20 Nisan 2009 Pazartesi

MALİ GÜNDEM (20.04.2009)


MALİ GÜNDEM (20.04.2009)

I.                   HAFTANIN KONULARI

  1. 18-29 Yaş Aralığında Olan Erkek ve 18 Yaşından Büyük Kadın Sigortalılardan Yeni İşe Alınanlara İlişkin İşveren Hissesi Sigorta Prim Teşviki 
4447 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında 5838 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda, anılan maddede öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesine ilişkin, kapsama giren sigortalıların;
- 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şartı, 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması şeklinde,
- 1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe alınmış olması şartı ise, 1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe alınmış olması şeklinde,
değiştirilmiş bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 25.03.2009 tarih ve 2009-52 sayılı Genelgesinde yapılan açıklamada;
Anılan maddede öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesi için,
Sigortalı yönünden;
- İşe giriş tarihi itibariyle; erkek ise 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük, kadın ise 18 yaşından büyük olması,
- 2008/Ocak ila 2008/Haziran veya 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması,
- 1/7/2008 (dahil) ila 30/6/2010 (dahil) tarihleri arasında işe alınması,
- Fiilen çalışması,
İşyeri yönünden;
1/7/2008 ila 30/6/2010 tarihleri arasında işe alınan ve maddede öngörülen diğer şartları haiz sigortalıların, 2007/Temmuz ila 2008/Haziran aylarında Kuruma bildirilmiş toplam sigortalı sayısının, aynı dönem aralığında Kuruma bildirim yapılmış ay sayısına bölünmesi suretiyle bulunacak olan ortalama sigortalı sayısına, ilave olarak işe alınmış olması,
şartlarının tamamının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan ve Genelgede verilen örneklerden anlaşıldığı üzere;
  • İşe alınan personel 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olsa da yani bu aylarda çalışıyor olsa da, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarında Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı değilse yani bu aylarda çalışmıyor ise teşvikten yararlanabilecektir, veya tam tersinin söz konusu olduğu durumda da teşvikten yararlanabilecektir
  • 2008/Ocak ila Haziran aylarına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmalarına rağmen, 2008/Aralık ve 2009/Ocak aylarına ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmayan sigortalıların 2009/Şubat ayı içinde işe alınmış olmaları halinde, 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin birinci fıkrası, 1/3/2009 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğinden, bahse konu sigortalılardan dolayı, maddede aranılan diğer şartların da sağlanmış olması kaydıyla, 2009/Mart ayına ilişkin düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgesinden başlanılarak yararlanılabilecektir.
  1. 14 Nisan 2009 Tarihli Resmi Gazetede Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Karar Yayınlanmıştır
14 Nisan 2009 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2009/14850 sayılı Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Bakanlar Kurulu kararında, 2009 yılında destekleme konuları olarak;
  • Kültür ırkı veya kültür ırkı melezi en az beş baş anaç sığıra sahip yetiştiriciler ile dişi mandaya sahip olan yetiştiricilere, hayvan başına,
  • Suni tohumlama sonucu doğan tüm buzağılar için buzağı başına
  • Damızlık koyun-keçi yetiştiriciliği yapanlara, damızlık anaç hayvan başına,
  • Tiftik keçisi yetiştiricilerine tiftiğin kalitesine göre beher kilogram için
  • Üretmiş olduğu çiğ sütü, süt işleme tesislerine satan yetiştiricilere koyun ve keçi sütü için farklı olmak üzere beher litre süt için,
  • Ürettiği yaş ipekböceği kozasını Kozabirlik'e ve/veya kooperatiflerine satan yetiştiricilere kilogram başına,        
  • Arı yetiştiriciliği yapan üreticilere, kovan başına,
  • Su ürünleri yetiştiriciliği yapan üreticilere, ürün için kilogram başına, yavru için adet başına ödeme yapılır.
  • Kaliteli kaba yem üretmek amacıyla yem bitkileri ekilişi yapan üreticilere, ürünü hasat etmeleri kaydıyla dekar başına,
  • Afyonkarahisar, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Edirne, Eskişehir, Isparta, İstanbul, İzmir, Kırklareli, Kocaeli, Kütahya, Manisa, Muğla, Sakarya, Tekirdağ, Uşak ve Yalova illerinde faaliyette bulunan Hastalıktan Ari İşletmeler İçin Sağlık Sertifikası’na sahip süt işletmelerinde bulunan tüm sığırlara sığır başına 300 TL,
  • Hayvan hastalıkları ile mücadele kapsamında, Brucellosis S19 genç aşısı ve şap aşısı yapılmış dişi sığırlar ve Brucellosis Rev 1 Genç aşısı yapılmış dişi kuzu ve oğlaklar için yetiştiricilere hayvan başına
  • Hayvan hastalıkları ile mücadele çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenen programlı aşılamalar için uygulayıcılara hayvan başına,
  • Tarım ve Köyişleri Bakanlığının belirlediği işletmelerde veteriner hekim çalıştırılması için, kesilen hayvan başına, 
  • Tarım Kredi Kooperatifi ile sözleşmeli besicilik yapan ve hayvanlarını Et ve Balık Kurumu kombinalarında veya Et ve Balık Kurumunun anlaşma yaptığı özel kombinalarda kestiren Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Artvin, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van illerindeki yetiştiricilere 190 kilogram ve üzeri karkas ağırlığına ulaşmış erkek sığır karkas ağırlığının beher kilogramı için, 1,5 TL
  • Hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi amacıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca uygulanan proje kapsamına alınan yetiştiricilere koruma ve geliştirme sürüleri için büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda farklı olmak üzere hayvan başına, arıcılıkta ise kovan başına,

II.               VERGİ ALEMİNDE TARTIŞILANLAR

1.   Gayrimenkul Satış Zararının Gider Yazılıp Yazılamayacağı:
Zeki Gündüz Dünya Gazetesindeki 15.04.2009 tarihli köşe yazısında, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. Maddesinde yer alan kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75'lik kısmının kurumlar vergisinden istisna olması nedeniyle, bazı bakanlık görüşlerinde, bu istisna hükmü nedeniyle, satışta bir zarar oluşmuşsa bu zararın matrahtan indirilemeyeceğinin ileri sürüldüğünü yazmıştır.
Bu görüşün dayanağının KVK’nun 5. maddesinin 3. fıkrasındaki, "iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilemeyeceği" şeklindeki düzenleme olduğunu, kâr etseydiniz %75'i vergiden istisna olacaktı, zarar ettiğinizde bu zararı gider olarak dikkate alamazsınız dendiğini belirtmiştir.
Aynı tarihlerde (2007), İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı zararı indiremezsiniz derken (B.07.1.GİB.4.34.16.01/KVK-5/e), Gelir İdaresi Başkanlığının verdiği yazılı görüşte, zararın tamamının kurum kazancının tespitinde dikkate alınabileceği görüşünü verdiğini (23.08.2007/074720) aktarmıştır. Örnek olarak verdiği yargı kararında ise, geliri belli şartlarla vergiden istisna tutulan yurt dışı inşaat faaliyetinden doğan zararın yurt içi kazançlardan, yukarıdaki yaklaşım çerçevesinde, indirilemeyeceğinin iddia edildiğini, ancak İstanbul 6. Vergi Mahkemesi ve Danıştay 4. Dairesinin tarhiyatı terkin ettiğini (4.D.,20.5.1998 tarih, E.1997/6039, K.1998/2058) belirtmiştir.
Konuya ilişkin olarak, gayrimenkul veya iştirak satışında oluşan zararın, istisna edilen kazanca ilişkin "gider" olarak addedilemeyeceğini, ayrıca bu zararın "istisna faaliyetten doğan zarar" olduğunun da ileri sürülemeyeceğini, çünkü ortada bir faaliyet değil "satış işlemi" olduğu görüşünde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca istisnanın belli şartlara bağlandığını, o şartlar yerine getirilmezse istisnadan da yararlanabilmenin mümkün olmadığını, dolayısıyla, "Kâr olsaydı, şartlara uysaydın, istisnadan yararlanırdın, ortada "gider" veya "faaliyet zararı" olmasa da biz bunu indirtmeyiz" şeklinde özetlenebilecek, hukuki zemini olmayan bir yaklaşımın mevcut olduğunu yazmıştır.
Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan bir mükellef ve uygulamacı olarak bu tür çelişkili uygulamaları giderecek genel tebliğ açıklaması veya sirküler şeklinde, uygulamaya yön verici düzenlemeler beklediğini, inceleme elemanlarından da, bu tür idarenin çelişkili yönlendirmelerinin bulunduğu bir uygulama tespit ettiklerinde "vergi inceleme raporu" yazmak yerine, "görüş ve öneri raporu" yazarak önce konunun netleşmesinin sağlanmasına yardımcı olmalarını beklediğini, kaldı ki Maliye Bakanlığı'nın bu şekilde davranılması yönünde nedense kaale alınmayan yazılı emrinin de olduğunu belirtmiştir.
2.   Alıcılara Ciro Primi Olarak Bedelsiz Mal Verenlerin Malın Emsal Bedeli Üzerinden KDV Hesaplamaları Gerektiği:
Zeki Gündüz 08.04.2009 tarihli Dünya Gazetesindeki köşe yazısında, faturalardaki yüksek iskontoların veya (0) sıfır bedelli mal teslimlerinin, Mali İdare açısından sorun teşkil ettiğini belirtmiş ve konuyla ilgili 2009 tarihli bir muktezaya köşesinde yer vermiştir. Mukteza şöyledir:
"TC Gelir İdaresi Başkanlığı
… Vergi Dairesi Başkanlığı
İlgi: ../../2009 tarihli dilekçeniz.
İlgi dilekçenizde; satışlarınızı artırmak amacıyla …kampanya yapmayı düşündüğünüzü, şirketiniz tarafından belirlenecek kampanya koşulları çerçevesinde, …larının; …lerin kendilerinden yapacakları belirli oranlardaki alımlarına karşılık aylık bazda (belirli bir dönemde) bedelsiz olarak ürün teslim edecekleri ve şirketinizce, …bedelsiz olarak teslim ettikleri ürün miktarı kadar bedelsiz ürün teslimatı yapılacağı belirtilerek, …bedelsiz olarak teslim edilecek ürünlerin sevk irsaliyesi ve sıfır bedelli fatura düzenlenmek suretiyle katma değer vergisi hesaplanmaksızın belgelendirilmesinin mümkün olup olamayacağı hususlarında tereddüt oluştuğundan başkanlığımız görüşünün sorulduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 25/a maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerine ilişkin olarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen ticari teamüllere uygun miktardaki iskontoların, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre; malın teslimine ve hizmetin yapılmasına ilişkin olarak düzenlenecek faturalarda, ticari teamüllere uygun olarak ayrıca gösterilen iskontolar, katma değer vergisi matrahına dahil olmayacaktır. Diğer bir anlatımla faturanın düzenlenmesini gerekli kılan işlem ve bu işleme bağlı olarak yapılan iskontonun aynı faturada yer alması şartına bağlı olarak iskonto, katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir.
Konuya ilişkin olarak yayımlanan 26 Seri Numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin; "Fatura ve Benzeri Belgelerde Ayrıca Gösterilmeyip, Yıl Sonlarında, Belli Bir Dönem Sonunda ya da Belli Bir Ciro Aşıldığında İskontolarda Durum" başlıklı L/2 bölümünde;
"Fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmeyip, yıl sonralarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla) yapılan ödemeler ise katma değer vergisine tabi olacaktır
Zira, bu tür bir iskonto doğrudan satılan malla ilgili değildir. Burada söz konusu olan iskonto, firmanın yaptığı ek bir çalışmanın ya da çabanın sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş ana firmaya karşı verilen bir hizmettir. Çünkü, ana firma ile satıcı firma arasında düzenlenen sözleşmeye göre (yazılı veya sözlü), satıcı firma sözleşmenin hükümlerine uygun olarak belli bir çabayı göstermiştir ki (belli bir hizmeti vermiştir ki) ek ödemeye (iskontoya) hak kazanmıştır.
Bu nedenle, yukarıda belirtilen şekilde uygulanan ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 4. maddesi çerçevesinde "hizmet" kapsamına giren bu işlemlere ait iskontolar, aynı kanunun 1/1. maddesi uyarınca vergiye tabi tutulacaktır." denilmektedir.
Buna göre; belirli dönem veya şartların gerçekleşmesine bağlı olarak (satış primi, hasılat primi, yıl sonu iskontosu gibi adlarla anılan) yapılan ödemeler ciro primi olarak değerlendirileceğinden hizmet ifasında bulunan taraf (alıcı) bunu hizmet faturası düzenlemek suretiyle belgelendirirken, satıcının ise yapılan hizmetin karşılığında emsal bedel üzerinden satış faturası düzenlemesi gerekmektedir.
Bu nedenle; şirketinizin …belirli dönemlerdeki (aylık periyot) alışlarına karşılık bedelsiz ürün verilmesi şeklinde gerçekleştireceği kampanya kapsamında yapacağı bedelsiz ürün teslimleri ciro primi addedilmek suretiyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1'inci maddesi kapsamında katma değer vergisi hesaplamak suretiyle fatura ile belgelendirmesi, buna binaen hizmet ifasında bulunan ecza depolarının da şirketiniz adına hizmet faturası düzenlemesi gerekmektedir."
3.   Maliyede Hatayı Düzeltmenin Zorluğu
Bumin Doğrusöz Dünya Gazetesindeki 13.04.2009 tarihli “Mükellefi Korumak” başlıklı yazısında, Türk Vergi Mevzuatında hataların düzeltilmesinin belli prosedürlere tabi olduğu için hak kayıplarına neden olduğunu anlatmış:
“…………………………………………………………………………………………………………………………………..
Gerek bu düzenlemelerin gerekse düzenlemelerin uygulamasının önemli hak kayıplarına yol açan ve önce mükellef haklarını sonra mülkiyet hakkını zedeleyen sakıncaları bulunmaktadır.
Düzenlemelerin birinci sakıncası, hangi değerlendirmenin hata halini oluşturduğunun, pek çok olayda net olarak anlaşılamamasıdır. Yargı yoluna başvurmak yerine, ihtilafların idare ile barışcıl çözüm yolu olarak gösterilen ve kısa sürede çözüm almaya yönelik olan hata ve düzeltme hükümlerine göre başvuruda bulunan pek çok kişi, taleplerinin reddi üzerine yargıya başvurduklarında, yaşadıkların olayın "hata ve düzeltme hükümleri kapsamına girmediği gerekçesi" ile karşılaşmakta ve hak kayıpları doğmaktadır. Önce idareye sonra yargıya başvurulan pek çok olayda, idari başvuruların hata hükümleri kapsamında olmadığı ve dolayısıyla idari başvurunun süreyi kesmediği gerekçesi ile davalar süreden reddedilmektedir.
Öte yandan hata hükümlerinin dar yorumlanması ve yasalarda haksız alınan vergilere ilişkin olarak mükelleflere başkaca bir yolun gösterilmemiş olması, haksız alınan vergilerin hazinenin kazanç hanesine yazılmasına yol açmaktadır.
Örneğin kendisine kesilen üç kat vergi ziyaı cezasını ödeyen, ancak daha sonra ceza mahkemesinde beraat eden bir mükellefin, haksızlığı yargı kararı ile sabit olan üç kat cezanın bir kata dönüştürülmesini talep edebileceği her hangi bir yol hukukumuzda yoktur. Defter ve belgelerini süresinde ibraz edemeyen ve dolayısıyla KDV indirimleri reddedilmek suretiyle hakkında cezalı tarhiyat yapılan bir mükellefin, defter ve belgelerini bulduğunda idarenin yeniden inceleme yaparak tarhiyatın gözden geçirilmesini isteyebileceği bir yol mevcut değildir. İnceleme Raporuna dayalı olarak tarh edilen vergi ve cezayı itirazsız ödeyen bir mükellefin bu Raporda toplama hatası bulunduğunu sonradan belirlemesi halinde veya toplama hatası bulunan bir ödeme emrini itirazsız ödeyen bir mükellefin sonradan bunu fark etmesi halinde yahut amortisman ayırmayı unutan bir mükellefin sonradan bu amortisman giderinin dikkate alınmasını istemesi halinde, başvurabileceği bir hukuki yol yoktur.
Özel hukukta dahi kişiler birbirlerine yaptıkları haksız ödemelere karşı menfi tespit davası, sebepsiz zenginleşme davası gibi hukuksal yollarla korunurken, devletin egemenlik hakkından yararlanarak güçlü yetkilerle donatılmış vergi idaresi karşısında zayıf durumdaki bireylerin korunmamasını, hukuk devleti ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Mükellef haklarını korumak ve gözetmek, her hangi bir hukuki değeri olmayan bildirgeler yayınlamakla değil, haksız işlemlere maruz kalanlara başvurabilecekleri yollar açmakla olur.”


III.            EKONOMİ YAZARLARINDAN ALINTILAR

Uğur GÜRSES (Radikal 13.04.2009)
“IMF ile konuşulan orta vadeli çerçevede, ilk yıl olmasa da ikinci ve üçüncü yıllarda (olasılıkla devamında da) mali bir istikrarın sağlanmasının öngörüldüğü anlaşılıyor. Bugün henüz çok yüksek sesle söylenmese de, bunun adı ve içeriği ‘mali kural’ olarak ekonomi politikasına girmiş olacak. Bunun anlamı, bugünkü gevşemenin ileride ölçülü ve kademeli olarak, bir kural etrafında telafi edileceğinin taahhüt edilmesidir.
Mali çerçevenin de, gerçekçi ve inandırıcı boyutta, bir mali kural biçiminde ortaya konulması ile orta vadeli olarak şu yarar sağlanacaktır; uzun vadeli faiz oranındaki artışın sınırlı kalması.
Dış finansman açığının IMF tarafından kapatılacak olması, bankacılık kesiminin dış finansman kaygılarını azaltacaktır. İşte bu noktada, TL finansman tarafı için de finansal kesimle reel kesimin kredi ilişkisini de rahatlatacak kararların alınması gerekiyor. O da, reel kesim için kredi garanti mekanizmasının kurulmasıdır.
Yeni bir program çerçevesi içinde yer alacak olan bu saydıklarımız, neredeyse altı aylık bir gecikmeyle hayata geçiriliyor olacak. Bu yüzden, sağlayacağı birincil yarar olarak da en başta; kısa vadede daha derin bir küçülmeden uzak tutucu bir etki beklenmelidir.”

Hasan Ersel (Referans 13.04.2009)
“Bütçe açığı verme mecburiyeti
Aslında bu olup bitenlerde şaşılacak bir şey yok. Dış şokla ekonomi sarsıldı. İhracat düştü, finansman olanakları daraldı. Bunun sonucu olarak yurtiçi iktisadi faaliyet daralmaya başladı. Bu da ithalat talebini düşürdü. Sonuçta cari açığımız azaldı. Ancak, kamu gelirleri büyük ölçüde vergilere dayandığı; vergilerimizin de önemli bir kısmını ise dolaylı vergiler oluşturduğu için kamu gelirleri azalmaya başladı. Buna karşılık, kamu kesiminin harcamalarının önemli bir kısmı daha önceden verilmiş taahhütler biçiminde olduğu için, kamu harcamaları azalmadı, hatta yukarıda bir kısmına değinilen nedenlerle arttı bile. Sonuçta kamu açığı büyümeye başladı. Bu eğilim, mevcut koşullarda, devam da edecek. 1980'lerden bu yana hep böyle oldu. Türkiye'de, genelde, kamu açığı ile bütçe açığı ters yönde hareket ediyor.
Bir noktaya dikkat çekeyim: Bu olup bitenin ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamalarını artırmakla hiç bir ilgisi yok. Burada söz konusu olan, Türkiye'nin geçmişte defalarca gördüğümüz üzere, üretimi kısarak cari açığını düşürmek zorunda kalınmasının bütçe açığını büyütmesi olgusu. Bu bir yapısal sorun. Üstelik de kamu harcamalarını artırıp, ekonomiyi canlandırma programı uygulamada oynama alanımızın hiç de zannedildiği kadar çok olmadığını gösteren bir sorun. İşte bu nedenle "bütçeden harcanacak her kuruşun nereye gideceği ve ne etki yapacağını kırk kere düşünmek gerekir."

Ertuğ Yaşar (Referans 17.04.2009)
“Çin'de üretim yapar mısınız 
Bundan birkaç yıl önce Çinli bir bilgisayar firması (LENOVO) Amerikan IBM firmasının bilgisayar bölümünü 1 milyar dolara satın alınca çok şaşırmıştım. "Nasıl olur da kişisel bilgisayar (PC-personal computer) mucidi IBM, buluşundan otuz yıl sonra bu bölümünü hem de Çinli bir firmaya satar?" diye düşünmüştüm.
Konuyu araştırınca şu şaşırtıcı gerçekle karşılaştım: IBM zaten yıllardır birçok bilgisayarı bu firmaya yaptırıyor; kendisi sadece kaliteyi denetliyor ve makineler üzerine markasını koyuyordu.
Çinli yapacağını yapmış, kaleyi çoktan içerden fethetmişti!  
Bu olay bana ders oldu.
Uzun dönemli Çin sanayi politikasını anladığımı düşündüm. Çinliler, tam bir Çin sabrı ile sanayi politikalarını ilmek ilmek işliyorlardı. Önce ucuz ve kalitesiz mallarla dünyada her eve girmek; hemen her üreticiyi canından bezdirip sanayi ürünlerinde dünya tekeli olmak daha sonra da alt katman ürünleri bırakmadan, hızla kaliteyi artırarak üst katman ürünlere geçmek.
Çin belki yirmi, belki de elli yıllık bir sanayi planını adım adım uyguluyor ve dünya imalat sanayiini tamamen ele geçiriyordu.
Bu düşünceye alışmalıyız.
Eğer dünya konjonktüründe çok önemli bir değişiklik olmazsa, on yıl içinde dünyadaki sanayi mallarının en az yüzde 70'inin Çin'de üretileceğine; bizim gibi ülkelerde de ancak küçük atölyelerin yaşayabileceği ya da çok yenilikçi (inovatif) ürünlerin imal edilebileceği (acı ama gerçek) düşüncesine kendimizi hazırlamalıyız.”

Selim Türsen (Referans 17.04.2009)
“Dünya artık eskisi gibi olmayacak
Dünya Bankası ve TEPAV'ın Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda ortak düzenledikleri konferansın konuklarından birisi de Milliyet gazetesi yazarı Osman Ulagay'dı. Ulagay, dünyanın artık hiçbir şekilde eskisi gibi olamayacağını söyledi. Türkiye'nin büyümesinde dış kaynağın önemine değinen Ulagay, geçen yıl gelişmekte olan pazarlara yaklaşık 970 milyar dolarlık kaynak aktığını, bu yıl ise bu rakamın sadece 170 milyar dolar olacağını hatırlattı. Dünyanın gayri safi milli hasılasının küreselleşme döneminde varlıkların şişmesiyle çok büyük rakamlara ulaştığını, ancak krizle birlikte eriyen bu varlıkların bir daha hiçbir zaman eski değerini bulamayacağına işaret etti. Bunun da dünya ekonomisindeki hızlı büyüme döneminin bir daha kolay kolay geri gelemeyeceği anlamına geldiğini söyleyen Ulagay, geleceğe yönelik stratejilerin buna göre belirlenmesi önerisinde bulundu.
Bütün bu verilerin ışığında bahar havasının geldiği düşüncelerine kapılmak hayli iyimser görünüyor. Her ne kadar ÖTV indiriminden sonra Bursa'da bazı otomotiv fabrikalarının yine üç vardiya çalışmaya başlaması umutları artırsa da aynı dönemde bazılarının da birkaç haftalığına üretimi durdurma kararını dikkate almak gerek. Büyük çoğunluk dünyadaki son verileri krizde dibe vuruluyor gibi düşünmek istese de galiba doğru karara varabilmek için birkaç ayın daha verilerini beklemek gerek. En önemlisi de Özatay'ın dediği gibi toksik varlıkların nasıl temizleneceğini görmek gerek.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder