Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde Sermaye Azaltımının Vergisel Boyutu
Sermaye azaltımında öncelikle hangi sermaye unsurlarının ortaklara dağıtılacağına ilişkin gelir idaresinin genel tebliğ veya sirküler bazında herhangi bir düzenlemesi bulunmamaktadır. Ancak özelge bazında verilen bazı idari görüşlerde, öncelikle dağıtımı vergiye tabi olan unsurların dağıtılmış sayılması gerektiği belirtilmiştir. 425 Seri Numaralı Vergi Usul Kanunu ile yapılan düzenleme uyarınca RDK ve merkezi rapor okuma komisyonları raporları özelgelere uygunluk yönünden değerlendirirken eleştiri konusu yapılan hususla ilgili olan ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilmiş özelgeleri dikkate alacak ve varsa adına rapor düzenlenen mükellefe verilmiş özelge ile sınırlı kalmayacaktır. Dolayısıyla vergi inceleme elemanları dolaylı olarak mükellefe verilmiş olan veya olmayan eleştiri konusu husus ile ilgili özelgelere aykırı rapor düzenleyemeyeceklerdir. Bu nedenle mükellefler, sermaye azaltımı yaparken yukarıda örneklerine yer verilen idari görüşe göre işlem yapmamaları durumunda cezalı tarhiyat ile karşılaşacaklardır.
(Mustafa Kemal ARAN E-Yaklaşım / Mayıs 2016)
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir
Vergileri Grup Müdürlüğü)
Sayı: 62030549-125[6-2014/105]-88462 20/10/2015
Konu: Emisyon primi dağıtılmaksızın sermaye azaltımına gidilip gidilmeyeceği
İlgide kayıtlı özelge
talep formunda, 31/12/2013 tarihli bilançoda ödenmiş sermayenin nakit
22.500.000,00-TL olduğu, 2007 ve 2009 yıllarında gerçekleşen primli sermaye
artışı nedeniyle hisse senedi ihraç primi tutarının 79.320.960,48-TL olduğu
belirtilerek, emisyon primi dağıtımının vergisel durumu ile emisyon primlerinin
dağıtımı yapılmaksızın sermaye azaltımına gidilip gidilmeyeceği hususlarında
Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, anonim
şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları
payların bedelinin itibari değerini aşan kısmının kurumlar vergisinden istisna
olduğu hükme bağlanmıştır.
193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin
(b) alt bendi, Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrası ile
30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında kâr payları üzerinden yapılacak vergi
kesintisine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 03.02.2009 tarihli ve
2009/14592, 14593 ve 14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca kâr
payları üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranları %15 olarak belirlenmiştir.
Öte yandan 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanununun 519 uncu maddesinde ise
"(1) Yıllık
kârın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel
kanuni yedek akçeye ayrılır.
(2) Birinci
fıkradaki sınıra ulaşıldıktan sonra da;
a) Yeni payların çıkarılması dolayısıyla
sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı
ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmı,
…
genel kanuni yedek
akçeye eklenir.
(3) Genel kanuni
yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde,
sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam
ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli
önlemler alınması için kullanılabilir.
…
5) Özel kanunlara
tabi olan anonim şirketlerin yedek akçelerine ilişkin hükümler saklıdır.
…"
hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm ve açıklamalar
çerçevesinde; kurumlar vergisinden istisna edilen ve sermayeye eklenmemiş olan
emisyon primlerinin Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca ortaklara
dağıtılmasının mümkün olması halinde, bu işlem kar payı dağıtımı sayılacak olup
dağıtılan emisyon primi tutarları üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü
maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci ve 30 uncu maddelerinde yer alan
hükümler çerçevesinde kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılacaktır.
Öte yandan, söz konusu
emisyon primleri dağıtılmadan sermaye azaltımına gidilip gidilmeyeceği
konusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığından görüş alınması uygun olacaktır.
Bilgi edinilmesini
rica ederim.
(Vergi Dünyası Ocak 2016)
SERMAYE PİYASASI MEVZUATINDA YER ALAN SERMAYE AZALTIMI ŞARTLARININ DOĞURDUĞU SAKINCA
Türk Ticaret
Kanunu’nun 376/2’nci maddesinde; sermayesinin 2/3’ünü kaybeden şirketin ya
sermaye azaltımına gitmesi veya sermayesini artırması gerektiği, aksi halde
şirketin sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ancak Sermaye piyasası
mevzuatında Genel Tebliğ (Pay Tebliği) ile, sermaye azaltımında Türk Ticaret
Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu ile öngörülmeyen şartlar getirilerek, şirket
genel kurulunun mevcut sermaye ile devam kararı alma şansını kısıtlamıştır.
Şirketin TTK’nın 376/2’nci maddesi uyarınca sermayesini kaybetmesi haline
ilişlkin olarak da kolaylaştırıcı yöntemlere yer vermemiştir. Bu durumda TTK’nın
376/2’nci maddesi uyarınca sermayesini kaybeden şirketler ya sermaye artırımına
gitmeleri gerekmektedir. Ancak şirket ortaklarını sermaye artırımına katılmaya
zorlanmak da TTK uyarınca mümkün olmadığı gibi şirketler hukuku ve sermaye
piyasası mantığına da aykırıdır. Bu durumda şirketin sermaye artırım kararına
kişilerin katılmaması durumunda, TTK’nın 376/2’nci maddesi uyarınca şirketin
feshi istenecektir.
Nakit çıkışı
gerektirmeyen sermaye azaltımının, Pay Tebliğinde çok sıkı şartlara bağlanması,
şirketlerin feshi sonucunu doğurarak yatırımcıların hak ve menfaatlerini
olumsuz yönde etkileyecektir. Pay tebliğinin sermaye azaltımı ile ilgili
düzenlemeleri Sermaye Piyasası Kanunu’nun 1’inci maddesine aykırıdır. Diğer
yandan Sermaye Piyasası Kurulu tarafından sermaye piyasalarında yürütülen
faaliyetler nedeniyle bir zararın doğması durumunda söz konusu zararın tam
yargı davası açmak suretiyle tazmini mümkündür
Bütün bunlara
ek olarak bilindiği üzere geçmiş yıl zararları, dağıtılabilir karın tespitinde
indirim kalemi olarak dikkate alınmaktadır. Şirketlerin geçmiş yıl zararlarını
azaltarak sermaye azaltımına gitmeleri kar dağıtımı yapabilmeleri sonucunu da
doğurabilmektedir.
Buna ek
olarak nakit çıkışı gerektirmeyen sermaye azaltımında şirketten dışarıya kaynak
çıkışı olmamaktadır. Bu nedenle bu işlemin ortaklara bir zararı da
bulunmamaktadır. Bilanço açığını kapatmak için yapılan sermaye azaltımının tek
olumsuz etkisi, şirketin kötü geçmişinin bilançodan silinmesidir.
(İhsan Kağan
BAYRAKTAR Vergi Dünyası Mayıs 2015)
LİMİTED
ŞİRKETLERDE SERMAYE ARTIRIM USULÜ
Limited
şirketlerde sermaye artırımı; uygulamada karşılaşılan sorunlar, yasal
boşluklar, konuya ilişkin yargı kararları ve öğretideki görüşler ile Avrupa
Birliği müktesebatı dikkate alınarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yeniden
düzenlenmiştir. Bu kapsamda limited şirketler, hem dış kaynaklardan hem de iç
kaynaklardan sermaye artırımı yapabilir. Ancak dış kaynaklardan sermaye
artırımı yapılabilmesi için payların nakdi bedellerinin tamamen ödenmiş olması şarttır.
Bunun yanında iç kaynaklardan yapılacak sermaye artırımlarında, anonim
şirketlerin aksine, bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği
fonlar bulunsa ve bu fonlar sermayeye dönüştürülmemiş olsa dahi limited
şirketler dış kaynaklardan (sermaye taahhüt edilmesi yoluyla) sermayelerini
artırabilir.
Sermaye
artırımı yapmak isteyen limited şirketlerde öncelikle değişiklik metni
hazırlanmalı, sermaye artırımında taahhüt edilen nakdi ve ayni değerlere
ilişkin gerekli işlemler yapılmalı (nakdi sermayenin en az %25'inin bankaya
yatırılması, ayni sermaye varsa bunlara bilirkişilerce değer biçilmesi,
taşınmazların tapuya şerh verilmesi gibi), sermayenin tamamının ödendiğine,
karşılıksız kalıp kalmadığına ve şirket özvarlığının tespitine, iç kaynaklardan
karşılanan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğuna ilişkin YMM veya
SMMM ya da denetime tabi şirketlerde denetçi tarafından tespit yapılarak rapor
düzenlenmeli, Rekabet Kurumu payı yatırılmalı, sermaye artırımına dair genel
kurulca karar alınmalı ve bu karar tescil ve ilan ettirilmelidir.
Şirket
sözleşmesinde veya artırma kararında aksi öngörülmemişse, her limited şirket
ortağı, esas sermaye payı oranında esas sermayenin artırılmasına katılmak
hakkını haizdir. Rüçhan hakkının kullanılabilmesi için en az 15 gün süre
verilmesi zorunludur. Genel kurulun sermaye artırımına ilişkin kararıyla,
ortakların yeni payları almaya ilişkin rüçhan hakkı, ancak haklı sebeplerin
varlığında ve ağırlaştırılmış nisapla
sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir.
TTK veya
şirket sözleşmesi hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel
kurulun sermaye artırım kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay
içinde, ortaklar ve müdürler şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret
mahkemesinde iptal davası açabilirler. Ayrıca limited şirketin temel yapısını
bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan genel kurul kararları
batıldır.
Dolayısıyla
genel kurulun batıl olduğu ileri sürülen sermaye artırımına dair kararları için
menfaati bulunan herkes belli bir süreye bağlı olmaksızın tespit davası da
açabilir.
(Mustafa YAVUZ MDERGI Nisan 2015)
ŞİRKETLERİN SERMAYE AZALTIMININ
DOĞURACAĞI VERGİSEL SONUÇLAR
Gelir İdaresi Başkanlığı, İzmir Vergi Dairesi
Başkanlığının 08.08.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-125-741 sayılı
Muktezasında; " ... Yapılacak sermaye azaltımının;
- Öncelikle,
kurumlar vergisine ve vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı
vergi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması,
- Devamında,
sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların
kullanılması,
- Son olarak
ise, işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi
sermayenin işletmeden çekildiğinin kabulü,
gerekmektedir.
(Fatih
Adıgüzel GÜLER Murat ÖZYURT LY Mevzuat Dergisi Haziran 2014)
Sermaye
Azaltımında Geçmiş Yıl Zararlarının Kullanılması ve Ortaya Çıkan Vergisel
Sonuçlar
Sermaye
azaltılması, bilançonun pasifinde yer alan esas sermayenin itibari değerinin
rakamsal olarak indirilmesi işlemidir. Özellikle esas sermayenin alacaklılar
açısından taşıdığı garanti fonksiyonu dikkate alınarak özü itibariyle bir esas
sözleşme değişikliği olan sermaye azaltımı, diğer esas sözleşme
değişikliklerine kıyasen daha sıkı kurallara bağlanmıştır.
Sermaye
azaltımına, sermayenin gerçek ihtiyacın üzerinde olması, bilanço açığının
kapatılması, sermayenin itfa edilmesi, geçmiş yıl zararlarının kapatılması gibi
sebeplerle başvurulabilir. Vergi kanunlarımızda sermaye azaltımı kavramı ve
vergilendirilmesi hususunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Sermaye
azaltımı sonucunda ortaklara yapılan ödemelerin vergilendirme rejimine tabi
tutulup tutulmayacağı önem arz etmektedir.
Vergi
İdaresinin bu yöndeki görüşü azaltılan sermaye içerisinde geçmiş yıllar
kârları, kâr yedekleri, gayrimenkul veya iştirak hissesi satış kazancı
istisnası kapsamında değerlendirilen ve sermayeye ilave edilen kazançları,
emisyon primi bulunuyorsa ve azaltılan sermaye ortaklara dağıtılıyorsa söz
konusu tutar stopaj yoluyla vergilendirilmesi şeklindedir.
Geçmiş yıl
zararlarının sermaye azaltılmasında kullanılmasında ise azaltılan sermayenin
niteliğine bakılmaktadır. Azaltılan sermaye daha önce stopaja tabi bir gelirin
unsuru ise stopaj yoluyla vergileme söz konusu olacaktır. Aksi takdirde söz
konusu tutar stopaj kapsamında olmayacaktır.
(Suat SARIGÜL E-Yaklaşım / Mayıs 2014)
YİNE, YENİ BİR DEĞİŞİKLİK: ORTAKLARA
BORÇLAR HESABININ SERMAYEYE DÖNÜŞÜMÜ HİKÂYESİ
Ortaklara borçlar hesabında yer alan tutarların sermayeye
dönüştürülmesi durumunda mahkemeye başvurularak bilirkişi tespiti
yaptırılmasını zorunlu hale getiren genelge ortakların şirketten olan
alacakları yönünden yürürlükten kalkmıştır.
Ortaklara borçlar hesabının
sermayeye dönüşmesinde daha önce olduğu gibi SMMM veya YMM raporu ile işlem yapılabilecektir.
(Ersin NAZALI Avukat-E.Hesap
Uzmanı-Vergi Dünyası Aralık 2013)
Şirket
Aktifinde Yer Alan Gayrimenkullerin Kısmi Bölünme Yoluyla Devri ve Sermaye
Azaltımının Enflasyon Düzeltmesi Fark
Hesaplarından Karşılanmasının Vergisel Yönden Değerlendirilmesi
Kısmi bölünmede sermaye azaltımına gidilmesi
durumunda Gelir İdaresi tarafından verilen bazı mukteza örnekleri göz önüne
alındığında, sermaye içinde enflasyon düzeltme farkları ve geçmiş yıl karları
bulunması halinde, enflasyon farklarının ve geçmiş yıl karlarının işletmeden
çekiş olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusunun tartışmaya açık
bir konu olduğu durumu ortaya çıkmaktadır.
Bora YARGIÇ (Vergi Müdürü – SMMM) Vergi Dünyası Kasım 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder