30 Nisan 2008 Çarşamba

HUKUK SİSTEMİMİZİ TARTIŞMAYA AÇMAK VE BAZI YASA TASARILARI HAKKINDA NOTLAR




Ülkemiz Avrupa Birliği süreci ile birlikte çok temel konuların masaya yatırılıp tartışıldığı bir süreci aynı anda yaşıyor. Değişim yasası doğadaki her şeyin değiştiğini söyler. Toplumları da bundan soyutlamak mümkün değil. Bilinen en eski mevzuat düzenlemesi olan Hammurabi kanunları döneminden beri toplumların düzeni belli bazı yazılı kurallarla sağlanıyor. Diğer bir deyişle her toplum kendi yasa yapıcılarının kendisine uygun gördüğü ölçülere göre dikilen elbisenin içine girmek zorunda. Toplumun alt yapısı (üretim güçleri) bu elbiseye sığmaz ise elbisede zamanla bazı tadilatlar yapılması gerekiyor ya da eski elbiseyi çöpe atıp yeni bir elbise dikmek gerekiyor.
Bu nedenle, yasal düzenlemeler tarihin akışını belirleme yönünden her ne kadar birincil unsur değilse bile, bu akışı hızlandırıcı veya yavaşlatıcı bir fonksiyona sahip. Bilmem farkında mısınız hukukçularımız (Anayasa Mahkemesi başkanı ve eski Yargıtay Başsavcısı başta olmak üzere) şu günlerde çok temel bir konuyu tartışmaya başladılar. Hukuk sistemimizi (sadece yasal düzenlemeleri kastetmiyorum) çok esaslı bir şekilde değiştirecek bu polemik ”yargıç bağımsızlığı” konusunda. Hukukçuların bir kısmı yargıçların tarafsız olmasını birincil öncelik olarak ele alıyor. Bir kısmı ise yargıç bağımsızlığını ilk sıraya koyuyor. Çok temel, çok heyecanlı, tartışmanın sonucuna göre ülkemiz hukuk tarihinde alınmış bir çok yargı kararının hukuki olmaması nedeniyle çöpe atılması sonucunu doğuracak bir tartışma. Tabii fiilen değil en azından vicdanen. Tartışmaların, hatta bazen en temel konuların ele alındığı tartışmaların bireyleri olduğu gibi toplumları da mutlaka geliştireceğini ve ilerleteceğini belirterek esas konumuza geçelim.  
Bu günlerde ekonomik ve ticari yaşamı biçimlendirecek bir çok kanuni düzenleme birbiri ardı sıra Mecliste kanunlaşıyor. Sosyal Güvenlik Yasası, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Sendikalar Kanunu, Serbest Bölgeler ile ilgili tasarı taslakları bunlardan bazıları. Bunlardan bir kısmı Mecliste görüşülüp kabul edildi, bir kısmı Meclis komisyonlarında, bir kısmı da Bakanlar Kurulunda Meclise sevkedilmek üzere bekliyor.
Önemli olduğunu düşündüğümüz bazı yasa tasarılarının düzenlemelerine aşağıda değineceğiz.
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
Bu tasarıda daha önceki yazılarımızda ayrıntılı olarak ele aldığımız Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda yapılan bazı düzenlemelerin yanında Gelir Vergisi Kanununda ve Katma Değer Vergisi Kanununda da bazı düzenlemeler yapılmaktadır.
Yapılan düzenlemelerden biri, 5084 sayılı Kanun ile 49 ile uygulanan stopaj vergisi, SSK primi, enerji ve arsa tahsisi teşviklerinden stopaj vergisi teşvikinin uygulandığı işyerlerinde bu teşvikten yararlanan ücretlere, bu sene başından itibaren yürürlüğe giren asgari geçim indirimi müessesesinin nasıl uygulanacağı konusundadır. Tasarıda bu ücretlere asgari geçim indirimi tutarının % 40’ının uygulanacağı belirtilmektedir.
Tasarıda KDV Kanununun 29 ncu maddesinde yapılan düzenleme ile amortismana tabi iktisadi kıymetler için yüklenilen KDV’nin iade alınabilmesi konusunda Bakanlar Kurulu yetkilendirilmektedir. Bakanlar Kurulu bu yetkisini düşük oranlı mal ve hizmet grupları ile farklı sektörler bazında kullanacaktır. KDV iadesi alan mükellefler yönünden bunun olumsuz bir düzenleme olduğunu belirtelim.
Veraset Ve İntikal Vergisi Kanununun Yürürlükten Kaldırılması ve Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
Tasarının 1 nci maddesiyle Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu yürürlükten kaldırılmaktadır. Gerekçe olarak, mükelleflerin bu vergiye uyumda karşılaştıkları güçlükler nedeniyle, fiilen intikal eden malların hukuki tescil işlemlerinin uzun yıllar boyunca yapılmaması ve bu nedenle bu durumun veraset yoluyla intikal eden malların fiili sahipliği (zilyetliği) ile hukuki sahiplerinin farklı kişiler olması sonucunu doğurması, resmi kayıtların güncellenmesindeki gecikmelerin ekonomik faaliyetlerin kayıtlılık düzeyinin artırılmasının önünde engel teşkil etmesi gösterilmektedir. Kısacası bu verginin uyum maliyetinin yüksek olması, kayıt ve tescil sürelerinde çarpıklıklar doğurması ve mali açıdan getirisinin çok az olması nedeniyle yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir.
Tasarının 2 nci maddesiyle 1.1.1998 tarihinden önce veraset yoluyla veya ivazsız intikal eden mallar için VİV beyannamesinin verilmeyeceği, 1.1.1998 ile bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girdiği tarih arasında veraset yoluyla veya ivazsız olarak intikal eden ancak daha önce beyan edilmemiş mallar için VİV beyannamesinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 7338 sayılı VİVK’na göre verileceği ve ödeneceği belirtilmiştir.
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu yürürlükten kaldırılmakla beraber, bu Kanunun vergi kapsamına aldığı ivazsız intikallerin vergilendirilmesine devam edilecektir. Tasarının 3’ncü maddesiyle GVK’nun 80’nci maddesinin sonuna 3’ncü bent olarak “Karşılıksız intikallerin gelir sayılan tutarı” ibaresi eklenerek, ivazsız intikaller sair kazanç ve irat olarak gelir vergisi kapsamına alınmıştır.
GVK’na 82’nci maddesinden sonra gelmek üzere mükerrer 82. Madde eklenmiştir. Mükerrer 82. Maddeye göre veraset yoluyla vaki olanlar hariç olmak üzere, herhangi bir suretle karşılıksız olarak intikal eden iktisadi kıymetlerin VUK’na göre bulunan değerinin,
1.000.000 YTL ye kadar olan kısmının % 50 si,
1.000.001 YTL ile 5.000.000 YTL arsındaki kısmın % 60 ı
5.000.001 YTL ve üzerindeki kısmın % 70 i
İntikalin gerçekleştiği takvim yılında hak sahibinin geliri sayılacaktır..
Karşılıksız olarak intikal eden malların Türkiye de bulunmaması halinde, kazanç Türkiye’de elde edilmiş sayılmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
GVK’nun 94’ncü maddesine eklenen 16 nolu bend ile; para ve mal üzerine yarışma ve çekiliş düzenleyenler ile spor müsabakaları ve at yarışlarına dayalı müşterek bahis düzenleyen gerçek ve tüzel kişiler ödedikleri ikramiyelerden GVK’daki vergi tarifesine uygun olarak tevkifat yapacaklardır.
Tevkifat suretiyle vergilendirilen bu gelirler için beyanname verilmeyecek veya verilen beyannameye dahil edilmeyecektir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Başbakanlık’a Gönderdiği Tasarıdaki Kıdem Tazminatı Fonu Hakkındaki Düzenleme
Tasarıda, mevcut kıdem tazminatı uygulaması sona erdirilip, Kıdem Tazminatı Fonu kurulması öngörülmektedir.

Mevcut düzenlemede bir işyerinde çalışan işçilerin işten ayrılmaları durumunda aşağıdaki hallerde kıdem tazminatına hak kazanılmaktadır.
a)    İşveren tarafından 4857 sayılı İş kanunun 25. Maddesinin II numaralı bendinde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenler dışında iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
b)    İşçi tarafından 4857 sayılı İş kanunun 24. Maddesinde sayılan nedenlerden dolayı iş   sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
c)    Muvazzaf askerlik dolayısıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
d)    İşçinin bağlı bulunduğu kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik,  veya malullük aylığı yahut toptan ödeme alması amacıyla iş sözleşmesinin feshedilmesi durumunda,
e)    Kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi rızası ile iş sözleşmesini sona erdirmesi durumunda,
f)     İşçinin ölümü sebebiyle iş sözleşmesinin son bulması halinde,
g)    Sosyal Sigorta Yasalarında değişiklik yapan 4447 sayılı yasa ile getirilen bir hükümle, 506 sayılı Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı kanunun geçici 81. maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,
İşçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında  kıdem tazminatı ödenir. Kıdem tazminatının tavanı 2087,92 YTL dır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Başbakanlık’a gönderilen “İstihdam Paketi” adı verilen tasarıda kıdem tazminatı ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.

Bu Tasarıya göre kıdem tazminatına hak kazanma aşağıdaki hallerde söz konusu olacaktır:

a) Bağlı oldukları kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik, malullük aylığı bağlanması yahut toptan ödeme almak amacıyla hizmet akitlerini feshetmeleri halinde,

b) İşverence hizmet akdinin feshedilmesi durumunda işçinin hak kazandığı yaşlılık, emeklilik, malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla ilgili kuruma veya sandığa başvurması halinde,

c) Adına en az 5 (veya 10 yıl) Fona prim ödenen işçinin isteği halinde,

d) İşçinin ölümü halinde kanuni mirasçıları, kıdem tazminatına hak kazanacaklar.

Tasarıya göre Sosyal Güvenlik Destek Primi ödenenler için sadece malullük aylığı şartlarının gerçekleşmesi veya ölüm halinde kıdem tazminatı ödenecek.
Sistemin işleyişi şöyle olacaktır:
Her ay işçinin bireysel fondaki hesabına, ücretin belirlenecek bir oranında (işçinin aylık ücretinin yüzde 3'ü öngörülüyor) prim yatırılacak, işçi de işten ayrıldığında bireysel fonda biriken parayı nemasıyla birlikte alacaktır. Taslağa göre, kıdem tazminatlarının değerlendirileceği bireysel emeklilik şirketini işveren, fonda biriken paralan değerlendirecek olan yatırım fonlarını ise İşçi belirleyecektir. Kıdem tazminatlarına herhangi bir vergi ya da benzeri kesinti uygulanmayacaktır. 

23 Nisan 2008 Çarşamba

1 EKİM 2008 DE YÜRÜRLÜĞE GİRECEK YENİ SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATININ GETİRDİKLERİ


Geçen yazımızda özellikle Bağ-Kur emeklilerinin yeniden çalışması halinde yapılacak uygulama yönünden ele aldığımız 5510 sayılı yeni sosyal güvenlik yasasında değişiklikler öngören kanun tasarısı Mecliste kabul edildi.

TBMM'de kabul edilen 5754 sayılı “Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, 5510 sayılı kanunun yürürlük tarihi 2008 Ekim olarak belirlendi.

Ekim 2008’de yürürlüğe girecek (5754 sayılı Kanunla yapılan değişiklikleri de içeren) 5510 sayılı Kanunun ülkemizde uygulanan çalışma mevzuatında neleri değiştirdiğine ilişkin hususlara en önemliden başlayarak sırası geldikçe değineceğiz.

  • SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı "tek çatı"da toplandı
  • 5510 sayılı yasada yer aldığı şekliyle bundan böyle işçilerden “4/a”lı, serbest çalışanlardan “4/b”li ve memurlar dan “4/c”li diye bahsedeceğiz.
  • Çalışanların ücretleri bankaya yatacak
  • “4/b”li işçisinden az prim ödeyemeyecek

4/b'li (Bağ-Kur'lu) olmasını gerektirecek bir faaliyette bulunanlar (limited şirket ortakları, A.Ş. lerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyeleri dahil), her ay asgari ücret ile asgari ücretin 6,5 katı arasında bir tutardan yüzde 33,5 ile yüzde 39 arasında bir oranda (yapılan işin tehlike derecesine göre değişen) prim ödemekle yükümlü olacaklardır. Ancak, 4/b'li (Bağ-Kur'lu) aynı zamanda işçi çalıştırıyorsa en yüksek ücret alan işçisinden daha az prim matrahı beyan edemeyecektir.

  • Halen uygulandığı gibi işyeri bildirgesi en geç sigortalı çalıştırılmaya başlanılan tarihte verilecektir

Şirket kuruluşunda, çalıştırılacak sigortalı sayısı ve bunların işe başlama tarihi, ticaret sicili memurluklarına bildirilirse, bu bildirimler SGK'ya yapılmış sayılacak, ticaret sicili memurlukları, kendilerine yapılan bu bildirimi en geç on gün içinde kuruma bildireceklerdir.

  • Halen uygulandığı üzere çalışanlar SGK'na bir gün önceden bildirilecek
  • “4/b”linin (Bağ-Kur'lunun) prim oranı işin tehlikesine bağlı olarak yüzde 33,5 ile yüzde 39 arasında uygulanacak.
  • Halen yüzde 10 oranında olan Bağ-Kur'lu emeklinin destek primi emekli aylığının % 12 si oranında olacak ve her yıl bir puan artırılarak % 15’e kadar çıkarılacak. Primler  emekli aylıklarından kesilmek suretiyle tahsil edilecek.
  • Bazı sosyal yardımlardan prim alınmayacak

Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile kurumca tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgari ücretin yüzde 30'unu geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime esas kazanca dahil edilmeyecek.

  • Prim borçlarında zamanaşımı süresi 10 yıl olacak

SGK’nun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabi olacaktır.

  • İşyeri kayıtları on yıl saklanacak

İşçiler açısından hak kayıplarını önlemek amacıyla daha önce 5 yıl olan süre 10 yıla çıkarılmıştır.

  • Emekli gelir ve aylıkları nafaka borçları dışında haczedilemeyecek

Gelir, aylık ve ödenekler; 5510 sayılı kanunun 88'inci maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemeyecektir.

  • Ücret dışı ödemelerden 2 ay daha prim alınacak

Halen sigortalılardan kesilen primin tavanı 3.954,60 YTLdir. Bu tutarı aşan kısımdan sigorta primi kesilmemektedir.

Yeni yasa ile ücret dışındaki diğer ödemelerin üst sınırı aşan kısmının, ödemenin yapıldığı ayı takip eden aydan başlamak üzere iki ayı geçmemek üzere üst sınırın altında kalan sonraki ayların prime esas kazançlarına ilave edileceğine ilişkin bir hüküm getirilmektedir. Örneğin, 2.000 YTL ücret alan bir işçiye, 3.000 YTL de ikramiye ödenmesi halinde SSK tavanı olan 3.954,60 YTLden  SSK primi alınmakta, bu tutarın üzerindeki kısımdan prim alınmamaktadır. 5510 sayılı kanunda bu uygulama değiştirilmekte ve tavanı aşan kısımdan 2 ay daha prim alınması öngörülmektedir.


16 Nisan 2008 Çarşamba

GÜNCEL VERGİ NOTLARI




  1. İkinci El Binek Otomobillerin Satışında KDV Oranı
30 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile ikinci el binek otomobillerin satışında, binek otomobillerin alımında yüklenilen Katma Değer Vergisini indirim konusu yapanlarda % 18, yapamayanlarda % 1 oranı uygulanmaktadır. 
Yapılan bu değişikliğin nedeni piyasada uygulanan bir muvazaayı önlemek içindir. KDV Kanununun 30/b maddesine göre, otomobil kiralama (rent-a-car) şirketleri, gerçek usulde vergilendirilen taksi işletmeleri ve sürücü kursları, otomobil alımında ödedikleri KDV’ yi indirim konusu yapabilmektedir.  Eski uygulamada bu şirketler bazen nihai tüketiciye satmak için yeni otomobil alıp KDV’ni indiriyorlar, bu otomobili nihai tüketiciye sattıklarında, ikinci el binek otomobil satışı söz konusu olduğu için % 1 KDV uyguluyorlar, böylece nihai tüketicilere satılan binek otomobillerinden sadece % 1 KDV alınabiliyordu.
Yapılan değişiklikle 1.1.2008 tarihinden itibaren otomobil kiralama (rent-a-car) şirketleri, gerçek usulde vergilendirilen taksi işletmeleri ve sürücü kursları gibi işletmeler ikinci el binek oto satışında % 18 KDV uygulamaktadır. 
Ancak 6 Nisan 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2008/13426 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, 7 Nisan 2008 tarihinden geçerli olmak üzere, otomobil kiralama (rent-a-car) şirketleri, gerçek usulde vergilendirilen taksi işletmeleri ve sürücü kursları gibi işletmeler kiralamak veya çeşitli şekillerde işletmek üzere iktisap ettikleri ve 31.12.2007 tarihi itibarıyla aktiflerinde veya envanterlerinde bulunan binek otomobillerini iktisap tarihinden itibaren 2 yıl geçtikten sonra sattıklarında % 1 katma değer vergisi oranı uygulayacaklardır. Düzenlemenin amacı, hem muvazaayı önlemek hem de söz konusu firmaların bu karardan bütünüyle olumsuz etkilenmemelerini sağlamaktır.
31.12.2007 tarihinden sonra söz konusu firmalarca edinilen binek otomobillerin tekrar satışında, iktisaptan itibaren iki yıl geçmiş olsa bile % 18 KDV oranı uygulanacaktır.
  1. 12 Nisan 2008 Tarihinde Yayımlanan (İhracat:2008/5) Sayılı Tebliğ İle İhracat Taahhütlerinin Kapatılmasında Grup firmalarından Yapılan İhracatlar da Sayılacaktır
Tebliğ ile ihracat kavramı malların serbest bölgelere çıkışına açıkça tanımda yer vermek suretiyle yeniden tanımlanmış, “grup firması” tanımına yer verilmiş, belgesiz ihracat kredilerine ilişkin ihracat taahhütlerinin, krediyi kullanan firma ile birlikte krediyi kullanan firmanın grup firmaları tarafından gerçekleştirilen ihracatla da kapatılabilmesi sağlanmış, belgesiz ihracat kredilerine ilişkin ihracat taahhütlerinin kapatılmasında, imalatçı ihracatçı firmaların, taahhüt ettikleri ihracatı grup firmaları aracılığıyla da yapabilecekleri belirlenmiştir.
Tebliğde, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da yapılan değişikliklere uygun olarak ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin zorunluluğa ihracat tanımında yer verilmemiştir.
Tebliğde grup firması, ana ortaklığın doğrudan kendisi veya diğer grup firmaları veya iştirakleri vasıtasıyla; sermaye ve yönetim ilişkileri çerçevesinde asgari %50 oranında hisseye veya asgari %50 oranında oy hakkına veya yönetim kurulu üyelerinin asgari %50’sini seçme hakkına veya yönetim kurulu üyelerinin asgari %50'sine sahip olduğu şirket olarak tanımlanmıştır.







10 Nisan 2008 Perşembe

EMEKLİ OLUP ANONİM ŞİRKET KURUCU ORTAĞI VEYA YÖNETİM KURULU ÜYESİ ORTAĞI İLE LİMİTED ŞİRKET ORTAĞI OLANLARIN ÖDEYECEKLERİ SOSYAL GÜVENLİK DESTEKLEME PRİMİ




Bazı hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğe giriş tarihinin 1 Temmuz 2008 veya   1 Ocak 2009 olacağı tahmin ediliyor. Bu kanunda bazı değişiklikler öngören tasarı halen TBMM’nde görüşülmektedir.

Bu Kanun ve bu Kanunda değişiklik öngören tasarıya göre anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi ortakları ile limited şirket ortaklarının ödeyecekleri sosyal güvenlik destekleme primlerinin tutarlarında bazı değişiklikler öngörülmektedir.

5510 Sayılı Kanundan Önce ve Halen Yürürlükte Olan Yasal Düzenleme:

Halen yürürlükte olan yasal düzenlemeye göre Bağ-Kur’dan emekli olup da yine Bağ-Kur’lu olmasını gerektirecek faaliyetlerde bulunan Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarından % 10 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kesintisi yapılıyor.

SSK ve Emekli Sandığı gibi diğer sosyal güvenlik kurumlarından emekli olanların, Bağ-kur sigortalısı olmalarını gerektirecek faaliyetlerde bulunmaları halinde ise faaliyete başladıkları ayı takip eden aybaşından itibaren, Bağ-Kur’luların onikinci gelir basamağının %10'u oranında SGDP ödüyorlar.

5510 sayılı Kanun Düzenlemeleri ve Bu Kanunda Tasarı İle Yapılması Öngörülen Değişiklikler:

5510 sayılı Kanunda emekli olduktan sonra tekrar çalışmaya devam eden limited şirket ortakları, anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi ortakları için iki alternatif öngörülmüştür:

Birincisi, bu durumda olanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başında kesilecek ve çalıştıkları süre zarfında prime esas kazançları üzerinden prim alınacaktır. Bu prim aşağıda açıkladığımız üzere prime esas kazanç üzerinden % 33,5 ile % 39 arasında olacaktır.

İkincisi ise, aylıklarının kesilmemesi için yazılı istekte bulunanların yaşlılık aylıklarının ödenmesine devam edilecek ancak bunların prime esas kazançları üzerinden sosyal güvenlik destek primi alınacaktır. Bu primin oranı da % 33,5 ile 39 arasında olacaktır. Sosyal güvenlik destekleme primi malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim ödeme gün sayısına ilave edilmeyecektir. (Şu anda TBMM de görüşülen tasarıya göre bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra çalışmaya başlayanlar emekli olduklarında Sosyal Güvenlik Destekleme Primi ödeyerek çalışamayacaklardır. Bu kişiler ancak emekli aylıklarını kestirerek çalışabileceklerdir. Yeni Yasanın yürürlüğe girmesinden önce sigortalı olanlar ise emekli olduklarında SGDP ödeyerek çalışabileceklerdir.)

Anonim Şirketlerin Kurucu Ortakları ve Yönetim Kurulu Üyesi Olan Ortakları ile Limited Şirket Ortaklarının Aylık Prime Esas Kazançları

5510 sayılı Kanunun 80. Maddesine göre ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi olan ortakları ile limited şirket ortaklarının aylık prime esas kazançları, 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak şartı ile kendileri tarafından beyan edilecektir.

Kanunun 82. maddesine göre, alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan aylık kazancın alt sınırı asgarî ücret kadar, üst sınırı ise asgari ücretin 6,5 katıdır.

Yukarıda sayılan kişiler, aynı zamanda işveren ise beyan edeceği aylık kazanç, çalıştırdığı sigortalıların kazancının en yükseğinden az olamayacaktır.

Prime Esas Kazançlara Uygulanacak Prim Oranı

Kanunun “Prim Oranları ve Devlet katkısı“  başlıklı 81. maddesinin “g” bendine göre 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılar (ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi olan ortakları ile limited şirket ortakları) (a), (c) ve (f) bentlerindeki prim oranlarının toplamı üzerinden, şayet sosyal güvenlik destek primi ödemek suretiyle çalışıyorlar ise (e) bendinde belirtilen prim oranlarının toplamı üzerinden primlerini öderler. “

81. maddenin (e) bendine göre yaşlılık aylığı almakta iken bu Kanuna tâbi bir işte çalışanlara uygulanacak sosyal güvenlik destek primi oranı (a), (c) ve (f) bentlerinde belirtilen prim oranlarının toplamı kadardır.

81. Maddenin (a), (c) ve (f) bendlerinde belirtilen oranların toplamı (20+(1 veya 6,5)+12,5) olmak üzere toplam 33,5 ile 39 arasındadır.

5510 sayılı Kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken işine devam etmek isteyen ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi olan ortakları ile limited şirket ortakları kendileri tarafından beyan edilecek aylık kazanç matrahı üzerinden (asgari ücretin aylık brüt tutarı ile bu tutarın 6,5 katı arasında olmak kaydıyla) en az % 33,5 oranında Sosyal Güvenlik Destekleme Primi ödemeleri öngörülmüştür.

Halen mevcut düzenlemeye göre, Bağ-kur Kanununa göre yaşlılık aylığı almakta iken tekrar aynı kanuna tabi bir işte çalışmaya devam edenlerin aylıklarından %10 oranında, diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre yaşlılık veya  malullük aylığı almakta iken Bağ-kur Kanununa tabi olmayı gerektirecek şekilde faaliyette bulunanlar ise 12 inci gelir basamağının %10’u tutarında sosyal güvenlik destek primi alınmaktadır. Bu oran, 5510 sayılı Kanunla, % 33,5-39’a çıkarılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi SGDP oranının % 10’dan % 33,5-39’a çıkarılmasına ilişkin hükmü iptal etmiştir.

TBMM’nde Görüşülen Tasarıya Göre Ne Olacak

TBMM’nde görüşülmekte olan hükümetin sunduğu ilk tasarıda, bağımsız çalışanlar için (anonim şirketlerin kurucu ortakları ve yönetim kurulu üyesi olan ortakları ile limited şirket ortakları) SGDP tutarının emekli aylıklarının % 15’i oranında olması öngörülmüş olup, şu anda Komisyonda ve genel kurulda yapılan değişiklikler ile bu orana ilk yıllarda % 12 ile başlanması ve azami % 15 oranına kadar kademelendirilmesi öngörülmektedir.







4 Nisan 2008 Cuma

EKONOMİK KRİZ VE TOPLUMSAL AKIL




Çevremizdeki her şeyin sürekli değiştiğini, hiçbir şeyin aynı kalmadığını, en genel  doğruların bile tepe taklak olduğunu görüyor musunuz?  Bunu anlamak için fazla uzağa gitmek gerekmiyor; geçtiğimiz son 10-20 yıla bir göz atmak yeterli.
Peki her şey değişiyorsa toplum olarak bazı konularda biz neden kendimizi yenileyemiyoruz? Örneğin serbest pazar ekonomisini ille de böyle mi uygulamamız gerekiyor? Ülke gerçeklerine uygun bir model oluşturmak veya buna çaba göstermek çok mu zor. İktisat kitaplarına göre serbest pazar ekonomisinin kuralları içinde şirket kurtarmak  kaynak israfıyla eş anlamlıdır. Oysa, bu krizde Amerikan Merkez Bankasının milyar dolarlar dökerek banka kurtarmasına ne demeli? Yine Amerika’dan bir örnek vermek gerekirse, Orta doğu kökenli bir sermaye grubunun özelleştirmeden aldığı bir limanın stratejik önemi nedeniyle satışının iptal edildiğini hatırlayın. Çin’de uygulanan ekonomik sisteme acaba ne ad koymak gerekir? Bu sistemle Çin’in her yıl % 8-10 arasında büyüdüğünü hatırlayın Bir zamanlar örnek olay olarak gösterilen Güney Kore’nin kalkınma hikayesinde banka ve reel sektör işbirliğinin çok önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Oysa bizde bankalar güneşli havada şemsiye vermek, yağmur başladığında şemsiyeleri geri almak gibi reel ekonominin büyümesi için elini taşın altına sokmaktan kaçınan bir tavır içindedirler. Bankaların işlevleri ve çalışma tarzları ille de böyle mi olmak zorundadır.
Bütün bunları ardı ardına sıralamamızın nedeni, nihayet ülkemize de ulaşan krize tehlikeli boyutta cari açıkla yakalanmanın verdiği çaresizlik duygusudur. Elimizden bir şey gelmiyor. Maalesef 2001 krizinden çıkmak için uyguladığımız model yüksek cari açığa bir çözüm bulamamış ve maliyet kaynaklı enflasyonu dizginlemek adına düşük kur politikasından vazgeçilemediği için, modelin kaçınılmaz bir değişmezi olmuştur.
Devlet, özel sektör ve kişiler olarak 2001 yılından beri oynadığımız bu yalancı mutluluk oyununun bir parçası haline geldiğimizi söylemek acaba çok karamsar bir bakış açısı mı olur? Hele yeni kullanmaya başladığımız hesaplama tekniğiyle milli gelirimizin 650 milyar Dolarlara ulaştığı bugünlerde. Bunu öğrenmek için krizin sonunu bekleyip göreceğiz. İktisatçılar bu krizin dip noktasının yatay seyir izleyerek uzun bir döneme yayılacağını söylüyor. Ekonomide bir daralma yaşanacağı kesin. Reel sektörde bir hasar yaşanması da kaçınılmaz. Bu krizin finans sektörümüzü fazla etkilememesi temenni ediliyor. Bu olumsuz tablo içinde tek olumlu unsur kurların yükselmesi nedeniyle ihracatımızın artış göstermesi olasılığı. Tabi bu artış en çok ihracat yaptığımız bölge olan Avrupa ülkelerinin krizdeki performanslarına bağlı. Bu ülkelerin krizden etkilenme dereceleri ihracat artışımızı doğrudan etkileyecek.
Tabii bu arada siyasi ortamın belirsizliği nedeniyle krizin etkisinin normalden fazla tahribat yapması da söz konusu. Umarız bu olmaz.
Kısacası bu krizi hepimizin ayaklarımızı yere sağlam basarak, kendi şartlarımıza uygun tedbirleri alıp mümkün olduğu kadar hasarsız atlatmamız lazım. Gelecek krizde ekonomimizin savunma mekanizmaları inşallah bugünkünden daha iyi olur demekten başka çaremiz yok.

1 Nisan 2008 Salı

AR-GE FAALİYETLERİ 1 NİSAN 2008’DEN İTİBAREN ESKİSİNE ORANLA DAHA KAPSAMLI TEŞVİK EDİLECEK




1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girip 31.12.2023 tarihine kadar uygulanacak olan 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun 12 Mart 2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Uygulamaya ilişkin usul ve esaslar, TÜBİTAK’ın görüşü alınarak Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından birlikte çıkarılacak yönetmelik ile belirlenecektir.
Kanunun amacı
Kanunun amacı;
-Ar-ge ve yenilik yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesi,
-Üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılması,
 -Ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesi,
-Verimliliğin artırılması,
-Üretim maliyetlerinin düşürülmesi,
-Teknolojik bilginin ticarileştirilmesi,
-Rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesi,
-Teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile ar-ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılması,
-Ar-ge personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir.
Kanunla sağlanan destek ve teşvikler
5746 sayılı Kanunla Ar-Ge faaliyetinde bulunanlara aşağıda sayılan destek ve teşvikler verilecektir;
1- Ar-ge İndirimi,
2- Gelir Vergisi Stopajı Teşviki,
3- Sigorta Primi Desteği,
4- Damga Vergisi İstisnası,
5- Tekno girişim Sermayesi desteği


  1. Ar-ge İndirimi
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ticari kazançtan yapılan ar-ge indirimi % 40 oranında düzenlenmiş iken 5746 sayılı Kanun ile % 100’e çıkarılmış ve buna ek olarak yeni teşvikler getirilmiştir.
Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap döneminde indirim konusu yapılamayan tutar sonraki hesap dönemlerine devredilecek, devredilen tutarlar takip eden yıllarda yeniden değerleme oranında arttırılarak dikkate alınacaktır.
  1. Gelir Vergisi Stopaj Teşviki
Yukarıda sayılan işletme veya projelerde çalışan ar-ge ve destek personelinin bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri, (doktoralı personeli ücretinin % 90’ı, diğer personel ücretinin %80’i) Gelir Vergisinden istisna edilmiştir.
  1. Sigorta Prim desteği
Yukarıda sayılan işletme veya projelerde çalışan ar-ge ve destek personeli ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun geçici 2. maddesi uyarınca ücreti gelir vergisinden istisna olan personelin, bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yarısı, her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacaktır.
  1. Damga Vergisi İstisnası
Kanun kapsamındaki her türlü ar-ge ve yenilik faaliyetleri ile ilgili olarak düzenlenen ve hüküm ifade eden kağıtlar damga vergisinden istisna edilmiştir.
  1. Teknogirişim Sermaye Desteği
5746 sayılı Kanunun 3 ncü maddesi ile üniversitelerden bir yıl içinde mezun olacak lisans, yüksek lisans veya doktora öğrencilerine ya da bu programlardan en çok beş yıl içinde mezun olmuş kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirleri, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince, bir defaya mahsus olmak üzere teminat aranmaksızın 100.000.- YTL tekno girişim sermayesi hibe olarak verilerek desteklenecektir.