22 Ağustos 2008 Cuma

İŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERSİZ FESHİ NEDENİYLE MAHKEME KARARINA GÖRE İŞÇİYE ÖDENEN TAZMİNATTAN GELİR VERGİSİ KESİLMESİ GEREKMEKTEDİR




4857 sayılı İş Kanununun 21’nci maddesine göre; “İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları  ödenir. İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,  yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir. İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur. Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir”.
Yukarıdaki madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, mahkeme veya özel hakem kararı ile  iş sözleşmesinin feshinin geçersizliği tespit edildiğinde işverenin iki seçeneği bulunmaktadır:
a-) İşçinin işe iadesi,
b-) İade yapılamayacak ise mahkeme veya özel hakem kararında belirtilen tazminatın ödenmesi.
Yazımızda Mahkeme kararına istinaden ödenen bu türdeki tazminatların gider olarak kaydedilmesi konusuna değineceğiz.
Sendikal Tazminat: 
Sendikal tazminatta Mahkeme Kararına istinaden ödenen tazminatlardan biridir.
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30’ncu maddesinde, işyeri sendika temsilcisinin  hizmet akdinin sadece temsilcilik faaliyetlerinden dolayı feshedilmesi halinde, en az bir yıllık ücreti tutarında tazminata hükmedileceği yer almaktadır.
Aynı Kanunun 31’nci maddesinde; işçilerin, sendikaya üye olmaları veya olmamalarından veya iş saatleri dışında veya işverenin rızası ile iş saatleri içinde, işçi sendika veya konfederasyonlarının faaliyetlerine katılmalarından dolayı işten çıkarılamayacakları veya herhangi bir nedenle farklı muameleye tabi tutulamayacakları belirtilmiştir. İşveren bu hükümlere aykırı davranırsa veya Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdini feshederse  işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
Vergi İdaresine Göre Mahkeme Kararına İstinaden Ödenen Tazminatlardan Gelir Vergisi Kesilmesi Gerekmektedir:
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığının verdiği bir özelgede; Gelir Vergisi Kanunu’nun 61.maddesine göre, ücretin, ödenek, tazminat, kasa tazminatı, tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının mahiyetini değiştirmeyeceği belirtilmiş ve ödenen tazminatın akdin feshinin mahkeme tarafından reddedilmesi nedeniyle sözleşmenin halen yürürlükte olmasına binaen ve evvelce yapılmış hizmetlere istinaden ödendiği için ücret sayılacağı, ücret sayılan bu ödemelerin, nakden veya hesaben ödenmesi sırasında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı, diğer taraftan, söz konusu tazminatın işlemiş faizleri ile diğer masraflarının, işverenin mahkemece kusurlu bulunması nedeniyle gider olarak kaydededilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Danıştay 4’üncü Dairesi’nin 29.01.2007 tarih ve 2006/4216 esas numaralı kararında ise; mahkeme tarafından sözleşmenin feshinin geçersizliğine ve çalışanın işe iadesine karar verilmesine rağmen işçiyi işe başlatmayan işveren aleyhine hükmolunan tazminatın ödenmesi, iş sözleşmesinin tarafları arasındaki çalışma ilişkisinin sona ermesi sonucunu yarattığı, Gelir Vergisi Kanununun 61'inci maddesinde ücret ve ücret sayılan ödemelerin ortak özelliğinin, bu ödemelerin çalışanın işverene bağlılığı ve hizmeti karşılığında yapıldığı, çalışanı işe iade etmeyerek çalışma ilişkisini sona erdiren işveren tarafından yargı kararına istinaden ödenen tazminatın, ücret sayılan ödemelerin ortak özelliklerini taşımadığından, bu ödemelerden vergi kesintisi yapılmasına olanak bulunmadığı belirtilmiştir.
Maliyenin Görüşü Danıştayın Görüşüne Göre Vergi Avantajı Yaratıyor:
Gelir İdaresinin görüşüne göre, ödenen tazminatlar ücret sayıldığı için üzerinden stopaj yapmak gerekecek, ancak ücret olması nedeniyle gider kaydedilebilecektir. (Yalnızca işlemiş faizleri ile diğer masrafları, işverenin mahkemece kusurlu bulunması nedeniyle, gider kaydedilemeyecektir.)
Danıştayın kararına göre ise, ödenen tazminat ücret sayılmadığı için üzerinden stopaj yapılmayacak, ancak Mahkeme Kararına göre ödense bile Gelir Vergisi Kanununun 41/6. Maddesine göre işverenin suçundan doğduğu için gider kaydedilemeyecektir.
Bu durumda, işçiye Mahkeme Kararına göre ödenen tazminatların muhasebeleştirilmesi konusunda; Maliyenin görüşüne uygun olarak ödenecek tutar üzerinden stopaj yapmak ve kalan tutarı işçiye ödemek (bize göre brüt ücret mahkemece hükmedilen tutardır) ve brüt tutarı gider olarak kaydetmek vergisel açıdan daha avantajlı olmaktadır.

8 Ağustos 2008 Cuma

BAZI DURUMLARDA KDV İSTİSNASINDAN VAZGEÇMEK AVANTAJLIDIR




Katma Değer Vergisinin İşleyişi:
Katma Değer Vergisi teorik olarak, mal veya hizmetin ilk doğuşundan itibaren her kademede yaratılan katma değerin vergilenip Hazineye intikal etmesini, tüketiciye ulaşana kadar aradaki safhalarda Hazineye intikal eden verginin hesaplanan KDV’lerden indirilmesini, en son tüketicinin ödediği KDV’nin tüketici tarafından indirim konusu yapılamaması nedeniyle tüketicinin üzerinde kalmasını öngören dolaylı bir vergidir. Sistemin kurgusu gerçekten mükemmeldir. Ancak sistemin işleyebilmesi için zincirin halkalarında bir kopukluk olmaması gerekir. Zincirin halkalarında iki nedenle kopukluk olabilmektedir. Birincisi, bir veya birden çok safhada hesaplanan yani tahsil edilen KDV’lerin çeşitli nedenler ile (örneğin zararına satışlar veya sahte belge kullanımı gibi) indirilecek yani ödenen KDV’lerden az olması, ikincisi bazı safhalarda indirimli oran, muafiyet veya istisna uygulanması.
İstisnalarda veya Düşük Oranlı Teslimlerin KDV Yükünün Giderilmesi:
İstisna, işlemin konusu, teslim edilen mal veya hizmetin türü veya teslim alanın niteliği nedeniyle uygulanmaktadır. Bazı işlemler Katma Değer Vergisi konusuna girmekle birlikte mevzuata göre istisna oldukları için KDV’ne tabi olmamaktadır. İşlemin KDV’ne tabi olmaması, o safhada teslim edilen mal veya hizmet için karşı taraftan KDV tahsil edilmemesi anlamına gelmektedir. Bu da o mal veya hizmet için ödenen KDV’nin indirilememesi ve yük olarak işletmenin üzerinde kalmasıdır. Mevzuatımızda istisnaların bazıları için işletmenin yüklendiği KDV’nin işletmeye iade edilmesi öngörülmüş, bazı istisnalar için ise KDV iadesi öngörülmemiştir. Örneğin ihracat, transit taşımacılık için iade öngörülmüş, kurumların aktifinde en az iki tam yıl süreyle bulunan gayrimenkullerin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimlere ilişkin istisna için iade öngörülmemiştir. Veya bakanlar Kuruluna verilen yetki nedeniyle bazı indirimli orana tabi malların teslimi nedeniyle KDV iadesi öngörülmeyebilecektir.
İstisnadan Vazgeçme:
KDV Kanununun 18’nci maddesine göre, istisna uygulamaktan vazgeçmek yani istisna işlemler için KDV tahsil etmek mümkündür. KDV Kanununun “İstisnadan Vazgeçme” başlıklı 18’nci maddesine göre, ilgili vergi dairesine yazılı başvuruda bulunarak, belirtilen işlem türleri için vergiye tabi tutulmayı talep edilebilir. Bu talebin dilekçede belirtilen ve dilekçe tarihinden sonra ifa edilen işlemleri kapsaması şarttır. Söz konusu talep devam etmekte olan işlemler için geçerli olmayacaktır. Öte yandan istisna işlemler için KDV uygulanmaya başlandıktan sonra üç yıl uygulamayı sürdürmek zorunludur.
Eski uygulamada işlem bazında seçim söz konusu değildi. 5228 sayılı Kanunla 18’nci maddede yapılan değişiklikten sonra işlem bazında (örneğin belli bir mal veya hizmet türünün) satışına ilişkin olarak istisnadan vazgeçmek mümkündür. Örneğin aynı işletmede konut yapı kooperatiflerine verilen inşaat taahhüt hizmetlerinde istisnadan vazgeçerek KDV uygulamak, aynı zamanda da 150 metrekarenin altındaki konut teslimlerini istisnaya tabi tutmak mümkündür.
İstisnadan Vazgeçerek İade ve Mahsup Konusu İşlem Yapanlar KDV İadesi Alabilirler mi?
Bilindiği üzere, 1 Ocak 1998 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı alınmış olan inşaatlara ilişkin olarak; konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri ile 150 m2'yi aşmayan konutlara ilişkin olarak kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşları ve belediyelere yapılan inşaat taahhüt işleri Katma Değer Vergisinden müstesnadır. Bu istisna kısmi istisna kapsamında sayıldığı için bu işler dolayısıyla müteahhitlerin yüklendiği KDV’lerin iade olarak alınması mümkün olmamakta, ancak kazançlarının tespitinde gider veya maliyet olarak yazılabilmektedir. Bu durum çeşitli nedenlerle KDV yükünü fiyatlarına yansıtamamış müteahhitlerin mağduriyetine yol açmaktadır. Bize göre böyle bir durumda KDV Kanununun 18’nci maddesinden yararlanmak suretiyle bu işlemler için KDV uygulamak (konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri % 1 oranında KDV’ne tabidir) ve indirimli oran nedeniyle yüklenilen vergileri iade olarak almak mümkün olabilmelidir. Veya teslimleri istisnaya tabi olan metal, plastik, lastik, kauçuk, kağıt, cam hurda ve atıkların istisnadan vazgeçmek suretiyle ihraç edilmesi halinde yüklenilen vergilerin ihracat istisnası kapsamında iadesinin mümkün olması gerekir.  
Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 3.8.2006 tarihli bir özelgede, hurda ve atık teslimleri ile ilgili istisnadan yararlanmak istemeyen bir mükellefin dilekçe ile müracaatta bulunması halinde dilekçe tarihinden sonra ifa edilen hurda teslimlerinden yapılan KDV stopajı nedeniyle iade ve mahsup talebinde bulunmasının mümkün olduğu belirtilmiştir.