17 Mart 2016 Perşembe

TTK

ZARAR TELAFİ FONU ADI ALTINDA OLUŞTURULAN FONLAR FİRMALAR AÇISINDAN BİR GELİR UNSURU MUDUR?
Vergi mevzuatında çok fazla bir geçmişe sahip olmayan zarar telafi fonunun mahiyeti hakkında tartışmalar devam etmektedir. Fonu gelir unsuru olarak kabul etmeyenler; ilgili fonun T.T.K.’ da belirtilen zorunluluk gereği oluşturulduğunu ve kurum kazancına ekleyip vergilemenin adaletli bir yaklaşım olmadığını savunmaktadır.
Fonu bir gelir unsuru olarak görenler ise; fonun amacına uygun kullanılmadığı takdirde, kurum kazancına dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hatta bu görüşü savunanlar, zarar telafi fonunun yüksek tutarda ve sürekli zarar eden firmalar tarafından oluşturulduğunu, firmaların fonu oluştururken ki amacının oluşan zararı telafi etmek olduğunu belirtip, fonun kurum kazancına eklense dahi zararla mahsup edileceği ve bu durumda bile firma kara geçmeyeceği için, ortada vergilenecek bir kazanç olmayacağını belirtmektedirler. Yani bu görüşe göre; zarar telafi fonu kurum kazancına eklense dahi, bir zarar azaltımı sonucu doğuracak ve fonun vergilenmesi gibi bır durum olmayacaktır.
Vergi mevzuatımızda zarar telafi fonu ile alakalı bir düzenlememe bulunmamakla birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 01.06.2012 tarih ve B.07.1.GİB.0.06.49-010.01-11 sayılı özelgesinde, oluşturulan ve sermayeye eklenmeyen zarar telafi fonunun gelir unsuru olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Özelgenin bu şekilde verilmesindeki temel etken ise, yitirilen sermayenin telafi edilmesi amacıyla konulan fonun sermayeye eklenmemesi olarak gösterilmiştir.
T.T.K.’nın 376’ncı maddesinde belirtildiği üzere oluşan sermaye kayıplarını ortadan kaldırmak için öngörülen seçeneklerden biri olan zarar telafi fonu uygulaması, genel kurul kararı alınıp, oluşturulan fonun sermayeye eklenmesi veya zarar ile mahsup edilmesi şartı ile kurum için bir gelir unsuru olarak sayılmamalıdır. Fona ödeme yapan ortaklar açısından ise, yapılan ödemenin, fonu oluşturan kurumun ilgili fonu sermayeye eklemesi veya zarar ile mahsup etmesine kadar hangi hesapta izleneceği ile ilgili idarenin net bir açıklaması olmamakla birlikte; yazımızın 1’inci bölümünde ki özelgede yer alan “...Bu çerçevede, sermaye tamamlama fonu adı altında ödenen tutarlar, kurucu ortağı olduğunuz iştirakiniz tarafından Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında sermayeye ilave edilmediğinden, söz konusu tutarların iştiraklerin maliyet bedeline eklenmesi de mümkün değildir.” açıklaması kapsamında değerlendirilebilir. Mali idare verdiği özelgede fona ödenen tutarın, ödeme yapılan iştirak tarafından sermayeye eklenmemesi sebebiyle, yapılan ödemenin iştirakler hesabının maliyetine eklenemeyeceğini belirtmiştir. Yapılan açıklamadan, iştirakin oluşturulan fon tutarını sermayeye eklemesi durumunda, söz konusu ödemenin,ödemeyi yapan kurum tarafından iştirakler hesabının maliyeti ile ilişkilendirilmesinde mali idare tarafından bir sakıncasını olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
 Ancak, bu şartlar sağlanmadığında, mevcut fonun oluşturulma gayesi ortadan kalkacağından, söz konusu tutar, fonun oluştuğu kurum açısından bir gelir unsuru olarak kabul edilmeli, fona ödeme yapan ortaklar açısından ise gider olarak dikkate alınmamalıdır.
(R. Salih ŞENTÜRK VSD Eylül 2014)

YENİ TTK’DA HUKUKİ SORUMLULUĞA İLİŞKİN YENİ BİR KAVRAM: “FARKLILAŞTIRILMIŞ TESELSÜL”
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin, limited şirketlerde ise müdürlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin esaslar yeniden kaleme alınmış; bu kapsamda mutlak teselsül ilkesi terk edilerek farklılaştırılmış teselsül kuralına geçilmiştir. Mutlak teselsülde, birden çok kişi, birlikte verdikleri zarardan zarar görene karşı hep birlikte sorumlu idi. Farklılaştırılmış teselsülde ise birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları halinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır. Bu sistemde, borçluların alacaklıya karşı müteselsil sorumluluğu devam etmekle birlikte, müteselsil borçluların sorumluluk miktarı bakımından farklılaşmaya gidilmesine imkan sağlanmaktadır. Farklılaştırılmış teselsül ile yeni bir borç ortaya çıkmamakta, borcun ifa tarzı değiştirilmektedir.
Mahkeme, hukuki sorumluluk çerçevesinde tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağını, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyecektir. Bu belirleme yapılırken TTK’nın 553. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri de dikkate alınacaktır.
Öte yandan, bir hukuki sorumluluk davasında davacılar, her bir yönetim kurulu üyesinin sorumluluk oranını ayrı ayrı belirtmek zorunda değildir. Birden çok sorumlu kişinin zararın tamamı için birlikte dava edebilmesi ve hakimin aynı davada her bir davalının tazminat borcunu belirlemesini isteyebilmesi mümkündür. İfade edelim ki, birden çok sorumlu arasındaki başvuru (rücu), durumun bütün gerekleri dikkate alınarak hakim tarafından tespit edilecektir.
Getirilen düzenleme, hukuki sorumluluk davası açan şirket tüzel kişiliği, pay sahipleri ve alacaklıların tazminini güçleştirecektir. Davacılar, tazminatın bir kısmını ya da tamamını tahsil edememe durumuyla karşı karşıya kalabilecektir. Ancak kanun koyucunun mevzuya yaklaşımı davacılardan ziyade hukuki sorumluluk kapsamında bulunan davalılar (yönetim kurulu üyeleri ve müdürler) açısından adaleti sağlamaktır. Bununla birlikte konunun, menfaatler dengesine uygun olarak, davalıların yanında davacıların da haklarını koruyacak şekilde ele alınmasının daha yerinde olacağı hususu şimdiden öğretide tartışılmaya başlanmıştır.
 (Mustafa YAVUZ Vergi Sorunları Haziran 2014)

KANUNİ YEDEK AKÇE AYRIMINDA VE KULLANIMINDA HOLDİNG ŞİRKETLERE TANINAN İSTİSNALAR
TTK’nun 519’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, kanuni yedek akçelerin harcama sınırı ve amaçları gösterilmiş ve “genel kanunî yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir.” denilmiştir. Ancak, holding şirketler, anılan hükümden de ayrık tutulmuştur. Dolayısıyla, holding şirketler, esas veya çıkarılmış sermayelerinin yarısının altında kalan kanuni yedek akçelerini serbestçe kullanabilirler. Diğer bir deyişle, holding şirketler, esas sözleşme ile başkaca bir amaca özgülenmedikleri müddetçe, kanuni yedek akçelerini, şirket esas sermayesinin yarısının altında kalmış olsa dahi, kâr dağıtımında veya esas sermaye artırımında kullanabilirler. fakat, bu kullanım nedeniyle kanuni yedek akçelerinin yasal tavanın altına düşmesi durumunda, birinci tertip kanuni yedek akçe ayrımına devam edilmesi zorunluluğu doğacağının hatırda tutulması gerekir.
(Soner ALTAŞ Vergi Dünyası/Haziran 2014)

14 Şubat 2014 Tarihine Kadar Sermayelerini Artır(a)mayan Anonim ve Limited Şirketler Ne Olacak?
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, esas sermaye sistemindeki anonim şirketlerin sahip olacakları asgari sermaye tutarı 50.000 TL olarak korunmuş, limited şirketlerin sahip olacağı asgari sermaye tutarı ise 10.000 TL’ye yükseltilmiş, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası ile de 1 Temmuz 2012 tarihinden önce kurulmuş olup da esas sermayesi 50.000 TL’nin altında kalan anonim şirketler ile 10.000 TL’nin altında kalan limited şirketlere, TTK’nın yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde, yani en geç 14.02.2014 tarihine kadar sermayelerini TTK’da öngörülen asgari tutarlara yükseltmeleri için süre tanınmıştı. Bu süreye rağmen sermayesini artırmayan şirketler ise infisah etmiş sayıldı ve sermaye artırımına gitmeyen binlerce şirket münfesih oldu. İşte, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası gereği 14.02.2014 tarihine kadar sermayelerini TTK’da öngörülen asgarî tutarlara yükseltmeyip de infisah etmiş sayılan anonim ile limited şirketler, davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları yok ise, TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kolay bir şekilde tasfiye edileceklerdir.
Ancak, TTK’nın geçici 7. maddesi gereği ticaret sicilinden kaydı silinen bu şirketlerin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar, haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirketin yeniden ihyasını isteyebilirler. Kolaylaştırılmış tasfiye ve terkine imkan sağlayan TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca yapılacak tescil ve kayıt silme işlemleri her türlü harçtan, bu işlemler için düzenlenecek kağıtlar ise damga vergisinden müstesnadır. Anılan madde kapsamında Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanacak olan ilânlardan da herhangi bir ücret alınmaz. TTK’nın geçici 7. maddesi gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen anonim ile limited şirketlerin ortaya çıkabilecek malvarlığı, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren 10 yıl sonra Hazine’ye intikal eder. Ayrıca, ticaret sicilinden kaydı silinen anonim şirketlerin kanuni temsilcileri ile limited şirket ortaklarının, silinme tarihinden önceki kamu borçlarından doğan sorumlulukları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında devam eder.
(Soner ALTAŞ Yaklaşım / Nisan 2014) 


ANONİM ŞİRKETLERİN KENDİ PAYLARINI İKTİSAP ETMESİ İŞLEMİNİN TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİSEL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda, 6762 sayılı önceki Ticaret Kanunumuzda yasak olan şirketin kendi paylarını iktisap etmesi sınırlı olarak serbest bırakılmıştır. Anonim şirketlerin genel kurul kararı ile esas veya çıkarılmış sermayelerinin en az onda biri oranında paylarını iktisap edebilecekleri öngörülmüştür.
Anonim şirketin kendi paylarını genel kurul kararı ile iktisap edebilmesinin koşulları bulunmaktadır. Kanunda sayılan bu şartların gerçeklemesi halinde iktisap işlemi olabilmektedir. Hisse iktisabının TTK’da şartları bir bir sayılmış olmasına rağmen vergi kanunlarımızda konuya doğrudan muhatap alan açıklamalar bulunmamaktadır.
(Yunus ELMAS Vergi Sorunları Dergisi Şubat 2014)

ANONİM VE LİMİTED ŞİRKETLERDE ORTAKLAR VE YÖNETİM KURULU
Rüçhan hakkı nedir?
Rüçhan hakkı, yeni pay senedi çıkarmak sureti ile (bedelli) yapılan sermaye artırımı sonucunda ortaya çıkacak yeni paylardan öncelikli olarak mevcut pay sahiplerinin sermaye payları ile orantılı olarak satın alım hakkını ifade etmektedir.
Anonim şirket yönetim kurulu üyeleri görevden alınabilirler mi?
6102 sayılı TTK’ya göre, anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, ister seçimle gelmiş ister esas sözleşme ile atanmış olsunlar, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabilirler (YTTK md. 364/f.1). TTK yönetim kurulu üyelerinin görevden alınması için, genel kurul toplantısının gündeminde ilgili bir maddenin bulunmasını veya gündemde madde bulunmasa dahi haklı bir sebebin bulunmasını şart koşmuştur (YTTK md. 364/f.1).
Hüküm haklı sebebin niteliği ile ilgili herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Yolsuzluk, yetersizlik, bağlılık yükümünün ihlâli, birçok şirkette üyelik sebebiyle görevin ifasında güçlük, geçimsizlik, nüfuzun kötüye kullanılması, haklı sebeptir. 
Görevden alınan anonim şirket yönetim kurulu üyesinin tazminat hakkı var mıdır?
Görevden alınan yönetim kurulu üyesinin tazminat hakkının saklı tutulması TTK’nın görevden alma konusunda getirdiği yeni bir düzenlemedir.
Limited şirket ortakları ortaklıktan ayrılabilir mi?
6102 sayılı TTK’nın 638. maddesinin birinci fıkrasında “Şirket sözleşmesi, ortaklara şirketten çıkma hakkını tanıyabilir, bu hakkın kullanılmasını belirli şartlara bağlayabilir.” denilmiştir.  Dolayısıyla, limited şirket sözleşmesine hüküm koymak suretiyle, ortaklara şirketten çıkma hakkı tanınabilir. Bu hak herhangi bir şarta bağlanmayacağı gibi belirli şartların varlığı halinde de öngörülebilir.
Limited şirket sözleşmesinde ortaklıktan ayrılma hakkı düzenlenmemişse ortak şirketten ayrılabilir mi?
Şirket sözleşmesinde bu konuda bir hükmün yer almaması halinde de ortak şirketten çıkma hakkını kullanabilir. Şirket sözleşmesinde ortaklıktan çıkma hususunun düzenlenmemiş olması, ortağın hiçbir surette şirketten çıkmayacağı manasına gelmez. Ancak, bu durumda ortağın mahkemeye başvurması ve çıkmanın haklı bir sebebe dayanması gerekir. Zira, YTTK’nın 638. maddesinin ikinci fıkrasında, “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir.” denilmiştir.
Şirketten çıkma davası açılması için haklı sebepler nelerdir?
TTK’da da “haklı sebep”lerin nelerden ibaret olduğuna değinilmemiştir. Bu nedenle, çıkma isteğinde bulunan ortağın öne sürdüğü sebebin gerçekten var olup olmadığını yahut haklı olup olmadığını mahkeme kararlaştıracaktır. 
Diğer ortaklar da çıkma davasına katılabilir mi?
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda, bir çıkma davası bağlamında, kendilerini çıkma davasının davacısı ortak ile aynı konumda gören, yani çıkmaya ilişkin şirket sözleşmesi hükmüne dayanacak gerekçeleri veya kendi bakımlarından haklı sebepleri bulunan ortaklara çıkma davasına katılma hakkı tanınmıştır. Bu suretle arzu eden ortak kendisine eşit işlem yapılmasını talep edebilecek, bir diğer söyleyişle aynı olanaktan yararlanabilecektir.
Limited şirket ortağı şirketten çıkarılabilir mi?
6102 sayılı TTK’da “Şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebilir” denilerek, bir ortağın şirketten çıkarılabileceği sebeplerin şirket sözleşmesinde öngörülmesine olanak tanınmıştır. Ortak, çıkarma kararına karşı, kararın noter aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabilir.
Şirket sözleşmesinde bulunmasa dahi limited şirket ortağı ortaklıktan çıkarılabilir mi?
TTK, limited şirkete, sözleşme dışında da ortaklıktan çıkarma hakkı tanımıştır. Dolayısıyla, şirket sözleşmesinde hüküm bulunmasa yahut sözleşmede yer alan sebepler arasında yer almasa dahi, haklı bir sebebin ortaya çıkması durumunda, şirket ortaklıktan çıkarma davası açabilir.
Limited şirketten çıkarılan ortağın hakları nelerdir?
6102 sayılı TTK’da açıkça “Ortak şirketten ayrıldığı takdirde, esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını haizdir.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrılma çıkma ve çıkarılma ile doğal çıkma hali olan ölümü de kapsar.
Ayrılma akçesi ne zaman muaccel olur?
Eski TTK ayrılma akçesinin ne zaman muaccel olacağına ilişkin bir hüküm içermemekte iken, bu husus YTTK’da açıkça düzenlenmiştir. YTTK’ya göre ayrılma akçesi; “şirket kullanılabilir bir özkaynak üzerinde tasarruf ediyorsa, ayrılan kişinin esas sermaye payları devredilebiliyorsa, esas sermaye, ilgili hükümlere göre azaltılmışsa” ayrılma ile muaccel olur.
Yönetim kurulu üyelerinin bilgi alma talebi reddedilebilir mi?
Yönetim kurulu üyelerinden her biri şirketin tüm iş ve işlemleri hakkında bilgi isteme, soru sorma ve inceleme yapma hakkına sahiptir. Bir üyenin istediği, herhangi bir defter, defter kaydı, sözleşme, yazışma veya belgenin yönetim kuruluna getirtilmesi, kurulca veya üyeler tarafından incelenmesi ve tartışılması ya da herhangi bir konu ile ilgili yöneticiden veya çalışandan bilgi alınması reddedilemez. Yönetim kurulu toplantılarında, yönetim kurulunun bütün üyeleri gibi, şirket yönetimiyle görevlendirilen kişiler ve komiteler de bilgi vermekle yükümlüdür.
Bilgi alma talebi reddedilen yönetim kurulu üyesi ne yapmalıdır?
Üyenin talebinin reddi halinde, eğer üye talebini yönetim kurulu başkanına yapmamışsa, bilgi alma, soru sorma ve inceleme yapma istemini yönetim kurulu başkanına iletir. Başkan üyenin, bilgi alma, soru sorma ve inceleme yapma istemini reddederse, konu iki gün içinde yönetim kuruluna getirilir. Kurulun toplanmaması veya bu istemi reddetmesi hâlinde ise üye şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurabilir.


ANONİM ŞİRKETLERDE GENEL KURUL
TTK’nun 408. Maddesinde öngörülen anonim şirket genel kurullarının devredilemez görev ve yetkileri nelerdir?
 1) Esas sözleşmenin değiştirilmesi
2) Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları
3) Kanun’da öngörülen istisnalar dışında denetçinin ve işlem denetçilerinin seçimi ile görevden alınmaları
4) Finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil, kullanılmasına dair kararların alınması
5) Kanun’da öngörülen istisnalar dışında şirketin feshi
6) Önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı
TTK’nun diğer maddelerinde öngörülen devredilemez görev ve yetkiler nelerdir?
1) Birleşme, bölünme ve tür değiştirme kararları
2) Payların itibari değerinden düşük veya yüksek bedelle çıkarılması
3) Kuruluştan itibaren iki yıl içinde devralınacak veya kiralanacak işletmeler/ayınlar hakkında karar verilmesi
4) Sermayenin üçte ikisinin karşılıksız kalması
5) Şirketin kendi paylarını iktisap veya rehin olarak kabul etmesi
6) Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma yasağının kaldırılması
7) Yönetim kurulu üyelerinin şirketle rekabet yasağının kaldırılması
8) Şirket iç yönergesinin onaylanması
9) Özel denetim istemine karar verilmesi
10) Sermaye artırımı/azaltımı kararı alınması
11) İntifa senedi çıkarılması
12) Borçlanma senedi ve menkul kıymet çıkarılması

TİCARİ DEFTERLER

Hangi defterler açılış ve kapanış onayına tabidir?
VUK’na göre yevmiye defteri ile envanter defteri açılış ve kapanış tasdiğine tabidir. TTK’na göre ticari defterlerin tümü (yevmiye, kebir, envanter, pay defteri, yönetim kurulu karar defteri, genel kurul toplantı ve müzakere defteri) açılış tasdiğine, yevmiye ve yönetim kurulu karar defteri kapanış tasdiğine tabidir.
Kapanış onayları ne zaman yapılacaktır?
Kapanış onayları, izleyen faaliyet döneminin üçüncü ayının sonuna kadar notere yaptırılmak zorundadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder