I.
MEVZUATTA
GEÇEN HAFTA:
1.
Gelir İdaresi Vadeli Çeklerin Reeskonta Tabi
Tutulmasına İzin Vermemiştir:
5838
sayılı Kanunla 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin
Korunması Hakkında Kanuna eklenen geçici 2. Maddede, “31.12.2009 tarihine kadar,
üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya
ibrazı geçersizdir.” Hükmü bulunmaktadır.
Gelir
İdaresi, 12 Mayıs 2009 tarihli 41 nolu Vergi Usul Kanunu Sirkülerinde, geçici
bir süre için vade getirilmiş olan ileri tarihli çeklerin artık senet olarak
kabul edilerek Vergi Usul Kanunundaki reeskont uygulamasına tabi tutulup
tutulamayacağına açıklık getirmiştir.
Sirkülerde
çekin, keşidecinin mevduatının bulunduğu bankaya, bu mevduattan belirli bir
meblağı kendisinin öngördüğü kişilere ödemesi için vermiş olduğu yetkiyi ortaya
koyan bir kambiyo senedi olduğu belirtilerek, çeki, diğer kambiyo senetlerinden
ayıran en önemli özelliğin, onun bir ödeme aracı olması ve poliçe ve bono gibi
kredi fonksiyonuna sahip olmaması gösterilmiştir.
Türk
Ticaret Kanununda sayılan diğer kıymetlerden farklı olarak çekte vadenin
bulunmadığı belirtilmiştir. TTK’nun 707 inci maddesinin 1 inci fıkrasında çekin
görüldüğünde ödeneceğine, buna aykırı herhangi bir kaydın yazılmamış hükmünde
olacağına ilişkin hüküm bulunmaktadır.
Uygulamada
çekin senet gibi kullanılıyor olmasının ona hukuken senet niteliği
kazandırmayacağı belirtilmiştir.
Yukarıda
belirtilen 5838 sayılı Kanunla getirilen değişikliğin gerekçesinde, belirli bir
süreyle çekin, üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmek için muhatap
bankaya ibrazı geçersiz sayılarak, ekonomik sıkıntılarla çeklerin zamanında
ödenememesi sonucunda ticari hayatta karşılaşılan sorunlara ve mağduriyetlere
çözüm üretilmesi amacıyla yapıldığı ifade edilmiştir.
Getirilen
yeni düzenlemedeki amaç, çeke vade konulması ya da ileri tarihli çek
düzenlemesinin sağlanması olmayıp, madde hükmü ile belirlenen tarihe kadarki
süreç zarfında, çeklerin kullanılmasıyla ilgili olarak ticari hayatta
karşılaşılan sorunların ve bu sebeple yaşanan mağduriyetlerin giderilmesidir.
Zira,
Türk Ticaret Kanununun hükümleri gereğince çeke vade konulması kabul edilmemiş,
hatta çekte vade belirtilmiş olsa bile konulmamış sayıldığına hükmolunmuştur.
Dolayısıyla,
bir ödeme aracı olarak kullanılan çeklerin vadeli olarak düzenlenmiş olması halinde
dahi, Vergi Usul Kanununda yer alan reeskonta tabi tutulması mümkün
sayılmamıştır.
2.
Yabancı Sermayeli Kuruluşların Mayıs
Ayında Bilgi Verme Zorunluluğu:
4875 Sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
kapsamında bulunan yabancı sermayeli şirketler ve diğer kurum ve kuruluşlar
tarafından her yıl mayıs ayı sonuna kadar bildirimde bulunulması zorunluluğu bulunmaktadır.
20.08.2003 tarihli Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu Uygulama Yönetmeliğine göre;
Kanun
kapsamındaki şirket ve şubeler;
-Sermayelerine ve faaliyetlerine ilişkin bilgileri
Mayıs ayı sonuna kadar,
-Sermaye hesabına yapılan ödemelere ilişkin
bilgileri ödemeyi takip eden 1 ay içinde,
-Mevcut yerli veya yabancı ortakların kendi
aralarındaki veya şirket dışındaki herhangi bir yerli veya yabancı yatırımcıya
yaptıkları hisse devirlerine ilişkin bilgileri hisse devrinin gerçekleşmesini
müteakip en geç 1 ay içinde, Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel
bildirmek zorundadırlar.
Kanun
kapsamında bulunmayan yerli şirketler;
-Şirkete yabancı bir ortağın girmesi veya
-Şirketin yaptığı sermaye artışına yabancı
yatırımcının iştirak etmesi
durumunda şirketin kanun kapsamına girmesi nedeniyle
hisse devirlerine ilişkin bilgileri hisse devrinin gerçekleşmesini müteakip en
geç 1 ay içinde Hazine Müsteşarlığı Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü'ne
bildirmek durumundadırlar.
4875 sayılı kanunda, yurt dışında ikamet eden Türk
vatandaşları da "yabancı yatırımcı" sayıldığı için, bunların ortak
oldukları şirketlerde de yukarıda sayılan bildirimlerin yapılması
gerekmektedir.
II.
VERGİDE TARTIŞILAN RİSKLER VE
FIRSATLAR:
- Danıştay
Kararında Limited Şirketin Vergi Borcu İçin Kanuni Temsilci Durumunda
Bulunan Limited Şirket Müdürü Hakkında Takibat yapılmadan Önce, Zamanaşımı
Süresi İçerisinde Borcun Asıl Borçlu Tüzel Kişiden Tahsil Olanağı
Kalmadığının İdarece Tespit Edilmiş Olmasının Şart Olduğuna
Hükmedilmiştir:
Yargıya
intikal eden olayda, bir limited şirketin ödenmeyen 1996 yılı kurumlar vergisi
üçüncü taksidi 16.5.1998 tarihinde şirkete tebliğ edilen ödeme emriyle istenilmiş,
ve bu suretle tahsil zamanaşımı 1.1.1999 tarihinden itibaren başlamıştır.
31.12.2003 tarihinde dolacak tahsil zamanaşımı içerisinde, 16.12.2003 tarihinde,
şirketin ilgili dönemde kanuni temsilcisi olan şahsın taşınmazına haciz
uygulanmıştır. 14.9.2004 tarihinde kanuni temsilci adına ödeme emri
düzenlenerek 29.11.2004 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Danıştay
Üçüncü Dairesi 2006/3902 esas ve 2009/51 sayılı kararında, ödeme
emrinin şirkete tebliği ile zamanaşımının 1.1.1999 tarihinden itibaren işlemeye
başladığı, bu ödeme emrinden başka borçlu limited şirket hakkında zamanaşımını
kesecek herhangi bir işlem yapılmaması nedeniyle zamanaşımının 31.12.2003 tarihinde
dolduğunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunun
102'nci maddesinde; amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını takip
eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına
uğrayacağını, 103'üncü maddesinde de; zamanaşımını kesen nedenlerin; ödeme,
haciz, cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat,
ödeme emri tebliği, mal bildirimi, haciz tatbiki gibi nedenler olduğunu, kesilmenin
rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımının
yeniden işlemeye başlayacağını belirtmiştir.
Danıştay
kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10'uncu maddesinin 2'nci fıkrası
hükmü uyarınca, tüzel kişilerin vadesinde ödenmeyen vergi borçlarından kanuni
temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için, zamanaşımına
uğramadığının ve tüzel kişiden tahsil olanağı kalmadığının idarece tespiti
gerektiğini belirtmiştir.
Danıştay,
asıl borçlu şirket hakkında zamanaşımını kesecek nitelikte herhangi bir işlem
yapılmaması nedeniyle 31.12.2003 tarihinde zamanaşımına uğradığı anlaşılan
vergi borcunun 29.12.2004 tarihli ödeme emriyle kanuni temsilci sıfatıyla şirket
müdüründen istenilmesini mümkün bulmamaktadır. Kanuni temsilcinin araçlarına ve
evine uygulanan haczin davalı idarece zamanaşımını kestiği öne sürülmekte ancak,
bu durum asıl borçlu adına yapılan bir işlem olmaması nedeniyle, beş yıl içinde
tahsil edilemeyen vergi borcunun zamanaşımına uğradığı açık olduğundan kanuni
temsilciden aranmasında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Karardan
da anlaşılacağı üzere; Danıştay kanuni
temsilciler hakkında takibat yapılmadan önce, zamanaşımı süresi içerisinde asıl
borçlu tüzel kişiden tahsil olanağı kalmadığının İdarece tespit edilmiş
olmasının şart olduğuna hükmetmiştir.
- Danıştay’ın 5 nolu KDV Sirküleri ile 106 nolu KDV Genel Tebliğinin “İnşaat Ruhsatının Münhasıran Konut Yapı
Kooperatifi Adına Düzenlenmiş Olması” ve “İnşaatın Yapıldığı Arsanın Tapu
Sicilinde İnşaat Taahhüt Hizmetini Alan Kooperatif Tüzel Kişiliği Adına
Tescil Edilmiş Olması” Şartlarını İptal Etmesinden Sonra, Konut
Yapı Kooperatiflerine Verilen İnşaat Taahhüt İşlerinin İstisna veya
İndirimli Orandan Yararlanabilmesi İçin Kooperatifin Konut Yapı
Kooperatifi Olması, İşin Konut Yapı Kooperatifine Yapılması, Yapılan İşin
İnşaat İşi Olması ve Taahhüde Dayanması Koşulları Yeterli Olacakmıdır:
Katma
Değer Vergisi Kanunu’nun, geçici 15. maddesi ile 29.07.1998 tarihinden önce
inşaat ruhsatı alınmış inşaatlara ilişkin olarak, konut yapı kooperatiflerine
yapılan inşaat taahhüt işleri katma değer vergisinden istisna tutulmuştur. Bu tarihten sonra ruhsat alınmış işlere
ilişkin katma değer vergisi oranı, 1 Ocak 1998 tarihinden geçerli olmak
üzere %1 olarak tespit edilmiştir.
49
ve 66 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde, konut yapı kooperatiflerine verilen
inşaat taahhüt işlerinin istisna veya indirimli orandan yararlanabilmesi için;
-
Kooperatifin konut yapı kooperatifi olması,
-
İşin konut yapı kooperatifine yapılması,
-
Yapılan işin inşaat işi olması ve taahhüde dayanması gerektiği belirtilmiştir.
21.11.2003
tarihli 2003/5 sayılı KDV Sirküleri ile 29.07.1998 tarihinden önce inşaat
ruhsatı alınmış inşaatlara ilişkin olarak konut yapı kooperatiflerine yapılan
inşaat taahhüt işlerinin katma değer vergisinden istisna olabilmesi için 49 ve
66 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde yapılan açıklamalara ek olarak “inşaat
ruhsatının münhasıran konut yapı kooperatifi adına düzenlenmiş olması” şartı
da aranmıştır.
Danıştay
2006 yılında vermiş olduğu Kararla, 21.11.2003 tarih ve 2003/5 sayılı KDV
Sirküleri ile getirilen “inşaat ruhsatının münhasıran konut yapı kooperatifi
adına düzenlenmiş” olması şartını iptal etmiştir.
Danıştay’ın
vermiş olduğu iptal kararının ardından çıkartılan 106 no.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nde konuyla ilgili; “…..Bu Tebliğ’in yayımlandığı tarihten
itibaren sözleşmesi imzalanacak inşaat taahhüt işlerinde istisna veya indirimli
oranda KDV uygulamasından yararlanılabilmesi için, yukarıda belirtilen
düzenlemelerde aranılan şartların yanı sıra, inşaatın yapıldığı arsanın tapu
sicilinde inşaat taahhüt hizmetini alan kooperatif tüzel kişiliği adına tescil
edilmiş olması da gerekmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
106
nolu KDV Tebliğinin iptali için açılan davada Danıştay yürütmenin
durdurulmasına karar vermiştir. Danıştay Kararı’nda; Tebliğ ile inşaatın yapıldığı arsanın tapu sicilinde inşaat taahhüt
hizmetini alan kooperatif tüzel kişiliği adına tescil olmasının da gerektiği
şeklindeki düzenleme ile açıklama özelliği aşılarak, söz konusu
düzenlemelerde öngörülmeyen ve vergilerin kanuniliği ilkesine aykırı bir
şekilde, istisna veya indirimli orandan yararlanma hakkını kısıtlar nitelikte
yeni bir şart ve yaptırım getirilmiş bulunmaktadır.” Denilmiştir.
Mahkeme
kararında, anılan avantajın mücerret olarak kötüye kullanımının engellenmesi
amacıyla, nakit yerine daire karşılığında arsa satın alarak konut yaptıran iyi
niyetli kooperatifleri de kapsayacak şekilde sınırlayıcı şartlar getirilmesini
hukuka uygun bulmamıştır.
- Konut
Yapı Kooperatiflerinin Taşınmaz Satışı KDV’den İstisna mıdır Değil midir?
Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendi ile tüketim ve
taşımacılık kooperatifleri dışında kalan kooperatifler belirli şartlarla kurumlar
vergisinden muaftır.
Bilindiği
üzere, kurumların aktifinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan taşınmazların
satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler KDV’den istisnadır. Ancak gayrimenkul ticareti
yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz teslimleri
istisna kapsamında değildir.
Bu
hüküm konut yapı kooperatiflerinin istisnadan faydalanıp faydalanamayacağı
hususunda tereddütlere yol açmaktadır. Gelir İdaresi verdiği özelgelerde bu
konuda farklı görüşler belirtmiştir. (Mümin TÜYSÜZOĞLU-Gürman MANCOĞLU Yaklaşım Mayıs 2009)
Konut
yapı kooperatiflerinin istisna hükmünden faydalanamayacağına ilişkin verilen özelgelerde, konut yapı kooperatiflerinin
konut yapımına ilişkin faaliyetlerinin bulunması ve ortaklara veya üçüncü
şahıslara taşınmaz satışları, taşınmazlara ilişkin ticari faaliyet olarak kabul
edilmiştir.
Kanun’da,
istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla
aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri
istisna kapsamı dışında bırakılmıştır. Ticari amaç dışındaki nedenlerle alınmış olan
taşınmazların satışının, istisnaya tabi olması gerekir. Örneğin gayrimenkul ticareti yapan kurumun
büro olarak kullanmak üzere aldığı gayrimenkulü iki yıl sonra satması halinde
KDV’den istisna olacaktır.
Öte
yandan Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer alan benzer istisna hükmünün
kooperatifler açısından uygulanmasına ilişkin olarak yapılan açıklamalarda,
kooperatiflerin amaçlarını gerçekleştirdikten sonra kalan fazla arsa veya
konutu elden çıkarmaları halinde de doğan kazancın istisnaya tabi olacağı
belirtilmiştir.
Ancak
konut yapı kooperatiflerinin gayrimenkul satışlarında söz konusu istisnayı uygularken
bu konuda İdarenin görüşünün net olmadığını dikkate almalıdırlar.
- Alınan
Faturanın VUK da Öngörülen Zorunlu Bilgileri Taşımaması Halinde Özel
Usulsüzlük Cezası Kesilebileceği Gibi Ödenen KDV’nin de İndirilememesi Söz
Konusudur:
VUK’un
227. maddesinde “Bu Kanun’a göre kullanılan veya bu Kanun’un Maliye Bakanlığı’na
verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen
zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları yönünden hiç
düzenlenmemiş sayılır.” Hükmü yer almaktadır. r.
VUK’un
231. maddesinin 5 numaralı bendine göre; “Malın teslimi veya hizmetin yapıldığı
tarihten itibaren azami yedi (7) gün içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç
düzenlenmemiş sayılır.”
206
Sıra No.lu VUK Genel Tebliği’ne göre; “En
az üç nüsha düzenlenmeyen sevk irsaliyeleri hiç düzenlenmemiş sayılır.”
Vergi
İdaresine göre, taşıması zorunlu bilgileri taşımaması nedeniyle hiç düzenlenmemiş
sayılan belgeler hakkında VUK’un 353. maddesine göre özel usulsüzlük cezası
kesilmesi gerekmektedir.
Öte
yandan KDV mevzuatımızda KDV indiriminin dayanağını ise VUK’da düzenlenen
fatura ve benzeri belgeler oluşturmaktadır. İdareye göre bir fatura ve benzeri
belgenin KDV indirimine konu edilebilmesi için fatura ve benzeri belgenin
VUK’da yer alan şekilde düzenlenmiş olması gerekir. Taşıması zorunlu bilgileri
taşımayarak VUK’a göre hiç düzenlenmemiş sayılan fatura ve benzeri belge KDVK
açısından da KDV indirimine dayanak olarak kullanılamaz.
Konuya
ilişkin mükellef aleyhine bazı yargı
kararları da mevcuttur.
- İş
Seyahatlerinde Yeme, İçme vb Harcamaların Perakende Satış Fişi İle Belgelendirilemeyeceği
Mutlaka Fatura Alınması Gerektiği:
Vergi
İdaresi, personelin iş seyahatlerinde yaptıkları yeme içme gibi harcamalarının
gider olarak dikkate alınabilmesi için bedel ne olursa olsun fatura ile
belgelendirilmesi gerektiği ve bu harcamalar için alınan perakende satış
fişlerinin gider belgesi olarak kabul edilmeyeceği görüşündedir.
Konu
ile ilgili olarak verilen bir Özelge’de, “Firmanın pazarlama ve satış
departmanlarında çalışan elemanlarının şehir içi ve dışındaki seyahatlerinde
yeme içme gibi harcamalarının kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate
alınabilmesi için fatura ile tevsiki zorunludur.” şeklinde idari görüş
bildirilmiştir. (Durmuş Yener
ÖZEL Yaklaşım Mayıs 2009)
Gelir
İdaresine göre, fatura ile belgelendirilmesi zorunlu bulunan mal ve hizmet
alımlarının perakende satış fişi veya yazar kasa fişi ile belgelendirilmesi
halinde, bu belgeler gider belgesi olarak kabul edilmeyecek ve yapılan
mal ve hizmet alımlarına ilişkin giderler, iş ve işletme ile ilgili olsa
dahi ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınamayacak ve bu
belgelerde gösterilen KDV’ler indirim konusu yapılamayacaktır.
III.
GEÇEN HAFTANIN EKONOMİ YORUMLARINDAN
ALINTILAR:
Yiğit
Bulut (Vatan 11.05)
Sayın
Başbakanım,
Daha değişik bir ifadeyle: TBMM’de en büyük gruba sahip olan ve istediğiniz her kanunu çıkarma yetisine haiz olan Sayın Erdoğan,
Bir ülke düşünün bankacılık sektörü ile vatandaş arasındaki “bütün düzenlemeler” vatandaşın aleyhine yapılmış!
Bir ülke düşünün “dünyada eşi benzeri olmayan” bir uygulama yapılıyor. Konut kredisi alıyorsunuz, adına dünya ile uyumlu şekilde “mortgage” diyorlar ama yaptıkları dünya yüzeyinde eşi benzeri olmayan detaylar içeriyor. Konuta karşılık verilmesi gereken kredi için “bütün mal varlığınız hatta ailenizin bütün varlıkları” tehdit altına alınıyor!
Bir ülke düşünün “bankadan gelen öde emrine” itiraz etmeniz için “önce ödemeniz” gerekiyor, sonra “yargı makamına” gitme hakkınız var! Bir ülke düşünün “düşük kredi faizi” diyerek reklam yapılıyor, işlem yaptığınızda “peşin komisyon, dosya parası, kur farkı” gibi “abuk subuk” kalemler ile “kredi faizi” inanılmaz noktalara geliyor...
Bir ülke düşünün “aylık kredi kartı gecikme faizi” ABD ve AB’deki “yıllık faizden” daha yüksek!
Bir ülke düşünün, o ülkede bir Ticaret Kanunu düşünün “bütün detaylar” vatandaşın “aleyhine” çalışıyor ve “size gönderilen” ödeme emrine itiraz etmeniz için en az “o ödeme kadar” paranız olması gerekiyor!
Bir ülke düşünün bankaları “katrilyonlarca” kâr açıklarken, reel sektör “yok oluyor” !
Sayın Başbakanım, var mı böyle “kârlı, ballı” bir ticaret, vatandaşını bankalara bu kadar ezdiren başka bir “mekan”! Eleştirmekte haklısınız ama soruyorum size: Var mı böyle bir “kara parçası” daha! Söylediklerinizin haklılığına “kanımım son damlasına” kadar inanıyorum! Ama bir gerçek var: Şikayet makamında değildiniz ve burada “ilk çiviyi” çakacak olan da yine sizsiniz! Sayın Başbakanım, size bir vatandaş olarak çağrıda bulunmak istiyorum; “mortgage” düzenlemesinden başlamak üzere, Türk Ticaret Kanunu dahil “her satırı” vatandaşımızı koruyacak şekilde, ABD ve AB düzeyine getirelim! Ve Türk Halkının sırtındakileri indirelim! Şimdi sıra sizde “getirin bu düzenlemeleri” TBMM çatısı altına “destek vermeyenleri” hepimiz görelim...
Daha değişik bir ifadeyle: TBMM’de en büyük gruba sahip olan ve istediğiniz her kanunu çıkarma yetisine haiz olan Sayın Erdoğan,
Bir ülke düşünün bankacılık sektörü ile vatandaş arasındaki “bütün düzenlemeler” vatandaşın aleyhine yapılmış!
Bir ülke düşünün “dünyada eşi benzeri olmayan” bir uygulama yapılıyor. Konut kredisi alıyorsunuz, adına dünya ile uyumlu şekilde “mortgage” diyorlar ama yaptıkları dünya yüzeyinde eşi benzeri olmayan detaylar içeriyor. Konuta karşılık verilmesi gereken kredi için “bütün mal varlığınız hatta ailenizin bütün varlıkları” tehdit altına alınıyor!
Bir ülke düşünün “bankadan gelen öde emrine” itiraz etmeniz için “önce ödemeniz” gerekiyor, sonra “yargı makamına” gitme hakkınız var! Bir ülke düşünün “düşük kredi faizi” diyerek reklam yapılıyor, işlem yaptığınızda “peşin komisyon, dosya parası, kur farkı” gibi “abuk subuk” kalemler ile “kredi faizi” inanılmaz noktalara geliyor...
Bir ülke düşünün “aylık kredi kartı gecikme faizi” ABD ve AB’deki “yıllık faizden” daha yüksek!
Bir ülke düşünün, o ülkede bir Ticaret Kanunu düşünün “bütün detaylar” vatandaşın “aleyhine” çalışıyor ve “size gönderilen” ödeme emrine itiraz etmeniz için en az “o ödeme kadar” paranız olması gerekiyor!
Bir ülke düşünün bankaları “katrilyonlarca” kâr açıklarken, reel sektör “yok oluyor” !
Sayın Başbakanım, var mı böyle “kârlı, ballı” bir ticaret, vatandaşını bankalara bu kadar ezdiren başka bir “mekan”! Eleştirmekte haklısınız ama soruyorum size: Var mı böyle bir “kara parçası” daha! Söylediklerinizin haklılığına “kanımım son damlasına” kadar inanıyorum! Ama bir gerçek var: Şikayet makamında değildiniz ve burada “ilk çiviyi” çakacak olan da yine sizsiniz! Sayın Başbakanım, size bir vatandaş olarak çağrıda bulunmak istiyorum; “mortgage” düzenlemesinden başlamak üzere, Türk Ticaret Kanunu dahil “her satırı” vatandaşımızı koruyacak şekilde, ABD ve AB düzeyine getirelim! Ve Türk Halkının sırtındakileri indirelim! Şimdi sıra sizde “getirin bu düzenlemeleri” TBMM çatısı altına “destek vermeyenleri” hepimiz görelim...
Güngör URAS (Milliyet 12.05)
Sanayi
üretiminde kıpırdama başladı
Öncü
göstergeler sanayi üretiminde kıpırdamanın başladığını ortaya koyuyor. Sanayi
üretiminde kıpırdamanın başlaması krizin sona erdiği anlamına gelmez. Ama çok
önemlidir. Çünkü işverenler sanayide daralmanın sona erdiğini görürlerse işçi
çıkarmaya son verirler. Sanayide üretimin artmaya başlamasıyla işletmeler
tekrar işçi alabilir.
1) Şubattan
sonra sanayide kapasite kullanımı azar azar artıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 4936 işyerinde aylık kapasite kullanım oranlarını izliyor.
Sanayide kapasite bir işyerinin tüm (teknik + sermaye + emek) gücüyle yapacağı üretimin ölçüsünü gösterir. Kapasite kullanım oranı ise, bütünü 100 olan kapasitenin (değişik nedenlerle) ne kadarının kullanıldığını ortaya koyar.
Bizim sanayimizde kapasite kullanım oranı genelde 80-85 dolayındadır. 2008 Temmuz ayında 80 idi. Kasımda 72, aralıkta 64 oldu. 2009 yılı ocak ve şubat aylarında 63‘e kadar indi. Derken mart ayında 64 oldu. Acaba kıpırdama devam edecek mi diye beklerken sevinerek gördük ki kıpırdama devam ediyor. Kapasite kullanımı nisan ayında 66 olmuş.
Bu, nisan ayındaki kapasite kullanımı geçen yılın nisan ayındaki 81 olan kapasite kullanım oranına göre yüzde 18.2 gerilemeyi işaret ediyor. Geriye dönük bu duruma üzülelim ama, sevinilecek, ileriye dönük bir gelişme var. Kapasite kullanımındaki gerileme sona ermiş, kapasite kullanımında artış başlamış gibi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 4936 işyerinde aylık kapasite kullanım oranlarını izliyor.
Sanayide kapasite bir işyerinin tüm (teknik + sermaye + emek) gücüyle yapacağı üretimin ölçüsünü gösterir. Kapasite kullanım oranı ise, bütünü 100 olan kapasitenin (değişik nedenlerle) ne kadarının kullanıldığını ortaya koyar.
Bizim sanayimizde kapasite kullanım oranı genelde 80-85 dolayındadır. 2008 Temmuz ayında 80 idi. Kasımda 72, aralıkta 64 oldu. 2009 yılı ocak ve şubat aylarında 63‘e kadar indi. Derken mart ayında 64 oldu. Acaba kıpırdama devam edecek mi diye beklerken sevinerek gördük ki kıpırdama devam ediyor. Kapasite kullanımı nisan ayında 66 olmuş.
Bu, nisan ayındaki kapasite kullanımı geçen yılın nisan ayındaki 81 olan kapasite kullanım oranına göre yüzde 18.2 gerilemeyi işaret ediyor. Geriye dönük bu duruma üzülelim ama, sevinilecek, ileriye dönük bir gelişme var. Kapasite kullanımındaki gerileme sona ermiş, kapasite kullanımında artış başlamış gibi.
2) Aylık
sanayi üretim endeksi canlanmayı işaret ediyor
TÜİK her ay değişik sanayi kuruluşlarındaki üretimi izliyor. 2005 yılı üretim değerleri 100 olmak üzere aylık olarak (1) Toplam sanayi üretim endeksini (2) İmalat sanayii üretim endeksini (3) Her sektördeki üretim endeksini açıklıyor.
Toplam sanayi üretim endeksi yıllık ortalaması 2007 yılında 115.3 idi. 2008 yılında kasımda 110, aralıkta 93 olduktan sonra 2009 yılı ocak ayında 88’e, şubat ayında 84’e düşmüştü. Şimdi sevinerek görüyoruz ki mart ayında 95 olmuş.
2008 Mart ayında endeks 121 iken, 2009 Mart ayı endeks rakamı 95 olarak belirlendiğine göre, yıllık olarak yüzde 20.9 gerileme (sanayi üretiminde azalma) var. Buna üzülelim ama, şimdi geriye değil, ileriye bakmakta yarar var. Sanayi üretim endeksi bir ay önceye göre yüzde 13.4 oranında artmış. Demek ki sanayi üretiminde gerileme durmuş gibi.
Kriz bitti, artık güzel günler bizi bekliyor demeye imkân yok ama bunlar sevinilecek, moralleri düzeltecek göstergeler.
TÜİK her ay değişik sanayi kuruluşlarındaki üretimi izliyor. 2005 yılı üretim değerleri 100 olmak üzere aylık olarak (1) Toplam sanayi üretim endeksini (2) İmalat sanayii üretim endeksini (3) Her sektördeki üretim endeksini açıklıyor.
Toplam sanayi üretim endeksi yıllık ortalaması 2007 yılında 115.3 idi. 2008 yılında kasımda 110, aralıkta 93 olduktan sonra 2009 yılı ocak ayında 88’e, şubat ayında 84’e düşmüştü. Şimdi sevinerek görüyoruz ki mart ayında 95 olmuş.
2008 Mart ayında endeks 121 iken, 2009 Mart ayı endeks rakamı 95 olarak belirlendiğine göre, yıllık olarak yüzde 20.9 gerileme (sanayi üretiminde azalma) var. Buna üzülelim ama, şimdi geriye değil, ileriye bakmakta yarar var. Sanayi üretim endeksi bir ay önceye göre yüzde 13.4 oranında artmış. Demek ki sanayi üretiminde gerileme durmuş gibi.
Kriz bitti, artık güzel günler bizi bekliyor demeye imkân yok ama bunlar sevinilecek, moralleri düzeltecek göstergeler.
Güngör Uras (Milliyet 14.05)
Bütçe
açığı üretime gidecek, paraları yutacak
2009 yılı 4
aylık bütçe açığı 20 milyar TL olarak açıklandı. Geçen yılın aynı döneminde
açık 5.4 milyar TL idi. Geçen yılın aynı dönemine göre bütçe harcamaları yüzde
24 artarken, vergi gelirlerinde yüzde 4 azalma görüldü.
Bütçe açığının küçülmesi için (1) Ya vergi gelirleri artırılmalıdır. Ki, buna imkân yok. (2) Ya da harcamalar kısılmalıdır. Ki buna da imkân yok. Bütçe açığı önümüzdeki günlerde büyüyecek demektir.
Bütçe açığını devlet borçlanarak kapatmaya mecburdur. Devlet önümüzdeki günlerde daha fazla bono ve tahvil satarak borçlanacaktır. Devletin satacağı bono ve tahvilin ana müşterisi bankalardır.
Harcama artıyor
Biz ne bekliyoruz? Bankalar reel sektörü kredilendirsin. Tüketiciye, üreticiye, yatırımcıya kredi versin, ekonomi canlansın istiyoruz... Ama görülüyor ki, bu mümkün olamayacak. Tersine, bankalar tüketiciden, üreticiden, yatırımcıdan parayı keserek devlete verecek.
İyi de devlet bu parayı ne yapacak? İlk 4 aylık harcama kalemleri devletin borçlanarak bulacağı paraları nereye harcadığını ve harcayacağını gösteriyor.
- Bütçe harcamalarının yüzde 24’ünü faiz ödemeleri oluşturuyor. Yılın 4 ayında bu harcamalarda 3.2 milyar TL artış görüldü. Faizi kısmaya imkân yok.
- Bütçenin yüzde 24’ü memurlara ödemelere gidiyor. Bu harcamalarda da yılın 4 ayında geçen yıla göre 2.9 milyar TL artış oldu. Memuru isten çıkaramazsınız, maaşını kesemezsiniz. Ödeme devam edecek.
- Mal ve hizmet alımlarına, yatırımlara ve diğer harcamalara giden para toplam harcamaların yüzde 14’ü kadar. Topu topu 12.9 milyar TL. Bu harcamalarda da 3.2 milyar TL artış var. Bunlar azaldığı kadar azalmış. Daha fazla azaltılamaz.
Sosyal güvenlik yükü
- Geriye kalıyor en büyük kalem: Cari transferler. Harcamaların yüzde 37’sini bu kalem oluşturuyor. Geçen yılın aynı dönemine göre 7.9 milyar TL (yüzde 38) artmış. Nedir cari transferler?
- Sağlık ve sosyal yardım harcamaları, sosyal güvenlik kuruluşları açıkları ilk 4 ayda 5.3 milyar TL artmış ve 17.7 milyar TL’ye ulaşmış. En önemli harcama kalemi.
- 4 ayda tarım desteğine 2.7 milyar TL, vergi payı olarak mahalli idarelere 5 milyar TL verilmiş.
- Hane halkına yapılan transferler, burslar, giyecek ve eşya yardımlarına harcanan paralar ve benzer harcamalar o kadar önemsiz rakamlarda ki kısmaya imkân yok.
Harcamaları daha fazla kısmak, vergileri kısa sürede daha fazla artırmak imkânsız. Sonunda açığı kapatmak için borçlanmadan başka yapacak iş kalmıyor. Borç alınacak en önemli kaynak ise bankalar.
Bütçe açığının küçülmesi için (1) Ya vergi gelirleri artırılmalıdır. Ki, buna imkân yok. (2) Ya da harcamalar kısılmalıdır. Ki buna da imkân yok. Bütçe açığı önümüzdeki günlerde büyüyecek demektir.
Bütçe açığını devlet borçlanarak kapatmaya mecburdur. Devlet önümüzdeki günlerde daha fazla bono ve tahvil satarak borçlanacaktır. Devletin satacağı bono ve tahvilin ana müşterisi bankalardır.
Harcama artıyor
Biz ne bekliyoruz? Bankalar reel sektörü kredilendirsin. Tüketiciye, üreticiye, yatırımcıya kredi versin, ekonomi canlansın istiyoruz... Ama görülüyor ki, bu mümkün olamayacak. Tersine, bankalar tüketiciden, üreticiden, yatırımcıdan parayı keserek devlete verecek.
İyi de devlet bu parayı ne yapacak? İlk 4 aylık harcama kalemleri devletin borçlanarak bulacağı paraları nereye harcadığını ve harcayacağını gösteriyor.
- Bütçe harcamalarının yüzde 24’ünü faiz ödemeleri oluşturuyor. Yılın 4 ayında bu harcamalarda 3.2 milyar TL artış görüldü. Faizi kısmaya imkân yok.
- Bütçenin yüzde 24’ü memurlara ödemelere gidiyor. Bu harcamalarda da yılın 4 ayında geçen yıla göre 2.9 milyar TL artış oldu. Memuru isten çıkaramazsınız, maaşını kesemezsiniz. Ödeme devam edecek.
- Mal ve hizmet alımlarına, yatırımlara ve diğer harcamalara giden para toplam harcamaların yüzde 14’ü kadar. Topu topu 12.9 milyar TL. Bu harcamalarda da 3.2 milyar TL artış var. Bunlar azaldığı kadar azalmış. Daha fazla azaltılamaz.
Sosyal güvenlik yükü
- Geriye kalıyor en büyük kalem: Cari transferler. Harcamaların yüzde 37’sini bu kalem oluşturuyor. Geçen yılın aynı dönemine göre 7.9 milyar TL (yüzde 38) artmış. Nedir cari transferler?
- Sağlık ve sosyal yardım harcamaları, sosyal güvenlik kuruluşları açıkları ilk 4 ayda 5.3 milyar TL artmış ve 17.7 milyar TL’ye ulaşmış. En önemli harcama kalemi.
- 4 ayda tarım desteğine 2.7 milyar TL, vergi payı olarak mahalli idarelere 5 milyar TL verilmiş.
- Hane halkına yapılan transferler, burslar, giyecek ve eşya yardımlarına harcanan paralar ve benzer harcamalar o kadar önemsiz rakamlarda ki kısmaya imkân yok.
Harcamaları daha fazla kısmak, vergileri kısa sürede daha fazla artırmak imkânsız. Sonunda açığı kapatmak için borçlanmadan başka yapacak iş kalmıyor. Borç alınacak en önemli kaynak ise bankalar.

Asaf Savaş Akat
İktisat bilmecesi çözüyoruz
ABD devlet
tahlilleri 1917’den bu yana hiç kesintisiz AAA (en çok güvenilik) notuna
sahipti. Şu sıralarda not kırılması ihtimalini seslendirenler belirdi. Ne
demişler? Ateş olmayan yerde duman çıkmaz!
Küresel borsalardaki son toparlanma kalıcı mı? Şu sıralar 1933 yılı ile paralellik kuranlar çoğaldı. Biraz abartılı duruyor. Bir ipucu verelim. 1929’dan 1932’ye, DowJones 380’den 40’a düşmüştü. Neredeyse onda biri demek. Bu kez düşüş çok daha hafif oldu.
Merkez Bankası’nın çok yararlı bir çalışması var. İlk çeyrek Banka Kredileri Eğilim Anketi’ne göz atmanızı öneririm. Yatırım kredisi talebinde sert düşüş sürüyor. Diğer kredilerde düşüş yavaşlamış. Konut kredisi talebinde artış bile var.
TÜİK Mart ayı dış ticaret miktar endekslerini yayınladı. Geçen yıla kıyasla ihracatta yüzde 7 ama ithalatta yüzde 22 küçülme var. Ancak mevsim etkilerini temizleyince Şubat’tan Mart’a ithalatta bir kıpırdanma görülüyor. Acaba dibin görüldüğüne işaret mi?
Rus turistin parası
İnternette dolaşan bir iktisat bilmecesi belki size de ulaşmıştır. En yakınımdan başlayıp yağmur gibi mesaj geldi. Öğretici tarafı olabileceğini görünce toplu cevaplamayı tercih ettim. Mevsim yaz, aylardan austos... Fransız Riviera’sında küçük bir kasabada turizm sezonu fakat yağmur yağıyor. Neticede kasaba bomboş. Yani işler iyi değil. Herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar.
Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor. Resepsiyona 100 dolar bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor. Otel sahibi parayı alıp hemen komşu kasaba borcunu ödüyor. Kasap 100 doları kaparak, toptancıya borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kendisine kredili hizmet veren fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıyor ve aynı otele giderek borcunu ödüyor. Tam o anda Rus müşteri geri dönüyor. Odayı beğenmedim deyip 100 dolarını alıyor ve gidiyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinde kasabaya fiilen hiç para girmiyor. Buna karşılık tüm kasaba halkı borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakmaya başlıyor!
Püf noktası bilançoda
Püf noktası bilançolarda gizlidir. Her biri için aktifte 100 dolar alacak, pasifte 100 dolar borç var. Çok önemli: Herkesin borcu alacağına eşit, yani hiçbiri net borçlu değil. Rus turist geçici bir ödeme rahatlığı getirince bilançoların net değeri sabitken brüt borç sıfırlanıyor. Bu da brüt borca bakanları şaşırtıyor.
Bir başka senaryo yazalım. Dörtlü toplanıyor. Otelci “farzedin bende 100 dolar var; bununla kasaba borcumu ödüyorum” diyerek üzerine 100 dolar yazdığı bir kâğıdı uzatıyor. Kâğıt elden ele dolaşıp kendine dönünce yırtıp atıyor. Merkez bankalarının mali kriz ve resesyonla mücadele için para basmaları benzer bir mantığı yansıtıyor. Dikkat: şeytan ayrıntıda gizlidir. Gerçek yaşamda alacağı az, borcu çok oyuncular var. Sistemi net değeri eksi bilanço sahipleri bozuyor. Böyle işte...
Küresel borsalardaki son toparlanma kalıcı mı? Şu sıralar 1933 yılı ile paralellik kuranlar çoğaldı. Biraz abartılı duruyor. Bir ipucu verelim. 1929’dan 1932’ye, DowJones 380’den 40’a düşmüştü. Neredeyse onda biri demek. Bu kez düşüş çok daha hafif oldu.
Merkez Bankası’nın çok yararlı bir çalışması var. İlk çeyrek Banka Kredileri Eğilim Anketi’ne göz atmanızı öneririm. Yatırım kredisi talebinde sert düşüş sürüyor. Diğer kredilerde düşüş yavaşlamış. Konut kredisi talebinde artış bile var.
TÜİK Mart ayı dış ticaret miktar endekslerini yayınladı. Geçen yıla kıyasla ihracatta yüzde 7 ama ithalatta yüzde 22 küçülme var. Ancak mevsim etkilerini temizleyince Şubat’tan Mart’a ithalatta bir kıpırdanma görülüyor. Acaba dibin görüldüğüne işaret mi?
Rus turistin parası
İnternette dolaşan bir iktisat bilmecesi belki size de ulaşmıştır. En yakınımdan başlayıp yağmur gibi mesaj geldi. Öğretici tarafı olabileceğini görünce toplu cevaplamayı tercih ettim. Mevsim yaz, aylardan austos... Fransız Riviera’sında küçük bir kasabada turizm sezonu fakat yağmur yağıyor. Neticede kasaba bomboş. Yani işler iyi değil. Herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar.
Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor. Resepsiyona 100 dolar bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor. Otel sahibi parayı alıp hemen komşu kasaba borcunu ödüyor. Kasap 100 doları kaparak, toptancıya borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kendisine kredili hizmet veren fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıyor ve aynı otele giderek borcunu ödüyor. Tam o anda Rus müşteri geri dönüyor. Odayı beğenmedim deyip 100 dolarını alıyor ve gidiyor.
Rus müşterinin bu ziyaretinde kasabaya fiilen hiç para girmiyor. Buna karşılık tüm kasaba halkı borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakmaya başlıyor!
Püf noktası bilançoda
Püf noktası bilançolarda gizlidir. Her biri için aktifte 100 dolar alacak, pasifte 100 dolar borç var. Çok önemli: Herkesin borcu alacağına eşit, yani hiçbiri net borçlu değil. Rus turist geçici bir ödeme rahatlığı getirince bilançoların net değeri sabitken brüt borç sıfırlanıyor. Bu da brüt borca bakanları şaşırtıyor.
Bir başka senaryo yazalım. Dörtlü toplanıyor. Otelci “farzedin bende 100 dolar var; bununla kasaba borcumu ödüyorum” diyerek üzerine 100 dolar yazdığı bir kâğıdı uzatıyor. Kâğıt elden ele dolaşıp kendine dönünce yırtıp atıyor. Merkez bankalarının mali kriz ve resesyonla mücadele için para basmaları benzer bir mantığı yansıtıyor. Dikkat: şeytan ayrıntıda gizlidir. Gerçek yaşamda alacağı az, borcu çok oyuncular var. Sistemi net değeri eksi bilanço sahipleri bozuyor. Böyle işte...
Selim Türsen (Referans 15.05)
Suyunun
suyunu satma bitiyor
Yüzyılın
başından beri defalarca köpürüp sonra da büyük bir gürültüyle patlayan ABD
ekonomisine Obama yönetimi yeni temeller atmaya kararlı görünüyor. Yeni ABD
ekonomisinin temellerini ise daha iyi okullar, alternatif enerji kaynakları,
etkin bir sağlık sistemi ve sıkı bir şekilde denetlenen Wall Street
oluşturacak.
Son
dönemlerde çok sık gündeme gelen "ABD ekonomisinde finans sektörü
küçülecek" tartışmalarına Başkan Obama "Ekonominin atardamarı bankacılık
sistemini korumaya devam edeceğiz. İşyerlerini finanse etmek, tüketicilerin
otomobil, ev alabilmeleri için ihtiyaçları olan krediyi kolayca bulabilmelerini
sağlayan sistem sürecek. Bunların hiçbiri değişmeyecek. Ama sağlıklı bir
bankacılık sistemimiz olacak. Değişecek olan ise kredilerimizin yarısını elinde
tutan banka dışı sektör olacak" diyor.
Yuppiler
hoşlanmayacak
Ama Obama,
milyon dolarlık bonuslar alıp bir tabak bifteğe gözünü kırpmadan 100 dolar
ödeyen 25 yaşındaki yuppilerin bu durumdan hoşlanmayacağını da sözlerine
ekliyor. ABD Başkanı, aslında son 10-15 yılda Wall Street'te olup bitenlerin,
Silikon Vadisi'nde bir dönem inanılmaz paralar kazanan genç beyinlerin bu
durumlarını devam ettiremeyip, ünlü dot.com çöküşünden çok farklı olmadığına da
dikkat çekiyor. Bugün Silikon Vadisi'nin yine güçlü olduğunu söyleyen Obama,
Wall Street'in de yine güçlü olacağını ama bugünkü gibi büyüklüğünün ekonominin
yarısını oluşturmayacağını, 70'li, 80'li yıllardaki düzeyinde olacağını
belirtiyor. Bunun da ekonomideki kaynakların başka sektörlere de aktarılacağı
anlamına geleceğine dikkat çekiyor.
Ve Obama,
ülkemiz için de geçerli olan şu çok önemli saptamayı yaparak "Biz
matematikte başarılı her üniversite öğrencisinin türev piyasalarında ticaret
yapan biri olmasını istemiyoruz. Biz onların bazılarının mühendislik eğitimi
almasını, bazılarının da bilgisayar program tasarımına gitmesini
istiyoruz" diyor.
Başkan'ın
kısa bir süre önce kendisiyle yapılan özel bir röportajda dile getirdiği bu
niyetlerin hayata geçmeye başladığı da görülüyor. Amerikan basını çarşamba
günü, Obama yönetiminin türev piyasalarını gözetim altına alacak yeni bir
kurum, yeni bir otorite oluşturacak yasal düzenlemeler için Kongre'nin hızla
harekete geçmesini istediğini duyurdu.
Türev piyasaları
ABD'deki krizin en büyük sorumlusu olarak görülüyor ve onlarca yıldır doğru
dürüst denetime tabi tutulmuyor. Yeni yapılacak düzenlemeye borsalarda işlem
gören türev türleri, takas bankların da dahil edilmesi isteniyor. Böylece türev
piyasalarına ürün sokmak ve bunların alım satımı pahalı hale getirilmeye
çalışılıyor. Krizin en önemli nedenlerinden birinin de türev piyasalarındaki
denetim eksikliği olduğunu düşünen ABD yönetimi yeni konacak kurallarla hem bu
piyasaların şeffaflaşacağını hem de şirketlerin türev ürün satımına ve
ellerinde tutacakları türev kâğıt miktarına sınır getirmeyi amaçlıyor.
800
trilyon dolarlık piyasa
Türev
piyasaları ilk geliştiği yıllarda hayli küçüktü. Sistem en genel hatlarıyla
örneğin ev kredisi veren bir bankanın, alımı için kredi verdiği eve koyduğu
ipotek karşılığı tahvil, bono vb bir ürün çıkarıp bunu uzman hedge fonlara
satması, onların da bu gelirlere dayanarak uluslararası piyasalarda başka
fonlara yatırım yapması, onların da Japon ev kadınlarına yüksek faizli bonolar
satması gibi yöntemlerle işliyor.
Ancak geçen
sürede kaldıraç işlevi gören bu ürünlerin piyasaları öylesine bir patlama yaptı
ki, İsviçre'deki Bank of International Settlements'ın hesaplarına göre, geçen
yıl dünyada türev piyasalarında işlem gören kontratların değeri 800 trilyon
doları aştı. ABD borsa ve finans piyasalarının kalbi Wall Street'in motoru son
yıllarda türev piyasaları oldu. Ancak türev piyasalarındaki ürünlerin gerçek
değerini bilmek mümkün değil. Yatırımcılardan, analistlerden ve denetçilerden
bunlar gizleniyor. Halka açık borsalarda, işlem gören kuruluşların yaptıkları
her işin en küçük detaylarına kadar hesabını vermek zorunda oldukları yerlerde
türev ürünler açık bir şekilde işlem görmüyor.
Yeni bir
düzen kurulacak
Aslında
düzgün bir şekilde işlese türev piyasalarda gelecekteki risklerden korunmak
için son derece yararlı ürünler var. Örneğin ihracatçısınız. Mayıs ayında
sattığınız ürünün bedelini ağustosta alacaksınız. Ama doların üç ay sonraki
değerini bilemediğiniz için fiyat vermekte zorlanıyorsunuz. İşte burada future
piyasalarından yararlanabiliyorsunuz. Hesabınızı yapıp üç ay sonra gelecek
dolarınızı X liradan bozduğunuzda kârlı olacağınızı gördüğünüzde malınıza fiyat
koyabiliyorsunuz. Sonra da türev piyasasına çıkıp ağustos vadede dolarınızı o
fiyattan satmayı taahhüt ediyorsunuz.
Bir de
ithalatçı düşünelim. Üç ay sonra yapacağı ödeme için doların ne olacağını
bilemiyor. O da hasabını yapıp üç ay sonra belli bir fiyattan alım garantisini
arıyor. Türkiye'de Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası bu işleri yapıyor. VOB'un
piyasasında alıcı ve satıcı buluşturuluyor. Artık hemen her banka ve aracı
kuruluş VOB işlemleri yapıyor. Böylece gelecekte dolar ne olacak diye
uykularınız kaçmadan işinize gücünüze bakmanız mümkün oluyor.
O nedenle
ihracatçılar, sigorta şirketleri ya da hava yolu şirketleri gelecekteki riskten
korunmak ya da zararlarını minimuma indirmek için türev piyasalarından yoğun
bir şekilde yararlanıyor.
Ama dünyada
türev piyasaları suyunun suyunu satmaya döndüğü için tarihin en büyük
krizlerinden birine yol açtı.
Şimdi bu
piyasaların yeni kurallara bağlanması için ilk adım Amerika'da atılıyor.
Sanırız bütün dünyada benzeri bir eğilim olacak ve türev piyasalarında da yeni
bir düzen kurulacak.