20 Nisan 2009 Pazartesi

MALİ GÜNDEM (20.04.2009)


MALİ GÜNDEM (20.04.2009)

I.                   HAFTANIN KONULARI

  1. 18-29 Yaş Aralığında Olan Erkek ve 18 Yaşından Büyük Kadın Sigortalılardan Yeni İşe Alınanlara İlişkin İşveren Hissesi Sigorta Prim Teşviki 
4447 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında 5838 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda, anılan maddede öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesine ilişkin, kapsama giren sigortalıların;
- 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şartı, 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şeklinde,
- 1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe alınmış olması şartı ise, 1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe alınmış olması şeklinde,
değiştirilmiş bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 25.03.2009 tarih ve 2009-52 sayılı Genelgesinde yapılan açıklamada;
Anılan maddede öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesi için,
Sigortalı yönünden;
- İşe giriş tarihi itibariyle; erkek ise 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük, kadın ise 18 yaşından büyük olması,
- 2008/Ocak ila 2008/Haziran veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması,
- 1/7/2008 (dahil) ila 30/6/2010 (dahil) tarihleri arasında işe alınması,
- Fiilen çalışması,
İşyeri yönünden;
1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe alınan ve maddede öngörülen diğer şartları haiz sigortalıların, 2007/Temmuz ila 2008/Haziran aylarında Kuruma bildirilmiş toplam sigortalı sayısının, aynı dönem aralığında Kuruma bildirim yapılmış ay sayısına bölünmesi suretiyle bulunacak olan ortalama sigortalı sayısına, ilave olarak işe alınmış olması,
şartlarının tamamının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan ve Genelgede verilen örneklerden anlaşıldığı üzere;
  • İşe alınan personel 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olsa da yani bu aylarda çalışıyor olsa da, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı değilse yani bu aylarda çalışmıyor ise teşvikten yararlanabilecektir, veya tam tersinin söz konusu olduğu durumda da teşvikten yararlanabilecektir
  • 2008/Ocak ila Haziran aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmalarına rağmen, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmayan sigortalıların 2009/Şubat ayı içinde işe alınmış olmaları halinde, 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin birinci fıkrası, 1/3/2009 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğinden, bahse konu sigortalılardan dolayı, maddede aranılan diğer şartların da sağlanmış olması kaydıyla, 2009/Mart ayına ilişkin düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgesinden başlanılarak yararlanılabilecektir.
  1. 14 Nisan 2009 Tarihli Resmi Gazetede Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Karar Yayınlanmıştır
14 Nisan 2009 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2009/14850 sayılı Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Bakanlar Kurulu kararında, 2009 yılında destekleme konuları olarak;
  • Kültür ırkı veya kültür ırkı melezi en az beş baş anaç sığıra sahip yetiştiriciler ile dişi mandaya sahip olan yetiştiricilere, hayvan başına,
  • Suni tohumlama sonucu doğan tüm buzağılar için buzağı başına
  • Damızlık koyun-keçi yetiştiriciliği yapanlara, damızlık anaç hayvan başına,
  • Tiftik keçisi yetiştiricilerine tiftiğin kalitesine göre beher kilogram için
  • Üretmiş olduğu çiğ sütü, süt işleme tesislerine satan yetiştiricilere koyun ve keçi sütü için farklı olmak üzere beher litre süt için,
  • Ürettiği yaş ipekböceği kozasını Kozabirlik'e ve/veya kooperatiflerine satan yetiştiricilere kilogram başına,        
  • Arı yetiştiriciliği yapan üreticilere, kovan başına,
  • Su ürünleri yetiştiriciliği yapan üreticilere, ürün için kilogram başına, yavru için adet başına ödeme yapılır.
  • Kaliteli kaba yem üretmek amacıyla yem bitkileri ekilişi yapan üreticilere, ürünü hasat etmeleri kaydıyla dekar başına,
  • Afyonkarahisar, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Edirne, Eskişehir, Isparta, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Kütahya, Manisa, Muğla, Sakarya, Tekirdağ, Uşak ve Yalova illerinde faaliyette bulunan Hastalıktan Ari İşletmeler İçin Sağlık Sertifikası’na sahip süt işletmelerinde bulunan tüm sığırlara sığır başına 300 TL,
  • Hayvan hastalıkları ile mücadele kapsamında, Brucellosis S19 genç aşısı ve şap aşısı yapılmış dişi sığırlar ve Brucellosis Rev 1 Genç aşısı yapılmış dişi kuzu ve oğlaklar için yetiştiricilere hayvan başına
  • Hayvan hastalıkları ile mücadele çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenen programlı aşılamalar için uygulayıcılara hayvan başına,
  • Tarım ve Köyişleri Bakanlığının belirlediği işletmelerde veteriner hekim çalıştırılması için, kesilen hayvan başına, 
  • Tarım Kredi Kooperatifi ile sözleşmeli besicilik yapan ve hayvanlarını Et ve Balık Kurumu kombinalarında veya Et ve Balık Kurumunun anlaşma yaptığı özel kombinalarda kestiren Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Artvin, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van illerindeki yetiştiricilere 190 kilogram ve üzeri karkas ağırlığına ulaşmış erkek sığır karkas ağırlığının beher kilogramı için, 1,5 TL
  • Hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca uygulanan proje kapsamına alınan yetiştiricilere koruma ve geliştirme sürüleri için büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda farklı olmak üzere hayvan başına, arıcılıkta ise kovan başına,

II.               VERGİ ALEMİNDE TARTIŞILANLAR

1.   Gayrimenkul Satış Zararının Gider Yazılıp Yazılamayacağı:
Zeki Gündüz Dünya Gazetesindeki 15.04.2009 tarihli köşe yazısında, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. Maddesinde yer alan kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmının kurumlar vergisinden istisna olması nedeniyle, bazı bakanlık görüşlerinde, bu istisna hükmü nedeniyle, satışta bir zarar oluşmuşsa bu zararın matrahtan indirilemeyeceğinin ileri sürüldüğünü yazmıştır.
Bu görüşün dayanağının KVK’nun 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, "iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilemeyeceği" şeklindeki düzenleme olduğunu, kâr etseydiniz %75'i vergiden istisna olacaktı, zarar ettiğinizde bu zararı gider olarak dikkate alamazsınız dendiğini belirtmiştir.
Aynı tarihlerde (2007), İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı zararı indiremezsiniz derken (B.07.1.GİB.4.34.16.01/KVK-5/e), Gelir İdaresi Başkanlığının verdiği yazılı görüşte, zararın tamamının kurum kazancının tespitinde dikkate alınabileceği görüşünü verdiğini (23.08.2007/074720) aktarmıştır. Örnek olarak verdiği yargı kararında ise, geliri belli şartlarla vergiden istisna tutulan yurt dışı inşaat faaliyetinden doğan zararın yurt içi kazançlardan, yukarıdaki yaklaşım çerçevesinde, indirilemeyeceğinin iddia edildiğini, ancak İstanbul 6. Vergi Mahkemesi ve Danıştay 4. Dairesinin tarhiyatı terkin ettiğini (4.D.,20.5.1998 tarih, E.1997/6039, K.1998/2058) belirtmiştir.
Konuya ilişkin olarak, gayrimenkul veya iştirak satışında oluşan zararın, istisna edilen kazanca ilişkin "gider" olarak addedilemeyeceğini, ayrıca bu zararın "istisna faaliyetten doğan zarar" olduğunun da ileri sürülemeyeceğini, çünkü ortada bir faaliyet değil "satış işlemi" olduğu görüşünde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca istisnanın belli şartlara bağlandığını, o şartlar yerine getirilmezse istisnadan da yararlanabilmenin mümkün olmadığını, dolayısıyla, "Kâr olsaydı, şartlara uysaydın, istisnadan yararlanırdın, ortada "gider" veya "faaliyet zararı" olmasa da biz bunu indirtmeyiz" şeklinde özetlenebilecek, hukuki zemini olmayan bir yaklaşımın mevcut olduğunu yazmıştır.
Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan bir mükellef ve uygulamacı olarak bu tür çelişkili uygulamaları giderecek genel tebliğ açıklaması veya sirküler şeklinde, uygulamaya yön verici düzenlemeler beklediğini, inceleme elemanlarından da, bu tür idarenin çelişkili yönlendirmelerinin bulunduğu bir uygulama tespit ettiklerinde "vergi inceleme raporu" yazmak yerine, "görüş ve öneri raporu" yazarak önce konunun netleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmalarını beklediğini, kaldı ki Maliye Bakanlığı'nın bu şekilde davranılması yönünde nedense kaale alınmayan yazılı emrinin de olduğunu belirtmiştir.
2.   Alıcılara Ciro Primi Olarak Bedelsiz Mal Verenlerin Malın Emsal Bedeli Üzerinden KDV Hesaplamaları Gerektiği:
Zeki Gündüz 08.04.2009 tarihli Dünya Gazetesindeki köşe yazısında, faturalardaki yüksek iskontoların veya (0) sıfır bedelli mal teslimlerinin, Mali İdare açısından sorun teşkil ettiğini belirtmiş ve konuyla ilgili 2009 tarihli bir muktezaya köşesinde yer vermiştir. Mukteza şöyledir:
"TC Gelir İdaresi Başkanlığı
… Vergi Dairesi Başkanlığı
İlgi: ../../2009 tarihli dilekçeniz.
İlgi dilekçenizde; satışlarınızı artırmak amacıyla …kampanya yapmayı düşündüğünüzü, şirketiniz tarafından belirlenecek kampanya koşulları çerçevesinde, …larının; …lerin kendilerinden yapacakları belirli oranlardaki alımlarına karşılık aylık bazda (belirli bir dönemde) bedelsiz olarak ürün teslim edecekleri ve şirketinizce, …bedelsiz olarak teslim ettikleri ürün miktarı kadar bedelsiz ürün teslimatı yapılacağı belirtilerek, …bedelsiz olarak teslim edilecek ürünlerin sevk irsaliyesi ve sıfır bedelli fatura düzenlenmek suretiyle katma değer vergisi hesaplanmaksızın belgelendirilmesinin mümkün olup olamayacağı hususlarında tereddüt oluştuğundan başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 25/a maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerine ilişkin olarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen ticari teamüllere uygun miktardaki iskontoların, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre; malın teslimine ve hizmetin yapılmasına ilişkin olarak düzenlenecek faturalarda, ticari teamüllere uygun olarak ayrıca gösterilen iskontolar, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacaktır. Diğer bir anlatımla faturanın düzenlenmesini gerekli kılan işlem ve bu işleme bağlı olarak yapılan iskontonun aynı faturada yer alması şartına bağlı olarak iskonto, katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir.
Konuya ilişkin olarak yayımlanan 26 Seri Numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin; "Fatura ve Benzeri Belgelerde Ayrıca Gösterilmeyip, Yıl Sonlarında, Belli Bir Dönem Sonunda ya da Belli Bir Ciro Aşıldığında İskontolarda Durum" başlıklı L/2 bölümünde;
"Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla) yapılan ödemeler ise katma değer vergisine tabi olacaktır
Zira, bu tür bir iskonto doğrudan satılan malla ilgili değildir. Burada söz konusu olan iskonto, firmanın yaptığı ek bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş ana firmaya karşı verilen bir hizmettir. Çünkü, ana firma ile satıcı firma arasında düzenlenen sözleşmeye göre (yazılı veya sözlü), satıcı firma sözleşmenin hükümlerine uygun olarak belli bir çabayı göstermiştir ki (belli bir hizmeti vermiştir ki) ek ödemeye (iskontoya) hak kazanmıştır.
Bu nedenle, yukarıda belirtilen şekilde uygulanan ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 4. maddesi çerçevesinde "hizmet" kapsamına giren bu işlemlere ait iskontolar, aynı kanunun 1/1. maddesi uyarınca vergiye tabi tutulacaktır." denilmektedir.
Buna göre; belirli dönem veya şartların gerçekleşmesine bağlı olarak (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla anılan) yapılan ödemeler ciro primi olarak değerlendirileceğinden hizmet ifasında bulunan taraf (alıcı) bunu hizmet faturası düzenlemek suretiyle belgelendirirken, satıcının ise yapılan hizmetin karşılığında emsal bedel üzerinden satış faturası düzenlemesi gerekmektedir.
Bu nedenle; şirketinizin …belirli dönemlerdeki (aylık periyot) alışlarına karşılık bedelsiz ürün verilmesi şeklinde gerçekleştireceği kampanya kapsamında yapacağı bedelsiz ürün teslimleri ciro primi addedilmek suretiyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1'inci maddesi kapsamında katma değer vergisi hesaplamak suretiyle fatura ile belgelendirmesi, buna binaen hizmet ifasında bulunan ecza depolarının da şirketiniz adına hizmet faturası düzenlemesi gerekmektedir."
3.   Maliyede Hatayı Düzeltmenin Zorluğu
Bumin Doğrusöz Dünya Gazetesindeki 13.04.2009 tarihli “Mükellefi Korumak” başlıklı yazısında, Türk Vergi Mevzuatında hataların düzeltilmesinin belli prosedürlere tabi olduğu için hak kayıplarına neden olduğunu anlatmış:
“…………………………………………………………………………………………………………………………………..
Gerek bu düzenlemelerin gerekse düzenlemelerin uygulamasının önemli hak kayıplarına yol açan ve önce mükellef haklarını sonra mülkiyet hakkını zedeleyen sakıncaları bulunmaktadır.
Düzenlemelerin birinci sakıncası, hangi değerlendirmenin hata halini oluşturduğunun, pek çok olayda net olarak anlaşılamamasıdır. Yargı yoluna başvurmak yerine, ihtilafların idare ile barışcıl çözüm yolu olarak gösterilen ve kısa sürede çözüm almaya yönelik olan hata ve düzeltme hükümlerine göre başvuruda bulunan pek çok kişi, taleplerinin reddi üzerine yargıya başvurduklarında, yaşadıkların olayın "hata ve düzeltme hükümleri kapsamına girmediği gerekçesi" ile karşılaşmakta ve hak kayıpları doğmaktadır. Önce idareye sonra yargıya başvurulan pek çok olayda, idari başvuruların hata hükümleri kapsamında olmadığı ve dolayısıyla idari başvurunun süreyi kesmediği gerekçesi ile davalar süreden reddedilmektedir.
Öte yandan hata hükümlerinin dar yorumlanması ve yasalarda haksız alınan vergilere ilişkin olarak mükelleflere başkaca bir yolun gösterilmemiş olması, haksız alınan vergilerin hazinenin kazanç hanesine yazılmasına yol açmaktadır.
Örneğin kendisine kesilen üç kat vergi ziyaı cezasını ödeyen, ancak daha sonra ceza mahkemesinde beraat eden bir mükellefin, haksızlığı yargı kararı ile sabit olan üç kat cezanın bir kata dönüştürülmesini talep edebileceği her hangi bir yol hukukumuzda yoktur. Defter ve belgelerini süresinde ibraz edemeyen ve dolayısıyla KDV indirimleri reddedilmek suretiyle hakkında cezalı tarhiyat yapılan bir mükellefin, defter ve belgelerini bulduğunda idarenin yeniden inceleme yaparak tarhiyatın gözden geçirilmesini isteyebileceği bir yol mevcut değildir. İnceleme Raporuna dayalı olarak tarh edilen vergi ve cezayı itirazsız ödeyen bir mükellefin bu Raporda toplama hatası bulunduğunu sonradan belirlemesi halinde veya toplama hatası bulunan bir ödeme emrini itirazsız ödeyen bir mükellefin sonradan bunu fark etmesi halinde yahut amortisman ayırmayı unutan bir mükellefin sonradan bu amortisman giderinin dikkate alınmasını istemesi halinde, başvurabileceği bir hukuki yol yoktur.
Özel hukukta dahi kişiler birbirlerine yaptıkları haksız ödemelere karşı menfi tespit davası, sebepsiz zenginleşme davası gibi hukuksal yollarla korunurken, devletin egemenlik hakkından yararlanarak güçlü yetkilerle donatılmış vergi idaresi karşısında zayıf durumdaki bireylerin korunmamasını, hukuk devleti ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Mükellef haklarını korumak ve gözetmek, her hangi bir hukuki değeri olmayan bildirgeler yayınlamakla değil, haksız işlemlere maruz kalanlara başvurabilecekleri yollar açmakla olur.”


III.            EKONOMİ YAZARLARINDAN ALINTILAR

Uğur GÜRSES (Radikal 13.04.2009)
“IMF ile konuşulan orta vadeli çerçevede, ilk yıl olmasa da ikinci ve üçüncü yıllarda (olasılıkla devamında da) mali bir istikrarın sağlanmasının öngörüldüğü anlaşılıyor. Bugün henüz çok yüksek sesle söylenmese de, bunun adı ve içeriği ‘mali kural’ olarak ekonomi politikasına girmiş olacak. Bunun anlamı, bugünkü gevşemenin ileride ölçülü ve kademeli olarak, bir kural etrafında telafi edileceğinin taahhüt edilmesidir.
Mali çerçevenin de, gerçekçi ve inandırıcı boyutta, bir mali kural biçiminde ortaya konulması ile orta vadeli olarak şu yarar sağlanacaktır; uzun vadeli faiz oranındaki artışın sınırlı kalması.
Dış finansman açığının IMF tarafından kapatılacak olması, bankacılık kesiminin dış finansman kaygılarını azaltacaktır. İşte bu noktada, TL finansman tarafı için de finansal kesimle reel kesimin kredi ilişkisini de rahatlatacak kararların alınması gerekiyor. O da, reel kesim için kredi garanti mekanizmasının kurulmasıdır.
Yeni bir program çerçevesi içinde yer alacak olan bu saydıklarımız, neredeyse altı aylık bir gecikmeyle hayata geçiriliyor olacak. Bu yüzden, sağlayacağı birincil yarar olarak da en başta; kısa vadede daha derin bir küçülmeden uzak tutucu bir etki beklenmelidir.”

Hasan Ersel (Referans 13.04.2009)
“Bütçe açığı verme mecburiyeti
Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey yok. Dış şokla ekonomi sarsıldı. İhracat düştü, finansman olanakları daraldı. Bunun sonucu olarak yurtiçi iktisadi faaliyet daralmaya başladı. Bu da ithalat talebini düşürdü. Sonuçta cari açığımız azaldı. Ancak, kamu gelirleri büyük ölçüde vergilere dayandığı; vergilerimizin de önemli bir kısmını ise dolaylı vergiler oluşturduğu için kamu gelirleri azalmaya başladı. Buna karşılık, kamu kesiminin harcamalarının önemli bir kısmı daha önceden verilmiş taahhütler biçiminde olduğu için, kamu harcamaları azalmadı, hatta yukarıda bir kısmına değinilen nedenlerle arttı bile. Sonuçta kamu açığı büyümeye başladı. Bu eğilim, mevcut koşullarda, devam da edecek. 1980'lerden bu yana hep böyle oldu. Türkiye'de, genelde, kamu açığı ile bütçe açığı ters yönde hareket ediyor.
Bir noktaya dikkat çekeyim: Bu olup bitenin ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamalarını artırmakla hiç bir ilgisi yok. Burada söz konusu olan, Türkiye'nin geçmişte defalarca gördüğümüz üzere, üretimi kısarak cari açığını düşürmek zorunda kalınmasının bütçe açığını büyütmesi olgusu. Bu bir yapısal sorun. Üstelik de kamu harcamalarını artırıp, ekonomiyi canlandırma programı uygulamada oynama alanımızın hiç de zannedildiği kadar çok olmadığını gösteren bir sorun. İşte bu nedenle "bütçeden harcanacak her kuruşun nereye gideceği ve ne etki yapacağını kırk kere düşünmek gerekir."

Ertuğ Yaşar (Referans 17.04.2009)
“Çin'de üretim yapar mısınız 
Bundan birkaç yıl önce Çinli bir bilgisayar firması (LENOVO) Amerikan IBM firmasının bilgisayar bölümünü 1 milyar dolara satın alınca çok şaşırmıştım. "Nasıl olur da kişisel bilgisayar (PC-personal computer) mucidi IBM, buluşundan otuz yıl sonra bu bölümünü hem de Çinli bir firmaya satar?" diye düşünmüştüm.
Konuyu araştırınca şu şaşırtıcı gerçekle karşılaştım: IBM zaten yıllardır birçok bilgisayarı bu firmaya yaptırıyor; kendisi sadece kaliteyi denetliyor ve makineler üzerine markasını koyuyordu.
Çinli yapacağını yapmış, kaleyi çoktan içerden fethetmişti!  
Bu olay bana ders oldu.
Uzun dönemli Çin sanayi politikasını anladığımı düşündüm. Çinliler, tam bir Çin sabrı ile sanayi politikalarını ilmek ilmek işliyorlardı. Önce ucuz ve kalitesiz mallarla dünyada her eve girmek; hemen her üreticiyi canından bezdirip sanayi ürünlerinde dünya tekeli olmak daha sonra da alt katman ürünleri bırakmadan, hızla kaliteyi artırarak üst katman ürünlere geçmek.
Çin belki yirmi, belki de elli yıllık bir sanayi planını adım adım uyguluyor ve dünya imalat sanayiini tamamen ele geçiriyordu.
Bu düşünceye alışmalıyız.
Eğer dünya konjonktüründe çok önemli bir değişiklik olmazsa, on yıl içinde dünyadaki sanayi mallarının en az yüzde 70'inin Çin'de üretileceğine; bizim gibi ülkelerde de ancak küçük atölyelerin yaşayabileceği ya da çok yenilikçi (inovatif) ürünlerin imal edilebileceği (acı ama gerçek) düşüncesine kendimizi hazırlamalıyız.”

Selim Türsen (Referans 17.04.2009)
“Dünya artık eskisi gibi olmayacak
Dünya Bankası ve TEPAV'ın Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda ortak düzenledikleri konferansın konuklarından birisi de Milliyet gazetesi yazarı Osman Ulagay'dı. Ulagay, dünyanın artık hiçbir şekilde eskisi gibi olamayacağını söyledi. Türkiye'nin büyümesinde dış kaynağın önemine değinen Ulagay, geçen yıl gelişmekte olan pazarlara yaklaşık 970 milyar dolarlık kaynak aktığını, bu yıl ise bu rakamın sadece 170 milyar dolar olacağını hatırlattı. Dünyanın gayri safi milli hasılasının küreselleşme döneminde varlıkların şişmesiyle çok büyük rakamlara ulaştığını, ancak krizle birlikte eriyen bu varlıkların bir daha hiçbir zaman eski değerini bulamayacağına işaret etti. Bunun da dünya ekonomisindeki hızlı büyüme döneminin bir daha kolay kolay geri gelemeyeceği anlamına geldiğini söyleyen Ulagay, geleceğe yönelik stratejilerin buna göre belirlenmesi önerisinde bulundu.
Bütün bu verilerin ışığında bahar havasının geldiği düşüncelerine kapılmak hayli iyimser görünüyor. Her ne kadar ÖTV indiriminden sonra Bursa'da bazı otomotiv fabrikalarının yine üç vardiya çalışmaya başlaması umutları artırsa da aynı dönemde bazılarının da birkaç haftalığına üretimi durdurma kararını dikkate almak gerek. Büyük çoğunluk dünyadaki son verileri krizde dibe vuruluyor gibi düşünmek istese de galiba doğru karara varabilmek için birkaç ayın daha verilerini beklemek gerek. En önemlisi de Özatay'ın dediği gibi toksik varlıkların nasıl temizleneceğini görmek gerek.”

ALICILARA CİRO PRİMİ OLARAK BEDELSİZ MAL VERENLERİN MALIN EMSAL BEDELİ ÜZERİNDEN KDV HESAPLAMALARI GEREKTİĞİ




Zeki Gündüz 08.04.2009 tarihli Dünya Gazetesindeki köşe yazısında, faturalardaki yüksek iskontoların veya (0) sıfır bedelli mal teslimlerinin, Mali İdare açısından sorun teşkil ettiğini belirtmiş ve konuyla ilgili 2009 tarihli bir muktezaya köşesinde yer vermiştir. Mukteza şöyledir:
"TC Gelir İdaresi Başkanlığı
… Vergi Dairesi Başkanlığı
İlgi: ../../2009 tarihli dilekçeniz.
İlgi dilekçenizde; satışlarınızı artırmak amacıyla …kampanya yapmayı düşündüğünüzü, şirketiniz tarafından belirlenecek kampanya koşulları çerçevesinde, …larının; …lerin kendilerinden yapacakları belirli oranlardaki alımlarına karşılık aylık bazda (belirli bir dönemde) bedelsiz olarak ürün teslim edecekleri ve şirketinizce, …bedelsiz olarak teslim ettikleri ürün miktarı kadar bedelsiz ürün teslimatı yapılacağı belirtilerek, …bedelsiz olarak teslim edilecek ürünlerin sevk irsaliyesi ve sıfır bedelli fatura düzenlenmek suretiyle katma değer vergisi hesaplanmaksızın belgelendirilmesinin mümkün olup olamayacağı hususlarında tereddüt oluştuğundan başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 25/a maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerine ilişkin olarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen ticari teamüllere uygun miktardaki iskontoların, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre; malın teslimine ve hizmetin yapılmasına ilişkin olarak düzenlenecek faturalarda, ticari teamüllere uygun olarak ayrıca gösterilen iskontolar, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacaktır. Diğer bir anlatımla faturanın düzenlenmesini gerekli kılan işlem ve bu işleme bağlı olarak yapılan iskontonun aynı faturada yer alması şartına bağlı olarak iskonto, katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir.
Konuya ilişkin olarak yayımlanan 26 Seri Numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin; "Fatura ve Benzeri Belgelerde Ayrıca Gösterilmeyip, Yıl Sonlarında, Belli Bir Dönem Sonunda ya da Belli Bir Ciro Aşıldığında İskontolarda Durum" başlıklı L/2 bölümünde;
"Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla) yapılan ödemeler ise katma değer vergisine tabi olacaktır
Zira, bu tür bir iskonto doğrudan satılan malla ilgili değildir. Burada söz konusu olan iskonto, firmanın yaptığı ek bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş ana firmaya karşı verilen bir hizmettir. Çünkü, ana firma ile satıcı firma arasında düzenlenen sözleşmeye göre (yazılı veya sözlü), satıcı firma sözleşmenin hükümlerine uygun olarak belli bir çabayı göstermiştir ki (belli bir hizmeti vermiştir ki) ek ödemeye (iskontoya) hak kazanmıştır.
Bu nedenle, yukarıda belirtilen şekilde uygulanan ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 4. maddesi çerçevesinde "hizmet" kapsamına giren bu işlemlere ait iskontolar, aynı kanunun 1/1. maddesi uyarınca vergiye tabi tutulacaktır." denilmektedir.
Buna göre; belirli dönem veya şartların gerçekleşmesine bağlı olarak (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla anılan) yapılan ödemeler ciro primi olarak değerlendirileceğinden hizmet ifasında bulunan taraf (alıcı) bunu hizmet faturası düzenlemek suretiyle belgelendirirken, satıcının ise yapılan hizmetin karşılığında emsal bedel üzerinden satış faturası düzenlemesi gerekmektedir.
Bu nedenle; şirketinizin …belirli dönemlerdeki (aylık periyot) alışlarına karşılık bedelsiz ürün verilmesi şeklinde gerçekleştireceği kampanya kapsamında yapacağı bedelsiz ürün teslimleri ciro primi addedilmek suretiyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1'inci maddesi kapsamında katma değer vergisi hesaplamak suretiyle fatura ile belgelendirmesi, buna binaen hizmet ifasında bulunan ecza depolarının da şirketiniz adına hizmet faturası düzenlemesi gerekmektedir."

GAYRİMENKUL SATIŞ ZARARININ GİDER YAZILIP YAZILAMAYACAĞI



Zeki Gündüz Dünya Gazetesindeki 15.04.2009 tarihli köşe yazısında, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. Maddesinde yer alan kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmının kurumlar vergisinden istisna olması nedeniyle, bazı bakanlık görüşlerinde, bu istisna hükmü nedeniyle, satışta bir zarar oluşmuşsa bu zararın matrahtan indirilemeyeceğinin ileri sürüldüğünü yazmıştır.
Bu görüşün dayanağının KVK’nun 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, "iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilemeyeceği" şeklindeki düzenleme olduğunu, kâr etseydiniz %75'i vergiden istisna olacaktı, zarar ettiğinizde bu zararı gider olarak dikkate alamazsınız dendiğini belirtmiştir.
Aynı tarihlerde (2007), İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı zararı indiremezsiniz derken (B.07.1.GİB.4.34.16.01/KVK-5/e), Gelir İdaresi Başkanlığının verdiği yazılı görüşte, zararın tamamının kurum kazancının tespitinde dikkate alınabileceği görüşünü verdiğini (23.08.2007/074720) aktarmıştır. Örnek olarak verdiği yargı kararında ise, geliri belli şartlarla vergiden istisna tutulan yurt dışı inşaat faaliyetinden doğan zararın yurt içi kazançlardan, yukarıdaki yaklaşım çerçevesinde, indirilemeyeceğinin iddia edildiğini, ancak İstanbul 6. Vergi Mahkemesi ve Danıştay 4. Dairesinin tarhiyatı terkin ettiğini (4.D.,20.5.1998 tarih, E.1997/6039, K.1998/2058) belirtmiştir.
Konuya ilişkin olarak, gayrimenkul veya iştirak satışında oluşan zararın, istisna edilen kazanca ilişkin "gider" olarak addedilemeyeceğini, ayrıca bu zararın "istisna faaliyetten doğan zarar" olduğunun da ileri sürülemeyeceğini, çünkü ortada bir faaliyet değil "satış işlemi" olduğu görüşünde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca istisnanın belli şartlara bağlandığını, o şartlar yerine getirilmezse istisnadan da yararlanabilmenin mümkün olmadığını, dolayısıyla, "Kâr olsaydı, şartlara uysaydın, istisnadan yararlanırdın, ortada "gider" veya "faaliyet zararı" olmasa da biz bunu indirtmeyiz" şeklinde özetlenebilecek, hukuki zemini olmayan bir yaklaşımın mevcut olduğunu yazmıştır.
Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan bir mükellef ve uygulamacı olarak bu tür çelişkili uygulamaları giderecek genel tebliğ açıklaması veya sirküler şeklinde, uygulamaya yön verici düzenlemeler beklediğini, inceleme elemanlarından da, bu tür idarenin çelişkili yönlendirmelerinin bulunduğu bir uygulama tespit ettiklerinde "vergi inceleme raporu" yazmak yerine, "görüş ve öneri raporu" yazarak önce konunun netleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmalarını beklediğini, kaldı ki Maliye Bakanlığı'nın bu şekilde davranılması yönünde nedense kaale alınmayan yazılı emrinin de olduğunu belirtmiştir.

13 Nisan 2009 Pazartesi

MALİ GÜNDEM (13.04.2009)


I.            5084 SAYILI KANUNDA ÖNGÖRÜLEN TEŞVİKLERDEN 31.12.2012 TARİHİNE KADAR YARARLANABİLMENİN KOŞULLARI:
Bilindiği üzere, 5838 sayılı Kanunla değişmeden önce,  29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun; 12/5/2005 tarihli ve 5350 sayılı Kanunla değişik 4 üncü maddesinde,
     "31.12.2008 tarihine kadar uygulanmak üzere 2 nci maddenin (a) bendi kapsamındaki illerde;
     a) 1.4.2005 tarihinden itibaren yeni işe başlayan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, en az on işçi çalıştırmaları koşuluyla, bu iş yerlerinde çalıştırdıkları işçilerin,
     b) (Değişik:28/3/2007-5615/24 md.) 1.4.2005 tarihinden önce işe başlamış olan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinden asgari on işçi çalıştıranların iş yerlerinde fiilen çalışan işçilerin,
     Prime esas kazançları üzerinden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca hesaplanan sigorta primlerinin işveren hissesinin; organize sanayi veya endüstri bölgelerinde kurulu iş yerleri için tamamı, diğer yerlerdeki iş yerleri için yüzde sekseni Hazinece karşılanır."
     7 nci maddesinin, 26/12/2006 tarihli ve 5568 sayılı Kanun ile değişik (h) bendinde,"Bu Kanunun 3, 4 ve 6 ncı maddelerinde yer alan destek ve teşvikler, bu maddelerde belirtilen sürelere bakılmaksızın Kanun kapsamına giren illerdeki yeni yatırımlardan; 31/12/2007 tarihine kadar tamamlananlar için 5 yıl, 31/12/2008 tarihine kadar tamamlananlar için 4 yıl, 31/12/2009 tarihine kadar tamamlananlar için 3 yıl süreyle uygulanır."
     7 nci maddeye, 12/5/2005 tarihli ve 5350 sayılı Kanun ile eklenen (i) bendinde ise, "Bu Kanun kapsamındaki yatırımlarla ilgili olarak yatırıma başlama ve yatırımın tamamlanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı müştereken yetkilidir."
     hükümleri yer almaktaydı.
18/2/2009 tarihli ve 5838 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 32 nci maddesinin on üçüncü fıkrası ile, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü, 4 üncü ve 6 ncı maddelerinin birinci fıkralarında yer alan “31.12.2008” ibareleri “31/12/2009” şeklinde değiştirilmiş, 7 nci maddesinin (h) bendinde yer alan “31/12/2007” ibaresinden önce gelmek üzere “31/12/2004 tarihine kadar tamamlananlar için 31/12/2009 tarihine kadar,” ibaresi eklenmiştir.
Görüldüğü üzere, 5084 sayılı Kanunun uygulamasında yararlanma süresi bakımından iki tarih söz konusudur:
  • 31.12.2009 (değişmeden önce 31.12.2008)
  • 31.12.2012
Kanunun 3, 4 ve 6’ncı maddelerinde yer alan gelir vergisi stopaj teşviği, sigorta primi işveren hissesi teşviği ve enerji desteklerinden, Kanunun 2’nci maddesinde belirtilen 49 il ile Gökçeada ve Bozcaada’da en az on işçi çalıştırmaları koşuluyla, 1.4.2005 tarihinden itibaren yeni işe başlayanlar ile 1.4.2005 tarihinden önce işe başlamış olan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin tümü yatırıma başlama veya tamamlama ile ilgili şartları yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 31.12.2009 tarihine kadar yararlanacaklardır.
Kanunun 7/h maddesinde ise, bu illerdeki yeni yatırımlarda söz konusu teşvikler; 31/12/2004 tarihine kadar tamamlananlar için 31/12/2009 tarihine kadar, 31/12/2007 tarihine kadar tamamlananlar için 5 yıl, 31/12/2008 tarihine kadar tamamlananlar için 4 yıl, 31/12/2009 tarihine kadar tamamlananlar için 3 yıl süreyle uygulanır. Ancak aynı maddenin (ı) bendine göre, yatırıma başlama ve yatırımın tamamlanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı müştereken yetkilidir.
Teşviklerden 31.12.2012 Tarihine Kadar Yararlanabilmek İçin Yatırıma Başlama ve Yatırımın Tamamlanmasına İlişkin Tespit Edilecek Kriterlere Uyulması Gerekmektedir:
Sözkonusu illerde yapılan yeni yatırımlardan 31.12.2004 ile 31.12.2009 tarihi arasında tamamlananların söz konusu teşviklerden 31.12.2012 tarihine kadar yararlanıp yararlanamayacakları, yatırıma başlama ve yatırımın tamamlanmasına ilişkin tespit edilecek usul esaslara uygunluğuna bağlıdır.
5838 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce konuyla ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının yayımladığı 16.1.2009 tarih ve 2009/12 sayılı Genelgede; sözkonusu illerde 31/12/2008 tarihine kadar, yatırıma başlama ile ilgili durumlardan herhangi birinin gerçekleştirildiğini belgeleyen işverenlerden, en geç 31/12/2009 tarihine kadar "İşyeri Açma ve Çalışma ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte" belirtilen kriterlere uygun işyeri açma ve çalışma ruhsatı almış olanların, yatırımlarını tamamlamış olarak kabul edilecekleri belirtilmiş ve dolayısıyla Kanunda öngörülen teşvikten 31/12/2012 tarihine kadar yararlanılabilecekleri ifade edilmiştir.
Öte yandan söz konusu Genelgede yatırıma başlama tarihinin aşağıda sayılan durumlardan herhangi birinin gerçekleştirildiğinin belgelendirilmesi halinde geçerli sayılacağı belirtilmiştir:
     a- 5084 sayılı Kanun kapsamında bedelsiz yatırım yeri tahsis edilmiş olduğu,
     b- Akreditif açtırıldığı,
     c- Yatırımın büyüklüğü ile uyumlu alt yapı hazırlandığı,
     ç- Yatırımla ilgili ithalat, bina-inşaat yapımı ve makine teçhizat alımına ilişkin harcamalara başlanılarak yasal defterlere buna ilişkin gerekli kayıtları yaptığı,
     d- Yatırımın gerçekleşme durumunun Organize Sanayi Bölgelerinde Bölge Yöneticiliğine, diğer bölgelerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğüne bildirilmiş olduğu.
5838 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra SGK’nun yayımladığı 23.03.2009 tarih ve 2009-46 sayılı Genelgede, 16/1/2009 tarih ve 2009/12 sayılı Genelgenin yayımı tarihi itibariyle yürürlükten kaldırıldığı, kapsama giren 49 il ile Gökçeada ve Bozcaada da faaliyet gösteren gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olan işverenlerin, yatırımlarını tamamlamalarından dolayı sigorta primi işveren hissesi teşvikinden 1/1/2010 tarihinden 31/12/2012 tarihine kadar yararlanabilmelerine ilişkin usul ve esasların ayrıca hazırlanacak genelgede açıklanacağı belirtilmiştir.
Yeni hazırlanacak Genelgede yatırıma başlama ve yatırımın tamamlanması ile ilgili süreye bağlı kriterlerin dikkatle izlenmesi ve bu kriterlerin zamanında yerine getirilmesi bölgede yatırım yapanların teşvikten 31.12.2012 tarihine kadar yararlanabilmeleri için çok önemlidir.

II.          5838 SAYILI KANUNLA MOTORLU TAŞITLARA İLİŞKİN OLARAK GETİRİLEN TEŞVİK VE AFLAR:
5838 sayılı Kanunla motorlu taşıtlara ilişkin bazı teşvik ve aflar getirilmiş olup, yapılan düzenlemeler aşağıda özetlenmiştir.
  1. Adlarına model yılı 1979 veya daha eski olan otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile motosikletler, minibüs, panel van, motorlu karavan, otobüs ve benzerleriyle kamyonet, kamyon, çekici ve benzeri taşıt kayıt ve tescilli bulunan ve 28.02.2009 tarih itibarıyla yük ve yolcu taşımacılığı dışında bilanço esasına göre defter tutmayı gerektiren başkaca ticari veya mesleki faaliyetten dolayı mükellefiyeti bulunmayan gerçek ve tüzel kişiler ile bunların mirası reddetmemiş mirasçılarının söz konusu taşıtlarını, 28/2/2009 tarihinden 30/6/2010 tarihine kadar (bu tarih dahil) il özel idarelerine bedelsiz olarak teslim etmeleri veya taşıtlarını hurdaya çıkarmak suretiyle kayıt ve tescillerini sildirerek Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Hurda İşletmesi Müdürlüğü hurda müdürlüklerinden (Kırıkkale, İzmir-Aliağa, Kocaeli-Seymen MKEK hurda müdürlükleri) herhangi birine teslim etmeleri halinde, teslim edilen taşıtlara ilişkin olarak 31/12/2009 tarihine kadar tahakkuk etmiş ve ödenmemiş olan motorlu taşıtlar vergisi ile gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve 31/12/2008 tarihine kadar tescil plakasına kesilen idari para cezaları terkin edilecek, bu alacaklar nedeniyle 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre mükellefin sair mal varlığına tatbik edilmiş olan hacizler kaldırılacak ve yapılan işlem sonucundan mükellefe bilgi verilecektir.  
  2. Adlarına; model yılı 1998 veya daha eski olup, 28.02.2009 tarihi itibarıyla mevcut olmayan veya herhangi bir nedenle motorlu taşıt vasfını kaybetmiş tescilli taşıt bulunan, bu taşıtlara ait motorlu taşıtlar vergisi asıllarının 1/4’ünü 31/12/2009 tarihine kadar ödemeleri şartıyla, kalan vergi aslı, gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve Karayolları Trafik Kanunu’nun 116 ncı maddesine istinaden tescil plakasına kesilen trafik idari para cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilecek ve ödemeyi müteakip trafik tescil kayıtları silinecektir.
  3. Taşıtları 05.07.2003 tarihinden önce çalınan ve ilgili trafik tescil kaydında taşıtının çalındığına ilişkin açıklayıcı bilgi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin, çalınma tarihinden bulunma tarihine kadar, henüz bulunmadıysa 5/7/2003 tarihine kadar olan vergilendirme dönemlerine ait olup bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmemiş olan motorlu taşıtlar vergisi ile bu vergiye ilişkin gecikme zammı, gecikme faizi, vergi cezaları ve tescil plakasına kesilen trafik idari para cezaları ilgili vergi dairesi tarafından mükellef başvurusu beklenilmeden terkin edilecektir.
  4. 25.5.1997 tarihinden önce, taşıtını noter satış senediyle satan ancak ilgili trafik tescil kaydı halen adına devam eden gerçek ve tüzel kişilere ait taşıtlar adına tahakkuk etmiş ve vadesi geçmiş olmasına rağmen Vergi Usul Kanununun düzeltme zamanaşımı hükümleri nedeniyle terkin edilemeyen motorlu taşıtlar vergileri, gecikme zamları, gecikme faizleri ile vergi cezaları, ilgili vergi dairesi tarafından mükellef başvurusu beklenilmeden terkin edilecektir. Öte yandan, 28/2/2009 tarihinden önce ilgili trafik tescil kuruluşuna başvuruda bulunmamış olan satıcılar adına tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergileri, gecikme zamları, gecikme faizleri ile vergi cezaları; ilgili trafik tescil kuruluşuna başvurularak, taşıtın 31/12/2009 tarihine kadar alıcısı adına tescili kaydıyla, VUK’da belirtilen düzeltme zamanaşımı hükümlerine tabi olmaksızın, satıcının motorlu taşıtlar vergisi mükellefiyetinin bulunduğu vergi dairesi tarafından düzeltilecektir. Motorlu taşıtlar vergisinde düzeltme yapılan taşıtlarla ilgili olarak 31/12/2003 tarihinden önce tescil plakasına kesilen idari para cezaları mükellef başvurusu beklenilmeden terkin edilecektir.
Diğer Hususlar:
Otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile motosikletler, minibüs, panel van, motorlu karavan, otobüs ve benzerleriyle kamyonet, kamyon, çekici ve benzeri taşıtlarını 28.02.2009 tarihinden önce noter satış senediyle veya kamu kurum ve kuruluşlarından satın alan ancak, ilgili trafik tescil kuruluşunda adlarına kayıt ve tescil ettirmemiş olan mükelleflerden, 31/12/2009 tarihine kadar, adlarına kayıt ve tescil ettiren ve Kanunun yayımlandığı 28/2/2009 tarihi itibarıyla yük ve yolcu taşımacılığı dışında bilanço esasına göre defter tutmayı gerektiren başkaca ticari veya mesleki faaliyetten dolayı mükellefiyeti bulunmayanlar, öngörülen diğer şartları da yerine getirmeleri halinde söz konusu düzenlemelerden yararlanabileceklerdir.
Bu madde kapsamında trafik tescil kayıtları silinen motorlu taşıtların, adlarına tescil kaydı bulunanlar tarafından ilgili kurumlara teslimi ile il özel idarelerinin bu kapsamda teslim aldıkları hurda taşıtların satışından elde ettikleri kazançlar ve bu faaliyetlerle ilgili olarak yapılan işlemler ve düzenlenen kağıtlar her türlü vergi, resim ve harçtan müstesnadır, bu madde kapsamında yapılan motorlu taşıt teslimlerine ilişkin olarak 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmaz ve bunların alışlarında ödenen ve indirim konusu yapılan KDV düzeltilmez.

L � . o �� X��
Örneğin mevsimlik işlerde çalıştırılmak üzere alınan işçilerle yapılan veya askerlik ya da doğum gibi nedenlerle izinli olan işçilerin, yerine geçici olarak alınan işçilerle yapılan sözleşmeler belirli süreli iş sözleşmeleridir. 
Belirli süreli iş sözleşmesinin, geçerli bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılması halinde, iş sözleşmesi başlangıcından itibaren belirsiz süreli olarak kabul edilmektedir.
c)    Tam Süreli-Kısmi Süreli İş Sözleşmeleri
Haftalık ve günlük çalışma sürelerinin tamamını bir işverene bağımlı olarak geçirmek üzere yapılan sözleşmelere, tam süreli iş sözleşmesi denilir.
İş Kanunu’na İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6. maddesine göre, işyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışmalara ilişkin yapılan sözleşmelere kısmi süreli iş sözleşmesi denilir. Örneğin, 45 saat çalışma süresinin uygulandığı bir işyerinde 30 saate kadar yapılan çalışma kısmi çalışma olarak kabul edilir.
Kısmî süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir. Bölünmeyen menfaatlerde ise bir farklılık söz konusu olmayacaktır.
d)    Çağrı Üzerine Yapılan İş Sözleşmeleri
Genellikle otel, lokanta, eğlence yerleri gibi işyerlerinde uygulanan çağrı üzerine çalışmaya dayalı iş sözleşmesi, işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme edimini yerine getireceğinin kararlaştırıldığı, bir iş sözleşmesidir.
Yazılı olarak yapılması gereken bu sözleşmede, çağrı üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanacaktır.
İşveren, çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce yapmak zorundadır. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.
e)    Deneme Süreli İş Sözleşmeleri
İşçi ve işverenin birbirlerini ve iş koşullarını tanımalarını sağlamak amacıyla, sürekli iş sözleşmelerine, en fazla iki ay sürebilecek  bir deneme süresi konulabilir.
İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları ödenir. Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini, bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız olarak feshedebilme imkânına sahiptir.
Deneme süresinin dolmasına rağmen devam eden iş sözleşmesi, deneme süresinin bitiminden değil; fiilen işçinin işe başladığı tarihten itibaren hüküm ve sonuç doğurur. Bu nedenle yıllık ücretli izin ve kıdem tazminatına hak kazanma açısından deneme süresi de dikkate alınır. 
f)     Takım Sözleşmesi İle Oluşturulan İş Sözleşmeleri
Genellikle inşaat ve yükleme boşaltma işlerinde veya tarımsal işlerde birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden birinin, takım lideri sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmelere takım sözleşmesi denilir. Eğer takımda ismi yazılı işçiler veya bu işçilerden bir kısmı gelip işe başlamazlarsa takım lideri, işverenin zarar ve ziyanını tazmin ile yükümlüdür. (Şahin TÜRK Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müfettişi E- Yaklaşım Haziran 2009)
g)    Mevsimlik İş Sözleşmeleri
Mevsimlik işler için yapılan sözleşmelerdir. Belirli veya belirsiz süreli olarak yapılan mevsimlik iş sözleşmeleri, mevsim sonunda sona ermemekte, gelecek mevsim dönemine kadar askıya alınmaktadır. Bir yıldan az süren mevsimlik işlerde çalışan işçiler hakkında, yıllık ücretli izne ilişkin hükümler uygulanmamaktadır.
h)    Geçici Süreli İş Sözleşmeleri
İşyerinin geçici olan bir işine ilişkin olarak, ihtiyaç duyduğu işgücünü karşılamak amacıyla yapılan sözleşmelere, geçici süreli iş sözleşmesi adı verilir.
İşyerinin asıl işçisinin, geçici olarak çalışmadığı durumlarda bu işçilerin yerine işçi alınması veya işyerindeki olağan dışı işler için gerekli olan işçilerin alınması veya işyerinin acil siparişlerinin yetiştirilmesi için işçi alınması hallerinde, işçilerle yapılan ve süresi bu işlerin  tamamlanmasıyla sona erecek olan sözleşmeler geçici süreli iş sözleşmeleridir.

6 Nisan 2009 Pazartesi

MALİ GÜNDEM (06.04.2009)


MALİ GÜNDEMİMİZDEKİ KONULAR
Teğet tartışmalarını takip eden uzun bir suskunluk döneminden sonra krize yönelik tedbirler birbiri ardına gelmeye başladı. Yazımızda geçtiğimiz günlerde getirilen yenilikler ve yapılan düzenlemelerden bahsedilmektedir.
  1. Serbest Bölgelerdeki İmalatçı Şirketlerin İstihdam Ettiği Personelin Ücretlerine Yönelik Gelir Vergisi Stopaj İstisnası:
12 Mart 2009 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu Genel Tebliğinde serbest bölgelerde istihdam edilen personelin ücretlerinin gelir vergisinden istisna edilmesiyle ilgili açıklamalar yapılmıştır.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununda 5810 sayılı Kanunla 1.1.2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yapılan değişiklikle, serbest bölgelerde üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançlar gelir veya kurumlar vergisinden istisna edilmiş, daha da önemlisi bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az  % 85'ini yurtdışına ihraç eden mükelleflerin istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler de gelir vergisinden istisna edilmiştir. İstisna Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği yılın sonuna kadar devam edecektir.
Personel ücretlerinin gelir vergisinden istisna edilmesiyle ilgili göze çarpan hususlar şunlardır:
  • Üretim faaliyeti ile birlikte başka konularda da faaliyette bulunan mükelleflerin satış, pazarlama, muhasebe, lojistik vb. departmanlarda çalışan personelleri de istisna kapsamında değerlendirilecektir. 
  • Serbest bölgede üretilen ürünler ile satın alınan malların ihracının birlikte yapılması halinde, sadece bölge içinde üretilen ürünlerin toplam FOB bedelinin en az %85’nin yurt dışına ihraç edilmesi kaydıyla istisnadan yararlanılacaktır.
  • İstisna uygulamasından yararlanan mükelleflerin yurt dışı ihracat tutarının toplam satış tutarına oranının, %85 veya üzerinde gerçekleştiğinin YMM faaliyet raporu ile tespit edilmesi gerekmektedir.
  • Serbest bölgede üretim faaliyetinde bulunan üretici firmaların ürünlerini, aynı veya başka bir serbest bölgede faaliyette bulunan ihracatçılara, yurt dışına satılması kaydıyla teslim etmeleri de yurt dışına satış olarak değerlendirilecek ve ücret istisnasından ihraç kaydıyla satış yapan imalatçı firma yararlanacaktır.
  • Serbest bölgede yazılım faaliyeti kapsamında bir programın ticari amaçla CD şeklinde hazırlanması ve fiziki mal olarak fiilen ihraç edilmesi halinde, bu işle ilgili serbest bölgede fiilen istihdam edilen personele ödenen ücretler Kanunda belirtilen şartları taşıması koşuluyla gelir vergisinden istisna edilecektir.
  • Yurt içinden serbest bölgeye fason imalat kapsamında getirilen veya dahilde işleme rejimi kapsamında yurt dışından bölgeye getirilen maddelerin bölge içinde çeşitli işlemlere tabi tutulduktan sonra ülke içine geri gönderilen veya bu ürünlerden yurt dışına ihraç edilen ürün bedelleri, %85 ihracat tutarının hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır. Bölgedeki işletmelerin fason imalat yanında ayrıca bölge içinde üretim ve ihracat yapmaları durumunda ise, Kanunda belirtilen şartları taşıyıp taşımadıklarının tespitinde fason imalat dışında üretim yapılan ve ihraç edilen ürün bedelleri dikkate alınacaktır.
  • Serbest bölge dışında üretilerek bölgeye getirilen ve bölgede sadece paketleme ve ambalajlama gibi bir takım işlemlere tabi tutulan ürünlerin daha sonra serbest bölgeden yurt dışına ihraç edilmesinde, ürün esas olarak bölge içinde üretilmediğinden, söz konusu ürünle ilgili olarak istisna hükümleri uygulanmayacaktır.
  • Serbest bölgede faaliyette bulunmak üzere 6.2.2004 tarihinden önce veya sonra ruhsat alan mükelleflerden bu Tebliğde belirtilen şartları yerine getirenler de istisnadan yararlanacaklardır.
  • Tebliğde düzeltme işlemi yapılarak mükellefe gelir vergisi kesintisinin red ve iade edilmesi durumunda, mükelleften daha önce tahsil edilen gecikme zammının iade edilmeyeceği, bu duruma düşmemek için mükelleflerin yıl içinde gelir vergisi kesintisini beyan ederek ödemeleri ve %85 ihraç şartını gerçekleştirmeleri halinde, yıl sonunda istisnadan faydalanmaları önerilmiştir. Bizim mali mevzuatımızda maalesef bir teşvik söz konusu ise, bunun kullanımını zorlaştırmak veya teşvik miktarını azaltmak için bu tür düzenlemeler sıkça görülmektedir. Sonuçta hiç ödenmeyecek olan istisna bir tutardan gecikme zammı almak, daha sonra da istisna uygularken bu gecikme zammını iade etmemek bize göre düzenlemenin ruhuna ve amacına aykırı olup yargı tarafından iptal edilme olasılığı mevcuttur.
  • Tebliğdeki bir diğer ihtilaf konusu olabilecek düzenleme ise, gerekli belgeleri belirtilen süreler içinde ilgili vergi dairesine vermeyen mükelleflerin istihdam ettikleri çalışanlara ödenen ücretlerin istisnadan yararlanamayacağıdır.
  • Serbest bölgelerde faaliyette bulunan mükelleflerin, Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yılın vergilendirme döneminin sonuna kadar, bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetler ile ilgili olmak kaydıyla yaptığı işlemler harçtan, bu işlemlere ilişkin düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden müstesna olup bu mükelleflerin münhasıran serbest bölgelerdeki faaliyetleriyle ilgili olarak istihdam ettikleri personele ödenen ücretlere ilişkin düzenlenen kâğıtlarda damga vergisinden istisnadır.




  1. 5084 sayılı Teşvik Kanunu Kapsamındaki İllerde Gelir Vergisi  Stopajı  Teşviki Uygulama Süreleri
5084 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan gelir vergisi stopajı teşviki uygulaması, 1.4.2005 tarihinden itibaren yeni işe başlayanlar ile 1.4.2005 tarihinden önce işe başlamış olan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri için 31.12.2009 tarihine kadar uzatılmıştır.
Öte yandan, bu Kanun kapsamına giren illerdeki yeni yatırımlar nedeniyle uygulanacak vergi teşviki 5084 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan süreye bakılmaksızın,
 -31.12.2004 tarihine kadar tamamlanan yatırımlar için 31.12.2009 tarihine kadar
 01.01.2005-31.12.2007 tarihleri arasında tamamlanan yatırımlar için beş yıl süreyle,
-31.12.2008 tarihine kadar tamamlanan yatırımlar için dört yıl süreyle,
-31.12.2009 tarihine kadar tamamlanan yatırımlar için üç yıl süreyle
 uygulanacaktır.
5084 sayılı Kanun kapsamında gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından  yararlanma süresi 31.12.2008 tarihinde sona eren yatırımlar için sürenin 31.12.2009 tarihine kadar uzatıldığına ilişkin 5838 sayılı Kanunun, 1.1.2009 tarihinden geçerli olmak üzere 28.02.2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanması nedeniyle teşvik kapsamında olan mükelleflerin Ocak 2009 dönemine ait muhtasar beyannamelerinin terkin kapsamında değerlendirilebilmesi amacıyla, düzeltme beyannamesi vermeleri halinde düzeltme işlemi yapılarak tahakkuk ve tahsil edilen vergilerin red ve iade edileceği duyurulmuştur.

  1. Ekonomiyi Canlandırmak İçin Açılan Kriz Paketinden Bu Defa da İşyeri Olarak Kullanılan Gayrimenkuller ile Bazı Makine, Demirbaş ve Mobilyalarda KDV Oranının % 8’e İndirilmesi Çıktı
29 Mart tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararında, işyeri (bina ve/veya bağımsız bölüm şeklinde olanlar) teslimleri ile bazı makine, demirbaş ve mobilyaların tesliminde alınacak KDV oranı 30 Haziran 2009’a kadar uygulanmak üzere % 8’e indirildi.
150 metrekarenin üzerindeki konutlardaki KDV oranının % 8’e indirilmesi ve otomobil ve taşıt araçlarındaki ÖTV oranlarının düşürülmesinden sonra, krize yönelik tedbirler kapsamında bu kez de sözkonusu mal teslimleri 30 Haziran 2009’a kadar % 8’e indirilmiştir.

  1. 30 Haziran 2009 Tarihine Kadar Uygulanmak Üzere Tapu İşlemlerinden Alınan % 1,5 Oranındaki Harç % 0,5’e İndirilmiştir