yıl önce yapılmış olması gerekir. Özellikle cins tashihi iki tam yıl önce yapılmamış gayrimenkuller ancak yapı kullanma ruhsatının iki tam yıl öncesine ait olması durumunda istisnadan yararlanabilir.
·        İştirak hisseleri deyimi şunları kapsamaktadır: anonim şirket hisse senetleri, limited şirket iştirak payları, eshamlı komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları, iş ortaklıkları ortaklık payları, adi ortaklık ortaklık payları, kooperatif payları.

3.   Satılan gayrimenkul veya iştirak hisselerinin iki tam yıl süre ile aktifte bulunmuş olması gerekir:

·        Gayrimenkul ve iştirak hisseleri asgari iki tam yıl (730 gün) kurumların aktifinde bulunmuş olmalıdır.
·        Birleşme, devir ve bölünme hallerinde ilk edinme (iktisap) tarihi olarak devir alınan, birleşen ve bölünen kurumlardaki iktisap tarihi esas alınacaktır.
·        Kurumların ellerinde bulunan hisse senetleri veya iştirak hisseleri dolayısıyla bedelsiz ya da nominal bedeliyle (itibari değeriyle) yeni hisse iktisap etmeleri durumunda, yeni hisselerin iktisap tarihi olarak eski hisselerin iktisap tarihi dikkate alınacaktır.
·        Banka ve diğer finans kurumlarına borçlu kurumlar ile bunların kefillerinin, bu borçlarına karşılık borçlu oldukları banka ve finans kurumlarına devrettikleri gayrimenkul ve iştirak hisselerinde asgari iki yıl süre ile elde tutma şartı aranmamaktadır. Aynı şekilde banka ve diğer finans kuruluşlarının alacaklarına karşılık olarak iktisap ettikleri gayrimenkul ve iştirak hisselerinin satışında iki yıllık süre şartı aranmamaktadır. 

4.   Satış kazancı sermayeye eklenmelidir:

·        Satıştan doğan kazancın sermayeye ilave edilme işlemi, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar yapılmış olmalıdır. Bu süre içinde sermayeye eklenmeyen kazanç kısmı için cezalı tarhiyat yapılır.
·        İstisnanın uygulanacağı yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihe kadar şirket yetkili organları tarafından sermayeye ilave kararının verilmesi gerekir.
·        Eski uygulamaya yön veren Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 28’nci maddesinde, “……..tam mükellefiyete tabi kurumların iştirak hisselerinin veya gayrimenkullerinin satışından doğan kazancın, satışın yapıldığı yılda kurum sermayesine ilave edilen kısmı, kurumlar vergisinden müstesnadır. Şu kadar ki, vadeli satış halinde, satışın yapıldığı hesap dönemini takip eden ikinci hesap döneminin sonuna kadar tahsil edilen kazançların tutarı; ilgili yıl kurum kazancından indirilir. Bu tarihten sonra yapılacak tahsilat için bu hüküm uygulanmaz. İlk yapılan tahsilatın iştirak hissesi veya gayrimenkulün maliyet bedeline ilişkin olduğu kabul edilir.” hükmü yer aldığından ve madde gerekçesinde de istisnanın uygulanabilmesinin nakit tahsilata bağlı olduğu yönünde açıklamalar bulunduğundan uygulama nakit tahsilat esasına göre yapılmıştır. Ancak 1.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere KVK’nun 8’nci maddesine 12’nci bend olarak eklenen hükümde tahsilat şartının varlığına ilişkin bir ifade yer almamaktadır. Yeni hükme göre, istisnanın uygulanabilmesi için, hem peşin hem de vadeli satışlarda, satış kazancının sermayeye ilavesinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar yapılması yeterli olup, tahsilat gerçekleşmese dahi istisnanın uygulanabileceği görüşündeyiz. Yeni hükümde (KVK md 8/12) yer alan “Vadeli satış halinde, ilk yapılan tahsilatın iştirak hissesi veya gayrimenkulün maliyet bedeline ilişkin olduğu kabul edilir.” hükmünün maddenin bu halinde herhangi bir anlam ifade etmediği düşüncesindeyiz. Ancak uygulamada Bakanlığın konu ile ilgili görüşünü açıklamasını beklemekte yarar bulunmaktadır. 2005 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin verilme tarihine kadar konu netleşmez ise beyanname ihtirazi kayıtla verilip yargıya başvurulabilir.   
·        Eski uygulamadan farklı olarak, kooperatifler, iktisadi kamu müesseseleri, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler, iş ortaklıkları ve dar mükellef kurumların elde ettikleri istisnaya tabi satış kazancını sermayeye eklemeleri şartı aranmamaktadır. Bu kaznçlar özel bir fon hesabında tutulur.
·        Sermayeye eklenen veya fon hesabında tutulan kazançların beş yıl içinde, herhangi bir suretle işletmeden çekilmesi, dar mükellef kurumlar tarafından yurt dışına transfer edilmesi veya bu süre içinde işletmelerin tasfiyesi (devir, birleşme ve bölünme halleri hariç) halinde, bu kazançlar o yılın kazancı sayılarak vergiye tabi tutulur.


5.   Menkul kıymet veya gayrimenkul ticareti ile uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanmaz:

·        Menkul kıymet veya gayrimenkul ticareti ile uğraşan kurumların ticaretini yapmak amacıyla elinde bulundurmadığı (örneğin şirket merkezi olarak kullanılan bina veya iştirak veya bağlı ortaklığa ait hisseler) değerlerin satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecektir.

B. KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN:

Gayrimenkul ve iştirak hisseleri satış kazancı istisnası Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan düzenlemeye paralel olarak, Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4 ncü maddesine (r) bendi eklenmiştir.

  1. Katma Değer Vergisi Kanunundaki düzenleme Kurumlar Vergisi Kanununa atıf yapmaksızın bağımsız bir şekilde düzenlendiği için istisnayı kurumlar vergisi ve katma değer vergisi açısından ayrı ayrı uygulamak mümkündür.
  2. Katma değer vergisi açısından satış kazancını sermayeye ekleme şartı bulunmamaktadır. Dolayısıyla zararına satışlarda da KDV istisnasından yararlanmak mümkündür.
  3. İstisnaya tabi gayrimenkul ve iştirak hisselerinin alışlarında yüklenilen KDV’ler için iade veya mahsup (tam istisna) öngörülmemiş olmakla birlikte, kısmi istisna uygulaması da yumuşatılarak, satışın yapıldığı tarihe kadar indiririm yoluyla giderilemeyen KDV’lerin istenirse gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği belirtilmiştir. Burada gelir vergisi matrahı olarak sözü edilen matrahın, kurumlar için söz konusu olamayacağından kanun metninde yazım hatası olduğunu düşünüyoruz.

C. BSMV, HARÇ VE DAMGA VERGİSİ YÖNÜNDEN:

  1. Tapu ve kadastro harcı istisnasına son verilerek bu kapsamdaki gayrimenkul satışları harca tabi olmuştur.
  2. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi istisnası 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 29’ncu maddesine eklenerek korunmuştur.
  3. Eski düzenlemeden farklı olarak damga vergisi istisnası da getirilmiştir. Damga Vergisi Kanununun istisnaları düzenleyen 2 sayılı tablosuna eklenen bir fıkra ile Kurumlar Vergisi Kanununun 8/12 nci maddesi kapsamındaki işlemler için düzenlenen kağıtların damga vergisinden istisna olduğu belirtilmiştir.


9 Ağustos 2005 Salı

İHRAÇ KAYITLI TESLİMLERİN BEYANI




Katma Değer Vergisi Kanununun 11/1-c maddesinde düzenlenen ihraç kayıtlı teslimlerin, Maliye Bakanlığı’nın 2005 yılı başında kullanıma sunduğu yeni KDV beyannamelerine yansıması konusunda bazı tereddütler oluşmuş, bu tereddütlerin bir kısmı Bakanlığın bizce hatalı düzenlemeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. 95 seri nolu KDV Genel Tebliği bu tartışmalara son vermiştir.

İhraç Kayıtlı Teslimlerin Beyanı:

Bilindiği üzere, ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin düzenlenen faturalarda gösterilen KDV satıcı/imalatçı tarafından tahsil edilmediği halde KDV beyannamelerinde gösterilir. Bu teslimlerin bedeli beyannamenin 6,8,10,12 nolu satırlarında, teslim edilen malın KDV oranına bağlı olarak yazılır. KDV tutarları da 7,9,11,13 nolu satırlarda gösterilir. Diğer bir deyişle bu teslimler diğer normal teslimler ile birlikte aynı satırlara kaydedilir ve toplamı 31 nci satırdaki toplam KDV ne dahil olur.

Öte yandan ihraç kayıtlı teslim bedelleri ve KDV tutarları beyannamenin arka yüzündeki İhraç Kaydıyla Teslimler tablosunun 84,86 ve 88 nolu satırlarına kaydedilir. Bu tutarların toplamı 89 nolu Tecil Edilebilir KDV satırına yazılır.

31 nci satırdaki toplam KDV tutarından 37 nci satırdaki indirimler toplamı düşüldüğünde kalan tutar, 89 nolu Tecil Edilebilir KDV satırına yazılan ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin KDV tutarından fazla ise 89 nolu satırdaki tutarın tamamı 38 nolu satırdaki Tecil Edilecek KDV satırına yazılır. 31 nci satır ile 37 nci satır arasındaki fark, 89 nolu Tecil Edilebilir KDV satırına yazılan ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin KDV tutarından az ise 31 nolu satır ile 37 nolu satır arasındaki farkın tamamı 38 nolu satırdaki Tecil Edilecek KDV ni oluşturur. Bu durumda 89 nolu satırdaki Tecil Edilebilir KDV ile 38 nolu satırdaki Tecil Edilecek KDV arasındaki fark 90 nolu İhracatın Gerçekleştiği Dönemde İade Edilecek Tecil Edilemeyen KDV satırına yazılarak iade veya mahsubu istenir. Eğer 31 nolu satır ile 37 nolu satır arasındaki fark negatif ise, yani indirimler toplamı toplam KDV den fazla ise ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin KDV’nin tamamı (89 nolu satırdaki tecil edilebilir KDV tutarı) 90 nolu satıra yazılarak iade ve mahsup konusu yapılır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, 95 seri nolu KDV Genel Tebliğindeki düzenlemeden sonra, ihraç kayıtlı teslimlere ilişkin iade edilecek tutarın sadece 90 nolu İade Edilecek KDV satırında gösterilip 40 nolu İade Edilmesi Gereken KDV satırına yazılmamasıdır.

Beyannamenin 85, 87 ve 91 nolu satırları, %1 ve %8 oranında KDV’ye tabi malların ihraç kayıtlı teslimlerinde, satıcının yüklendiği KDV tutarı bu oranlardan hesaplanan teslim KDV’den fazla ise kullanılacaktır.

95 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinden Sonra Terkin ve İade İşlemleri:

2005 yılı başında bastırılan KDV beyannamelerinde ihraç kayıtlı teslimden doğan KDV iadeleri, teslime konu malların ihraç edildiği aya ilişkin KDV beyannamesinin 83 nolu satırına yazılmak suretiyle talep ediliyordu. Dolayısıyla iade ve mahsup talebinde bulunabilmek için teslime konu malların ihraç edilmesi yeterli olmuyor, ihracatın gerçekleştiği aya ilişkin KDV beyannamesine intikal ettirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle ihracat gerçekleşip iade ve mahsuba ilişkin tüm belgeler tamamlandığı halde beyannamenin tahakkuk ettirilmesini beklemek gerekiyordu. 95 seri nolu KDV Genel Tebliği ile bu uygulamaya son verilmiştir. Artık beyannamelerin 83 nolu satırı kullanılmayacaktır. İhraç kayıtlı teslimlere ilişkin tecil edilen KDV’nin terkin edilmesi veya iade KDV’nin alınması beyannameye yansıtılmadan gerekli evrakların tamamlanarak vergi dairesine ibraz edilmesiyle gerçekleşecektir.

95 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinden Sonra İhracatçının İmalatçıya Kestiği Kur Farkı Faturaları:

KDV Kanununun 11/1-c maddesine 5228 sayılı Kanun ile eklenen “ihracatçılara mal teslim eden imalatçılara iade edilecek Katma Değer Vergisi, ihraç edilen mala ilişkin imalatçı satış bedeline göre hesaplanan vergiden imalatçı aleyhine matrahta meydana gelen değişikliğe ilişkin verginin düşülmesinden sonra kalan tutardan fazla olamaz” hükmüne istinaden vergi dairelerinde imalatçılar aleyhine uygulamalar yapılıyor, indirilecek KDV listesinde ihracatçıya ilişkin kur farkı faturalarına rastlanıldığında faturadaki KDV kadar tutar cari dönemin varsa iade KDV tutarından düşüldüğü gibi indirim KDV’nin düzeltilmesine de imkan tanınmıyordu. 95 seri nolu Tebliğ bu duruma bir son vermiş, imalatçı aleyhine oluşan kur farkının iade tutarını etkilemeyeceği açıklanmıştır.