17 Mart 2016 Perşembe

ZARAR MAHSUBU

DEVİR VEYA TAM BÖLÜNME HALLERİNDE ZARAR MAHSUBUNA İLİŞKİN ÖZEL BİR DURUM
Maliye Bakanlığı'nın yukarıda yer verdiğimiz özelgesine göre devralınan Kurumun faaliyetine "zarar mahsubu yapıldıktan sonra" 5 yıl süre ile devam şartı bulunmaktadır. Halbuki, 5520 sayılı KVK'nın 9. maddesinde böyle bir şart yerine devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi şartı bulunmaktadır. Maliye Bakanlığı, bahsi geçen özelge ile devrolunan ve/veya tam bölünen kurumların geçmiş yıllar mali zararlarının mahsubunda Kanunda bulunmayan yeni bir şart getirmiş gibi gözükmektedir. Bize göre lafız açısından ihtilaf bulunmayan bu konuda lafzın gerekçeye göre yorum üstünlüğü bulunmaktadır. Kaldı ki temel ilke lafzın üstünlüğü ilkesidir. Lafzen var olan ve açık olan bu hukuki düzenlemede kanuna hakim olan hukuki düşüncenin sınırlarını aşacak şekilde genişletilerek yorumlanması bir hukuk hatasıdır.
Ayrıca, Maliye Bakanlığı kıst dönem mali zararını da benzer şartlara tabi tutmuştur. Bize göre kıst döneme ilişkin devrolunan kurum mali zararların hukuken geçmiş yıl mali zararı olmadığından, beyannamede gösterilmek suretiyle mahsubunun hukuka uygun olmadığını, devrin temel amacının her iki kurumun faaliyetinin devralan kurum bünyesinde devamının sağlanması olduğundan, bahsi geçen mali zararların beyannamede gösterilmek suretiyle mahsubu mümkün gözükmemektedir. Maliye Bakanlığı'nın bu konuda bağlayıcı bir çözüm getirmesinin de kanuna aykırı olduğu düşünülmektedir.
(Ali ÇAKMAKCI MDERGİ Aralık 2014)

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire
Esas No : 2010/1363Karar No : 2012/917
Özeti : Devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının, kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabileceği hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Ocak 2014)
ZARARLI VEYA BORCA BATIK ŞİRKETLERİN BÜNYESİNDE DEVİR YOLUYLA BİRLEŞMESİ
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 9. maddesinde zararlı şirketlerin devralınması halinde, devralınan kurumlara ait zararların, devralan kurumlar tarafından indirim konusu yapılabilmesi bazı şartlara bağlanmıştır. Devralan kurumların zararlarının indirimi konusunda herhangi bir şart yoktur. Devir yoluyla yapılan birleşmelerde, birleşmenin, zararlı kurumun bünyesinde gerçekleştirilmesi halinde, KVK’nın 9. maddesindeki şartlar anlamsız hale gelmektedir.
(Olcay KOLOTOĞLU  Vergi Sorunları Dergisi Nisan 2014)


YURTDIŞI ŞİRKETLERDEN ELDE EDİLEN YAZILIM TASARIM VB HİZMETLERE İLİŞKİN KAZANÇ İNDİRİMİ

YURT DIŞI MUKİMİ ŞİRKETLERE VERİLEN YAZILIM, TASARIM VB. HİZMETLERDEN ELDE EDİLEN KURUM KAZANCININ BEYANNAME ÜZERİNDEN İNDİRİMİ
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 10'uncu maddesine eklenen (ğ) bendinde yer alan yasal düzenleme, bir istisna hükmü olmayıp, elde edilen kazancın % 50'sinin beyanname üzerinden indirimine imkân tanıyan bir düzenlemedir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 5'inci maddesinin üçüncü fıkrasında, iştirak hissesi alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderlerin veya istisna kapsamındaki  faaliyetlerinden  doğan  zararların, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin  kabul  edilmeyeceği  hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, istisna kapsamındaki faaliyetlerle ilgili olduğundan, indirime konu faaliyetlere ilişkin gider ve zararların kazançtan düşülmesinde sınırlama yoktur.
Diğer bir ifade ile yasal düzenlemeler, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 10'uncu maddesine eklenen (ğ) bendi kapsamına giren faaliyetlerden elde edilen kazançlar nedeniyle katlanılan giderlerin yıl içerisinde giderleştirilmesine, istisna uygulamalarından farklı olarak, imkân sağlamakla birlikte, kazancın %50 sini de beyanname üzerinden indirimine fırsat vermiştir.
Kanunun tanıdığı kazanç indirimi, beyan edilecek kazancın bulunması halinde beyanname üzerinden indirim konusu yapılan, kazancın yetersiz olması nedeniyle de sonraki yıllara devredilemeyen bir indirimdir.
Ayrıca, Türkiye'de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye'de verilen faaliyetleri kapsaması yönüyle de bu düzenleme, hizmet ihracını artırmak ve ülkeye döviz kazandırmak suretiyle cari açığı dengelemek amacına da yönelik bir fonksiyon icra etmektedir.
(Fatih Adıgüzel GÜLER Murat UÇKUN  MDERGI Nisan 2015)


YMM SORUMLULUĞU

T.C. D A N I Ş T A Y
Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
Esas No: 2011/579
Karar No: 2012/54
Özeti :  1-Vergi Usul Kanunu’nun 344’üncü maddesinin 1.1.1999 tarihinden itibaren yürürlükte olan üçüncü fıkrasında 359’uncu maddesinde yer alan eylemlerle yol açılan vergi kaybı doğuran eylemlere iştirak edenler adına bu nedenle ceza kesilebilmesi için maddi menfaat gözetilmesi şartının aranmadığı,
2-Yeminli mali müşavirlerin, işlemlerini yürüttüğü firmaların mali tablolarını ve beyannamelerini düzenlerken gösterecekleri mesleki özeni, bu konuda yürürlüğe konulan Yönetmeliğin 14 ve 16’ncı maddeleri uyarınca düzenleyecekleri tasdik raporlarında da göstermeleri gerektiğine dayanılarak Kurulca verilen bozma kararının düzeltilmesini gerektiren bir neden bulunmadığı hakkında.
(Vergi Dünyası Mayıs 2015)

YMM’LERİN TAM TASDİK SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN SORULULUĞUNUN KATMA DEĞER VERGİSİNİ KAPSAMAYACAĞI
Danıştay 4. Dairesi
Tarih    : 18.12.2012
Esas No : 2011/6946
Karar No  : 2012/8937
Yeminli mali müşavirin, tam tasdik sözleşmesi kapsamında düzenlediği kurumlar vergisi beyannamesi tasdik raporundan doğan ve tasdikin kapsamıyla sınırlı olan sorumluluğunun katma değer vergisini de kapsar şekilde genişletilemeyeceği hk.
(Yaklaşım Ocak 2014)

T.C. D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2011/579
Karar No: 2012/54
Özeti: 1-Vergi Usul Kanunu’nun 344'üncü maddesinin 1.1.1999 tarihinden itibaren yürürlükte olan üçüncü fıkrasında 359'uncu maddesinde yer alan eylemlerle yol açılan vergi kaybı doğuran eylemlere iştirak edenler adına bu nedenle ceza kesilebilmesi için maddi menfaat gözetilmesi şartının aranmadığı,
2-Yeminli mali müşavirlerin, işlemlerini yürüttüğü firmaların mali tablolarını ve beyannamelerini düzenlerken gösterecekleri mesleki özeni, bu konuda yürürlüğe konulan Yönetmeliğin 14 ve 16'ncı maddeleri uyarınca düzenleyecekleri tasdik raporlarında da göstermeleri gerektiğine dayanılarak Kurulca verilen bozma kararının düzeltilmesini gerektiren bir neden bulunmadığı hakkında. 
 Kararın Düzeltilmesini İsteyen : …
 Karşı Taraf: Bornova Vergi Dairesi Müdürlüğü
 İstemin Özeti: Yeminli mali müşaviri olduğu bir şirketin gerçek bir emtia teslimine dayanmayan faturaları kayıtlarına dahil ederek, katma değer vergisi iadesi almasına yol açan işlemleri onaylaması nedeniyle davacı adına iştirak eyleminden Ocak ilâ Mart 1999 dönemleri için kesilen vergi ziyaı cezalarını kaldıran vergi mahkemesi kararı, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 02.11.2004 günlü ve E:2003/327, K:2004/5290 sayılı kararıyla bozulmuş, karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 14.12.2007 günlü ve E:2005/1613, K:2007/5054 sayılı kararıyla reddedilmiştir. İzmir 1.Vergi Mahkemesi, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin, Vergi Usul Kanununun, 1.1.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 344'üncü maddesinde, 359'uncu maddedeki eylemlere iştirak edenlere, maddi menfaat gözetilmesi koşulu aranmaksızın bir kat vergi ziyaı cezası kesilmesinin arandığı, dosyadaki belgelerden, iade edilen vergilerin yer aldığı faturaların, bu amaçla oluşturulmuş bir organizasyon içinde düzenlendiğinin anlaşıldığı ve yeminli mali müşavirlerin salt teyit yazılarına göre tasdik raporu düzenlemesinde isabet görülmediği gibi davacının bu durumu bilmemesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle verilen bozma kararına uymayarak verdiği 11.04.2008 günlü ve E:2008/634, K:2008/433 sayılı kararıyla cezanın kaldırılması yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Vergi idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 24.06.2011 günlü ve E:2008/722, K:2011/355 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 4369 sayılı Kanunun 11. maddesiyle değişen ve 01.01.1999 tarihinde yürürlüğe giren "Vergi Ziyaı Cezası" başlıklı 344. maddesinin üçüncü fıkrasında; vergi ziyaına 359'uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu cezanın üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat uygulanmasının öngörüldüğü, maddede yapılan düzenlemede, vergi ziyaına 359'uncu maddede yer alan eylemlerle yol açılmasına iştirak edenler adına, 01.01.1999 tarihinden önceki düzenlemeden farklı olarak, maddi menfaat gözetilmesi şartı aranmaksızın ceza kesilmesinin düzenlenmesi nedeniyle, bu koşulun aranmasına gerek kalmadığı, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun 12'nci maddesinde yeminli mali müşavirlerin, gerçek ve tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin mali tablolarının ve beyannamelerinin mevzuat hükümleri, muhasebe prensipleri ile muhasebe standartlarına uygunluğunu ve hesaplarının denetim standartlarına göre incelendiğini tasdik edecekleri hükmüne yer verildiği, yeminli mali müşavirlerin tasdik edecekleri belgeler, tasdik konuları ile tasdike ilişkin usul ve esasların Maliye Bakanlığınca yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenleneceğinin kurala bağlandığı, bu düzenleme uyarınca yürürlüğe konulan ve 21.11.1990 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan "Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları, Tasdike İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik"in 4'üncü madesinde ise tasdik; gerçek ve tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin yeminli mali müşavirlerce denetleme ilke ve standartlarına uygunluk yönünden incelenmesi, bu inceleme sonuçlarına dayanılarak tasdik kapsamına giren konu ve belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının mühür kullanılmak suretiyle tespiti ve rapora bağlanması olarak tanımlandığı, "Kanıt Toplama" başlıklı 14'üncü maddesinde, yeminli mali müşavirlerin tasdik çalışmasının yürütülmesi sırasında tasdik konusu ve kapsamı ile yeterli miktarda güvenilir kanıt toplamasının zorunlu olduğu, "Hataların Düzeltilmesi ve Hilelerin Ortaya Çıkarılması" başlıklı 16'ncı maddesinde, hata ve hilelerin ortaya çıkarılmasında temel sorumluluğun işletme yönetimi ve yeminli mali müşavire ait olduğu, hata ve hilelerin önlenmesinde gerekli tedbirleri yeminli mali müşavirlerin alması gerektiğinin de düzenlendiği, bu düzenlemeler karşısında yeminli mali müşavirlerin, işlemlerini yürüttüğü firmaların mali tablolarını ve beyannamelerini düzenlerken gösterecekleri mesleki özeni, bu firmalara düzenleyecekleri tasdik raporlarında da göstermelerinin zorunlu olduğu, iade hakkı bulunan kimseye verginin iadesi için gerekli olan tasdik raporlarının düzenlenmesinde yeminli mali müşavirlerin, alt firma yeminli mali müşavirlerinden aldıkları teyit yazılarının yeterli olmadığı, Yönetmeliğin 14 ve 16'ncı maddelerinde öngörüldüğü gibi tasdikin konusu ve kapsamı ile ilgili olarak yeterli miktarda güvenilir kanıt toplanması, hata ve hileleri ortaya çıkaracak şekilde ayrıntılı inceleme ve araştırma yapması gerektiği; davacı, işlemlerini yürüttüğü ve katma değer vergisi iadesi tasdik raporlarını düzenleyerek vergi iadesi almasına sebebiyet verdiği … Dış Ticaret Limited Şirketinin ihraç etmiş göründüğü emtianın gerçekte alınıp alınmadığı, bu emtiaya ait alış faturalarının sahte ya da içeriği itibarıyla yanıltıcı mahiyette olup olmadığı yönünde yukarıda değinilen şekilde bir inceleme ve araştırma yapmadığı gibi sadece alt firmaların yeminli mali müşavirlerinden alınan teyit yazıları ile yetindiği ve tasdik raporlarını bu yazıların varlığına dayandırdığı, Yasa ve Yönetmelik hükümlerinin kendisine yüklediği mesleki sorumluluk kapsamında harici bir araştırmaya yönelmeksizin düzenlediği tasdik raporlarıyla haksız vergi iadesi yapılan firma yetkilisinin inceleme elemanına verdiği ifadede; ihraç edilen malların alış faturalarının kendilerine İstanbul'dan gönderildiğini, bu faturalar üzerine bazen düşük miktarda kar ilave edilerek satış faturaları düzenlendiğini, düzenlenen faturaların tekrar İstanbul'a gönderildiğini ve İstanbul'da bulunan …'ın faturaları alarak ihracaat işlemlerini gerçekleştirdiğini, fatura içeriği emtiayı görmediklerini, nasıl taşındığı ve mal bedellerinin ne şekilde ödendiğini bilmediğini ifade ettiği ve davacının yeminli mali müşaviri olduğu bu firmanın, ihtilaflı dönemde yüzmilyarlarca lira tutarında hesap hareketi olmasına karşın, şirket adına açılan banka hesabının kullanılmadığı, daha çok, şirketin %50 paylı ortağı ve kanuni temsilcisi olan …'in kayınpederi olan kişinin sahibi olduğu bir başka şirketin banka hesabının kullanıldığı ve malların ihraç edilmiş gösterildiği ülkelerin gümrük idareleri ile yapılan yazışmalar üzerine gümrük müfettişlerince düzenlenen raporlarda, ihracatın ya hiç yapılmadığı, ya da gösterilenden çok düşük düzeyde kaldığının tespit edildiği, şirket adına bu nedenle yapılan vergilendirmenin dava konusu yapılmaksızın kesinleştiğinin ara kararına cevaben gönderilen yazıdan anlaşıldığı, işlemlerini yürüttüğü, tasdik raporlarını düzenlediği şirketin ne emtia hareketine ve ne de nakit hareketine ait kayıtları ve banka hesaplarının işleyişini incelemediği; mesleki bilgisi ve bunun gerektirdiği sorumlulukla yeterli ve güvenilir kanıt toplamak iradesi taşıdığı takdirde inceleme sırasında yapılan bu saptamaların ihracatçı firmanın yasal kayıtlarından davacı tarafından da kolaylıkla yapılabileceğinin açık olduğu, kendisine haksız katma değer vergisi, davacının düzenlediği tasdik raporuna dayanılarak iade edilen firmanın bu amaçla oluşturulan büyük bir organizasyonun içinde olduğu anlaşıldığından, firmanın bu faaliyetlerinden davacının haberdar olmadığının düşünülemeyeceği, belirtilen bütün bu hususlar göz önüne alındığında, yürürlükte bulunan düzenlemelere göre vergi yükümlülerinin Vergi Usul Kanununun 359'uncu maddesinde yer alan eylemlerle yol açılan vergi kaybı doğuran eylemlerine iştirak edenler adına bu nedenle ceza kesilebilmesi için maddi menfaat gözetilmesi şartının aranmaması, davacının, işlemlerini onayladığı firmanın haksız katma değer vergisi iadesi almasına düzenlemiş olduğu tasdik raporlarıyla sebebiyet vermesi ve alt firmalar hakkındaki teyit yazılarının, tasdik raporunun düzenlenmesinden doğacak sorumluluktan korunabilmek amacıyla ve şeklen elde edildiğinin anlaşılması karşısında, cezaların kaldırılması yolundaki ısrar kararında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle ısrar kararını bozmuştur.
 Davacı tarafından; Kurulun bozma kararında üçüncü kişilerce işlendiği ileri sürülen vergiyi ziyaa uğratma suçuna nasıl iştirak ettiğinin belirtilmediği, hakkındaki hükmü destekleyecek geçerli bir delil, belge bulunmadığı, sahte fatura düzenleyen şirketin bu eylemini bilmemenin suçsayıldığı, fiil olmadan suç olmayacağı, suç ve cezaların kanuniliği ilkesine ve kıyas yasağına aykırı karar verildiği, yeminli mali müşavir olarak üstüne düşen görevleri fazlasıyla yaptığı, alt firmaların yeminli mali müşavirlerinden alınan emtianın gerçek mal hareketine dayandığını belgeleyen teyit raporları aldığı, bunların doğruluğunu vergi dairelerinden ve gümrük müdürlüklerinden teyit ettiği, firmaların kapasite raporları ve sanayi sicil belgelerini görüp incelediği, olay tarihinde yürürlükte olan 20 sayılı Tebliğ hükümlerine göre hareket ettiği, döviz alım belgeleri suretlerini tasdik raporuna eklediği, olaya doğrudan uygulanması mümkün olmayan tebliğ hükümlerine dayanılarak karar verildiği, bu arada 2003 yılında ve 2011 yılında iki vergi affı kanunu çıktığı, haklılığına olan inancından dolayı bu yasalardan yararlanmadığı, aynı konuda önceki vergilendirme dönemi için kesilen cezanın kaldırılması yolundaki kararın kesinleştiği ileri sürülerek kararın düzeltilmesi istenmiştir.
 Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
 Danıştay Tetkik Hâkimi Dr. Özlem ERDEM KARAHANOĞULLARI'nın Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54'üncü maddesinde yazılı sebepler bulunmadığından, karar düzeltme isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
 Danıştay Savcısı Mehmet SAĞLAM'ın Düşüncesi: Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54'üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
 TÜRK MİLLETİ ADINA
 Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde, Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bu maddede yazılı sebeplerle kararın düzeltilmesinin istenebileceği kurala bağlandığından ve dilekçede ileri sürülen sebepler bunlardan hiçbirine uymadığından, karar düzeltme isteminin reddine, 15.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
(Vergi Dünyası Ocak 2014)


Danıştay 4.Dairesi

Esas No : 2011/6946

Karar No : 2012/8937

Yeminli mali müşavir olan davacının tam tasdik sözleşmesi kapsamında düzenlediği kurumlar vergisi beyannamesi tasdik raporundan doğan ve tasdikin kapsamıyla sınırlı olan sorumluluğunun katma değer vergisini de kapsar şekilde genişletilemeyeceği hk.
(Vergi Dünyası Aralık 2013)

Yasal defler ve kayıtlar arasında bulunması zorunlu olmayan ve yeminli mali müşavirlere ibraz edilmeyen belgelere dayanılarak saptanan matrah farkından dolayı, yeminli mali müşavirin müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulamayacağı hk.

DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2007/319
Karar No : 2008/212
İstemin Özeti: Yeminli mali müşavirlik yapan davacı adına, işlemlerini tasdik ettiği ... Dış Ticaret Limited Şirketi hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu üzerine tarhiyat öncesi uzlaşılan ancak vadesinde ödenmeyen amme alacağının tahsili için müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla ödeme emri düzenlenip tebliğ edilmiştir.
Ankara 4. Vergi Mahkemesi 11.4.2005 günlü ve E:2004/931, K:2005/493 sayılı kararıyla; 3568 sayılı Kanunun 12'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına göre yeminli mali müşavirlerin, yaptıkları tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilen cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacakları, bu sorumluluğun Borçlar Kanununun tam teselsül hükümlerine göre belirleneceği, Borçlar Kanunundaki haksız fiil sorumluluğuyla ilgili kurallar esas alındığında, yeminli mali müşavirlerin yaptığı tasdikten sorumlu tutulabilmesi için; tasdikin doğru olmaması, tasdik için gerekli özenin gösterilmemesi, vergi ziyaının ortaya çıkması ve tasdikin doğru olmaması ile vergi ziyaı arasında illiyet bağının bulunması gerektiği, buna göre, denetim işini mevzuata uygun yapan yeminli mali müşavirlerin sorumlu tutulamayacakları, incelenen olayda, ... Dış Ticaret Limited Şirketinin işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen raporda, şirketin 2002 yılında sattığı 304 adet temizlik robotunu, alış ve satış kayıtlarında göstermediği, bunlara ilişkin alış ve satış faturalarının 2003 yılında düzenlendiğinin tespit edildiği, inceleme elemanınca bu tespitin, kurumun müşteri departmanından alınan müşteri listesinde yer alan bilgilerden ve müşteri ifadelerinden hareketle yapıldığı, saptanan matrah farkı üzerinden, kurum ile vergi idaresi arasında tarhiyat öncesi uzlaşmanın sağlandığı, uzlaşılan vergilerin ödenmemesi üzerine de dava konusu ödeme emrinin düzenlendiğinin anlaşıldığı, davacının şirketin resmi kayıtlarında bulunmayan gizli alım ve satımları bilmesine olanak olmadığı, kendisine bildirilmeyen stokların da davacının yaptığı envanterde tespiti yapılamayacağından, bu konuda da davacıya atfedilecek bir kusurun bulunmadığı, öte yandan aynı konu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığının bildirimi üzerine Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odasınca davacı hakkında yapılan disiplin kovuşturmasında, disiplin kuruluna sevke gerek olmadığına karar verildiği, bu nedenle davacının bilgisi dışında ve kanuni defter ve belgelerde yer almayan işlemler nedeniyle sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emrinin iptaline karar vermiştir.

Vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 29.11. 2005 günlü ve E:2005/1293, K:2005/2286 sayılı kararıyla; yeminli mali müşavirlerin işlemlerini tasdik ettikleri mükelleflerle ilgili olarak karşıt inceleme dahil her türlü inceleme ve araştırma yetkilerinin bulunduğu, tasdik esnasında kasten veya mesleğin gerektirdiği yetki ve mesleki özenin gösterilmemesi sonucu vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde, mükellefle birlikte müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla ödeme emri ile takip edilebilecekleri, bu alacağın takibine ihbarname ile başlanılmasına gerek bulunmadığı, davacının tam tasdik sözleşmesi yaparak işlemlerini tasdik ettiği ... Dış Ticaret Limited Şirketinin 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, inceleme elemanının pazarlama departmanından edindiği müşteri listeleri ile yasal defter ve belgeleri karşılaştırılarak ihtilaflı dönemde satışını yaptığı bir kısım emtia için 2003 yılında belge aldığı ve bunlara ait satış faturalarını da bu yılda düzenlediği saptanarak matrah farkı tespit edildiği, bu belgelerin arama ile ele geçirilmediği, inceleme yetkisi bulunan davacının da bu belgelere her zaman ulaşabileceği, ayrıca davacının kendisinin de tespitinde hazır bulunduğu fiili envanterin usulüne uygun olarak yapılmadığı, bu nedenle, işlemlerini tasdik ettiği mükellefle ilgili olarak yaptığı incelemede gerekli olan mesleki özen ve sorumluluğu göstermediği açık olduğundan, ziyaa uğratılan vergi ve kesilen cezalardan müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla ödeme emri ile takibinde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan Ankara 4. Vergi Mahkemesi 2.2.2007 günlü ve E:2006/ 1874, K:2007/266 sayılı kararıyla; davanın kabulü yolundaki kararında ısrar etmiştir. Davalı idare, vadesinde ödenmeyen vergi ve cezaların müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatı nedeniyle davacıdan tahsili için düzenlenen ödeme emrinin yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi'nin Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı'nın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden vergi dairesi temyiz isteminin reddi ile temyiz konusu Vergi Mahkemesi ısrar kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Yeminli mali müşavir olan davacının, işlemlerini tasdik ettiği ... Dış Ticaret Limited Şirketinin işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen inceleme raporunda önerilen ve tarhiyat öncesi uzlaşılan ancak vadesinde ödenmeyen vergi ve cezaların tahsili için müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla adına düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrini iptal eden vergi mahkemesi ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227'nci maddesinin (1) işaretli fıkrasında, 3568 sayılı Kanuna göre yetki almış meslek mensuplarınca mükelleflerin beyannamelerinin imzalatılması ve işlemlerinin tasdik edilmesi konusunda Maliye Bakanlığı'na yetki verilmiş olup, maddenin (2) işaretli fıkrasında ise, beyannameyi imzalayan veya tasdik raporunu düzenleyen meslek mensuplarının, imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi, ceza, gecikme faizlerinden, mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacağı kurala bağlanmış, 3568 sayılı Kanunun 12'nci maddesinde de aynı yönde düzenleme yer almıştır.
3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu'nun 12'nci maddesine dayanılarak düzenlenen, Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları, Tasdike İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4'üncü maddesinde tasdikle ilgili açıklamalara yer verilmiş, tasdikin tanımı, "gerçek veya tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin yeminli mali müşavirlerce denetleme ilke ve standartlara göre uygunluk yönünden incelenmesi, bu inceleme sonuçlarına dayanılarak tasdik kapsamına giren konuların ve belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının imza ve mühür kullanmak suretiyle tespiti ve rapora bağlanması" olarak yapılmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, tasdik edilmiş konu ve belgelerin kamu idaresinin yetkililerince tasdikin kapsamı ölçüsünde incelenmiş olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Yönetmeliğin 5'inci maddesinde tasdikin amacı belirlendikten sonra, 12'nci ve müteakip maddelerde yeminli mali müşavirlerin yetkileri ve tasdike ilişkin kanıt toplama ve denetim teknikleri açıklanmıştır.
18 Sıra Nolu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu Genel Tebliğinde de, yeminli mali müşavirlerin müşterek ve müteselsil sorumluluğunun vergi inceleme raporunda tespit edileceği ve takibatın vergi ve ceza tahakkukunun kesinleşmesinden sonra tahsile yönelik olarak başlayacağı belirtilmiştir.
Öte yandan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 227'nci maddesinde, yeminli mali müşavirlerin sorumluluğu, imzaladıkları beyannamelerde veya düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmaması durumunda kabul edilmiştir. Bu maddeler birlikte değerlendirildiğinde yeminli mali müşavirlerin sorumluluğunun kapsamı belirlenirken, inceleme elemanınca 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı Kanunla değişik 256'ncı maddesinin son cümlesinin ve yeminli mali müşavirlik mesleğinin gereği olan mesleki özenin söz konusu tasdik işlemlerinde yerine getirilip getirilmediğinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Dosyada mevcut inceleme raporunda, davacının tam tasdik sözleşmesi yaparak işlemlerini tasdik ettiği ... Dış Ticaret Limited Şirketinin 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, şirketin pazarlama departmanından alınan müşteri listeleri ile yasal defter ve belgeler karşılaştırılarak, ilgili yılda satışı yapılan 304 adet temizlik robotu için 2003 yılında belge alındığı ve buna ilişkin faturaların da bu yılda düzenlendiği saptanarak matrah farkı tespit edilmiştir. İnceleme sonucu bulunan matrah farkı, mükellef firmanın pazarlama departmanından alınan müşteri listelerinin incelenmesi sonucu bulunmuştur. Bu belgeler, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda sayılan ve mükelleflerin düzenlemek ya da tutmak zorunda olduğu belgelerden olmayıp, şirketin kendi iç işleyişini izlemek için tutulan özel kayıtlardır. Bu nedenle, söz konusu müşteri listeleri, mükellefin kendiliğinden ibraz etmemesi halinde, yeminli mali müşavir olan davacının, düzenleyeceği tasdik raporu ile ilgili olarak bilmesi gereken belgeler arasında yer almamaktadır. Davacı tarafından mükellef şirket hakkında düzenlenen tasdik raporunun hazırlanması sırasında da davacıya bu nitelikte bir belge verilmediği anlaşıldığından, bu belgede yer alan kayıtlar nedeniyle, davacının mesleki özen sorumluluğunu gereği gibi yerine getirmediğinden söz etmeye olanak bulunmamaktadır.
Buna göre, yasal defter ve kayıtlar arasında bulunması zorunlu olmayan ve yeminli mali müşavire ibraz edilmeyen belgelere dayanılarak saptanan matrah farkından dolayı yeminli mali müşavirin müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığından, davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddine, 21.3.2008 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Israr kararının Danıştay Dördüncü Dairesince verilen bozma kararında yer alan gerekçe ve esaslar uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
KARŞI OY
X- 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 341'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yönünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi vergi ziyaı olarak ifade edilmiş, 3'üncü fıkrasında ise, yukarıdaki fıkralarda yazılı hallerde verginin sonradan tahakkuk ettirilmesinin veya tamamlanmasının veyahut haksız iadenin geri alınmasının ceza uygulanmasına mani teşkil etmeyeceği hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun 344'üncü maddesinin 1'inci fıkrasında da, mükellef veya sorumlu tarafından 341'inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verilmesi vergi ziyaı suçu olarak tanımlandıktan sonra 2'nci fıkrada, vergi ziyaı suçu işleyenlere vergi ziyaı cezası kesileceği belirtilmiştir.
Öte yandan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13'üncü maddesinde, kurumlar vergisinin, birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safı kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 38'inci maddesinde ise, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu açıklanarak, vergi sistemimizde dönemsellik ilkesinin geçerli olduğu ifade edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının yeminli mali müşavirliğini yaptığı ... Dış Ticaret Limited Şirketinin 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, pazarlama departmanından alınan müşteri listeleri ile yasal defter ve belgeler karşılaştırılarak ilgili yılda satışı yapılan 304 adet temizlik robotu için 2003 yılında satış faturası düzenlendiği ve vergi inceleme raporunun sonuç bölümünde, 2003 yılı kayıtlarına intikal ettirilen maliyet, gider ve hasılat rakamlarının, mükellef kurum tarafından düzenlenecek kurumlar vergisi beyannamesinde 2003 yılı kurum kazancının tespiti noktasında dikkate alınmaması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, 2002 yılında kayıt ve beyan dışı bırakılan kazanç 2003 yılında dikkate alınarak hesaplanacak olan kurumlar vergisinin davacıdan takibi mümkün değildir. Ancak, 2002 yılında kurumlar vergisi noksan tahakkuk ettirildiğinden vergi ziyaına sebebiyet verildiği de açıktır. Bu nedenle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile mahkemenin ısrar kararının vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi yönünden bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.
KARŞI OY
XX- Yeminli mali müşavir olan davacının işlemlerini tasdik ettiği limited şirket hakkında düzenlenen inceleme raporu üzerine tarhiyat öncesi uzlaşılan, ancak vadesinde ödenmeyen amme alacağının tahsili amacıyla müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararı davalı idarece temyiz edilmiştir.
Tasdikten doğan sorumluluğun düzenlendiği 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 227'nci maddesinde; meslek mensuplarının, düzenledikleri tasdik raporlarında yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyaına bağlı olarak salınacak vergi, ceza, gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacakları; 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun 12'nci maddesinde de, yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumlu oldukları, yaptıkları tasdikin doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziyaa uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları, kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, Vergi Usul Kanununun Tarhiyat Öncesi Uzlaşmanın düzenlendiği Ek 11'inci maddesinde, Maliye Bakanlığının vergi incelemesine dayanılarak tarh edilecek vergilerle kesilecek cezalarda tarhiyat öncesi uzlaşma yapılmasına izin verebileceği, tarhiyat öncesi uzlaşmaya varılması halinde tutanakla tespit edilen bu husus hakkında dava açılamayacağı ve hiçbir merciye şikayette bulunulamayacağı belirtilmiştir.
Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, meslek mensuplarının tasdikten doğan sorumluluğunun, re'sen veya ikmalen salınacak vergi, ceza ve gecikme faizlerine ilişkin olduğu, mükelleflerin tarhiyat öncesi uzlaşma suretiyle kabul ederek, dava açmadan ve hiçbir merciye şikayette bulunmadan ödemeyi taahhüt ettikleri noksan beyan edilen vergi ve buna ilişkin ceza ve gecikme faizlerinden, meslek mensuplarının sorumlu tutulamayacağı sonucuna varıldığından, mükellef tarafından tarhiyat öncesi uzlaşılan vergi, ceza ve gecikme faizlerinin tahsili amacıyla müşterek ve müteselsil sorumlu sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin, bu gerekçeyle reddi gerektiği görüşüyle, karara gerekçe yönünden katılmıyorum.

YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR SORUMLULUĞUNA DANIŞTAY SINIR KOYDU
Denetim yetkisinin sınırsız olduğu ve arama dışında her şeyin yapabileceği, her türlü belgeye ulaşılabileceği ve dolayısıyla bunların yapılmamış olmasının sorumluluk doğuracağı şeklindeki bir kabul YMM mesleğinin yapılmasını olanaksız kılar. En azından bazı meslek mensuplarının mesleği icra etmemesi sonucunu doğurur.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu yapılan yargılamada özetle, “yasal defter ve kayıtlar arasında bulunması zorunlu olmayan ve yeminli mali müşavire ibraz edilmeyen belgelere dayanılarak saptanan matrah farkından dolayı yeminli mali müşavirin müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığına” karar vererek, olaya kanuna uygunluktan çok hukuka uygunluk açısından yaklaşmış ve meslek mensuplarını belli ölçüde de olsa rahatlatmıştır.
Bizce bu karar YMM’lerin yetkilerinin sınırlarını da belirlemektedir. Bu sınırlar içinde her türlü inceleme yöntemi yoktur. Bu sınırlar içinde, yasal defter ve kayıtlar ile bunların dayandığı belgeler ve bu kayıt ve belgelere dayanılarak tespit edilebilecek işlemler bulunmaktadır. Bunların dışında yer alan ve bunların arasında bulunması zorunlu olmayan belgelerin incelenmesi YMM denetiminin sınırları dışındadır ve bunlardan dolayı da YMM sorumlu tutulamaz.
Gelinen nokta, defter ve belgeler üzerinden ve defter belgelerden hareketle tespit edilmesi mümkün olmayan işlemlerden dolayı YMM’nin sorumlu tutulmaması gerektiğidir ve bu nokta kanımızca mesleğin geleceği açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır.
KazımYILMAZ (Yaklaşım Ocak 2009)


YILLIK İZİN VE ÜCRETSİZ İZİN

YILLIK ÜCRETLİ İZİN UYGULAMASI VE YILLIK İZİN ÜCRETİ ALACAĞI

İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir. İşçinin çalışma kıdemi arttıkça ücretli izin süresi de ona göre hesaplanır.
Yıllık iznin kullanıldığını ispatlamak işverenin yükümlülüğündedir. Bu ispatlama ise tanık ifadesi ve benzeri delillerle değil işçinin imzasını taşıyan belgelerle yapılmalıdır. Aksi takdirde yıllık ücretli izin alacağının varlığına hükmedilir.
Yıllık izin ücreti alacağı hizmet akdinin feshedilmesi ile doğan bir haktır. Esası kullanılmayan yıllık izinlere ait ücretin işçiye ödenmesidir. Yıllık izne ve bunun sonucu olarak da akdin feshinde yıllık izin ücretine hak kazanılması için 1 yıllık çalışmanın tamamlanması gereklidir. Akdin feshinde son yıl çalışmasının oranlama yapılarak kıstelyevm izin ücreti hesabı yapılmaması gereklidir. Hizmet akdinin devamı süresince yıllık izin ücreti alacağı için zamanaşımı işlemez ve yıllık izin ücretinin hesabı iznin ait olduğu yıl ücreti üzerinden değil akdin feshedildiği tarihteki ücret üzerinden yapılmalıdır.
Serdar GÜNAY (Yaklaşım Temmuz 2009)

İŞÇİ ÇALIŞIRKEN KULLANMADIĞI YILLIK İZİN ÜCRETLERİNİ İŞVERENDEN TALEP EDEMEZ
Yasa hükmü ve yargı kararları doğrultusunda işçi kullanmadığı izin ücretlerini işyerinde çalıştığı sürece işverenden talep edemez.
Yasal düzenleme gereği yıllık izin kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamındadır. İşverenin bu hakkı iyi niyet kuralları çerçevesinde kullanılması gerekir. Diğer bir ifadeyle işçinin anayasal temeli olan dinlenme hakkının işyerinin gereklerine uygun biçimde ve mümkün olduğunca işçinin talebi çerçevesinde kullandırılması şarttır.
Cumhur Sinan ÖZDEMİR (Yaklaşım Haziran 2009)

KRİZ DÖNEMLERİNDE BAŞVURULAN ÜCRETSİZ İZNİN İŞÇİLERİN KIDEM TAZMİNATI VE YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKLARINA ETKİSİ
Ekonomik kriz dönemlerinde krizden etkilenen işverenlerin işçilerini işten çıkarmak yerine başvurmak zorunda kaldıkları yollardan biri de ücretsiz izin uygulamalarıdır. Ücretsiz izne ilişkin iş mevzuatımızda herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Ücretsiz izin uygulaması kısa çalışmadan da farklıdır. Bu kavram esas olarak yargı içtihatları ile gelişmiştir.
Ücretsiz izin zorunlu nedenlerle ortaya çıkan, işçilerin açık ya da zımni kabulüyle belirli bir süre uygulanabilen ve iş sözleşmesinin askıda sayıldığı bir izin olarak tanımlanabilir.
Bu yazımızda uygulamada sıkça rastlanılan ücretsiz iznin işçilerin kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakları üzerindeki etkisi incelenmiş, işçilerin ücretsiz izinde geçirdikleri sürelerin kıdem tazminatı süresinde ve yıllık ücretli izne esas olacak hizmet süresinin hesabında dikkate alınmayacağı sonucuna varılmıştır.
Cüneyt ÖZEN (MDERGI Mayıs 2009)


YILLARA SARİ İNŞAAT VE ONARIM İŞLERİ

Hasılat Paylaşımı Yöntemiyle Yapılacak İnşaat İşlerinin Avantajları
Yukarıdaki bölümlerde detaylı olarak açıklandığı üzere, hasılat paylaşımı yöntemi arsa sahibinin gerçek kişi veya şirket olmasına göre değişik sonuçları da beraberinde getirmektedir.
Burada esas olan şirketler için bu yöntemin herhangi bir avantaj sağlamadığı, aksine mevcut istisnaların bile söz konusu yöntem için uygulanmadığıdır. Bize göre yanlış olan bu uygulamanın, şirketler için KVK 5/e ve KDVK 17/4-r madde hükümlerince sağlanmış istisnaların korunmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Gerçek kişiler ise, arsalarını hasılat paylaşımı ile müteahhitlere vermeleri halinde ciddi bir vergisel avantaj ile iş ve işlemlerde ise büyük bir kolaylık sağlamış olacaklardır.
(Yılmaz SEZER Yaklaşım / Mayıs 2015)

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)
Sayı: 27575268-105[Mük257-2013-401]-556
Tarih: 02.06.2014
Konu: Yurtdışında yapılan inşaat işiyle ilgili olarak merkezden yurt dışı şubeye yapılacak mal hareketlerinin vergi kanunları açısından değerlendirilmesi hk
İlgi talep formunuzda; ... Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün ... vergi kimlik numaralı mükellefi olarak ... Üniversitesi Ziraat ve Veterinerlik Fakültesi inşaat yapım işi ile ilgili olarak verilen teklifin malzeme ve işçilik bedeli dahil tutarı olduğu ve bu inşaatla ilgili olarak alınacak malzeme ve ekipmanların ilgili ülkede bulunmaması nedeniyle Türkiye’den temin edilerek karşılığında bir bedel tahsil edilmeksizin ...’da bulunan inşaat şantiyenize sevk edileceği, bu malzeme ve ekipmanların bedellerinin merkezden ödenerek merkez şube cari hesabına yazılacağı belirtilerek,
Söz konusu malzeme ve ekipmanların alışları ile ilgili oluşan maliyetleri merkezin muhasebe kayıtlarına alınıp, bu alışlarla ilgili katlanılan veya öngörülen diğer alış maliyet tutarlarının da ilavesi suretiyle fatura düzenlenip ilgili ülkeye sevk edildiğinde aradaki farkın ihracat geliri olarak değerlendirilip kurumlar vergisine tabi tutulup tutulmayacağı, bu alışlarla ilgili olarak satıcı firmalara merkez tarafından yapılacak ödemelerin merkez muhasebe kayıtlarında hangi hesaplarda muhasebeleştirileceği ve yurtdışına gönderilen bu alışlara ilişkin yüklenilen katma değer vergisi hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
A) Kurumlar Vergisi Kanunu Yönünden Değerlendirme:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 3’üncü maddesinde; “Kanunun 1’inci maddesinde sayılı kurumlardan kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar, gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirilirler.” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanunun “İstisnalar” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde, yurtdışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançların kurumlar vergisinden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır.
1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin “5.9. Yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlarda istisna” başlıklı bölümünde;
Öte yandan, yurt dışındaki şubelerden elde edilen kazançların genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmesinde, faaliyette bulunulan yabancı ülkenin mevzuatına göre hesap döneminin kapandığı tarih itibarıyla ilgili ülke mevzuatına göre tespit edilen faaliyet sonucu, Türkiye 'de de aynı tarih itibarıyla genel sonuç hesaplarına kaydedilecektir. Bu hususun Türkiye 'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmesinde, kazancın kambiyo mevzuatına göre fiilen Türkiye'ye getirilmesinin herhangi bir etkisi olmayacaktır. Faaliyette bulunulan yabancı ülkede kazanca tasarruf edilebilmesi yeterlidir.” açıklamaları yer almıştır.
Aynı Tebliğin “5.9.2. Yurt dışında yapılan inşaat işleri nedeniyle, merkez ve şube arasındaki cari hesapların değerlemesi” başlıklı bölümünde ise;
“Yurt dışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak Türkiye'deki merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında ortaya çıkan ilişkilerde yurt dışındaki işyerine Türkiye'den fatura kesilmek suretiyle yapılan ve o işyerinde maliyet veya gider olarak kabul edilen mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri ile Türkiye'deki merkez arasındaki para hareketlerinin ayrı ayrı hesaplarda izlenmesi ve değerlemenin buna göre yapılması gerekmektedir.
Yurt dışındaki işyerine merkez tarafından fatura düzenlenmek suretiyle ihraç olunan emtia ile yurt dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle yapılan hizmetlerden doğan dövize bağlı alacak ve borçların aynen mal veya hizmet ihracından doğan alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi tutulacağı ve değerleme farklarının vergi matrahının tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.
Türkiye’de bulunan merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen diğer para hareketlerinden doğan alacak ve borçların ise gerçek bir alacak ve borç niteliği taşımadığı açıktır. Bu nedenle, söz konusu para hareketlerine dayalı cari hesap bakiyelerinin değerlemesine gerek bulunmamaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Buna göre, şirketinizin yurtdışında bulunan şubesi tarafından yapılan inşaat işine ait kâr veya zararın ilgili ülke mevzuatına göre tespit edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yurtdışında bulunan şubede kullanılacak malların Türkiye'den tedarik edilerek yurtdışına gönderilmesi ihracat işlemi olarak değerlendirileceğinden, bu işlem dolayısıyla oluşan kazancın, kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.
Diğer taraftan inşaat yapım işine ilişkin olarak yurtdışı şubenize gönderilecek malzeme ve ekipman bedelleri bakımından Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan hükümlere de uyulması gerekmektedir.
B) Katma Değer Vergisi Kanunu Yönünden Değerlendirme:
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu’nun:
- 1/1 maddesinde, Türkiye’de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu,
-4’üncü maddesinde hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,
- 6’ncı maddesinde, işlemlerin Türkiye'de yapılmasının; malların teslim anında Türkiye'de bulunmasını, hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği, hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-a maddesi ile ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin vergiden istisna olduğu, 12/1-a maddesinde bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için teslimin yurt dışındaki bir müşteriye veya bir serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine veya malların yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmesi gerektiği; 12/2 maddesinde yurt dışındaki müşteri tabirinin; ikametgâhı, işyeri, kanunî ve iş merkezi yurt dışında olan alıcılar ile yurt içinde bulunan bir firmanın yurt dışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubelerini ifade ettiği, bir hizmetin yurtdışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için ise hizmetlerin yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurtdışında faydalanılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için karşılığında yurda herhangi bir bedel getirilmesine gerek bulunmamakta olup, şirketinizin yurtdışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubesine inşaat işi ile ilgili malları bedelsiz teslimi KDV Kanunu’nun 12/1 maddesindeki şartlar çerçevesinde gerçekleştirilmesi kaydıyla ihracat teslimi olarak kabul edilecek ve KDV'den istisna tutulacaktır.
Öte yandan, ihracat istisnası uygulanan işlemleriniz nedeniyle yüklenilen vergilerin, KDV Kanunu’nun 32’nci maddesi hükmü uyarınca bu maddede yer alan yetkiye istinaden Bakanlığımızca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde iadesinin talep edilebileceği tabiidir.
C) Vergi Usul Kanunu Yönünden Değerlendirme:
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde; “B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.” denilmekte olup, anılan Kanunun 227’nci maddesinin birinci fıkrasında “Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229’uncu ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan; aynı Kanunun 231/5’inci maddesinde ise “Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” hükmü bulunmaktadır.
Buna göre, inşaat yapım işine ilişkin olarak malzeme ve ekipmanların bir daha geri getirilmemek üzere anılan ülkeye götürülmesi işlemi ihracat olarak değerlendirildiğinden, ihracata konu malzemelere ilişkin faturanın (gümrük mevzuatı hükümleri saklı kalmak kaydıyla, müteahhit firma veya şirketinizin yurt dışındaki şubesi adına) şirketinizce düzenlenerek defter kayıtlarına hâsılat olarak intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Mart 2015)

Özel İnşaat Devam Ederken Yapılan Satışlarda Vergiyi Doğuran Olay, Fatura Tanzimi ve KDV İade Talebi
İnşaat devam ederken müteahhitlerin gerek özel sözleşme veya satış vaadi ile gerekse arsa payından satışları nedeniyle aldıkları paralar avans niteliğinde bulunmakta olup, bu safhada fatura düzenlenmesi ve KDV uygulaması söz konusu olmayacaktır.
Ancak, konutların tesliminden önce fatura düzenlenmesi halinde, KDV açısından vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden 150 m²’nin altındaki konutlar için % 1 oranında vergi hesaplanarak beyan edilmesi gerekmektedir.
Arsa sahiplerine konut teslimleri gerçekleşmiş ise bunlara rayiç bedeller üzerinden fatura tanzim edilecek ancak muhasebe kayıtları faturanın KDV kısmı için yapılacaktır. Düzenlenen faturalar nedeniyle herhangi bir KDV iadesi söz konusu olmayacaktır.
Yüklenilen KDV, müteahhide kalan daireler için olduğundan KDV iadesi ancak müteahhide kalan dairelerin tesliminde söz konusu olacaktır.
Konutların fiilen teslim edildiğinin, bir teslim belgesi düzenlenerek belgelenmesi halinde iade talebinde bulunulması mümkün olabilecektir.
(Eyüp HAYKIR Yaklaşım / Mart 2014)

YURT İÇİNDEKİ VE DIŞINDAKİ YILLARA YAYGIN İNŞAAT VE ONARIM İŞLERİYLE İLGİLİ KUR FARKLARI, MEVDUAT VE KREDİ FAİZLERİ

Yıllara yaygın inşaat ve onarım işlerinde mevduat faizleri ve repo gelirlerinin, Bakanlık elde edildiği, Danıştay ise işin bittiği dönemde beyan edilmesi görüşündedir. Dolayısıyla ortak bir görüş sağlanabilmiş değildir. Konuya ilişkin olarak yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Kur farkları konusunda ise genel görüş bu farkların doğduğu kaynakla aynı işleme tabii olduğu yönündedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-h kapsamında vergiden istisna olan yurt dışında inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlara ilişkin işin tamamlanmasından sonra ödenen kur farkı ve faiz giderleri merkezdeki kurum için ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi için yapılmış bir gider niteliğinde olduğundan, genel esaslar çerçevesinde kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.
(Zafer ÇALIŞKAN E.Gelirler Kontrolörü, Vergi Müfettişi- Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)

YILLARA SARİ İNŞAAT VE ONARMA İŞLERİNDE DÖNEM SONU İŞLEMLERİ
Vergi mevzuatımıza göre yıllara sari inşaat ve onarma işlerinde; yapılan harcama ve tahsil edilen hak ediş tutarları iş bitene kadar gelir-gider hesapları ile ilişkilendirilmemekte, işin devamı boyunca aktifleştirilmek ve pasifleştirilmek suretiyle bilanço hesaplarında gösterilmektedir. Kazanç tespiti işin bittiği dönemde yapılarak o dönemin gelir-gider hesaplarına yansıtılmaktadır.
Türkiye Muhasebe Standartları uygulaması ise vergi kanunlarına göre farklılık arz etmektedir. TMS 11 uyarınca inşaat sözleşmesi maliyet ve gelirleri “Tamamlanma Yüzdesi Yöntemi”ne göre muhasebeleştirilir. İnşaat sözleşmelerine ilişkin gelir ve giderlerin “Tamamlanma Yüzdesi Yöntemi”ne göre muhasebeleştirilebilmesi için sözleşmenin sonucunun güvenilir bir biçimde öngörülebilmesi gerekmektedir. Eğer sözleşme sonucu güvenilir bir biçimde tahmin edilemiyorsa sözleşme gelir ve giderlerinin kayda alınmasında, sadece katlanılmış sözleşme maliyetlerinin geri kazanılabilmesi muhtemel olan kısmı kadar gelir kaydedilir ve sözleşme maliyetleri de oluştukları dönemin gideri olarak kayıt altına alınır.
 (Cüneyt TÜRKMEN Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

Süre uzatımı nedeniyle inşaat taahhüt işinin yıllara yaygın hale gelmesi durumunda, önceden sehven verilen geçici vergi beyannamesinde tahakkuk eden geçici verginin terkin edilip edilmeyeceği hk.

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Sayı  : B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-42-13092                                          
            İlgide kayıtlı dilekçenizde, 29.04.2005 tarihinde …………………Ltd.Şti. Ortak Girişimi müteahhit firma olarak ………………… ihale makamıyla ……………..,……………….. işi ile ilgili 150 gün süreli sözleşme imzalamış bulunduğu, şirketiniz ile müteahhit firmanın işin % 98’ini yaptırmak için alt yüklenici olarak yine aynı iş için 29.04.2005 tarihinde 150 gün süreli sözleşme yaptığı, daha sonra bu sözleşmelerin ihale makamından işin bitmemesi üzerine süre uzatımıyla 30.12.2005 tarihine ve daha sonra da yine aynı iş için 10.02.2006 ve 10.04.2006 tarihine kadar uzatıldığı, bu süre uzatımının alt yüklenici firma olan şirketinize de uygulandığı, alt yüklenici firma olarak 2006/2 dönemine ait geçici vergi beyannamesinin geçici kabulün yapılmış gibi sehven beyan edildiği ve geçici verginin düzeltilmesi için düzeltme beyannamesinin kanuni süresi içinde ilgili vergi dairesine verildiği belirtilerek, sehven beyan edilen geçici verginin terkin edilip edilmeyeceği hususu sorulmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42. maddesinde “Birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat (dekapaj işleri de inşaat işi sayılır) ve onarma işlerinde kar veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın geliri sayılarak mezkur yıl beyannamesinde gösterilir.
Mükellefler bu madde kapsamına giren hallerde her inşaat ve onarım işinin hasılat ve giderlerini ayrı bir defterde veya tutmakta oldukları defterlerin ayrı sayfalarında göstermeye ve düzenleyecekleri beyannameleri işlerin ikmal edildiği takvim yılını takip eden yılın Mart ayının onbeşinci günü akşamına kadar vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun 44. maddesinde; “İnşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarih, diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir…” hükmü bulunmaktadır.
İnşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulü Bayındırlık Bakanlığı Kuruluş ve görevleri hakkında kanunlar uyarınca bu Bakanlığın kontrol ve idamesi altında yapılan inşaat işleridir.
            Bir işin Gelir Vergisi Kanununun 42’nci maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için;  
a)      Faaliyet konusu inşaat ve onarım işi olmalı,
b)      İnşaat ve onarım işi birden fazla yıla sirayet etmeli,
c)      İnşaat ve onarım işi resmi veya özel taahhütlere bağlı olarak yapılmalıdır.
            Yukarıda yer verilen Kanun hükmü çerçevesinde, 42 nci madde kapsamında inşaat ve onarım işleri, resmi ve özel taahhütler gereğince başkasının hesabına yapılan işlerden ibarettir. Söz konusu işin taahhüde bağlı olarak yapılması, inşaat ve onarım işinin başkasının nam ve hesabına yapılması ve karşılığında hak edişe bağlı bir istihkak ödemesinin ortaya çıkması ile mümkündür.
Aynı Kanunun mükerrer 120. maddesine göre, “Ticari kazanç sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) belirlenen ilgili hesap döneminin üçer aylık kazançları (42 nci madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları kazançlar hariç) üzerinden 103 üncü maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi öderler. Geçici vergi matrahının hesaplanmasında dönem sonu mal mevcutları, kayıtlar üzerinden tespit edilebilir.” hükmü yer almıştır.  
Öte yandan, 06.04.2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 3. bölümünde;
“3. Gelir ve Kurumlar Vergisi ile İlgili Vergi Hatalarından Kaynaklanan İade İşlemleri
3.1. Yasal Düzenlemeler
Vergi Usul Kanununun 120 nci maddesinde, 5035 sayılı Kanunla yapılan düzenleme uyarınca, nakden veya mahsuben tahsil edilen ancak fazla veya yersiz olarak tahsil edildiği anlaşılan vergilerin iade ve mahsup işlemlerinde, düzeltmeye dayanak teşkil edecek belgeler ile bu işlemlere ait usul ve esasları belirleme konusunda Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. 
Yapılan bu düzenleme çerçevesinde, gelir ve kurumlar vergisi ile ilgili vergi hataları nedeniyle fazla tahsil edilen vergilerin diğer vergi borçlarına mahsup ve iadesi aşağıdaki şekilde yapılacaktır.
3.2. Diğer Vergi Borçlarına Mahsup veya Nakden İade  
Fazla veya yersiz olarak vergi tahakkuk ettirilmesine neden olan vergi hatasının düzeltilmesi halinde, vergi hatası nedeniyle fazla olarak tahakkuk ettirilmiş verginin ödenmiş olması şartıyla, verginin mükellefe iadesi gerekmektedir.  
Vergi borçlarına mahsup talebi halinde bu talebin bir dilekçe ile vergi dairesine bildirilmesi gerekmektedir. Düzeltme işlemi ile iade işleminin aynı vergi dairesi tarafından gerçekleştirilmesi durumunda iade işlemi için dilekçe dışında ayrıca bir belge ibrazına gerek yoktur. Vergi dairelerinin farklı olması halinde hata nedeniyle fazladan tahakkuk etmiş olan verginin ödendiğini gösteren belgenin ibrazı gereklidir.  
Mahsubu talep edilen vergi borçları için, mükellefin vergi hatasının düzeltilmesini ilgili vergi dairesine dilekçe ile haber verdiği tarih itibariyle mahsup işlemi yapılmış sayılır ve mahsubu talep edilen vergi borçları için bu tarihten itibaren gecikme zammı hesaplanmaz.” açıklamaları yer almıştır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, 29.04.2005 tarihinde inşaat işine başlanan ancak işin tamamlanamayarak 10.04.2006 tarihine kadar uzatılması nedeniyle, yapım işi yıllara sari inşaat ve onarım işi kapsamında değerlendirilecek olup, bu işten elde ettiğiniz kazancınız için Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120. maddesi hükmü gereğince geçici vergi ödemenize gerek yoktur. Dolayısıyla, 2006/Ocak-Haziran dönemine ilişkin olarak verilen geçici kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen geçici verginin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116 ve müteakip maddeleri uyarınca düzeltme işleminin yapılması mümkündür.
            Bilgi edinilmesini rica ederim.          

Aynı yıl içinde biten inşaat işi için geçici kabul tutanağı imzalanmayan işlerle ilgili olarak alınan hakediş bedellerinin nasıl kaydedileceği:

Gelir ve Kurumlar Vergileri Müdürlüğü
Özelge Tarihi :11.09.2009
Özelge Sayısı :176300-ÖZ/545-7566

İlgide kayıtlı dilekçelerinizde; taşeron olarak inşaat ve mühendislik işleri yapmakta olduğunuz, bazı işlerinizin yıllara yaygın inşaat olmadığından aynı yıl içinde bittiği, bu işlerle ilgili, yıl içinde farklı dönemlerde hak ediş ile bağlantılı olarak ihaleyi alan firmaya fatura kesmekte olduğunuz belirtilerek, geçici kabulü yapılmayan ancak geçici kabul yapılıncaya kadar faturalandırılan bu işler ile ilgili geçici vergi beyannamelerinde uygulamanız gereken gelir tablosu düzenlenmesi ve vergi tahakkuk ettirilmesi hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasıyla, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş,maddenin ikinci fıkrasıyla da , safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun bilanço esasında ticari kazancın tespiti ile ilgili 38’ inci maddesinin birinci fıkrasında, '' Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce;
1- İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir,
2- İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulur.'' hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, ticari kazancın tespitine ilişkin Gelir Vergisi Kanununun 39’uncu maddesinin ikinci fıkrasında ''Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder.'' parantez içi hükmü yer almaktadır.
Kanunda yer alan düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, kurum kazancı, ticari kazanç niteliği taşıdığı ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Kurum kazancının hesap dönemleri itibariyle tespit edilerek, dönemler itibariyle gerçekleşmiş gelir ve giderlerin safi kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve kârlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır. Tahakkuk ise gelirin ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder.
Bu itibarla, yapılan inşaat tamamen bitirilmediği müddetçe maliyet oluşmayacağından inşaatın devamı süresinde alınan hak edişler avans olarak değerlendirilecek ve söz konusu hakediş alımları nedeniyle kâr/zarar beyan edilmesi söz konusu olmayacaktır.
Bu nedenle aynı yıl içinde başlayıp bitirilen inşaata ilişkin olarak; inşaatın bitirildiği dönemde maliyet bedelinin tespit edilmesi ve alınan hakedişlerle arasındaki farkın (inşaat devam ederken alınan hakedişler dahil) inşaatın tamamlandığı dönem kurum kazancına dolayısıyla geçici vergi matrahına dahil edilerek beyan edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

YENİLEME FONU

YENİLEME FONU UYGULAMASI, ŞARTLARI VE MUHASEBE KAYIT DÜZENİ

Yenileme fonu uygulaması ihtiyari olup, işletmeler yapmış oldukları kâr planlaması dahilinde, vergi kanunlarınca kendilerine tanınan bu hakkı kullanacak ya da kullanmayacaklardır.
Danıştay’ın farklı yönde görüşleri bulunsa da, Maliye Bakanlığı ve vergi inceleme elemanlarının uygulamaları, yenileme fonu ayrılma tarihi ne olursa olsun, ilk iki dönem bilançosunda matraha ilave edilmeyecek, ancak üçüncü dönemin sonuna kadar kullanılmamışsa, bu dönemin vergi matrahına dahil edileceği şeklindedir.
Bilal KUZU (Yaklaşım Mart 2009)



AYNI YIL İÇİNDE YENİ BİR AMORTİSMANA TABİ İKTİSADİ KIYMET ALINMASI DURUMUNDA SABİT KIYMET YENİLEME FONU AYRILABİLİR Mİ?

Maliye İdaresi, kanun metninde yer almayan bir sınırlamayı kendi yorumu ile getirmekte ve aynı yıl içinde yeni bir ATİK alınması durumunda yenileme fonu uygulamasına izin vermemektedir. Bizce konu mukteza bazında çözümlenmek yerine VUK Md. 328 ve 329’da gerekli düzenlemeler yapılarak açıklığa kavuşturulmalıdır. Mevcut durumda ise bizce; işletmeler aynı yıl içinde sabit kıymet satışı ve yenileme fonu uygulamasını birlikte gerçekleştirebilirler ve hatta yine çalışmamızda yer verdiğimiz üzere, mükellefler üç yıllık süre içinde satın aldıkları hangi iktisadi kıymeti yenileme fonu ile ilişkilendireceklerine (elbette benzer türdeki iktisadi kıymetler) kendilerine karar verebilir.
Yenileme fonu uygulamasının amacı, işletmelerin faaliyetleri için gerekli olan yeni ATİK’leri satın alabilmeleri amacıyla satış gelirini veya sigorta tazminatı gelirini vergi matrahı ile ilişkilendirmeyerek, ödenecek vergiden sağlanacak tasarrufun yatırıma aktarılması suretiyle mükelleflerin teşvik edilmesi, desteklenmesidir. Bunun aynı yıl içinde yada yasal süre olan üç yıl içinde gerçekleşmesi arasında bir fark yoktur.

Güray ÖĞREDİK (E-Yaklaşım Aralık 2005)

YATIRIM TEŞVİK

YATIRIM DÖNEMİNDE DİĞER FAALİYETLERDEN ELDE EDİLEN KAZANÇLARA İNDİRİMLİ KURUMLAR VERGİSİ UYGULAMASI

6322 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemelerden önemli bir tanesi de, mükelleflere yatırım dönemlerinde diğer faaliyetlerden elde ettikleri kazançlara indirimli kurumlar vergisinin uygulanmasına olanak sağlanmasıdır. Getirilen yeni düzenlemeyle birlikte yatırımcıların işletme döneminden önce de indirimli kurumlar vergisinden yararlanabilmeleri mümkün hale gelmiş, aynı zamanda yatırımcılara teşvik belgesi kapsamındaki yatırımları dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlarına da yatırım döneminde indirimli oran uygulanması imkânı sağlanmıştır.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın vermiş olduğu özelgelerde, “Yatırım dönemi” ifadesinden, yatırıma fiilen başlanılan tarihi içeren geçici vergilendirme döneminin başından tamamlama vizesi yapılması amacıyla Ekonomi Bakanlığına müracaat tarihini içeren geçici vergilendirme döneminin son gününe kadar olan sürenin anlaşılması gerektiği açıklanmıştır.
Kanunda, teşvik belgesine bağlanmış yatırımlarda, özellikle de tevsi yatırımlarda, kısmen işletmeye geçilen dönemden itibaren diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara indirimli kurumlar vergisi uygulamasının sona erip ermeyeceği konusunda mevzuatta açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak gerek konuyla ilgili olarak verilen özelgeler, gerekse de Sirküler Taslağı incelendiğinde, mükelleflerin kısmen işletmeye geçen yatırımlarından elde ettikleri kazançların, yatırım döneminde diğer faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlarla birlikte, yatırım döneminde indirimli kurumlar vergisine tabi tutulacağı sonucu çıkmaktadır.
(Mehmet Emek KURT Vergi Dünyası Nisan 2015)


T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Sayı: 84098128-125[32A-201322]-436
Tarih: 17.07.2014

Konu: Tevsi yatırımda indirimli kurumlar vergisi hesaplanması.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, faaliyet konusu demiryolu taşımacılığı olan şirketinizin 15.06.2012 tarih ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına (BKK) göre alınmış yatırım teşvik belgesine sahip bulunduğu, yatırım konusunun 108 adet vagon alımı olduğu, vagonlardan 25 adedinin 2013/Haziran; 25 adedinin de 2013/Temmuz ayında alındığı ve alındıkları aylarda aktifleştirildikleri, alınan vagonlardan elde edilen kazanç ayrı hesaplarda takip edilemediğinden kazancın oranlama yapılarak tespit edileceği ve yatırımın BKK’nın 17’nci maddesinde belirtilen öncelikli yatırım konularından olması nedeniyle 5. bölge teşviklerinden yararlanıldığı belirtilmiş olup;
·                    Yatırımın devam ettiği ve yatırım teşvik belgesinin henüz kapanmadığı dönemde diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara indirimli kurumlar vergisi uygulanıp uygulanmayacağı,
·                    İlk yıl aktifleştirilmesi zorunlu ve diğer yıllar ihtiyari olan finansman giderleri ile kur farklarının yatırıma katkı tutarının tespitinde dikkate alınıp alınamayacağı,
·                    Tevsi yatırımdan elde edilen kazanç hesaplanırken oranlama işleminin ne şekilde yapılacağı ve oranlama yapılırken sadece kıymetlerin aktifleştirildikleri ayların mı dikkate alınacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32/A maddesinde;
“(1) Finans ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş ortaklıkları, taahhüt işleri, 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanun ile 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun kapsamında yapılan yatırımlar ile rödovans sözleşmelerine bağlı olarak yapılan yatırımlar hariç olmak üzere, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen ve Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulur.
(2) Bu maddenin uygulamasında yatırıma katkı tutarı, indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle tahsilinden vazgeçilen vergi yoluyla yatırımların Devletçe karşılanacak tutarını, bu tutarın yapılan toplam yatırıma bölünmesi suretiyle bulunacak oran ise yatırıma katkı oranını ifade eder. Bakanlar Kurulu;
c) Yatırıma başlanan tarihten itibaren bu maddeye göre hesaplanacak yatırıma katkı tutarına mahsuben, toplam yatırıma katkı tutarının %50 sini ve gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını geçmemek üzere; yatırım döneminde kurumun diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı uygulatmak suretiyle yatırıma katkı tutarını kısmen kullandırmaya, bu oranı her bir il grubu için sıfıra kadar indirmeye veya %80'e kadar artırmaya,
yetkilidir.
(4) Tevsi yatırımlarda, elde edilen kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde, indirimli oran bu kazanca uygulanır. Kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise indirimli oran uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenir. Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile dikkate alınır. İndirimli oran uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği geçici vergi döneminde başlanır...” hükümlerine yer verilmiştir.
19.6.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2012/3305 sayılı BKK’nın “Vergi indirimi” başlıklı 15’inci maddesinde indirimli kurumlar vergisine ilişkin hükümlere yer verilmiş olup bu maddenin beşinci fıkrasında toplam yatırıma katkı tutarına mahsuben, gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını aşmamak ve yatırımların gerçekleştirildiği bölgelere göre farklı oranlarda olmak üzere, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara da indirimli kurumlar vergisi uygulanabileceği hükme bağlanmıştır.
Bu çerçevede, 2012/3305 sayılı BKK’ya göre yatırım teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan henüz kazanç elde edilmemiş olsa dahi “yatırım döneminde” belirli oranlarda ve 01.01.2013 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak üzere, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara indirimli kurumlar vergisi uygulanması mümkündür.
Öte yandan, indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazançların ayrı hesaplarda takip edilmesi gerekmektedir. Ancak, kazancın ayrı olarak takibine imkan bulunmayan hallerde indirimli kurumlar vergisi oranının uygulanacağı kazanç, yapılan yatırım tutarının dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenecektir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre;
·         2012/3305 sayılı BKK’ya göre alınmış yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımınız devam ederken, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlara BKK’nın 15’inci maddesinin beşinci fıkrası dikkate alınarak indirimli kurumlar vergisi uygulanması mümkündür.
“Yatırım dönemi” ifadesinden, yatırıma fiilen başlanıldığı tarihi içeren geçici vergilendirme döneminin başından tamamlama vizesi yapılması amacıyla Ekonomi Bakanlığı’na müracaat tarihini içeren geçici vergilendirme döneminin son gününe kadar olan sürenin anlaşılması; yatırımın fiilen tamamlandığı tarihin, tamamlama vizesinin yapılmasına ilişkin olarak Ekonomi Bakanlığına müracaat tarihinden önceki bir geçici vergilendirme dönemine isabet etmesi halinde ise yatırımın fiilen tamamlandığı tarihi içeren geçici vergilendirme döneminin son gününün dikkate alınması gerekmektedir.
Bu uygulama dışında, yatırımın tamamlanma oranı veya benzeri herhangi bir hesaplama yapılmayacaktır.
·         Yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi; aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması mümkün bulunmakta olup 163 ve 334 seri no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılan açıklamaların dikkate alınması gerekmektedir.
Öte yandan faiz giderleri ve kur farkları, indirimli kurumlar vergisine esas olan yatırıma katkı tutarını değiştirmeyecek, Ekonomi Bakanlığı’nın teşvik belgesine göre belirlenen indirimli kurumlar vergisine esas yatırıma katkı tutarı finansman giderleri dolayısıyla artmayacak veya azalmayacaktır.
·          Tevsi yatırımlarda, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan sabit kıymet tutarının hesabında bu kıymetlerin birikmiş amortismanlar düşülmeden önceki brüt tutarlarının dikkate alınması, “sabit kıymet” ifadesinden de Vergi Usul Kanunu’nun 313’üncü maddesi uyarınca amortisman mevzuunu oluşturan iktisadi kıymetlerin anlaşılması, dolayısıyla arazi-arsa ve amortismana tabi olmayan diğer kıymetlerle ilgili harcamaların indirimli kurumlar vergisinden yararlanacak kazancın tespitinde dikkate alınmaması gerekmektedir.
Tevsi yatırımlardan elde edilen kazancın ayrı bir şekilde tespitinin mümkün olmaması halinde, indirimli oran uygulanacak kazancın hesaplanmasında tevsi yatırım tutarının dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle belirlenen oran her yıl ayrı ayrı tespit edilerek uygulanacaktır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32/A maddesinde yer alan “Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile dikkate alınır.” ifadesi ile kastedilen ise sabit kıymetlerin gerekli şartların oluşması halinde yapılan enflasyon düzeltmesi sonucu oluşan yeniden değerlenmiş değerinin dikkate alınması gerektiğidir. Dolayısıyla, gerekli şartların oluşması halinde yapılacak enflasyon düzeltmesi dışında başkaca bir değerleme yapılmayacaktır.
Ayrıca mevcut sabit kıymet tutarı, indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın tespit edileceği geçici vergilendirme dönemleri için, ilgili geçici vergilendirme döneminin son günü; hesap dönemleri için ise ilgili hesap döneminin son günü itibariyle tespit edilecek ve indirimli oran uygulanacak kazancın bulunmasında dikkate alınacaktır.
Bu çerçevede, tevsi yatırımdan elde edilen kazanç hesaplanırken bulunan oran bütün bir yılın gelirine uygulanacaktır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Mart 2015)


Yatırım Teşvik Belgesi Sahibi Mükelleflere Belge Kapsamında Teslim Edilen Makine, Teçhizat ve Hizmetler Nelerdir ve Teslim Edilen Bu Makine ve Teçhizatlara İlişkin Sonradan Alınan Hizmetlerde KDV Tahsili Mümkün müdür?

KDV Kanunu’nun 13. maddesinin (d) bendinde Yatırım Teşvik Belgesi sahibi mükelleflere belge kapsamındaki makine ve teçhizat teslimleri KDV’den istisna edilmiş olup, KDV Genel Uygulama Tebliği’nde konuyla ilgili yukarıda bahsedildiği üzere bizzat teslimi yapan mükellef tarafından yatırım mahallindeki kurulum ve montaj işleri teslimden ayrı olarak fiyatlandırılmadığı sürece istisna kapsamında değerlendirilecek ve istisna montaj ve bakım dahil toplam bedele uygulanacaktır. Öte yandan yine aynı Tebliğ’e göre yatırım teşvik belgeli yatırım mallarına teslimden ayrı olarak verilen tadil, bakım, onarım gibi hizmetler ile başka mükelleflerden alınan (teslimi yapan mükellef tarafından alt yüklenicilerden alınan ve bedeli Yatırım Teşvik Belgesi sahibi mükellefe ayrıca yansıtılanlar dahil) kurulum, montaj ve benzeri hizmetler ise istisna kapsamında değerlendirilmeyecektir.
(Özgür ALTIN AKYÜZ Sinem YEŞİLDAĞ DEMİR E-Yaklaşım / Mart 2015) 


İNDİRİMLİ ORANA TABİ MATRAHIN TESPİTİNDE SABİT KIYMET VE YENİDEN DEĞERLEME İFADELERİNİN ANLAMI

İndirimli kurumlar vergisi oranı düzenlemesinin tevsi yatırımlarda uygulaması özellik arz etmektedir. İndirimli kurumlar vergisi oranına tabi olacak matrah, yapılan yatırımın yeniden değerlenmiş toplam sabit kıymete bölünmesi suretiyle belirlenecektir.
Uygulamada sabit kıymet ifadesi ve yeniden değerlemeden ne kastedildiğine ilişkin tereddütler meydan gelmiş ve bu konuda Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan mukteza talep edilmiştir.
Başkanlık muktezalarında müstekar hale gelmiş görüşe göre, sabit kıymetler amortismana tabi varlıkları ifade etmektedir. Yeniden değerleme ile kastedilen ise enflasyon düzeltmesi şartlarının oluştuğu dönemde enflasyon düzeltmesi yapılması, aksi halde herhangi bir değerleme veya düzeltme işleminin yapılmamasıdır.
Ancak bu görüşlere iştirak etmemekteyiz. Zira muktezalarda ifade edilen görüşlere ulaşma yöntemi VUK’un vergi kanunlarının yorumlanmasına ilişkin düzenlemelerine aykırıdır. Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade etmektedir. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Muktezalarda kanun lafzının açık olduğu bir durumda dahi lafza uygun görüş verilmesi gerekirken kanunun ne kastettiği yorumlanmaya çalışılmıştır. Şöyle ki;
Bize göre de “sabit kıymet” ifadesi konusunda lafız açık değildir. Ancak bu ifadenin ne anlama geldiği düzenlemenin amacı göz önüne alınarak yorumlanmalıdır. İndirim oranı ile yapılan tevsi yatırımdan elde edilen kazanca oranlama yoluyla ulaşmak amaçlanmaktadır. Buna göre tevsi yatırımın işletmenin tüm yatırımları içindeki oranı yatırımdan elde edilen kazancı tespit edebilmek için kullanılacaktır. Bu amaç dikkate alındığında işletmelerin üretim araçlarını oluşturan, aktifinde duran varlıklar grubunda yer alan maddi duran varlıklar ile maddi olmayan duran varlıkların “sabit kıymet” olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
“Yeniden değerleme” ifadesine ilişkin olarak ise lafzın açık olduğunu değerlendirmekteyiz. Kanun, indirimli kurumlar vergisinden yararlanılacak hesap dönemi itibariyle sabit kıymetlerin aktife girdikleri hesap dönemi sonu itibariyle yeniden değerlenmiş tutarları üzerinden hesaplanacağını hüküm altına almıştır. Bu noktada kanun lafzı açık olup herhangi bir yoruma ihtiyaç bulunmamaktadır. Diğer yandan kanunun gerekçesinde de tevsi yatırım tutarının yeniden değerlenmiş toplam sabit kıymet tutarına bölünmesinden bahsedilmektedir. Enflasyon düzeltmesi ile ilişki kurulabilecek hiçbir ifade bulunmamaktadır. Dolayısıyla kanunun enflasyon düzeltmesi ile ilgili bir kastının bulunduğunun iddia edilemeyeceğini değerlendirmekteyiz.
(Ömer PULAT Vergi Dünyası Şubat 2015)


SİVAS VALİLİĞİ
Defterdarlık Gelir Müdürlüğü
Sayı : 67630374-125[2013-7]-5
Tarih : 09/04/2014
Konu : İndirimli Kurumlar Vergisi kapsamında yapılan yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan yatırıma katkı tutarından birden fazla yılda yararlanılması hk.
..................................................................................................................................................
Bu hüküm ve açıklamalara göre, yapılan yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan yatırıma katkı tutarından birden fazla yılda yararlanılması halinde, indirimli oran uygulanacak kazanç, gerçekleştirilen tevsi yatırım tutarının her bir dönem sonu itibarıyla şirketinizin aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenecektir.
Öte yandan, hak kazanılan yatırıma katkı tutarının izleyen yıllara değerleme yapılarak devri hususunda mevzuatımızda herhangi bir hüküm bulunmadığından, anılan yatırım teşvik belgeleriniz kapsamında gerçekleştirmiş olduğunuz yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan ancak kazanç yetersizliği nedeniyle ilgili yılda kullanılamayan yatırıma katkı tutarının herhangi bir değerlemeye tabi tutulmaksızın takip eden yıllara aktarılacağı tabiidir.
(Vergi Dünyası Ocak 2015)


T.C. AFYONKARAHİSAR VALİLİĞİ
Defterdarlık Gelir Müdürlüğü
Sayı : 63611781-125[32/A-2013/4 ]-10
Tarih : 14/04/2014
Konu : İki ayrı yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlardan elde edilen kazanca uygulanacak indirimli kurumlar vergisi hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Şirketinizin 2009/15199  ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarına (BKK) göre düzenlenmiş iki ayrı yatırım teşvik belgesi bulunduğu belirtilerek;
- 2009/15199 ve 2012/3305 sayılı BKK'ya göre düzenlenmiş iki ayrı yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlardan elde edilen kazanca indirimli kurumlar vergisi uygulamasında hangi yatırım teşvik belgesine öncelik verileceği,
- 2012/3305 sayılı BKK'ya göre düzenlenmiş yatırım teşvik belgesi kapsamındaki tevsi yatırımınız dışındaki diğer faaliyetlerinizden elde edilen kazançlara indirimli kurumlar vergisi uygulanıp uygulanamayacağı,
- Kurumlar vergisi beyannamesinde indirimli kurumlar vergisi uygulanacak matraha ve bu matraha uygulanacak orana ilişkin olarak tek satır bulunması nedeniyle indirim oranları farklı yatırım teşvik belgeleriniz kapsamında bu satıra yazılacak oranın nasıl tespit edileceği hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
.................................................................................
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;
-Yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımdan elde edilen kazanca ilgili teşvik belgesinde yer alan vergi indirim oranı dikkate alınarak indirimli kurumlar vergisi uygulanması esastır. Ancak, ilgili dönem safi kurum kazancının, 2009/15199 ve 2012/3305 sayılı BKK'ya göre düzenlenmiş iki ayrı yatırım teşvik belgesi kapsamında bir hesap döneminde elde edilen toplam kazançtan düşük olması halinde, her iki yatırım teşvik belgesi kapsamında ayrı ayrı elde edilen kazancın bu yatırımlardan elde edilen toplam kazanca oranının safi kurum kazancına uygulanması suretiyle, bu teşvik belgelerinde yer alan indirim oranlarına göre indirimli kurumlar vergisi uygulanacaktır.
-2012/3305 sayılı BKK'ya istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımınızdan henüz kazanç elde edilmemiş olsa dahi 01.01.2013 tarihinden itibaren diğer faaliyetlerinizden elde edilen kazançlara, 2012/3305 sayılı BKK'nın 15 inci maddesinin beşinci fıkrası dikkate alınarak indirimli kurumlar vergisi uygulanması mümkün bulunmaktadır.
-Gerek 2009/15199 gerekse 2012/3305 sayılı BKK uyarınca düzenlenmiş yatırım teşvik belgeleri kapsamındaki yatırımlarınızdan elde edilecek kazançlara uygulanacak vergi indirim oranları farklı olduğundan, indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle ilgili dönemde yararlanılabilecek yatırıma katkı tutarının beyanname dışında hesaplanması ve toplamda hesaplanan bu tutarı sağlayacak şekilde geçici ve yıllık kurumlar vergisi beyannamelerine yazılacak oranın tespit edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Kasım 2014)



YATIRIMDA MEVCUT FABRİKA BİNASININ YIKILARAK YENİSİNİN YAPILMASI HALİNDE YATIRIMA KATKI TUTARININ HESAPLANMASI
İşletme aktifine kayıtlı bir binanın yıkılarak, yerine yeni bina yapılması halinde yıkılan binanın henüz itfa edilmemiş değerinin yeni binanın maliyet bedeline dahil edilmesi ve  amortisman yoluyla giderleştirilmesi gerekmektedir. Yıkılan binanın yerine teşvik belgesi kapsamında yeni bir bina yapılması halinde de yıkılan binanın itfa edilmemiş değeri yeni binanın maliyet bedeline dahil edilmelidir. Ancak yeni binanın maliyet bedeli içinde yer alacak eski binanın itfa edilmemiş değerinin yatırıma katkı tutarının hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir.
(M. Emin AKYOL VD Ağustos 2014)



İki ayrı yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlardan elde edilen kazanca uygulanacak indirimli kurumlar vergisi
T.C.
AFYONKARAHİSAR VALİLİĞİ
Sayı : 63611781-125[32/A-2013/4 ]-10
14/04/2014
.....................................................................................
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde;
-Yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımdan elde edilen kazanca ilgili teşvik belgesinde yer alan vergi indirim oranı dikkate alınarak indirimli kurumlar vergisi uygulanması esastır. Ancak, ilgili dönem safi kurum kazancının, 2009/15199 ve 2012/3305 sayılı BKK'ya göre düzenlenmiş iki ayrı yatırım teşvik belgesi kapsamında bir hesap döneminde elde edilen toplam kazançtan düşük olması halinde, her iki yatırım teşvik belgesi kapsamında ayrı ayrı elde edilen kazancın bu yatırımlardan elde edilen toplam kazanca oranının safi kurum kazancına uygulanması suretiyle, bu teşvik belgelerinde yer alan indirim oranlarına göre indirimli kurumlar vergisi uygulanacaktır.
-2012/3305 sayılı BKK'ya istinaden düzenlenen yatırım teşvik belgesi kapsamındaki yatırımınızdan henüz kazanç elde edilmemiş olsa dahi 01.01.2013 tarihinden itibaren diğer faaliyetlerinizden elde edilen kazançlara, 2012/3305 sayılı BKK'nın 15 inci maddesinin beşinci fıkrası dikkate alınarak indirimli kurumlar vergisi uygulanması mümkün bulunmaktadır.
-Gerek 2009/15199 gerekse 2012/3305 sayılı BKK uyarınca düzenlenmiş yatırım teşvik belgeleri kapsamındaki yatırımlarınızdan elde edilecek kazançlara uygulanacak vergi indirim oranları farklı olduğundan, indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle ilgili dönemde yararlanılabilecek yatırıma katkı tutarının beyanname dışında hesaplanması ve toplamda hesaplanan bu tutarı sağlayacak şekilde geçici ve yıllık kurumlar vergisi beyannamelerine yazılacak oranın tespit edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.



İndirimli Kurumlar Vergisi kapsamında yapılan yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan yatırıma katkı tutarından birden fazla yılda yararlanılması hk.

T.C.
SİVAS VALİLİĞİ
Defterdarlık Gelir Müdürlüğü
Tarih   09/04/2014
Sayı     67630374-125[2013-7]-5

 İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Kurumlar Vergisi Kanununun 32/A maddesi kapsamındaki tevsi yatırımınızdan elde edilen kazancın ayrı olarak tespit edilmesinin mümkün olmadığı ve bu nedenle yatırımın yapıldığı ilk yılda indirimli oran uygulanacak kazancın tevsi yatırım tutarının dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına oranlanması suretiyle hesaplandığı belirtilerek takip eden yıllarda indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın tespitinde her yıl için yeni bir oran hesaplanıp hesaplanmayacağı ile hak kazanılan yatırıma katkı tutarlarının yıllar itibarıyla değerlenip değerlenmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa 5838 sayılı Kanunun 9 uncu maddesiyle eklenen 32/A maddesinde;
            “(1) Finans ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş ortaklıkları, taahhüt işleri, 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanun ile8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun kapsamında yapılan yatırımlar ile rödovans sözleşmelerine bağlı olarak yapılan yatırımlar hariç olmak üzere, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen ve Hazine Müsteşarlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulur.
            (2) Bu maddenin uygulamasında yatırıma katkı tutarı, indirimli kurumlar vergisi uygulanmak suretiyle tahsilinden vazgeçilen vergi yoluyla yatırımların devletçe karşılanacak tutarını, bu tutarın yapılan toplam yatırıma bölünmesi suretiyle bulunacak oran ise yatırıma katkı oranını ifade eder.
            Bakanlar Kurulu;
            a) İstatistikî bölge birimleri sınıflandırması ile kişi başına düşen milli gelir veya sosyoekonomik gelişmişlik düzeylerini dikkate almak suretiyle illeri gruplandırmaya ve gruplar itibarıyla teşvik edilecek sektörleri ve bu sektörler ile organize sanayi bölgeleri, Gökçeada ve Bozcaada’da yapılan yatırımlara ve Bakanlar Kurulunca belirlenen kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde yapılan turizm yatırımlarına ilişkin yatırım ve istihdam büyüklüklerini belirlemeye,
            b) Her bir il grubu, stratejik yatırımlar veya (a) bendinde belirtilen yerler için yatırıma katkı oranını % 55′i, yatırım tutarı 50 milyon Türk Lirasını aşan büyük ölçekli yatırımlarda ise % 65′i geçmemek üzere belirlemeye, kurumlar vergisi oranını % 90′a kadar indirimli uygulatmaya,
            c) Yatırıma başlanan tarihten itibaren bu maddeye göre hesaplanacak yatırıma katkı tutarına mahsuben, toplam yatırıma katkı tutarının %50′sini ve gerçekleştirilen yatırım harcaması tutarını geçmemek üzere; yatırım döneminde kurumun diğer faaliyetlerinden elde edilen kazançlarına indirimli kurumlar vergisi oranı uygulatmak suretiyle yatırıma katkı tutarını kısmen kullandırmaya, bu oranı her bir il grubu için sıfıra kadar indirmeye veya %80′e kadar artırmaya,
            ç) Yatırım harcamaları içindeki arsa, bina, kullanılmış makine, yedek parça, yazılım, patent, lisans ve know-how bedeli gibi harcamaların oranlarını ayrı ayrı veya topluca sınırlandırmaya,
            yetkilidir.
            …
            (4) Tevsi yatırımlarda, elde edilen kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde, indirimli oran bu kazanca uygulanır. Kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise indirimli oran uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenir. Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile dikkate alınır. Îndirimli oran uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği geçici vergi döneminde başlanır.”
            hükmüne yer verilmiştir.
            Bu hükümlere göre; Bakanlar Kuruluna tanınan yetki çerçevesinde belirlenen ve Hazine Müsteşarlığı/Ekonomi Bakanlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği, dolayısıyla kazanç elde edilmeye başlanıldığı geçici vergi döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
            Bir yatırımın tevsi yatırım olarak kabul edilebilmesi için yatırım teşvik belgesinde yatırım cinsinin tevsi yatırım olarak belirtilmiş olması gerekmektedir. Tevsi yatırımlarda indirimli kurumlar vergisi uygulanacak kazancın işletme bütünlüğü içinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespitinin mümkün olduğu hallerde kazanç ayrı hesaplarda takip edilecek, kazancın bu şekilde belirlenmesine imkan bulunmayan hallerde ise kazanç oranlama yapılmak suretiyle tespit edilecektir. İndirimli kurumlar vergisi oranı uygulanacak kazancın oranlama yapılmak suretiyle belirlenmesi seçimlik bir hak değildir.
            Bu hüküm ve açıklamalara göre, yapılan yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan yatırıma katkı tutarından birden fazla yılda yararlanılması halinde, indirimli oran uygulanacak kazanç, gerçekleştirilen tevsi yatırım tutarının her bir dönem sonu itibarıyla şirketinizin aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenecektir.
            Öte yandan, hak kazanılan yatırıma katkı tutarının izleyen yıllara değerleme yapılarak devri hususunda mevzuatımızda herhangi bir hüküm bulunmadığından, anılan yatırım teşvik belgeleriniz kapsamında gerçekleştirmiş olduğunuz yatırımlar dolayısıyla hak kazanılan ancak kazanç yetersizliği nedeniyle ilgili yılda kullanılamayan yatırıma katkı tutarının herhangi bir değerlemeye tabi tutulmaksızın takip eden yıllara aktarılacağı tabiidir.
            Bilgi edinilmesini rica ederim.


Tevsi yatırım kapsamında bazı ünitelerin tamamlama vizesinden önce üretime başlaması halinde indirimli kurumlar vergisinden yararlanmaya ne zaman başlanacağı hk.

T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Tarih   10/11/2010
Sayı     B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-32/A-46
İlgide kayıtlı dilekçenizde, Başkanlığımız … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, şirketinizin … fabrikasında gerçekleştirmeyi planladığı tevsi yatırım kapsamında belli ünitelerin yatırım tamamlama vizesi gerçekleştirilmeden devreye gireceği ve bu kısımlardan kazanç elde edilmeye başlanacağı belirtilerek, indirimli kurumlar vergisinden yatırımın bir kısmının tamamlanıp kazanç elde edilmeye başlandığı andan itibaren mi, yoksa yatırım tamamlama vizesi yapıldıktan sonra mı yararlanılacağı konusunda Başkanlığımızın görüşü talep edilmektedir.
            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa 5838 sayılı Kanunun 9 uncu maddesiyle eklenen 32/A maddesinde;
             “(1) Finans ve sigortacılık sektörlerinde faaliyet gösteren kurumlar, iş ortaklıkları, taahhüt işleri, 16/7/1997 tarihli ve 4283 sayılı Kanun ile 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun kapsamında yapılan yatırımlar ile rödovans sözleşmelerine bağlı olarak yapılan yatırımlar hariç olmak üzere, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen ve Hazine Müsteşarlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yatırıma katkı tutarına ulaşıncaya kadar indirimli oranlar üzerinden kurumlar vergisine tabi tutulur.
            …
             (4) Tevsi yatırımlarda, elde edilen kazancın işletme bütünlüğü çerçevesinde ayrı hesaplarda izlenmek suretiyle tespit edilebilmesi halinde, indirimli oran bu kazanca uygulanır. Kazancın ayrı bir şekilde tespit edilememesi halinde ise indirimli oran uygulanacak kazanç, yapılan tevsi yatırım tutarının, dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarına (devam eden yatırımlara ait tutarlar da dahil) oranlanması suretiyle belirlenir. Bu hesaplama sırasında işletme aktifinde yer alan sabit kıymetlerin kayıtlı değeri, yeniden değerlenmiş tutarları ile dikkate alınır. İndirimli oran uygulamasına yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçtiği geçici vergi döneminde başlanır.”
            hükmüne yer verilmiştir.
            Öte yandan, 14/07/2009 tarihli ve 2009/15199 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar”ın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmek üzere Hazine Müsteşarlığı tarafından yayımlanan 2009/1 no.lu Tebliğin 21 inci maddesinde, “Vergi İndirimi” uygulamasına ilişkin açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır. Aynı Tebliğin 12 nci maddesinde ise, yatırımın “İşletmeye Geçiş Tarihi” belirlenmiş olup tevsi yatırımlarda teşvik belgesinin tamamlama vizesinin yapıldığı tarih işletmeye geçiş tarihi olarak belirlenmekle birlikte, Kurumlar Vergisi Kanununun 32/A maddesinin uygulamasında yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılması indirimli kurumlar vergisi uygulamasından yararlanabilmek için yeterli görülmektedir.
            Bu hüküm ve açıklamalara göre, Kurumlar Vergisi Kanununun 32/A maddesinde yer alan indirimli kurumlar vergisinden Hazine Müsteşarlığı tarafından teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan hesap döneminden itibaren yararlanabileceğinden, şirketinizin planladığı tevsi yatırım kapsamında kısmen işletilmeye başlanılan ünitelerden elde edilen kazançlar nedeniyle, yatırıma katkı tutarına ulaşılıncaya kadar indirimli kurumlar vergisi uygulamasından yararlanılabilmeniz mümkün bulunmaktadır.
            Ancak, anılan Kararın “Yatırımın süresi ve tamamlama vizesi” başlıklı 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtildiği üzere, yatırımların öngörülen süre içinde tamamlanamaması veya 4 üncü maddede belirtilen asgarî yatırım tutarlarına uyulmaması hâlinde, teşvik belgelerinin iptal edilerek veya kısmî olarak müeyyide uygulanarak, sağlanmış olan destek unsurlarının ilgili mevzuat çerçevesinde yatırımcılardan geri alınacağı tabiidir.
            Bilgi edinilmesini rica ederim.
Vergi Dairesi Başkanı a.
Grup Müdürü


Sarf malzemeleri ve yedek parçalar ile hizmet üretiminde doğrudan ve zorunlu olarak kullanılanlar dışındaki masa, sandalye, koltuk, dolap, mefruşat gibi demirbaşlar makine ve teçhizat niteliğinde olmadığından istisna kapsamına girmez.
Taşıt araçları da makine ve teçhizat kapsamına girmez. Bu nedenle otomobil, panel, arazi taşıtı, otobüs (Belediyeler ve İl Özel İdareleri ile bunların bağlı kuruluşları ve hisselerinin tamamına sahip oldukları şirketlerce şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılmak üzere iktisap edilecek olanlar hariç), minibüs, kamyonet, kamyon, treyler ve çekici (Euro normlarına uygun yeşil motoru haiz olan çekiciler hariç) gibi taşıt araçları istisnadan faydalanamaz.
Ancak; yüklü ağırlığı 45 tonu geçen offroadtruck tipi kamyonlar ile karayoluna çıkması mümkün olmayan kaya tipi damperli kamyonlar, madencilikte kullanılan damperli kamyonlar, mikserli kamyonlar (beton pompası, silobas vb. monteli olanlar dahil), frigorifik kamyonlar, semi veya frigorifik treylerler, forkliftler, iş makineleri, vinçler, tarım makineleri ve benzerlerinin teslimi ve ithali istisna kapsamındadır.
Hastane yatırımlarına ilişkin teşvik belgelerinde yer alan ambulanslar, hastane yatırımları bakımından makine ve teçhizat niteliğinde olduklarından, bunların tesliminde de istisna uygulanır.
Ayrıca, yalnızca havaalanlarında yolcuları terminalden uçağa ve uçaktan terminale taşımak için kullanılan ve trafiğe çıkmayan apron otobüsü teslimleri de yukarıda belirtilen şartları taşımaları ve apron dışında taşımacılık işi yapmamaları kaydıyla, bu istisna kapsamında değerlendirilir.
İstisna uygulaması makine ve teçhizat niteliğindeki malların teslimine yönelik olduğundan, hizmet ifaları bu uygulamadan yararlanamaz. Ayrıca makine-teçhizat niteliğinde olmayan lisans, yazılım, bilgisayar programı ve benzeri ürünler de teşvik belgesi eki listede yer verilmiş olsalar dahi istisna kapsamında değerlendirilmez. Ancak, teşvik belgesinde bulunan bir makine-teçhizatın içeriğinde yer alan yazılımla birlikte satışı istisnanın uygulanmasına engel değildir.
Teşvik belgesi eki listelerde yer alan ve teşvik belgesi sahibi mükellefe bir bütün halinde teslimine teknik olarak imkân olmadığı için yatırım mahallinde kurulumu, montajı gerçekleştirilen makine-teçhizat istisna kapsamındadır. Bu uygulamada, bizzat teslimi yapan mükellef tarafından yatırım mahallindeki kurulum ve montaj işleri, teslimden ayrı olarak fiyatlandırılmadığı sürece hizmet olarak değerlendirilip istisna dışında tutulmaz, istisna kurulum ve montaj dâhil toplam bedele uygulanır.
Ancak, teşvik belgeli yatırım mallarına teslimden ayrı olarak verilen tadil, bakım, onarım gibi hizmetler ile başka mükelleflerden alınan (teslimi yapan mükellef tarafından alt yüklenicilerden alınan ve bedeli yatırım teşvik belgesi sahibi mükellefe ayrıca yansıtılanlar dahil) kurulum, montaj ve benzeri hizmetler istisna kapsamında değerlendirilmez.
(KDV UYGULAMA TEBLİĞİ)

Bir malın istisnadan yararlanabilmesi için, öncelikle yatırım teşvik belgesi eki listede yer alması ve makine-teçhizat niteliğinde olması, bu makine-teçhizatın kullanıldığı faaliyetlerin tamamen veya kısmen indirim hakkı tanınan işlemlerden oluşması gerekmektedir.
(KDV UYGULAMA TEBLİĞİ)

KAZANCIN AYRI BİR ŞEKİLDE TESPİT EDİLEMEDİĞİ TEVSİ YATIRIMLARDA TOPLAM SABİT KIYMET TUTARI

Yapılan tevsi yatırımdan elde edilen kazancın diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan ayrı bir şekilde izlenemediği yatırımlarda, indirimli vergi oranı uygulanacak olan matrahın belirlenmesi açısından “dönem sonunda kurumun aktifine kayıtlı bulunan toplam sabit kıymet tutarı” önemli bir unsurdur. İdare tarafından verilen özelgeler kapsamında VUK’un amortismana ilişkin yukarıda değinilen hükümleri, çıkarılan genel tebliğler ve ilgili diğer mevzuat ışığında sabit kıymetten kastın amortismana tabi olan maddi duran varlıklar ile maddi olmayan duran varlıklar toplamı olduğu düşünülmektedir.
(Fuat USTA Vergi Dünyası/Nisan 2014)


HEM YATIRIM AŞAMASI HEM DE FAALİYET AŞAMASI İÇİN AYNI DÖNEMDE İNDİRİMLİ VERGİ UYGULAMASINDAN YARARLANILABİLİR Mİ?

6322 sayılı Kanunla KVK’nın 32/A maddesinde yapılan değişiklikle yatırım aşamasında da indirimli vergi oranı uygulanmasına imkan tanınmıştır. Yatırım döneminde bu dönem için öngörülen katkı tutarının tamamından yararlanılmadan, yatırım kısmen faaliyet geçerse, faaliyete geçilen dönemde hem faaliyet dönemi için hem de yatırımın devam eden kısmı için birlikte indirimli vergi uygulaması mümkün bulunmaktadır.
(M. Emin AKYOL Vergi Dünyası/Nisan 2014)


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih: 11395140-105[262-2012/VUK-1- . . .]-3073

Bu hüküm ve açıklamalara göre yapılacak yatırımla ilgili olarak şirket personelinin yapmış olduğu otel, geçici konaklama, yol seyahat harcamaları ile personel eğitim giderleri, hukuk danışmanlığı, çeviri, sözleşmeler için ödenen damga vergisi harcamalarının kuruluş ve örgütlenme gideri olarak Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesine göre,
Personele yapılan ücret ödemelerinin ise ayrıma gidilmeksizin Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin (1) numaralı bendine göre kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, indirimli kurumlar vergisi uygulamasında, “vergi indirimi” satırına yer verilmiş olan teşvik belgeleriniz kapsamında yapılan harcamaların yatırıma katkı tutarının hesabında dikkate alınacağı tabiidir.
Bu itibarla, ilk tesis ve taazzuv giderlerinin aktifleştirilmesi ihtiyari olup, kuruluş ve örgütlenme giderlerin aktifleştirilmesi tercih edildiği takdirde, aktifleştirme tarihinden sonraki ilk değerleme gününden başlayarak beş yıl içinde eşit yüzdeler halinde itfası mümkün bulunmaktadır.
Öte yandan, personele yapılan ücret ödemeleri kuruluş ve örgütlenme giderleri içinde yer almadığından doğrudan gider yazılması mümkün bulunmaktadır.
 (Vergi Sorunları Dergisi Nisan 2014)


YATIRIM KONUSU MAKİNE VE TEÇHİZATIN FİNANSAL KİRALAMA YÖNTEMİYLE TEMİNİ

Teşvik belgesine bağlanmış yatırımlarda belge kapsamında bulunan makine ve teçhizatın finansal kiralama yöntemiyle temini mümkün olup, bu halde de yatırımlara sağlanan destek unsurlarından yararlanılmaktadır. Gümrük vergisi muafiyeti ve KDV istisnasından finansal kiralama şirketi yararlanırken, diğer destek unsurlarından yatırımcı yararlanmaktadır. Yatırımcının yararlanacağı destek unsurları yapılan yatırımın mahiyetine göre değişebilmektedir.
(Mehmet Emin AKYOL- Eski Baş Hesap Uzmanı- Vergi Dünyası Şubat 2014)


İndirimli Kurumlar Vergisi Açısından Tevsi Yatırımlarının, Kazançlarının Ayrıştırılması

Tevsi yatırımlara uygulanan indirimli kurumlar vergisi yerine ikame edilen yatırım indirimi kadar, yatırımcıya vergisel fayda sağlamamaktadır. Ancak, yeni yatırımlara olan katkısı ve vergi avantajı daha fazladır. Bununda sebebi tevsi yatırımlarda indirimli kurumlar vergisi hesaplanırken yeniden değerlemeye tabi tutulan sabit kıymetlerin afaki bir fiyat farkının meydana gelmesinden dolayıdır. 
Mahmut Nedim AKKURT (E-Yaklaşım / Ocak 2014)
İNDİRİMLİ KURUMLAR VERGİSİNDE YATIRIM ÇEŞİTLERİ İTİBARİYLE KAZANÇ AYRIŞTIRMASINA İLİŞKİN SORUNLAR
Yapılmış olan sabit yatırımların zaman değerinin korunması adına, VUK hükümleri uyarınca enflasyon değerlemesi yapılması yerine, yıllık enflasyon oranlarının nazara alınmasında ve amortismana tabi sabit kıymet tutarının net defter değeri ile değerlenmesinde, dolayısıyla özelge bazında belirlenen görüşün bu yönde gözden geçirilmesinde fayda vardır.
Öte yandan, modernizasyon ve entegrasyon yatırımlarının kazanç ayrıştırmasında mevzuattaki boşluğun kıyas yerine, Kanun maddesine mezkur yatırım çeşitlerinin de eklenmesi suretiyle giderilmesi yararlı olacaktır.
NACİYE TAŞKESEN Vergi Müfettiş Yardımcısı (Vergi Dünyası Ocak 2014)

Yatırım Teşvik Belgesi Kapsamındaki Makine ve Teçhizatlara İlişkin İşçilik ve Montaj Giderlerinin KDV İstisnası Karşısındaki Durumu

Teşvik belgesinde yer alan makine ve teçhizatların tesliminden sonra yapılan imal ve montaj işleri de dahil imal ve montaj montaj bedelini içeren toplam bedel KDV'den istisnadır. Ancak, imal ve montaj işleri için ayrıca fatura düzenlenmesi halinde sadece makine ve teçhizat için istisna uygulanması gerekmektedir.
Uğur UĞURLU (Vergi Müfettişi) Yaklaşım Kasım 2013


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
KAYSERİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Tarih: 21/08/2013 Sayı: 50426076-125[32/A-2013/20-214]-89

Konu: İndirimli kurumlar vergisi uygulamasından yararlanabilmek için yeminli mali müşavir raporu ibraz mecburiyeti bulunmamaktadır.
(Vergi Dünyası Kasım 2013)


YATIRIMDAN ELDE EDİLEN KAZANCIN VERGİDEN İSTİSNA OLMASI VEYA KISMEN VERGİLENDİRİLMESİ HALİNDE İNDİRİMLİ VERGİ UYGULAMASI

Yatırımdan elde edilen kazanç tamamen vergiden istisna ise indirimli vergi oranı uygulanmayacak, yatırımdan elde edilen kazanç belli bir süre ile istisna ise indirimli vergi oranı uygulaması istisna süresi dolduktan sonra başlayacaktır.

Yatırımdan elde edilen kazancın özel indirimler nedeniyle kısmen vergilendirildiği hallerde ise, indirimli oranın yatırımdan elde edilen kazanç esas alınarak hesaplanacak mali kara uygulanacağı belirtilmiştir.
(M. Emin AKYOL (Eski Baş Hesap Uzmanı) Vergi Dünyası Kasım 2013