4 Nisan 2008 Cuma

EKONOMİK KRİZ VE TOPLUMSAL AKIL




Çevremizdeki her şeyin sürekli değiştiğini, hiçbir şeyin aynı kalmadığını, en genel  doğruların bile tepe taklak olduğunu görüyor musunuz?  Bunu anlamak için fazla uzağa gitmek gerekmiyor; geçtiğimiz son 10-20 yıla bir göz atmak yeterli.
Peki her şey değişiyorsa toplum olarak bazı konularda biz neden kendimizi yenileyemiyoruz? Örneğin serbest pazar ekonomisini ille de böyle mi uygulamamız gerekiyor? Ülke gerçeklerine uygun bir model oluşturmak veya buna çaba göstermek çok mu zor. İktisat kitaplarına göre serbest pazar ekonomisinin kuralları içinde şirket kurtarmak  kaynak israfıyla eş anlamlıdır. Oysa, bu krizde Amerikan Merkez Bankasının milyar dolarlar dökerek banka kurtarmasına ne demeli? Yine Amerika’dan bir örnek vermek gerekirse, Orta doğu kökenli bir sermaye grubunun özelleştirmeden aldığı bir limanın stratejik önemi nedeniyle satışının iptal edildiğini hatırlayın. Çin’de uygulanan ekonomik sisteme acaba ne ad koymak gerekir? Bu sistemle Çin’in her yıl % 8-10 arasında büyüdüğünü hatırlayın Bir zamanlar örnek olay olarak gösterilen Güney Kore’nin kalkınma hikayesinde banka ve reel sektör işbirliğinin çok önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Oysa bizde bankalar güneşli havada şemsiye vermek, yağmur başladığında şemsiyeleri geri almak gibi reel ekonominin büyümesi için elini taşın altına sokmaktan kaçınan bir tavır içindedirler. Bankaların işlevleri ve çalışma tarzları ille de böyle mi olmak zorundadır.
Bütün bunları ardı ardına sıralamamızın nedeni, nihayet ülkemize de ulaşan krize tehlikeli boyutta cari açıkla yakalanmanın verdiği çaresizlik duygusudur. Elimizden bir şey gelmiyor. Maalesef 2001 krizinden çıkmak için uyguladığımız model yüksek cari açığa bir çözüm bulamamış ve maliyet kaynaklı enflasyonu dizginlemek adına düşük kur politikasından vazgeçilemediği için, modelin kaçınılmaz bir değişmezi olmuştur.
Devlet, özel sektör ve kişiler olarak 2001 yılından beri oynadığımız bu yalancı mutluluk oyununun bir parçası haline geldiğimizi söylemek acaba çok karamsar bir bakış açısı mı olur? Hele yeni kullanmaya başladığımız hesaplama tekniğiyle milli gelirimizin 650 milyar Dolarlara ulaştığı bugünlerde. Bunu öğrenmek için krizin sonunu bekleyip göreceğiz. İktisatçılar bu krizin dip noktasının yatay seyir izleyerek uzun bir döneme yayılacağını söylüyor. Ekonomide bir daralma yaşanacağı kesin. Reel sektörde bir hasar yaşanması da kaçınılmaz. Bu krizin finans sektörümüzü fazla etkilememesi temenni ediliyor. Bu olumsuz tablo içinde tek olumlu unsur kurların yükselmesi nedeniyle ihracatımızın artış göstermesi olasılığı. Tabi bu artış en çok ihracat yaptığımız bölge olan Avrupa ülkelerinin krizdeki performanslarına bağlı. Bu ülkelerin krizden etkilenme dereceleri ihracat artışımızı doğrudan etkileyecek.
Tabii bu arada siyasi ortamın belirsizliği nedeniyle krizin etkisinin normalden fazla tahribat yapması da söz konusu. Umarız bu olmaz.
Kısacası bu krizi hepimizin ayaklarımızı yere sağlam basarak, kendi şartlarımıza uygun tedbirleri alıp mümkün olduğu kadar hasarsız atlatmamız lazım. Gelecek krizde ekonomimizin savunma mekanizmaları inşallah bugünkünden daha iyi olur demekten başka çaremiz yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder