İlk
bakışta ihracatçılara her yıl ihracatlarının binde beşi oranında bir tutarı
gider yazma imkanı verdiği düşünülen, ancak Gelir İdaresi tarafından Tebliğler
ile yapılan açıklamalarda bunun algılandığı gibi bir indirim veya istisna
müessesesi olmayıp, yurtdışında gerçekten yapılmış ancak belgesi alınamamış
masrafların kanunen gider yazılabilmesi imkanını sağlayan bir düzenleme olduğu vurgulanan
ihracatta götürü gider uygulamasına ilişkin son zamanlarda verilen Danıştay
Kararlarında Maliyenin Tebliğlerle getirdiği sınırlamalar Kanun maddesine
aykırı bulunmuştur.
Gelir Vergisi Kanunu'nun
40. maddesinin birinci bendine 1995 yılında 4108 sayılı kanunla eklenen
parantez içi hükümle "İhracat, yurtdışında inşaat, onarma, montaj ve
taşımacılık faaliyetlerinde bulunan mükellefler, bu bentte yazılı giderlere
ilaveten bu faaliyetlerden döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini
aşmamak şartıyla yurtdışındaki bu
işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları
giderleri de indirebilirler" düzenlemesi getirilmiştir.
Maliye Bakanlığı 194 sayılı
Genel Tebliğ'inde; "Götürü gider uygulaması, mükelleflerin yurtdışındaki işleri ile ilgili olarak yapmış oldukları
giderlerden belgesi temin edilemeyenlerin, anılan faaliyetlerden sağlanan
hasılatın belli bir oranını aşmamak şartıyla ticari kazançtan indirilmesini
öngören bir müessesedir. Dolayısıyla götürü
gider hesaplanabilmesi için harcamanın yapılmış ve işletmenin malvarlığında bir
azalma meydana gelmiş olması gerekir." Açıklaması yapılmıştır.
Hatta Tebliğ'de bu giderlerin
de 'Tekdüzen Muhasebe Sistemi'nde ilgili gider hesaplarında izlenmesi ve dönem
sonunda '690 Dönem Kâr-Zarar' hesabına aktarılması gerektiğini belirtmiştir. Buradan
da anlaşılacağı üzere Gelir İdaresi bu hesaplara kayıt yapılabilmesi için
işletmenin varlıklarından (kasa, banka, borçta artış gibi) bir çıkış olması
gerektiğini bilerek ve özellikle kayıt yapılacak hesap isimlerini zikretmiştir.
Bugüne kadar Maliyenin
çerçevesini çizdiği uygulama şöyle olmaktaydı: Yurtdışında ihracatla ilgili belgesi
alınamayan bir gider yapılması ve bu giderin zamanında deftere kaydedilmesi ve
daha sonra bu giderlerin toplamının ihracattan döviz olarak elde edilen
hasılatın binde beşini aşmayan kısmının kanunen kabul edilen gider olarak
dikkate alınması, aşan kısmının ise kanunen kabul edilmeyen gider olarak
beyanname üzerinde matraha eklenmesi sözkonusuydu.
Bu imkanın tamamından
yararlanabilmek için fiilen yapılan uygulama ise şöyle cereyan etmekteydi: Yıl
içerisinde ortak cari hesabı çalıştırılmak suretiyle, ya elden nakit olarak ya
da yurtdışındaki banka hesabına havale yapılarak ortağa döviz olarak ödenen
paralar önce avans hesabına kaydediliyor, yıl sonunda da ihracatın binde beşine
denk gelecek kısmı masraf hesaplarına alınarak götürü gider uygulaması
kapsamında belgesiz gider yazılıyordu. Dolayısıyla Maliyenin düzenlemesinin
yanından dolanılarak uygulama fiilen indirim ve teşvik uygulaması haline
dönüştürülüyordu.
Ancak ihtirazi kayıt konularak
açılan bir davada Danıştay 4. Dairesi E. 2004/1293 K.2005/529 sayı ve 31.3.2005
tarihli Kararı ile "hasılatın binde
beşini aşmamak üzere hesaplanan götürü giderin herhangi bir ispat koşuluna
bağlı olmaksızın gider olarak nazara alınabileceğine" hükmetmiştir. (Bumin
Doğrusöz/Referans Gazetesi/25.09.2008)
Benzer yönde verilen bir Danıştay
Kararında da (Danıştay 4. Dairesi'nin E.2006/2738 K.2007/610 sayı ve 28.2.2007
tarihli kararı) "Genel tebliğin götürü giderin muhasebe sistemindeki
hesaplara kaydedilmesi ve dönem sonunda kâr-zarar hesabına aktarılması koşulu
nedeniyle" ihracat bedelinin binde beşi oranında götürü gideri tam olarak
indirim konusu yapamayan bir mükellefin davasını kabul eden yerel mahkeme
kararı onanmıştır. (Bumin Doğrusöz/Referans Gazetesi/25.09.2008)
Bu Kararların, mükellefleri
Kanunu dolanmak veya işlemleri peçelemek yerine, ihtirazi kayıtla dava açma
yolunu seçerek haklarını hukuk yoluyla aramaya sevk edeceğini umuyor, Maliyenin
de eski görüşünü terketmesini bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder