MALİ
GÜNDEM (20.04.2009)
I.
HAFTANIN KONULARI
- 18-29 Yaş Aralığında Olan Erkek
ve 18 Yaşından Büyük Kadın
Sigortalılardan Yeni İşe Alınanlara İlişkin İşveren Hissesi Sigorta Prim Teşviki
4447 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin birinci
fıkrasında 5838 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda, anılan maddede
öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesine
ilişkin, kapsama giren sigortalıların;
- 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin Kuruma
verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şartı, 2008/Ocak
ila 2008/Haziran aylarına veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin Kuruma
verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şeklinde,
- 1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe
alınmış olması şartı ise, 1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe
alınmış olması şeklinde,
değiştirilmiş bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 25.03.2009 tarih ve 2009-52
sayılı Genelgesinde yapılan açıklamada;
Anılan maddede öngörülen işveren hissesi sigorta prim
teşvikinden yararlanılabilmesi için,
Sigortalı
yönünden;
-
İşe giriş tarihi itibariyle; erkek ise 18 yaşından büyük ve 29
yaşından küçük, kadın ise 18 yaşından büyük olması,
-
2008/Ocak ila 2008/Haziran veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına
ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması,
-
1/7/2008 (dahil) ila 30/6/2010 (dahil) tarihleri arasında işe alınması,
-
Fiilen çalışması,
İşyeri
yönünden;
1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe alınan
ve maddede öngörülen diğer şartları haiz sigortalıların, 2007/Temmuz ila
2008/Haziran aylarında Kuruma bildirilmiş toplam sigortalı sayısının, aynı
dönem aralığında Kuruma bildirim yapılmış ay sayısına bölünmesi suretiyle
bulunacak olan ortalama sigortalı sayısına, ilave olarak işe alınmış olması,
şartlarının tamamının birlikte gerçekleşmiş olması
gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan ve Genelgede verilen
örneklerden anlaşıldığı üzere;
- İşe
alınan personel 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarında Kuruma verilen aylık
prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olsa da yani bu aylarda çalışıyor olsa
da, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet
belgelerinde kayıtlı değilse yani bu aylarda çalışmıyor ise teşvikten
yararlanabilecektir, veya tam tersinin söz konusu olduğu durumda da teşvikten
yararlanabilecektir
- 2008/Ocak
ila Haziran aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet
belgelerinde kayıtlı olmalarına rağmen, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına
ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmayan sigortalıların 2009/Şubat
ayı içinde işe alınmış olmaları halinde, 5838 sayılı Kanunun 32 nci
maddesinin birinci fıkrası, 1/3/2009 tarihinden itibaren yürürlüğe
girdiğinden, bahse konu sigortalılardan dolayı, maddede aranılan diğer
şartların da sağlanmış olması kaydıyla, 2009/Mart ayına ilişkin
düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgesinden başlanılarak
yararlanılabilecektir.
- 14 Nisan 2009 Tarihli Resmi
Gazetede Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Karar Yayınlanmıştır
14 Nisan 2009 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2009/14850
sayılı Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Bakanlar Kurulu kararında, 2009
yılında destekleme konuları olarak;
- Kültür
ırkı veya kültür ırkı melezi en az beş baş anaç sığıra sahip yetiştiriciler
ile dişi mandaya sahip olan yetiştiricilere, hayvan başına,
- Suni
tohumlama sonucu doğan tüm buzağılar için buzağı başına
- Damızlık
koyun-keçi yetiştiriciliği yapanlara, damızlık anaç hayvan başına,
- Tiftik
keçisi yetiştiricilerine tiftiğin kalitesine göre beher kilogram için
- Üretmiş
olduğu çiğ sütü, süt işleme tesislerine satan yetiştiricilere koyun ve
keçi sütü için farklı olmak üzere beher litre süt için,
- Ürettiği
yaş ipekböceği kozasını Kozabirlik'e ve/veya kooperatiflerine satan
yetiştiricilere kilogram başına,
- Arı
yetiştiriciliği yapan üreticilere, kovan başına,
- Su
ürünleri yetiştiriciliği yapan üreticilere, ürün için kilogram başına, yavru
için adet başına ödeme yapılır.
- Kaliteli
kaba yem üretmek amacıyla yem bitkileri ekilişi yapan üreticilere, ürünü
hasat etmeleri kaydıyla dekar başına,
- Afyonkarahisar,
Antalya, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale,
Denizli, Düzce, Edirne, Eskişehir, Isparta, İstanbul, İzmir, Kırklareli,
Kocaeli, Kütahya, Manisa, Muğla, Sakarya, Tekirdağ, Uşak ve Yalova
illerinde faaliyette bulunan Hastalıktan Ari İşletmeler İçin Sağlık
Sertifikası’na sahip süt işletmelerinde bulunan tüm sığırlara sığır başına
300 TL,
- Hayvan
hastalıkları ile mücadele kapsamında, Brucellosis S19 genç aşısı ve şap
aşısı yapılmış dişi sığırlar ve Brucellosis Rev 1 Genç aşısı yapılmış dişi
kuzu ve oğlaklar için yetiştiricilere hayvan başına
- Hayvan
hastalıkları ile mücadele çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca
belirlenen programlı aşılamalar için uygulayıcılara hayvan başına,
- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığının belirlediği işletmelerde veteriner hekim
çalıştırılması için, kesilen hayvan başına,
- Tarım
Kredi Kooperatifi ile sözleşmeli besicilik yapan ve hayvanlarını Et ve
Balık Kurumu kombinalarında veya Et ve Balık Kurumunun anlaşma yaptığı
özel kombinalarda kestiren Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Artvin, Batman,
Bayburt, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep,
Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin,
Muş, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van illerindeki yetiştiricilere
190 kilogram ve üzeri karkas ağırlığına ulaşmış erkek sığır karkas
ağırlığının beher kilogramı için, 1,5 TL
- Hayvan
genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi amacıyla Tarım
ve Köyişleri Bakanlığınca uygulanan proje kapsamına alınan yetiştiricilere
koruma ve geliştirme sürüleri için büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda farklı
olmak üzere hayvan başına, arıcılıkta ise kovan başına,
II.
VERGİ ALEMİNDE TARTIŞILANLAR
1.
Gayrimenkul
Satış Zararının Gider Yazılıp Yazılamayacağı:
Zeki Gündüz Dünya Gazetesindeki 15.04.2009 tarihli
köşe yazısında, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. Maddesinde yer alan kurumların
en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak
hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri
ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmının kurumlar
vergisinden istisna olması nedeniyle, bazı bakanlık görüşlerinde, bu istisna
hükmü nedeniyle, satışta bir zarar oluşmuşsa bu zararın matrahtan
indirilemeyeceğinin ileri sürüldüğünü yazmıştır.
Bu görüşün dayanağının KVK’nun 5. maddesinin 3.
fıkrasındaki, "iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç
olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına
ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan
zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul
edilemeyeceği" şeklindeki düzenleme olduğunu, kâr etseydiniz %75'i
vergiden istisna olacaktı, zarar ettiğinizde bu zararı gider olarak dikkate
alamazsınız dendiğini belirtmiştir.
Aynı tarihlerde (2007), İstanbul Vergi Dairesi
Başkanlığı zararı indiremezsiniz derken (B.07.1.GİB.4.34.16.01/KVK-5/e), Gelir
İdaresi Başkanlığının verdiği yazılı görüşte, zararın tamamının kurum
kazancının tespitinde dikkate alınabileceği görüşünü verdiğini
(23.08.2007/074720) aktarmıştır. Örnek olarak verdiği yargı kararında ise, geliri
belli şartlarla vergiden istisna tutulan yurt dışı inşaat faaliyetinden doğan
zararın yurt içi kazançlardan, yukarıdaki yaklaşım çerçevesinde,
indirilemeyeceğinin iddia edildiğini, ancak İstanbul 6. Vergi Mahkemesi ve
Danıştay 4. Dairesinin tarhiyatı terkin ettiğini (4.D.,20.5.1998 tarih,
E.1997/6039, K.1998/2058) belirtmiştir.
Konuya ilişkin olarak, gayrimenkul veya iştirak
satışında oluşan zararın, istisna edilen kazanca ilişkin "gider"
olarak addedilemeyeceğini, ayrıca bu zararın "istisna faaliyetten doğan
zarar" olduğunun da ileri sürülemeyeceğini, çünkü ortada bir faaliyet
değil "satış işlemi" olduğu görüşünde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca
istisnanın belli şartlara bağlandığını, o şartlar yerine getirilmezse
istisnadan da yararlanabilmenin mümkün olmadığını, dolayısıyla, "Kâr
olsaydı, şartlara uysaydın, istisnadan yararlanırdın, ortada "gider"
veya "faaliyet zararı" olmasa da biz bunu indirtmeyiz" şeklinde
özetlenebilecek, hukuki zemini olmayan bir yaklaşımın mevcut olduğunu yazmıştır.
Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan bir mükellef ve
uygulamacı olarak bu tür çelişkili uygulamaları giderecek genel tebliğ
açıklaması veya sirküler şeklinde, uygulamaya yön verici düzenlemeler
beklediğini, inceleme elemanlarından da, bu tür idarenin çelişkili
yönlendirmelerinin bulunduğu bir uygulama tespit ettiklerinde "vergi
inceleme raporu" yazmak yerine, "görüş ve öneri raporu" yazarak
önce konunun netleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmalarını beklediğini, kaldı
ki Maliye Bakanlığı'nın bu şekilde davranılması yönünde nedense kaale alınmayan
yazılı emrinin de olduğunu belirtmiştir.
2.
Alıcılara
Ciro Primi Olarak Bedelsiz Mal Verenlerin Malın Emsal Bedeli Üzerinden KDV
Hesaplamaları Gerektiği:
Zeki Gündüz 08.04.2009
tarihli Dünya Gazetesindeki köşe yazısında, faturalardaki yüksek iskontoların
veya (0) sıfır bedelli mal teslimlerinin, Mali İdare açısından sorun teşkil
ettiğini belirtmiş ve konuyla ilgili 2009 tarihli bir muktezaya köşesinde yer
vermiştir. Mukteza şöyledir:
"TC Gelir İdaresi Başkanlığı
… Vergi Dairesi Başkanlığı
İlgi: ../../2009 tarihli dilekçeniz.
İlgi dilekçenizde; satışlarınızı artırmak amacıyla
…kampanya yapmayı düşündüğünüzü, şirketiniz tarafından belirlenecek kampanya
koşulları çerçevesinde, …larının; …lerin kendilerinden yapacakları belirli
oranlardaki alımlarına karşılık aylık bazda (belirli bir dönemde) bedelsiz
olarak ürün teslim edecekleri ve şirketinizce, …bedelsiz olarak teslim
ettikleri ürün miktarı kadar bedelsiz ürün teslimatı yapılacağı belirtilerek,
…bedelsiz olarak teslim edilecek ürünlerin sevk irsaliyesi ve sıfır bedelli
fatura düzenlenmek suretiyle katma değer vergisi hesaplanmaksızın
belgelendirilmesinin mümkün olup olamayacağı hususlarında tereddüt oluştuğundan
başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 25/a
maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerine ilişkin olarak düzenlenen fatura ve
benzeri vesikalarda gösterilen ticari teamüllere uygun miktardaki
iskontoların, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacağı hükme
bağlanmıştır.
Buna göre; malın teslimine ve hizmetin yapılmasına
ilişkin olarak düzenlenecek faturalarda, ticari teamüllere uygun olarak ayrıca
gösterilen iskontolar, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacaktır. Diğer
bir anlatımla faturanın düzenlenmesini gerekli kılan işlem ve bu işleme bağlı
olarak yapılan iskontonun aynı faturada yer alması şartına bağlı olarak
iskonto, katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir.
Konuya ilişkin olarak yayımlanan 26 Seri Numaralı
Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin; "Fatura ve Benzeri Belgelerde
Ayrıca Gösterilmeyip, Yıl Sonlarında, Belli Bir Dönem Sonunda ya da Belli Bir
Ciro Aşıldığında İskontolarda Durum" başlıklı L/2 bölümünde;
"Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca
gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro
aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla)
yapılan ödemeler ise katma değer vergisine tabi olacaktır
Zira, bu tür bir iskonto doğrudan satılan malla
ilgili değildir. Burada söz konusu olan iskonto, firmanın yaptığı ek bir
çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş ana
firmaya karşı verilen bir hizmettir. Çünkü, ana firma ile satıcı firma arasında
düzenlenen sözleşmeye göre (yazılı veya sözlü), satıcı firma sözleşmenin
hükümlerine uygun olarak belli bir çabayı göstermiştir ki (belli bir hizmeti
vermiştir ki) ek ödemeye (iskontoya) hak kazanmıştır.
Bu nedenle, yukarıda belirtilen şekilde uygulanan ve
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 4. maddesi çerçevesinde "hizmet"
kapsamına giren bu işlemlere ait iskontolar, aynı kanunun 1/1. maddesi uyarınca
vergiye tabi tutulacaktır." denilmektedir.
Buna göre; belirli dönem veya şartların
gerçekleşmesine bağlı olarak (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu
gibi adlarla anılan) yapılan ödemeler ciro primi olarak değerlendirileceğinden
hizmet ifasında bulunan taraf (alıcı) bunu hizmet faturası düzenlemek suretiyle
belgelendirirken, satıcının ise yapılan hizmetin karşılığında emsal bedel
üzerinden satış faturası düzenlemesi gerekmektedir.
Bu nedenle; şirketinizin …belirli dönemlerdeki
(aylık periyot) alışlarına karşılık bedelsiz ürün verilmesi şeklinde
gerçekleştireceği kampanya kapsamında yapacağı bedelsiz ürün teslimleri ciro
primi addedilmek suretiyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1'inci maddesi
kapsamında katma değer vergisi hesaplamak suretiyle fatura ile belgelendirmesi,
buna binaen hizmet ifasında bulunan ecza depolarının da şirketiniz adına hizmet
faturası düzenlemesi gerekmektedir."
3.
Maliyede
Hatayı Düzeltmenin Zorluğu
Bumin Doğrusöz Dünya Gazetesindeki 13.04.2009
tarihli “Mükellefi Korumak” başlıklı yazısında, Türk Vergi Mevzuatında
hataların düzeltilmesinin belli prosedürlere tabi olduğu için hak kayıplarına
neden olduğunu anlatmış:
“…………………………………………………………………………………………………………………………………..
Gerek bu düzenlemelerin gerekse düzenlemelerin uygulamasının önemli hak
kayıplarına yol açan ve önce mükellef haklarını sonra mülkiyet hakkını
zedeleyen sakıncaları bulunmaktadır.
Düzenlemelerin birinci sakıncası, hangi değerlendirmenin hata halini
oluşturduğunun, pek çok olayda net olarak anlaşılamamasıdır. Yargı yoluna
başvurmak yerine, ihtilafların idare ile barışcıl çözüm yolu olarak gösterilen
ve kısa sürede çözüm almaya yönelik olan hata ve düzeltme hükümlerine göre
başvuruda bulunan pek çok kişi, taleplerinin reddi üzerine yargıya
başvurduklarında, yaşadıkların olayın "hata ve düzeltme hükümleri
kapsamına girmediği gerekçesi" ile karşılaşmakta ve hak kayıpları
doğmaktadır. Önce idareye sonra yargıya başvurulan pek çok olayda, idari
başvuruların hata hükümleri kapsamında olmadığı ve dolayısıyla idari başvurunun
süreyi kesmediği gerekçesi ile davalar süreden reddedilmektedir.
Öte yandan hata hükümlerinin dar yorumlanması ve yasalarda haksız alınan
vergilere ilişkin olarak mükelleflere başkaca bir yolun gösterilmemiş olması,
haksız alınan vergilerin hazinenin kazanç hanesine yazılmasına yol açmaktadır.
Örneğin kendisine
kesilen üç kat vergi ziyaı cezasını ödeyen, ancak daha sonra ceza mahkemesinde
beraat eden bir mükellefin, haksızlığı yargı kararı ile sabit olan üç kat
cezanın bir kata dönüştürülmesini talep edebileceği her hangi bir yol
hukukumuzda yoktur. Defter ve belgelerini süresinde ibraz edemeyen ve dolayısıyla
KDV indirimleri reddedilmek suretiyle hakkında cezalı tarhiyat yapılan bir
mükellefin, defter ve belgelerini bulduğunda idarenin yeniden inceleme yaparak
tarhiyatın gözden geçirilmesini isteyebileceği bir yol mevcut değildir.
İnceleme Raporuna dayalı olarak tarh edilen vergi ve cezayı itirazsız ödeyen
bir mükellefin bu Raporda toplama hatası bulunduğunu sonradan belirlemesi
halinde veya toplama hatası bulunan bir ödeme emrini itirazsız ödeyen bir
mükellefin sonradan bunu fark etmesi halinde yahut amortisman ayırmayı unutan
bir mükellefin sonradan bu amortisman giderinin dikkate alınmasını istemesi
halinde, başvurabileceği bir hukuki yol yoktur.
Özel hukukta dahi kişiler birbirlerine yaptıkları haksız ödemelere karşı
menfi tespit davası, sebepsiz zenginleşme davası gibi hukuksal yollarla
korunurken, devletin egemenlik hakkından yararlanarak güçlü yetkilerle
donatılmış vergi idaresi karşısında zayıf durumdaki bireylerin korunmamasını,
hukuk devleti ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Mükellef haklarını korumak ve gözetmek, her hangi bir hukuki değeri
olmayan bildirgeler yayınlamakla değil, haksız işlemlere maruz kalanlara
başvurabilecekleri yollar açmakla olur.”
III.
EKONOMİ YAZARLARINDAN ALINTILAR
Uğur
GÜRSES (Radikal 13.04.2009)
“IMF ile konuşulan orta vadeli çerçevede, ilk yıl olmasa da ikinci ve
üçüncü yıllarda (olasılıkla devamında da) mali bir istikrarın sağlanmasının
öngörüldüğü anlaşılıyor. Bugün henüz çok yüksek sesle söylenmese de, bunun adı
ve içeriği ‘mali kural’ olarak ekonomi politikasına girmiş olacak. Bunun
anlamı, bugünkü gevşemenin ileride ölçülü ve kademeli olarak, bir kural
etrafında telafi edileceğinin taahhüt edilmesidir.
Mali çerçevenin de, gerçekçi ve inandırıcı boyutta, bir mali kural biçiminde ortaya konulması ile orta vadeli olarak şu yarar sağlanacaktır; uzun vadeli faiz oranındaki artışın sınırlı kalması.
Dış finansman açığının IMF tarafından kapatılacak olması, bankacılık kesiminin dış finansman kaygılarını azaltacaktır. İşte bu noktada, TL finansman tarafı için de finansal kesimle reel kesimin kredi ilişkisini de rahatlatacak kararların alınması gerekiyor. O da, reel kesim için kredi garanti mekanizmasının kurulmasıdır.
Yeni bir program çerçevesi içinde yer alacak olan bu saydıklarımız, neredeyse altı aylık bir gecikmeyle hayata geçiriliyor olacak. Bu yüzden, sağlayacağı birincil yarar olarak da en başta; kısa vadede daha derin bir küçülmeden uzak tutucu bir etki beklenmelidir.”
Mali çerçevenin de, gerçekçi ve inandırıcı boyutta, bir mali kural biçiminde ortaya konulması ile orta vadeli olarak şu yarar sağlanacaktır; uzun vadeli faiz oranındaki artışın sınırlı kalması.
Dış finansman açığının IMF tarafından kapatılacak olması, bankacılık kesiminin dış finansman kaygılarını azaltacaktır. İşte bu noktada, TL finansman tarafı için de finansal kesimle reel kesimin kredi ilişkisini de rahatlatacak kararların alınması gerekiyor. O da, reel kesim için kredi garanti mekanizmasının kurulmasıdır.
Yeni bir program çerçevesi içinde yer alacak olan bu saydıklarımız, neredeyse altı aylık bir gecikmeyle hayata geçiriliyor olacak. Bu yüzden, sağlayacağı birincil yarar olarak da en başta; kısa vadede daha derin bir küçülmeden uzak tutucu bir etki beklenmelidir.”
Hasan Ersel (Referans
13.04.2009)
“Bütçe açığı verme mecburiyeti
Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey yok. Dış şokla ekonomi
sarsıldı. İhracat düştü, finansman olanakları daraldı. Bunun sonucu olarak
yurtiçi iktisadi faaliyet daralmaya başladı. Bu da ithalat talebini düşürdü.
Sonuçta cari açığımız azaldı. Ancak, kamu gelirleri büyük ölçüde vergilere
dayandığı; vergilerimizin de önemli bir kısmını ise dolaylı vergiler
oluşturduğu için kamu gelirleri azalmaya başladı. Buna karşılık, kamu kesiminin
harcamalarının önemli bir kısmı daha önceden verilmiş taahhütler biçiminde
olduğu için, kamu harcamaları azalmadı, hatta yukarıda bir kısmına değinilen
nedenlerle arttı bile. Sonuçta kamu açığı büyümeye başladı. Bu eğilim, mevcut
koşullarda, devam da edecek. 1980'lerden bu yana hep böyle oldu. Türkiye'de,
genelde, kamu açığı ile bütçe açığı ters yönde hareket ediyor.
Bir noktaya dikkat çekeyim: Bu olup bitenin ekonomiyi canlandırmak için
kamu harcamalarını artırmakla hiç bir ilgisi yok. Burada söz konusu olan,
Türkiye'nin geçmişte defalarca gördüğümüz üzere, üretimi kısarak cari açığını
düşürmek zorunda kalınmasının bütçe açığını büyütmesi olgusu. Bu bir yapısal
sorun. Üstelik de kamu harcamalarını artırıp, ekonomiyi canlandırma programı
uygulamada oynama alanımızın hiç de zannedildiği kadar çok olmadığını gösteren
bir sorun. İşte bu nedenle "bütçeden harcanacak her kuruşun nereye
gideceği ve ne etki yapacağını kırk kere düşünmek gerekir."
Ertuğ Yaşar (Referans 17.04.2009)
“Çin'de üretim yapar mısınız
Bundan birkaç yıl önce Çinli bir bilgisayar firması
(LENOVO) Amerikan IBM firmasının bilgisayar bölümünü 1 milyar dolara satın
alınca çok şaşırmıştım. "Nasıl olur da kişisel bilgisayar
(PC-personal computer) mucidi IBM, buluşundan otuz yıl sonra bu bölümünü hem de
Çinli bir firmaya satar?" diye düşünmüştüm.
Konuyu araştırınca şu şaşırtıcı gerçekle karşılaştım:
IBM zaten yıllardır birçok bilgisayarı bu firmaya yaptırıyor; kendisi sadece
kaliteyi denetliyor ve makineler üzerine markasını koyuyordu.
Çinli yapacağını yapmış, kaleyi çoktan içerden
fethetmişti!
Bu olay bana ders oldu.
Uzun
dönemli Çin sanayi politikasını anladığımı düşündüm. Çinliler, tam bir Çin sabrı ile
sanayi politikalarını ilmek ilmek işliyorlardı. Önce ucuz ve kalitesiz mallarla
dünyada her eve girmek; hemen her üreticiyi canından bezdirip sanayi
ürünlerinde dünya tekeli olmak daha sonra da alt katman ürünleri bırakmadan,
hızla kaliteyi artırarak üst katman ürünlere geçmek.
Çin belki yirmi, belki de elli yıllık bir sanayi
planını adım adım uyguluyor ve dünya imalat sanayiini tamamen ele
geçiriyordu.
Bu düşünceye alışmalıyız.
Eğer dünya konjonktüründe çok önemli bir değişiklik
olmazsa, on yıl içinde dünyadaki sanayi mallarının en az yüzde 70'inin
Çin'de üretileceğine; bizim gibi ülkelerde de ancak küçük atölyelerin
yaşayabileceği ya da çok yenilikçi (inovatif) ürünlerin imal edilebileceği (acı
ama gerçek) düşüncesine kendimizi hazırlamalıyız.”
Selim Türsen (Referans 17.04.2009)
“Dünya artık eskisi gibi olmayacak
Dünya Bankası ve TEPAV'ın Ege Bölgesi Sanayi
Odası'nda ortak düzenledikleri konferansın konuklarından birisi de Milliyet
gazetesi yazarı Osman Ulagay'dı. Ulagay, dünyanın artık hiçbir şekilde eskisi
gibi olamayacağını söyledi. Türkiye'nin büyümesinde dış kaynağın önemine
değinen Ulagay, geçen yıl gelişmekte olan pazarlara yaklaşık 970 milyar
dolarlık kaynak aktığını, bu yıl ise bu rakamın sadece 170 milyar dolar
olacağını hatırlattı. Dünyanın gayri safi milli hasılasının küreselleşme
döneminde varlıkların şişmesiyle çok büyük rakamlara ulaştığını, ancak krizle
birlikte eriyen bu varlıkların bir daha hiçbir zaman eski değerini bulamayacağına
işaret etti. Bunun da dünya ekonomisindeki hızlı büyüme döneminin bir daha
kolay kolay geri gelemeyeceği anlamına geldiğini söyleyen Ulagay, geleceğe
yönelik stratejilerin buna göre belirlenmesi önerisinde bulundu.
Bütün bu verilerin ışığında bahar havasının geldiği
düşüncelerine kapılmak hayli iyimser görünüyor. Her ne kadar ÖTV indiriminden
sonra Bursa'da bazı otomotiv fabrikalarının yine üç vardiya çalışmaya başlaması
umutları artırsa da aynı dönemde bazılarının da birkaç haftalığına üretimi durdurma
kararını dikkate almak gerek. Büyük çoğunluk dünyadaki son verileri krizde dibe
vuruluyor gibi düşünmek istese de galiba doğru karara varabilmek için birkaç
ayın daha verilerini beklemek gerek. En önemlisi de Özatay'ın dediği gibi
toksik varlıkların nasıl temizleneceğini görmek gerek.”