YÜZDE 5
ORANINDA BİRİNCİ TEMETTÜ DAĞITILMASI MECBURİ DEĞİLDİR
Eski TTK'nın 466'ncı maddesindeki "... pay sahipleri için % 5 kâr
payı ayrıldıktan sonra" ibaresi, kâr dağıtımı mecburiyeti olarak
algılanmamış ve uygulanmamıştır.
Yeni TTK'nun 519'uncu maddesi, eski TTK'daki 466'ncı maddeye tamamen
paraleldir.
Nitekim 519'uncu maddenin gerekçesinde, madde üzerinde sadece kelime
seçimi anlamında rötuşlar yapıldığı, ".... İÇERİĞE TEMEL OLAN DÜŞÜNCE VE
HÜKÜMLER...." açısından herhangi bir değişikliğin amaçlanmadığı
belirtilmiştir.
Dolayısıyla eski TTK'nun 466'ncı maddesindeki "........ ayrıldıktan
sonra" ibaresinin, yeni TTK'nun 519'uncu maddesinde
"....... ödendikten sonra" haline getirilmiş olması, kâr dağıtım
mecburiyeti getirildiği şeklinde yorumlanamaz.
Uygulamada kâr dağıtmama kararı almış olan şirketler, gerek TTK
açısından, gerekse vergisel yönden herhangi bir vergi, ceza veya engelleme ile
karşılaşmamaktadır.
(Mehmet MAÇ MDERGI Mart 2015)
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL
VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef
Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 62030549-125[15-2012/144]-834
Tarih : 08/04/2014
Konu : 5811 sayılı
Kanun kapsamında sermayeye ilave edilen tutarın ortaklara dağıtılmasında gelir
vergisi tevkifatı hk.
İlgide
kayıtlı özelge talep formunda, ... Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... vergi
numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, tasfiyeye girecek olan şirketinizin
890.000,00 TL sermayesi olduğu ve bu sermaye içerisinde 5811 sayılı Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanunun yurt içinde bulunan
varlıklara ilişkin hükümlerinden yararlanılarak şirket aktifine alınan ve daha
sonra sermayeye ilave edilen tutar bulunduğu, şirketin tasfiye edilmesi halinde
5811 sayılı Kanun hükümlerince şirket aktifine alınan 400.000,00 TL'si ayni ve
350.000,00 TL'si nakdi sermayenin ortaklara hisseleri oranında dağıtılacağı
belirtilerek, ortaklara dağıtılacak söz konusu tutarlar üzerinden vergi
kesintisi yapılıp yapılmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.
..................................................................................................................................................
Bu hüküm ve
açıklamalara göre, 5811 sayılı Kanun kapsamında beyan edilerek pasifte açılan
özel bir fon hesabına alınan ve 6 ay içerisinde sermayeye eklenen tutarlar,
ticari kazancın bir unsuru olmayıp sermayenin cüz'ü sayılacağından, şirket
ortaklarına dağıtılması halinde bu tutarlar üzerinden vergi hesaplanmaması ve
vergi kesintisine tabi tutulmaması gerekmektedir.
(Vergi
Dünyası Ocak 2015)
6552 SAYILI KANUN KAPSAMINDA KASA VE
ORTAKLARDAN ALACAKLAR HESAPLARINI DÜZELTEN MÜKELLEFLERİN GİDER YAZDIKLARI TUTARLARIN
DAĞITILABİLİR TİCARİ KÂRIN TESPİTİNDE DİKKATE ALINAMAYACAĞINA DAİR GENEL TEBLİĞ
DÜZENLEMESİ
27.09.2014
tarihli Resmi Gazete'de Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan 6552 sayılı
Kanuna dair Genel Tebliğin II/A.3
numaralı bölümünde yer verilen "Öte yandan, mükelleflerce kar dağıtımı
yapılması halinde, ticari bilanço açısından dağıtılabilir ticari kar tutarı,
6552 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi kapsamında beyan edilen ve "689 Diğer
Olağandışı Gider ve Zararlar" hesabı altında muhasebeleştirilen tutarlar
dikkate alınmaksızın tespit olunacaktır." düzenlemesini af kanunlarının
ruhuna, muhasebe ve ticaret ilkelerine, ticari kazancın tespiti ilkelerine ve
Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan kâr dağıtım ilkelerine dair düzenlemeler
açısından hatalı bulduğumuzu ve bilhassa ve aynı genel tebliğde yer alan
"Kurumlar vergisi mükelleflerince 6552 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi
hükmü uyarınca yapılan beyanla ilgili olarak, söz konusu tutarların ortaklara
dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine
yönelik ilave bir tarhiyat yapılmayacaktır." düzenlemesi ile
karşılaştırıldığında ciddi bir tutarsızlık ve tezat oluşturduğunu
düşünmekteyiz.
Ancak Maliye
Bakanlığı, 6111 sayılı Kanun zamanında aynı kapsamda kasa ve ortaklardan
alacakların düzeltilmesi nedeniyle gider yazılan tutarlara dair özelgeler
bazında verdiği görüşlerini genel tebliğ düzeyinde aynen tekrarlayarak
görüşünde ısrarcı olduğunu ve uygulamaya bu şekilde yön vermek istediğini
açıkladığından ve tabii ki vergi incelemelerinde vergi müfettişlerinin özelge
ve genel tebliğlerdeki düzenlemelere uymaları zorunlu olduğundan, vergisel risk
almak istemeyen mükelleflere tavsiyemiz, beyanlarını ihtirazi kayıtla vermek ve
dava yoluna gitmek şeklinde olabilir. Bu şekilde dava yoluna gitmeden genel
tebliğde yer verilen düzenlemelere uygun şekilde hareket etmek isteyen
mükelleflere tavsiyemiz ise, 689 hesapta KKEG olarak muhasebeleştirdikleri
tutarlar nedeniyle 2014 yılında ticari zarar oluşursa, bu zarar kısmını 580
hesap altında ayrı bir alt hesap olarak takip etmeleridir. Ancak, KKEG yazılan
tutarlara rağmen 2014 yılında ticari kâr oluşuyorsa bizce şimdiden Maliye
Bakanlığı'ndan özelge talep edilmesi faydalı olacaktır. Zîra aşağıda yeniden
değineceğimiz üzere, tebliğin lafzında "gider yazılan tutarın dağıtılacak
ticari kârın tespitinde dikkate alınmayacağı" ifade edilmek suretiyle,
gider ile zarar, gelir ile kâr kavramları birbirine karıştırılmıştır
kanaatindeyiz.
Genel
Tebliğde, "689 Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar hesabı altında muhasebeleştirilen
tutarlar dikkate alınmayacak" ifadesi kullanılmıştır. Burada ciddi bir
kavram kargaşası oluşmuştur. Çünkü dağıtılabilir ticari bilanço kârından ancak
geçmiş yıl ticari bilanço zararı mahsup edilebilir. Herhangi bir yılda "gider" yazılmış bir tutarın
kârdan mahsubu muhasebe, vergi ve TTK ilkeleri ve sistematiği ve kâr dağıtım
tablosu biçimsel yapısına ve mali tablo ilkelerine aykırıdır.
Bize göre
genel tebliğdekigörüşte ısrarcı olunacaksa, söz konusu açıklamanın "Öte
yandan, mükelleflerce kar dağıtımı yapılması halinde, ticari bilanço açısından
dağıtılabilir ticari kar tutarı, 6552 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi kapsamında
beyan edilen ve "689 Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar" hesabı
altında muhasebeleştirilen tutarların yol açtığı ticari bilanço zararı dikkate
alınmaksızın tespit olunacaktır." şeklinde değiştirilmesi daha doğru
olacaktır.
(Güray
ÖĞREDİK MDERGI Kasım 2014)
KASA
MEVCUDU VE ORTAKLARDAN ALACAKLARIN 6111 SAYILI KANUN KAPSAMINDA
DÜZELTİLMESİNDEN DOĞAN ZARARIN GEÇMİŞ YIL KÂRLARINDAN MAHSUBU
Maliye
Bakanlığı Özelgesi
Tarih
: 12.03.2013
Sayı : 84098128-125[15-2012/9]-145
6111 sK.
Md. 11/2
Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve
ortaklardan alacak kayıtlarının 6111 sayılı Kanun’un 11/2. maddesi kapsamında
düzeltilmesi nedeniyle oluşan ve “Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar” hesabına
kaydedilen tutarlar gerçek anlamda ticari bir zarar niteliği taşımadığından;
söz konusu zararın, geçmiş yıl kârlarından veya yedek akçelerden mahsup
edilmesi halinde, bu mahsup işlemi kâr dağıtımı olarak değerlendirileceği ve
mahsubu yapılan tutar üzerinden de kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi
yapılacağı hk.
(Yaklaşım / Ekim 2014)
Vergi
ve Ticaret Hukuklarının Mücadelesi: yüzde 5 Kâr payı dağıtılması
Ticaret
hukukuna ait bir konuya ilişkin olarak vergi hukuku uygulamasına ait
sonuçlardan hareketle yorum yapmanın bu alanda sayıları binlerle ifade edilen
uygulayıcılarda ve şirket ortaklarında kafa karışıklığı yarattığı ortadadır. Bu
nedenle de vergi hukuku ile ticaret hukuku arasında ortaya çıkan yorum
karmaşasına konunun gerçek alanında cevap aramanın hukuki olacağı
kanaatindeyiz. Bu durumda ise yeni bir hukuki düzenleme yapılmadığı sürece
limited ve anonim şirketler açısından % 5 oranında birinci temettü ödemesinin
zorunlu hale geldiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
(Nazmi KARYAĞDI Yaklaşım / Eylül 2014)
VUK'A GÖRE OLUŞAN KÂR MI, UFRS'YE GÖRE
OLUŞAN KÂR MI DAĞITILIR ?
6102 sayılı
Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda T.T.K.'ya göre oluşan bilanço kârı dağıtılabilecekken,
6335 sayılı kanunda özellikle 8'inci ve
9'üncü maddelerinde 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunun 64'üncü ve 88'inci
maddelerine yapılan değişikliklerle bilanço kârı Vergi Usul Kanunu'na göre
oluşan kâr niteliğine bürünmüştür.
Yukarıda
değinildiği üzere, V.U.K. hükümlerine tabi ve bilanço usulüne göre defter tutan
mükelleflerin yevmiye defterlerinde, kayıtlarını Maliye Bakanlığınca yayımlanan
Tekdüzen Hesap Planı çerçevesinde tutmak ve mali tablolarını bu hükümlere göre
düzenlemek mecburiyetindedir.
UFRS
çerçevesindeki oluşturulan mali raporlar sadece ilgili standartlara göre
gösterim amaçlı olduğundan bu ilkelere göre hazırlanacak mali tablolar esas
alınarak kâr dağıtımı yapılamaz.
Sadece SPK'ya
tabi halka açık şirketlerde kâr dağıtımlarında
UFRS'ye göre saptanan bilanço kârları dikkate alınır.
(Buğra
AKKİRAY MDERGI/Temmuz 2014)
SERMAYE ŞİRKETLERİNDE KAR DAĞITIMI
ZORUNLUMUDUR?
6102 sayılı
yeni TTK, ilgili 519/2-c maddesinde, yürürlükten kaldırılan 6762 eski TTK’nın
466/3. maddesine göre bir farklılık getirmişse de, gerekçesinde “içeriğe temel
olan düşünce ve hükümlerin” değişmediğini açık biçimde ifade etmiştir.
Yürürlükten
kalkan 6762 sayılı TTK ise, yukarıda açıkça anlatıldığı gibi tedvin tarzı
itibariyle %5 kar dağıtım zorunluluğuna
yönelik bir yoruma imkân vermemekte, dolayısıyla mevcut düzenleme çerçevesinde
sermaye şirketlerinin %5 kar dağıtma zorunluluğu bulunmamaktadır. Dolayısıyla
fiilen mevcut olan ve “zorunlu bir kar dağıtımını esas almayan” uygulamanın değiştirilmesine
gerek olmadığı düşünülmektedir.
Anonim
şirketler için geçerli olan bu durum yapılan son değişikliklerle anonim
şirketlere paralel hale getiren limited şirketler içinde geçerlidir.
(Uğurcan
ÖZSES Vergi Dünyası/Haziran 2014)
TTK. HÜKÜMLERİNE GÖRE
KÂR PAYI AVANSI DAĞITIMI, HESAPLANMASI VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Türk
Ticaret Kanunu şirketin ortaklara “iştirak taahhüdünden doğan borç” dışında,
anonim şirket pay sahiplerinin ve limited şirket ortaklarının şirkete
borçlanmaları yasaklanmıştır. Bunun yanında, 1 Temmuz 2012 öncesinde şirkete
borçlanan pay sahiplerine ve ortaklara, borçlarını, 1 Temmuz 2015 tarihine
kadar, nakdî ödeme yaparak tamamen tasfiye etmeleri konusunda bir süre tanınmıştır.
TTK 358. maddesine göre, anonim şirket pay sahipleri ve limited şirket
ortakları, şu iki şart mevcut ise şirkete borçlanabilecek; bu şartlar yok ise
borçlanma yasağı ihlal edilmiş sayılacak ve ilgililerin cezalandırılması yoluna
gidilecektir. Şartlardan birincisi; pay sahibinin sermaye taahhüdünden doğan
vadesi gelmiş borçlarını ifa etmesidir. İkincisi ise, şirketin geçmiş yıl
zararları varsa, serbest yedek akçelerle kârı toplamının bu zararları
karşılayacak düzeyde olmasıdır.
Bu
durumda şirket ortaklarının yönetimde bulunanlara huzur hakkı ödenirken, bütün
ortaklara kar payı avansı verilmesi imkanı gelmiştir. Özellikle yeni TTK
uygulamasıyla şirket ortaklarının kendi ve ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak
için şirketten huzur hakkı almaları veya kar payı avansı alması uygun
olacaktır.
(Prof. Dr. Necdet SAĞLAM Vergi Sorunları
Dergisi Nisan 2014)
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞI
BÜYÜK
MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef
Hizmetleri Grup Müdürlüğü
Tarih:
20.02.2012- B.07.1.GİB.4.99.16.02-GVK -
94-52
Konu: Geçmiş yıllar zararlarının geçmiş
yıllar karlarından mahsup edilmesi durumunda tevkifat yapılmayacağı hakkında
(Vergi
Sorunları Dergisi Mart 2014)
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL
VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef
Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Tarih:
23.02.2012- B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 9-707
Konu: Tasfiye dönemine ait zararın, yasal
yedekler ve geçmiş yıl kârlarından mahsubu hakkında
Özeti: Şirketinizin
tasfiyesi sonucu oluşan zararın geçmiş yıl kârlarına ve/veya yasal yedeklere
mahsup edilmesi işleminde, nakden veya hesaben bir ödeme bulunmamaktadır. Bu
nedenle, geçmiş yıl kârlarının ve/veya yasal yedeklerin geçmiş yıl zararlarına
mahsup edilmesi işlemi, kar payı dağıtımı olarak değerlendirilmeyecek ve kar
payı dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılmayacaktır.
(Vergi
Sorunları Dergisi Mart 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder