İşletmeye
Ayni Sermaye Olarak Konulan Gayrimenkullerin Değerlemesi
Mevcut veya
yeni kurulacak bir sermaye şirketine konulan gayrimenkuller, vergi mevzuatı
uyarınca VUK’un geçici 4. maddesi çerçevesinde “alış emsal bedeli” ile
değerlenecektir. Bu düzenleme TTK’nın yazının önceki bölümlerinde anılan
hükümleri ile uyumludur. TTK’nın anılan hükümleri gereği, asliye ticaret
mahkemesinin bilirkişiler vasıtasıyla biçtiği değerin, vergi kanunlarında
düzenlenmiş olan alış emsal bedeli ile aynı anlama geleceğinin kabulü gerekir.
Diğer
taraftan, gerçek kişilerin şahsi servetlerine dahil bir gayrimenkulün, mevcut
veya yeni kurulacak bir sermaye şirketine ayni sermaye olarak konulması; bu
işlemi yapan ortağı sadece bu işlem nedeni ile tacir sıfatına sokmayacak, diğer
faaliyetleri nedeniyle tacir sıfatına haiz olsa dahi tek başına bu işlem ticari
faaliyetine dahil olmayacaktır.
(Muzaffer KÜÇÜK Yaklaşım / Kasım 2015)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi
Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı :
64597866-105[280-2014]-122 24.07.2014
Konu
:Satıcılara döviz cinsinden verilen avansların değerleme günü itibariyle
değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur
farkının doğrudan gelir-gider mi yazılacağı yoksa yatırımın maliyetiyle mi
ilişkilendirileceği hk.
İlgide
kayıtlı özelge talep formunuz ile şirketinizin ...'da, ... tesisi yatırımı
yaptığı, yapılan yatırımların büyük ölçüde ithal girdi gerektirdiği, bu sebeple
gerek doğrudan yapılacak ithalatlar için yurt dışındaki satıcılara, gerekse
yurt içi tedarikler için yurt içindeki satıcılara döviz cinsinden avans
verildiği belirtilerek, söz konusu dövizli avansların değerleme günü itibariyle
değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur
farkının doğrudan gelir-gider mi
yazılacağı yoksa 163 ve 334 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri
çerçevesinde yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği konularında
Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
...........................................................................................................................................
Buna göre,
şirketinizce yapılacak yatırımlar için döviz cinsinden verilen avanslar, döviz
cinsinden alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun
yukarıdaki hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması,
değerleme sonucu oluşan kur farklarının kurum kazancının tespitinde dikkate
alınması gerekmektedir.
(MDERGI Ocak
2015)
TAŞIT KREDİSİ FAİZLERİNİN TAMAMI GİDER
YAZILABİLİR Mİ ?
Gayrimenkuller
gibi değerlenen taşıtlar maliyet bedeli üzerinden yasal defterlere kaydedilmek
zorundadır. Maliyet bedeli ise belirli bir sürece yayılan ödemeleri
kapsamaktadır. Bu süreç aktife alma ile sona ermektedir. Bir diğer anlatımla
taşıtların teslim alınarak yani işletmenin mülkiyetine girerek 254.Taşıtlar
Hesabına kaydedildiği ya da (serbest meslek erbabı ve ikinci sınıf tüccarlar
açısından) envantere kaydedildiği anda aktife alma gerçekleşmekte ve bu anda
iktisap edilme süreci sona ermektedir. Artık bu tarihten sonra ortaya çıkan
ödemelerin gider ya da maliyet olarak dikkate alınması tamamen mükelleflerin
ihtiyarındaolmalıdır. Dolayısıyla kredi kullanmak suretiyle taşıt iktisap eden
ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbapları söz konusu taşıtları
aktife aldıktan sonra ödedikleri kredi faizlerini doğrudan gider yazma hakkına
sahip olmalılardır. Zaten bu husus 163 seri no.lu VUK Genel Tebliği'nde
"kredi faizlerinden kuruluş dönemine ait olanlarının maliyet bedeline
ilave edilmesi gerektiği, işletme dönemine ait olanlarının ise gider ya da
maliyet olarak dikkate alınabileceği" şeklinde açıklanmıştır. Ancak anılan
tebliğde kuruluş dönemi ve işletme dönemi kavramlarından ne anlaşılması
gerektiği açıklanmamış olmasından dolayı vergi idaresi aktife alma tarihini ve
bu minvalde işletme dönemi başlangıcını, hesap dönemi sonu olarak dikkate
almakta ve bu nedenle aktifleştirme işleminin yapıldığı hesap dönemi sonuna
kadar tahakkuk eden kredi faizlerinin maliyet bedeline eklenmesini zorunlu
tutmaktadır. Oysa ki aktife alma tarihi ile hesap dönemi sonu (31.12…) farklı
kavramlardır. Kuruluş/yatırım dönemininbitişi anlamına gelen aktife alma
tarihine kadar hesaplanan finansman giderlerinin taşıtın maliyet bedeline
eklenmesi 213 sayılı VUK'un 262'nci maddesi gereğince bir zorunluluktur. Ancak
aktife alma tarihinden sonra tahakkuk eden taşıt finansman giderlerinin cari
yılda dönem gideri olarak dikkate alınması hem değerleme hükümlerinin hem de
163 seri no.lu VUK Genel Tebliği'nin ruhuna uygun düşmektedir.
Danıştay ise
sabit kıymet iktisabında ve dolayısıyla taşıt iktisabında ödenen kredi
faizlerinin maliyete eklenmesinin yasal dayanağı bulunmadığı görüşündedir. Bir
diğer anlatımla vergi yargısı 163 seri no.lu VUK Tebliği'ni dikkate almamakta
ve aktife alma tarihine kadar tahakkuk eden kredi faizleri de dâhil olmak üzere
tüm finansman giderlerini cari yılda dönem gideri olarak dikkate
alınabileceğine hükmetmektedir. Ancak 213 sayılı VUK'un 270'inci maddesindeki
özel düzenlemede yer almayan taşıtların aktife girdiği tarihe kadar tahakkuk
eden finansman giderlerinin taşıtın maliyetine ilave edilmesi aynı Kanunun
262'nci maddesindeki genel düzenlemenin (maliyet bedeli tanımının) bir gereği
olmaktadır.
Netice
itibarıyla ticari ya da mesleki faaliyette kullanılacak olan taşıtın iktisabı
için ödenen kredi faizlerinin ilgili taşıtın teslim alınarak işletmenin
mülkiyetine girdikten ve kullanıma hazır hale geldikten sonra 254. Taşıtlar
Hesabına kaydedildiği ya da envantere kaydedildiği ana yani aktife alındığı
tarihe kadar olan kısmının kuruluş dönemi/yatırım dönemi gideri olarak taşıtın
maliyet bedeline ilave edilmesi; bu tarihten sonraki kredi faizlerinin ise
bilanço günü yani 31.12… tarihi beklenmeksizin (mükellefin tercihine bağlı
olarak) doğrudan finansman gideri olarak kayıtlara intikal ettirilmesi 213
sayılı VUK'un değerleme hükümlerinin ruhuna uygun bir hareket tarzı olacaktır.
(Zübeyir
BAKMAZ MDERGI Ocak 2015)
Maliyet
Bedeli Tespiti Açısından Kur Farkları ve Kredi Faizleri
Vergi Usul
Kanunu’nun 262. maddesinde yer alan maliyet bedelinin tanımı çok geniş olup muhtelif
iktisadi kıymetleri (gayrimenkul, demirbaş, emtia, imal edilen emtia, zirai
mahsuller ve hayvanlar) kapsamaktadır. Sabit kıymetler Vergi Usul
Kanunu’nun 269. maddesine göre maliyet bedeli ile değerlenir. Sabit
kıymetlerin aktifleştirilmelerinden sonra oluşacak kur farklarıyla ilgili
olarak ilk açıklamalar 163 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliği ile yapılmıştır. Buna göre; yatırımların finansmanında kullanılan
kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit
kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme
tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten
sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider
yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması
gerektiği vurgulanmıştır.
334 Seri
No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de lehe oluşacak kur farkları
bakımından bir açıklama yapılmamıştır. Buna göre lehe oluşan kur farklarının da
aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının
maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin
olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek
suretiyle amortismana tabi tutulması gerekecektir.
238 No.lu VUK
Genel Tebliği’nde yer alan, ithal edilen emtiaya bağlı olarak stokta kalan
emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının, ilgili
bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesinin
mümkün bulunduğu belirtilmiştir. 334 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliği’ndeki yaklaşımı genişletirsek emtia alımına bağlı olarak, döviz
üzerinden yurt içinde borçlanılması halinde doğacak kur farklarının da ilgili
bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesinin
mümkün olduğu fikrine ulaşabiliriz.
(Altar Ömer ARPACI Yaklaşım / Ocak 2015)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi
Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı :
64597866-105[280-2014]-122
24.07.2014
Konu
:Satıcılara döviz cinsinden verilen avansların değerleme günü itibariyle
değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur
farkının doğrudan gelir-gider mi yazılacağı yoksa yatırımın maliyetiyle mi
ilişkilendirileceği hk.
İlgide
kayıtlı özelge talep formunuz ile şirketinizin ...'da, ... tesisi yatırımı
yaptığı, yapılan yatırımların büyük ölçüde ithal girdi gerektirdiği, bu sebeple
gerek doğrudan yapılacak ithalatlar için yurt dışındaki satıcılara, gerekse
yurt içi tedarikler için yurt içindeki satıcılara döviz cinsinden avans
verildiği belirtilerek, söz konusu dövizli avansların değerleme günü itibariyle
değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur
farkının doğrudan gelir-gider mi
yazılacağı yoksa 163 ve 334 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri
çerçevesinde yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği konularında
Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
...........................................................................................................................................
Buna göre,
şirketinizce yapılacak yatırımlar için döviz cinsinden verilen avanslar, döviz
cinsinden alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun
yukarıdaki hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması,
değerleme sonucu oluşan kur farklarının kurum kazancının tespitinde dikkate
alınması gerekmektedir.
(MDERGI Ocak
2015)
Katma
Değer Vergisi Dahil Alacak ve Borç Senetlerinde Reeskont İşlemleri
Bu çalışmada
senede bağlı alacak ve borçlarda, bu senetlerde yer alan katma değer vergisi
tutarlarının reeskont işlemine tabii tutulup tutulamayacağımercek altına
alınmaya çalışılmıştır. Önceki bölümlerde açıkladığımız sebeplere dayanarak
alacak ve borç senetlerinde yazılı meblağın tamamı reeskont işlemine tabi
tutulmalıdır. Zira senette yer alan katma değer vergisi tutarı da alıcılar
için “borç”; satıcılar için ise bir “alacak” unsurudur.
Katma değer vergisi açısından devlet-alıcı ve devlet-satıcı arasındaki bağ
zaten mevcut olup alıcı ve satıcı arasındaki bağ ise ödeme ve tahsil bakımından
ticari borç ya da ticari alacak şeklindedir. Bu nedenden dolayı da ticari bir
borç ya da alacağı temsil eden alacak ve borç senetlerinin KDV dahil tutar
üzerinden reeskonta tabi tutulması kanımızca yerinde olacaktır
(Özge ÖĞÜN Yeşim SALİK E-Yaklaşım / Ekim 2014)
Yangın sonucu hasar gören araçların, değeri düşen mal olarak
dikkate alınıp alınmayacağı
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
DİYARBAKIR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Sayı : 71387770-130[29-2012/234]-39 25/10/2013
İlgi (a) da kayıtlı özelge talep formunda, finansal kiralama
suretiyle temin ettiğiniz iş makinalarını sahibi bulunduğunuz maden ocağında
kullandığınızı, terör saldırısı sonucu çıkan yangında söz konusu araçların
kullanılamaz hale geldiğini, bu nedenle iş makinaları için yüklenilen (ödenen)
KDV'nin, araçların kullanılamaz hale geldiği tarih itibariyle hesaplanan KDV
olarak beyan edilmesi gerekip gerekmediği hususunda Başkanlığımızdan görüş
talep ettiğiniz ve DYİAS özelge havuzunda mevcut özelgeye göre ilgi (b) de
kayıtlı yazımızla tarafınıza bilgi verildiği tespit edilmiştir.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 30/c maddesinde; deprem, sel
felaketi ve Maliye Bakanlığının yangın sebebiyle mücbir sebep ilan ettiği
yerlerdeki yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait
katma değer vergisinin indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Başkanlığımızca yangın sebebiyle mücbir sebep ilan edilen yerlerdeki zayi olan
mallar için yüklenilen KDV ye ilişkin olarak bu bent hükmüne göre işlem
yapılmayacağından bu şekilde zayi olan mallara ait yüklenilen KDV için de herhangi
bir düzeltme işlemi yapılmayacaktır.
Ancak, yangın, sebebiyle Bakanlığımızca mücbir sebep ilan edilmemesi halinde
yangın sonucu zayi olan mallar, Kanunun 30/c maddesi hükmü gereğince "zayi
olan mal" olarak değerlendirileceğinden bu mallara ilişkin olarak
yüklenilen vergilerin KDV beyannamesinin "İlave Edilecek KDV" satırında
beyan edilmek suretiyle indirim hesaplarından çıkarılması gerekmektedir.
Öte yandan, hasarlı olmaları nedeniyle Takdir komisyonlarınca hurda bedeli
belirlenen ve bu değer üzerinden satışa konu edilebilecek mahiyette olan ve
Vergi Usul Kanunu uygulamasında "kıymeti düşen mal" olarak
değerlendirilen mallar,"zayi olan mal" olarak
değerlendirilemeyeceğinden, söz konusu mallar için yüklenilen KDV tutarlarına
yönelik bir düzeltme yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Aksi takdirde Kanunun
30/c maddesi hükmü gereğince gerekli düzeltmelerin yapılmasının gerekeceği
tabidir.
Bilgilerinize rica ederim.
(Vergi Dünyası Mart 2014)
T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire
Esas No : 2009/2169 Karar No :
2011/4680
Özeti : Döviz karşılığı alınan amortismana tabi varlıklara
ilişkin olarak aktifleştirme tarihinden önce yapılan ödeme ile aktifleştirme
tarihi arasında oluşan kur farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmadığı gibi genel giderler
arasına dahil edilmesine engel bir hüküm de bulunmadığı hakkında.
(Vergi
Sorunları Dergisi Şubat 2014)
REESKONT İŞLEMLERİNDE KDV SORUNSALI
Değerleme hükümlerinden olan
reeskont işlemi, cari dönem vergi
matrahının tespitinde, alacak veya borç senedinde yazılı meblağın sonraki
vergilendirme dönemlerine sirayet eden vade farklarından ayrıştırılması işlemi
olarak tanımlanabilir. KDV dahil bedel
üzerinden düzenlenen senetlerde, reeskonta tabi tutulacak meblağa KDV’nin de
dahil olup olmadığı sorunsalı, senette temsil edilen KDV’nin artık KDV
hüviyetini haiz olup olmadığının tespitiyle çözüme kavuşur. Kendisini doğuran
işlemin muhasebeleştirilip ödenecek veya indirilecek KDV olarak dikkate
alınmasıyla senetteki KDV, artık bir alacak veya borç niteliğini kazanır ve
dolayısıyla reeskonta tabi tutulabilir.
(İlyas
MERİÇ- Eski Maliye Müfettişi- Vergi Dünyası Şubat 2014)
Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması
Gelir İdaresi
yukarıya alınan değerlendirmesinde vadeli çeklere reeskont uygulanmasına
ilişkin eski görüşünü; Çek Kanunu’nda yapılan düzenlemeler sonrasında vadeli
çek düzenlemeye imkan tanındığı ve vadeli çeklerin salt bir ödeme aracı olmak
yerine senet niteliğine haiz olduğundan hareketle, bu çeklerin senetlere
ilişkin hükümlere tabi tutulabileceği şeklinde değiştirmiştir. Çek Kanunun’da
konuya ilişkin olarak yapılan düzenlemeler belirli bir tarihe kadar geçerli
olmakla birlikte, Gelir İdaresi bu konudaki görüşünü bu tarihi dikkate
almaksızın süresiz olarak değiştirmiştir. Bu anlayışta, vadeli çek
uygulamasının bundan önce olduğu gibi bundan sonra da sürekli uygulanacağı
varsayımı etkili olmuştur.
Bahse konu 64
Seri No.lu VUK Genel Tebliği uyarınca, yazının baş kısmında belirtilen şartları
taşıyan tüm vadeli çekler 2013 yılı sonu itibariyle reeskont işlemine konu
edilebilecektir.
Muzaffer KÜÇÜK
(Yaklaşım / Şubat 2014)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup
Müdürlüğü
Tarih: 11395140-105[262-2012/VUK-1- .
. .]-1295 23/08/2013
Konu: Şirket
birleşmesi sonucunda, aktife kayıtlı gayrimenkulün kayıtlı değer ile gerçek
değeri arasındaki farkının bilançoda ilgili hesaplara kaydedilerek yeniden
değerlenmesi ve vergilendirme hk.
İktisadi işletmelere dahil
gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerlenmesi esas olup, piyasa fiyatıyla
değerleme yapılamayacağından, değerleme sonucu sermayeye ilavesi gereken bir
fonun ortaya çıkması da söz konusu olamayacaktır. Ancak sonraki yıllarda
enflasyon düzeltmesi şartlarının tekrar oluşması durumunda parasal olmayan
kıymetlerden olan söz konusu gayrimenkul enflasyon düzeltmesine tabi
tutulabilecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık
2013)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup
Müdürlüğü
Tarih: 11395140-105[262-2012/VUK-1- .
. .]-1345 26/08/2013
Konu: İthal
edilen ... ve ... montaj karşılığında yurtdışında mukim firmaya yapılan
ödemelerin ürün maliyetine dahil edilmesi gerekmektedir.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık
2013)
T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire
Esas No : 2009/2169 Karar No :
2011/4680
Özeti : :Döviz
karşılığı alınan amortismana tabi varlıklara ilişkin olarak aktifleştirme
tarihinden önce yapılan ödeme ile aktifleştirme tarihi arasında oluşan kur
farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmadığı gibi genel giderler arasına dahil
edilmesine engel bir hüküm de bulunmadığı hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık
2013)

İşletme bünyesinde gelecek bir hesap dönemine ait bir
kısım peşin ödenmiş giderler olabileceği gibi, cari hesap dönemine ait olup
henüz tahsil edilmemiş olan hasılat da söz konusu olabilir. Aynı şekilde,
işletmenin gelecek hesap dönemlerini ilgilendiren gelirleri peşin tahsil
edilmiş olabileceği gibi, cari hesap dönemine ait olup henüz ödenmemiş giderler
de olabilir. İşletmelerin reel faaliyetleri ile parasal faaliyetlerinin aynı
hesap dönemi içine isabet etmemesi neticesinde, bu türden tahsilat ve gider
kalemleri ortaya çıkmaktadır.
Gerek muhasebe ilkeleri, gerekse vergi kanunlarının
uygulanması yönünden her dönemin hasılat ve giderlerinin ait olduğu yıl
hesaplarına intikal ettirilmesi esastır. VUK’nun 283 ve 287’inci maddelerinde
düzenlenen “Aktif geçici hesap kıymetleri” ile “Pasif geçici hesap kıymetleri”
esas olarak muhasebe teorisinde önemli yer tutan dönemsellik kavramı ve
tahakkuk esasına paralel düzenlemelerdir.
Tek düzen muhasebe sisteminde, aylık ve yıllık olmalarına
göre, peşin ödenen giderler "180-Gelecek Aylara Ait Giderler" ile
"280-Gelecek Yıllara Ait Giderler"
hesaplarında; gelecek hesap dönemlerine ait gelirler, "181 - Gelir
Tahakkukları" ile "281 - Gelir Tahakkukları" hesaplarında; peşin
tahsil edilen gelirler "380 -
Gelecek Aylara Ait Gelirler" ile "480 - Gelecek Yıllara Ait Gelirler”
hesaplarına; gelecek dönemlerde ödemesi yapılacak cari hesap dönemine ait ve
belgeye dayalı giderler ise “381 – Gider Tahakkukları” ve “481–Gider
Tahakkukları” hesaplarında muhasebeleştirilmektedir.
(İsmail BARINIR Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık
2013)
ALACAK ve BORÇLAR İLE YABANCI
PARALARIN DEĞERLEMESİ, REESKONT İŞLEMLERİ ve MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Alacaklar ve borçlar genel itibariyle mukayyet
değerleriyle değerlenmektedir. Yabancı paraların değerlemesinde ise borsa
rayicinin dikkate alınması esas olmakla birlikte, ülkemizde halihazırda bir
kambiyo borsasının bulunmaması nedeniyle değerlemede uygulanacak kur Maliye
Bakanlığı tarafından tespit olunmaktadır.
Senede bağlı alacak ve borçlarla ilgili olarak reeskont
uygulaması hususunda, banka, banker ve sigorta şirketleri dışındaki
mükelleflere ihtiyarilik tanınmıştır. Ancak, alacak senetlerini reeskonta tabi
tutan mükelleflerin, aynı şekilde borç senetlerini de reeskonta tabi tutmaları
gerekmektedir.
(Adem BİLGİLİ Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık
2013)
MENKUL KIYMETLERİN VUK HÜKÜMLERİNE
GÖRE DEĞERLEMESİ
Vergi Kanunlarımızda menkul kıymetlerin tanımına ilişkin
tam olarak bir düzenleme yer almamakla beraber Vergi Usul Kanununda iktisadi
kıymet niteliğindeki menkul kıymetlerin değerlemesine ilişin olarak özel
düzenleme bulunmaktadır.
Vergi Usul Kanununda menkul kıymetlerin değerlemesiyle
ilgili olarak üç farklı ölçüye yer verilmiştir. Bunlar:"Alış Bedeli"
"Borsa Rayici" ve "Kıst Getiri" ölçüleridir.
Sermaye Piyasası Kanununda ayrıntılı tanımlanan menkul
kıymetler çeşitlerine göre dönem sonu vergi matrahlarının tespitinde değerleme
ölçüleri değişmektedir.
Vergi Usul Kanununda iktisadi kıymet niteliğindeki menkul
kıymetlerin değerlemesine ilişin olarak yer alan hükümler bağlayıcıdır ve
vergisel açıdan matrahın tespitinde bu hükümlere uyulması gerekmektedir.
(Ferhat DEMİRTAŞ Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık
2013)
ENVANTER NOKSAN VE FAZLALARININ UYGULAMASI
VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
İşletmeler dönem sonunda değerlemeye başlamadan önce
kaydi ve fiili envanter çıkarmak sureti ile varlıklarını fiilen tespit
etmektedirler. Fiilen tespit edilen bu tutarlar ile kayıtlarda izlenen tutarlar
arasında herhangi bir farkın olması durumunda, “Sayım ve Tesellüm Noksanları
veya Fazlaları” hesapları kullanılarak, fiili durumun gerçeğe uygun olarak
muhasebeleştirilmesi sağlanmaktadır. Bu kayıtlardan sonra, söz konusu farkın
nedeni araştırılıp gerek tek düzen hesap planı gerekse vergi mevzuatı göz
önünde tutularak gerekli düzeltmeler yapılmalıdır.
Envanter eksik ve fazlalarının kanuni ölçülere uygun
olarak muhasebeleştirilmesi mali karın doğru tespiti, dolayısıyla da ödenecek
verginin doğru hesaplanmasına etki etmektedir.
(Tahir CİTER Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık
2013)
İLK TESİS VE TAAZZUV GİDERLERİ İLE
PEŞTEMALLIKLARIN DEĞERLEMESİ VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Büyük tutarda sabit yatırımlar ihtiva eden kurumların
kuruluş safhaları çoğu zaman birden fazla yıla sirayet etmekte ve bu dönemde
yüksek tutarda kuruluş ve örgütlenme maliyetleri ortaya çıkmaktadır. Ayrıca
günümüz şartlarında işletme birleşmeleri ve devirleri sırasında önemli
miktarlarda şerefiye tutarları ödenmesi gündeme gelebilmektedir.
İşletmelerin kuruluş aşamasında ya da kurulduktan sonra
yeni şubenin açılması, işlerin devamlı bir surette genişletilmesi için yapılan
ve karşılığında maddi bir kıymet elde edilmeyen giderler, ilk tesis ve taazzuv
(kuruluş ve örgütlenme) giderleri olarak adlandırılmaktadır.
İşletmelerin devri esnasında ortaya çıkan, sahip
oldukları ancak madden ölçülemeyen; bulunduğu yer, eğitimli ve kaliteli
personel, marka bilinirliği, müşteri potansiyeli gibi bir takım özellikleri
nedeniyle işletmelere aktif değerinin üzerinde devir bedelleri ödenmektedir ve
bu bedel, işletmenin biraz önce belirtilen özelliklerine bağlı olarak çok
yüksek tutarlara ulaşabilmektedir. Ödenen bu bedeller; vergi hukukunda
peştamallık, muhasebe uygulamasında şerefiye, halk arasında ise hava parası
olarak adlandırılmaktadır.
(Şaban ATUÇURAN Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık
2013)
ÖZEL MALİYET BEDELİ VE MUHASEBE
KAYITLARI
Özel maliyet bedeli, kira ile tutulmuş gayrimenkuller ile
işletme hakkı verilmiş elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını, genişletmek
veya bunların iktisadi değerini devamlı olarak artırmak için kiracı veya
işletme hakkına sahip tüzel kişi tarafından yapılan normal bakım, tamir ve
temizleme giderleri dışındaki harcamalar olarak tanımlanmaktadır.
Söz konusu varlıklar kiracılar tarafından aktife alınır
ve kira veya işletme hakkı süresine göre
eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira süresi belli olmayan özel maliyet bedelinin
ise 5 yılda itfa edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca Kira veya işletme hakkı süresi dolmadan kiralanan
veya işletme hakkı alınan şeyin boşaltılması veya işletme hakkının herhangi bir
sebepten sona ermesi hallerinde henüz itfa edilmemiş olan özel maliyet
bedelleri, boşaltma veya hakkın sona erdiği yılda bir defada gider
yazılacaktır.
(Mustafa Mahir KESKİN Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)
İthalatta
Ödenen Ek Mali Yükümlülüklerin Kaydı
İthalat aşamasında ortaya çıkan Gümrük
Vergisi, KKDF, Toplu Konut Fonu, Anti damping Vergisi, ÖTV, ek mali yükümlülük
ve Damga Vergisinin, Vergi Usul Kanunu’nun 262, 270, 274. maddelerine göre,
ithal edilen malın maliyetine eklenmesi gerekmektedir. Sadece işletme
için “makine” vasıflı varlıkların ithalinde yüklenilen özel tüketim
vergisinin maliyete eklenmesi ya da doğrudan gider kaydedilmesi
mükelleflerin iradesine bağlıdır. Bu seçimlik hak kullanılırken, dikkat
edilmesi gereken husus, malın makine olmasından ziyade işletme için üretimde
kullanılacak makine vasfını taşımasıdır.
Zihni Kartal
(Yaklaşım aralık 2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder