17 Mart 2016 Perşembe

VUK DEĞERLEME

İşletmeye Ayni Sermaye Olarak Konulan Gayrimenkullerin Değerlemesi
Mevcut veya yeni kurulacak bir sermaye şirketine konulan gayrimenkuller, vergi mevzuatı uyarınca VUK’un geçici 4. maddesi çerçevesinde “alış emsal bedeli” ile değerlenecektir. Bu düzenleme TTK’nın yazının önceki bölümlerinde anılan hükümleri ile uyumludur. TTK’nın anılan hükümleri gereği, asliye ticaret mahkemesinin bilirkişiler vasıtasıyla biçtiği değerin, vergi kanunlarında düzenlenmiş olan alış emsal bedeli ile aynı anlama geleceğinin kabulü gerekir.
Diğer taraftan, gerçek kişilerin şahsi servetlerine dahil bir gayrimenkulün, mevcut veya yeni kurulacak bir sermaye şirketine ayni sermaye olarak konulması; bu işlemi yapan ortağı sadece bu işlem nedeni ile tacir sıfatına sokmayacak, diğer faaliyetleri nedeniyle tacir sıfatına haiz olsa dahi tek başına bu işlem ticari faaliyetine dahil olmayacaktır.

(Muzaffer KÜÇÜK Yaklaşım / Kasım 2015)

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 64597866-105[280-2014]-122                          24.07.2014
Konu :Satıcılara döviz cinsinden verilen avansların değerleme günü itibariyle değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur farkının doğrudan gelir-gider mi yazılacağı yoksa yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile şirketinizin ...'da, ... tesisi yatırımı yaptığı, yapılan yatırımların büyük ölçüde ithal girdi gerektirdiği, bu sebeple gerek doğrudan yapılacak ithalatlar için yurt dışındaki satıcılara, gerekse yurt içi tedarikler için yurt içindeki satıcılara döviz cinsinden avans verildiği belirtilerek, söz konusu dövizli avansların değerleme günü itibariyle değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur farkının doğrudan     gelir-gider mi yazılacağı yoksa 163 ve 334 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri çerçevesinde yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği konularında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
...........................................................................................................................................
Buna göre, şirketinizce yapılacak yatırımlar için döviz cinsinden verilen avanslar, döviz cinsinden alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun yukarıdaki hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması, değerleme sonucu oluşan kur farklarının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.
(MDERGI Ocak 2015)

TAŞIT KREDİSİ FAİZLERİNİN TAMAMI GİDER YAZILABİLİR Mİ ? 
Gayrimenkuller gibi değerlenen taşıtlar maliyet bedeli üzerinden yasal defterlere kaydedilmek zorundadır. Maliyet bedeli ise belirli bir sürece yayılan ödemeleri kapsamaktadır. Bu süreç aktife alma ile sona ermektedir. Bir diğer anlatımla taşıtların teslim alınarak yani işletmenin mülkiyetine girerek 254.Taşıtlar Hesabına kaydedildiği ya da (serbest meslek erbabı ve ikinci sınıf tüccarlar açısından) envantere kaydedildiği anda aktife alma gerçekleşmekte ve bu anda iktisap edilme süreci sona ermektedir. Artık bu tarihten sonra ortaya çıkan ödemelerin gider ya da maliyet olarak dikkate alınması tamamen mükelleflerin ihtiyarındaolmalıdır. Dolayısıyla kredi kullanmak suretiyle taşıt iktisap eden ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbapları söz konusu taşıtları aktife aldıktan sonra ödedikleri kredi faizlerini doğrudan gider yazma hakkına sahip olmalılardır. Zaten bu husus 163 seri no.lu VUK Genel Tebliği'nde "kredi faizlerinden kuruluş dönemine ait olanlarının maliyet bedeline ilave edilmesi gerektiği, işletme dönemine ait olanlarının ise gider ya da maliyet olarak dikkate alınabileceği" şeklinde açıklanmıştır. Ancak anılan tebliğde kuruluş dönemi ve işletme dönemi kavramlarından ne anlaşılması gerektiği açıklanmamış olmasından dolayı vergi idaresi aktife alma tarihini ve bu minvalde işletme dönemi başlangıcını, hesap dönemi sonu olarak dikkate almakta ve bu nedenle aktifleştirme işleminin yapıldığı hesap dönemi sonuna kadar tahakkuk eden kredi faizlerinin maliyet bedeline eklenmesini zorunlu tutmaktadır. Oysa ki aktife alma tarihi ile hesap dönemi sonu (31.12…) farklı kavramlardır. Kuruluş/yatırım dönemininbitişi anlamına gelen aktife alma tarihine kadar hesaplanan finansman giderlerinin taşıtın maliyet bedeline eklenmesi 213 sayılı VUK'un 262'nci maddesi gereğince bir zorunluluktur. Ancak aktife alma tarihinden sonra tahakkuk eden taşıt finansman giderlerinin cari yılda dönem gideri olarak dikkate alınması hem değerleme hükümlerinin hem de 163 seri no.lu VUK Genel Tebliği'nin ruhuna uygun düşmektedir.
Danıştay ise sabit kıymet iktisabında ve dolayısıyla taşıt iktisabında ödenen kredi faizlerinin maliyete eklenmesinin yasal dayanağı bulunmadığı görüşündedir. Bir diğer anlatımla vergi yargısı 163 seri no.lu VUK Tebliği'ni dikkate almamakta ve aktife alma tarihine kadar tahakkuk eden kredi faizleri de dâhil olmak üzere tüm finansman giderlerini cari yılda dönem gideri olarak dikkate alınabileceğine hükmetmektedir. Ancak 213 sayılı VUK'un 270'inci maddesindeki özel düzenlemede yer almayan taşıtların aktife girdiği tarihe kadar tahakkuk eden finansman giderlerinin taşıtın maliyetine ilave edilmesi aynı Kanunun 262'nci maddesindeki genel düzenlemenin (maliyet bedeli tanımının) bir gereği olmaktadır.
Netice itibarıyla ticari ya da mesleki faaliyette kullanılacak olan taşıtın iktisabı için ödenen kredi faizlerinin ilgili taşıtın teslim alınarak işletmenin mülkiyetine girdikten ve kullanıma hazır hale geldikten sonra 254. Taşıtlar Hesabına kaydedildiği ya da envantere kaydedildiği ana yani aktife alındığı tarihe kadar olan kısmının kuruluş dönemi/yatırım dönemi gideri olarak taşıtın maliyet bedeline ilave edilmesi; bu tarihten sonraki kredi faizlerinin ise bilanço günü yani 31.12… tarihi beklenmeksizin (mükellefin tercihine bağlı olarak) doğrudan finansman gideri olarak kayıtlara intikal ettirilmesi 213 sayılı VUK'un değerleme hükümlerinin ruhuna uygun bir hareket tarzı olacaktır.
(Zübeyir BAKMAZ MDERGI Ocak 2015)

Maliyet Bedeli Tespiti Açısından Kur Farkları ve Kredi Faizleri
Vergi Usul Kanunu’nun 262. maddesinde yer alan maliyet bedelinin tanımı çok geniş olup muhtelif iktisadi kıymetleri (gayrimenkul, demirbaş, emtia, imal edilen emtia, zirai mahsuller ve hayvanlar) kapsamaktadır. Sabit kıymetler Vergi Usul Kanunu’nun 269. maddesine göre maliyet bedeli ile değerlenir. Sabit kıymetlerin aktifleştirilmelerinden sonra oluşacak kur farklarıyla ilgili olarak ilk açıklamalar 163 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yapılmıştır. Buna göre; yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği vurgulanmıştır.
334 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de lehe oluşacak kur farkları bakımından bir açıklama yapılmamıştır. Buna göre lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerekecektir.
238 No.lu VUK Genel Tebliği’nde yer alan, ithal edilen emtiaya bağlı olarak stokta kalan emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının, ilgili bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesinin mümkün bulunduğu belirtilmiştir. 334 Seri No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ndeki yaklaşımı genişletirsek emtia alımına bağlı olarak, döviz üzerinden yurt içinde borçlanılması halinde doğacak kur farklarının da ilgili bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesinin mümkün olduğu fikrine ulaşabiliriz.
(Altar Ömer ARPACI Yaklaşım / Ocak 2015)

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 64597866-105[280-2014]-122                          24.07.2014
Konu :Satıcılara döviz cinsinden verilen avansların değerleme günü itibariyle değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur farkının doğrudan gelir-gider mi yazılacağı yoksa yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile şirketinizin ...'da, ... tesisi yatırımı yaptığı, yapılan yatırımların büyük ölçüde ithal girdi gerektirdiği, bu sebeple gerek doğrudan yapılacak ithalatlar için yurt dışındaki satıcılara, gerekse yurt içi tedarikler için yurt içindeki satıcılara döviz cinsinden avans verildiği belirtilerek, söz konusu dövizli avansların değerleme günü itibariyle değerlenip değerlenmeyeceği, değerlenecekse oluşan olumlu veya olumsuz kur farkının doğrudan     gelir-gider mi yazılacağı yoksa 163 ve 334 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri çerçevesinde yatırımın maliyetiyle mi ilişkilendirileceği konularında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
...........................................................................................................................................
Buna göre, şirketinizce yapılacak yatırımlar için döviz cinsinden verilen avanslar, döviz cinsinden alacak hükmünde olduğundan, dönem sonlarında Vergi Usul Kanununun yukarıdaki hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması, değerleme sonucu oluşan kur farklarının kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.
(MDERGI Ocak 2015)

Katma Değer Vergisi Dahil Alacak ve Borç Senetlerinde Reeskont İşlemleri
Bu çalışmada senede bağlı alacak ve borçlarda, bu senetlerde yer alan katma değer vergisi tutarlarının reeskont işlemine tabii tutulup tutulamayacağımercek altına alınmaya çalışılmıştır. Önceki bölümlerde açıkladığımız sebeplere dayanarak alacak ve borç senetlerinde yazılı meblağın tamamı reeskont işlemine tabi tutulmalıdır. Zira senette yer alan katma değer vergisi tutarı da alıcılar için “borç”; satıcılar için ise bir “alacak” unsurudur. Katma değer vergisi açısından devlet-alıcı ve devlet-satıcı arasındaki bağ zaten mevcut olup alıcı ve satıcı arasındaki bağ ise ödeme ve tahsil bakımından ticari borç ya da ticari alacak şeklindedir. Bu nedenden dolayı da ticari bir borç ya da alacağı temsil eden alacak ve borç senetlerinin KDV dahil tutar üzerinden reeskonta tabi tutulması kanımızca yerinde olacaktır
(Özge ÖĞÜN Yeşim SALİK E-Yaklaşım / Ekim 2014)

Yangın sonucu hasar gören araçların, değeri düşen mal olarak dikkate alınıp alınmayacağı

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
DİYARBAKIR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Sayı : 71387770-130[29-2012/234]-39  25/10/2013

İlgi (a) da kayıtlı özelge talep formunda, finansal kiralama suretiyle temin ettiğiniz iş makinalarını sahibi bulunduğunuz maden ocağında kullandığınızı, terör saldırısı sonucu çıkan yangında söz konusu araçların kullanılamaz hale geldiğini, bu nedenle iş makinaları için yüklenilen (ödenen) KDV'nin, araçların kullanılamaz hale geldiği tarih itibariyle hesaplanan KDV olarak beyan edilmesi gerekip gerekmediği hususunda Başkanlığımızdan görüş talep ettiğiniz ve DYİAS özelge havuzunda mevcut özelgeye göre ilgi (b) de kayıtlı yazımızla tarafınıza bilgi verildiği tespit edilmiştir.
            3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 30/c maddesinde; deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığının yangın sebebiyle mücbir sebep ilan ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait katma değer vergisinin indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
            Başkanlığımızca yangın sebebiyle mücbir sebep ilan edilen yerlerdeki zayi olan mallar için yüklenilen KDV ye ilişkin olarak bu bent hükmüne göre işlem yapılmayacağından bu şekilde zayi olan mallara ait yüklenilen KDV için de herhangi bir düzeltme işlemi yapılmayacaktır.
            Ancak, yangın, sebebiyle Bakanlığımızca mücbir sebep ilan edilmemesi halinde yangın sonucu zayi olan mallar, Kanunun 30/c maddesi hükmü gereğince "zayi olan mal" olarak değerlendirileceğinden bu mallara ilişkin olarak yüklenilen vergilerin KDV beyannamesinin "İlave Edilecek KDV" satırında beyan edilmek suretiyle indirim hesaplarından çıkarılması gerekmektedir.
            Öte yandan, hasarlı olmaları nedeniyle Takdir komisyonlarınca hurda bedeli belirlenen ve bu değer üzerinden satışa konu edilebilecek mahiyette olan ve Vergi Usul Kanunu uygulamasında "kıymeti düşen mal" olarak değerlendirilen mallar,"zayi olan mal" olarak değerlendirilemeyeceğinden, söz konusu mallar için yüklenilen KDV tutarlarına yönelik bir düzeltme yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Aksi takdirde Kanunun 30/c maddesi hükmü gereğince gerekli düzeltmelerin yapılmasının gerekeceği tabidir.
            Bilgilerinize rica ederim.
(Vergi Dünyası Mart 2014)


T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire
Esas No : 2009/2169 Karar No : 2011/4680

Özeti : Döviz karşılığı alınan amortismana tabi varlıklara ilişkin olarak aktifleştirme tarihinden önce yapılan ödeme ile aktifleştirme tarihi arasında oluşan kur farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmadığı gibi genel giderler arasına dahil edilmesine engel bir hüküm de bulunmadığı hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Şubat 2014)


REESKONT İŞLEMLERİNDE KDV SORUNSALI

Değerleme hükümlerinden olan reeskont işlemi,  cari dönem vergi matrahının tespitinde, alacak veya borç senedinde yazılı meblağın sonraki vergilendirme dönemlerine sirayet eden vade farklarından ayrıştırılması işlemi olarak tanımlanabilir.  KDV dahil bedel üzerinden düzenlenen senetlerde, reeskonta tabi tutulacak meblağa KDV’nin de dahil olup olmadığı sorunsalı, senette temsil edilen KDV’nin artık KDV hüviyetini haiz olup olmadığının tespitiyle çözüme kavuşur. Kendisini doğuran işlemin muhasebeleştirilip ödenecek veya indirilecek KDV olarak dikkate alınmasıyla senetteki KDV, artık bir alacak veya borç niteliğini kazanır ve dolayısıyla reeskonta tabi tutulabilir.
(İlyas MERİÇ- Eski Maliye Müfettişi- Vergi Dünyası Şubat 2014)


Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması

Gelir İdaresi yukarıya alınan değerlendirmesinde vadeli çeklere reeskont uygulanmasına ilişkin eski görüşünü; Çek Kanunu’nda yapılan düzenlemeler sonrasında vadeli çek düzenlemeye imkan tanındığı ve vadeli çeklerin salt bir ödeme aracı olmak yerine senet niteliğine haiz olduğundan hareketle, bu çeklerin senetlere ilişkin hükümlere tabi tutulabileceği şeklinde değiştirmiştir. Çek Kanunun’da konuya ilişkin olarak yapılan düzenlemeler belirli bir tarihe kadar geçerli olmakla birlikte, Gelir İdaresi bu konudaki görüşünü bu tarihi dikkate almaksızın süresiz olarak değiştirmiştir. Bu anlayışta, vadeli çek uygulamasının bundan önce olduğu gibi bundan sonra da sürekli uygulanacağı varsayımı etkili olmuştur.
Bahse konu 64 Seri No.lu VUK Genel Tebliği uyarınca, yazının baş kısmında belirtilen şartları taşıyan tüm vadeli çekler 2013 yılı sonu itibariyle reeskont işlemine konu edilebilecektir.
Muzaffer KÜÇÜK (Yaklaşım / Şubat 2014)


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih: 11395140-105[262-2012/VUK-1- . . .]-1295 23/08/2013

Konu: Şirket birleşmesi sonucunda, aktife kayıtlı gayrimenkulün kayıtlı değer ile gerçek değeri arasındaki farkının bilançoda ilgili hesaplara kaydedilerek yeniden değerlenmesi ve vergilendirme hk.

İktisadi işletmelere dahil gayrimenkullerin maliyet bedeli ile değerlenmesi esas olup, piyasa fiyatıyla değerleme yapılamayacağından, değerleme sonucu sermayeye ilavesi gereken bir fonun ortaya çıkması da söz konusu olamayacaktır. Ancak sonraki yıllarda enflasyon düzeltmesi şartlarının tekrar oluşması durumunda parasal olmayan kıymetlerden olan söz konusu gayrimenkul enflasyon düzeltmesine tabi tutulabilecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.

(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih: 11395140-105[262-2012/VUK-1- . . .]-1345 26/08/2013

Konu:  İthal edilen ... ve ... montaj karşılığında yurtdışında mukim firmaya yapılan ödemelerin ürün maliyetine dahil edilmesi gerekmektedir.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)


T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire
Esas No : 2009/2169 Karar No : 2011/4680

Özeti : :Döviz karşılığı alınan amortismana tabi varlıklara ilişkin olarak aktifleştirme tarihinden önce yapılan ödeme ile aktifleştirme tarihi arasında oluşan kur farkının malın maliyetine kaydedileceği konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmadığı gibi genel giderler arasına dahil edilmesine engel bir hüküm de bulunmadığı hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)

AKTİF VE PASİF GEÇİCİ HESAP KIYMETLERİNİN DEĞERLEMESİ VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
İşletme bünyesinde gelecek bir hesap dönemine ait bir kısım peşin ödenmiş giderler olabileceği gibi, cari hesap dönemine ait olup henüz tahsil edilmemiş olan hasılat da söz konusu olabilir. Aynı şekilde, işletmenin gelecek hesap dönemlerini ilgilendiren gelirleri peşin tahsil edilmiş olabileceği gibi, cari hesap dönemine ait olup henüz ödenmemiş giderler de olabilir. İşletmelerin reel faaliyetleri ile parasal faaliyetlerinin aynı hesap dönemi içine isabet etmemesi neticesinde, bu türden tahsilat ve gider kalemleri ortaya çıkmaktadır.
Gerek muhasebe ilkeleri, gerekse vergi kanunlarının uygulanması yönünden her dönemin hasılat ve giderlerinin ait olduğu yıl hesaplarına intikal ettirilmesi esastır. VUK’nun 283 ve 287’inci maddelerinde düzenlenen “Aktif geçici hesap kıymetleri” ile “Pasif geçici hesap kıymetleri” esas olarak muhasebe teorisinde önemli yer tutan dönemsellik kavramı ve tahakkuk esasına paralel düzenlemelerdir.
Tek düzen muhasebe sisteminde, aylık ve yıllık olmalarına göre, peşin ödenen giderler "180-Gelecek Aylara Ait Giderler" ile "280-Gelecek Yıllara Ait Giderler"  hesaplarında; gelecek hesap dönemlerine ait gelirler, "181 - Gelir Tahakkukları" ile "281 - Gelir Tahakkukları" hesaplarında; peşin tahsil edilen  gelirler "380 - Gelecek Aylara Ait Gelirler" ile "480 - Gelecek Yıllara Ait Gelirler” hesaplarına; gelecek dönemlerde ödemesi yapılacak cari hesap dönemine ait ve belgeye dayalı giderler ise “381 – Gider Tahakkukları” ve “481–Gider Tahakkukları” hesaplarında muhasebeleştirilmektedir.
(İsmail BARINIR Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

ALACAK ve BORÇLAR İLE YABANCI PARALARIN DEĞERLEMESİ, REESKONT İŞLEMLERİ ve MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Alacaklar ve borçlar genel itibariyle mukayyet değerleriyle değerlenmektedir. Yabancı paraların değerlemesinde ise borsa rayicinin dikkate alınması esas olmakla birlikte, ülkemizde halihazırda bir kambiyo borsasının bulunmaması nedeniyle değerlemede uygulanacak kur Maliye Bakanlığı tarafından tespit olunmaktadır.
Senede bağlı alacak ve borçlarla ilgili olarak reeskont uygulaması hususunda, banka, banker ve sigorta şirketleri dışındaki mükelleflere ihtiyarilik tanınmıştır. Ancak, alacak senetlerini reeskonta tabi tutan mükelleflerin, aynı şekilde borç senetlerini de reeskonta tabi tutmaları gerekmektedir.
(Adem BİLGİLİ Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

MENKUL KIYMETLERİN VUK HÜKÜMLERİNE GÖRE DEĞERLEMESİ
Vergi Kanunlarımızda menkul kıymetlerin tanımına ilişkin tam olarak bir düzenleme yer almamakla beraber Vergi Usul Kanununda iktisadi kıymet niteliğindeki menkul kıymetlerin değerlemesine ilişin olarak özel düzenleme bulunmaktadır.
Vergi Usul Kanununda menkul kıymetlerin değerlemesiyle ilgili olarak üç farklı ölçüye yer verilmiştir. Bunlar:"Alış Bedeli" "Borsa Rayici" ve "Kıst Getiri" ölçüleridir.
Sermaye Piyasası Kanununda ayrıntılı tanımlanan menkul kıymetler çeşitlerine göre dönem sonu vergi matrahlarının tespitinde değerleme ölçüleri değişmektedir.
Vergi Usul Kanununda iktisadi kıymet niteliğindeki menkul kıymetlerin değerlemesine ilişin olarak yer alan hükümler bağlayıcıdır ve vergisel açıdan matrahın tespitinde bu hükümlere uyulması gerekmektedir.
(Ferhat DEMİRTAŞ Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

ENVANTER NOKSAN VE FAZLALARININ UYGULAMASI VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
İşletmeler dönem sonunda değerlemeye başlamadan önce kaydi ve fiili envanter çıkarmak sureti ile varlıklarını fiilen tespit etmektedirler. Fiilen tespit edilen bu tutarlar ile kayıtlarda izlenen tutarlar arasında herhangi bir farkın olması durumunda, “Sayım ve Tesellüm Noksanları veya Fazlaları” hesapları kullanılarak, fiili durumun gerçeğe uygun olarak muhasebeleştirilmesi sağlanmaktadır. Bu kayıtlardan sonra, söz konusu farkın nedeni araştırılıp gerek tek düzen hesap planı gerekse vergi mevzuatı göz önünde tutularak gerekli düzeltmeler yapılmalıdır.
Envanter eksik ve fazlalarının kanuni ölçülere uygun olarak muhasebeleştirilmesi mali karın doğru tespiti, dolayısıyla da ödenecek verginin doğru hesaplanmasına etki etmektedir.
(Tahir CİTER Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

İLK TESİS VE TAAZZUV GİDERLERİ İLE PEŞTEMALLIKLARIN DEĞERLEMESİ VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Büyük tutarda sabit yatırımlar ihtiva eden kurumların kuruluş safhaları çoğu zaman birden fazla yıla sirayet etmekte ve bu dönemde yüksek tutarda kuruluş ve örgütlenme maliyetleri ortaya çıkmaktadır. Ayrıca günümüz şartlarında işletme birleşmeleri ve devirleri sırasında önemli miktarlarda şerefiye tutarları ödenmesi gündeme gelebilmektedir.
İşletmelerin kuruluş aşamasında ya da kurulduktan sonra yeni şubenin açılması, işlerin devamlı bir surette genişletilmesi için yapılan ve karşılığında maddi bir kıymet elde edilmeyen giderler, ilk tesis ve taazzuv (kuruluş ve örgütlenme) giderleri olarak adlandırılmaktadır.
İşletmelerin devri esnasında ortaya çıkan, sahip oldukları ancak madden ölçülemeyen; bulunduğu yer, eğitimli ve kaliteli personel, marka bilinirliği, müşteri potansiyeli gibi bir takım özellikleri nedeniyle işletmelere aktif değerinin üzerinde devir bedelleri ödenmektedir ve bu bedel, işletmenin biraz önce belirtilen özelliklerine bağlı olarak çok yüksek tutarlara ulaşabilmektedir. Ödenen bu bedeller; vergi hukukunda peştamallık, muhasebe uygulamasında şerefiye, halk arasında ise hava parası olarak adlandırılmaktadır.
(Şaban ATUÇURAN Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

ÖZEL MALİYET BEDELİ VE MUHASEBE KAYITLARI
Özel maliyet bedeli, kira ile tutulmuş gayrimenkuller ile işletme hakkı verilmiş elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını, genişletmek veya bunların iktisadi değerini devamlı olarak artırmak için kiracı veya işletme hakkına sahip tüzel kişi tarafından yapılan normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışındaki harcamalar olarak tanımlanmaktadır.
Söz konusu varlıklar kiracılar tarafından aktife alınır ve  kira veya işletme hakkı süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Kira süresi belli olmayan özel maliyet bedelinin ise 5 yılda itfa edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca Kira veya işletme hakkı süresi dolmadan kiralanan veya işletme hakkı alınan şeyin boşaltılması veya işletme hakkının herhangi bir sebepten sona ermesi hallerinde henüz itfa edilmemiş olan özel maliyet bedelleri, boşaltma veya hakkın sona erdiği yılda bir defada gider yazılacaktır.
(Mustafa Mahir KESKİN Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)


İthalatta Ödenen Ek Mali Yükümlülüklerin Kaydı
İthalat aşamasında ortaya çıkan Gümrük Vergisi, KKDF, Toplu Konut Fonu, Anti damping Vergisi, ÖTV, ek mali yükümlülük ve Damga Vergisinin, Vergi Usul Kanunu’nun 262, 270, 274. maddelerine göre, ithal edilen malın maliyetine eklenmesi gerekmektedir. Sadece işletme için “makine” vasıflı varlıkların ithalinde yüklenilen özel tüketim vergisinin maliyete eklenmesi ya da doğrudan gider kaydedilmesi mükelleflerin iradesine bağlıdır. Bu seçimlik hak kullanılırken, dikkat edilmesi gereken husus, malın makine olmasından ziyade işletme için üretimde kullanılacak makine vasfını taşımasıdır.
Zihni Kartal (Yaklaşım aralık 2013)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder