ZARAR
TELAFİ FONU ADI ALTINDA OLUŞTURULAN FONLAR FİRMALAR AÇISINDAN BİR GELİR UNSURU
MUDUR?
Vergi
mevzuatında çok fazla bir geçmişe sahip olmayan zarar telafi fonunun mahiyeti
hakkında tartışmalar devam etmektedir. Fonu gelir unsuru olarak kabul
etmeyenler; ilgili fonun T.T.K.’ da belirtilen zorunluluk gereği
oluşturulduğunu ve kurum kazancına ekleyip vergilemenin adaletli bir yaklaşım
olmadığını savunmaktadır.
Fonu bir
gelir unsuru olarak görenler ise; fonun amacına uygun kullanılmadığı takdirde,
kurum kazancına dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hatta bu görüşü
savunanlar, zarar telafi fonunun yüksek tutarda ve sürekli zarar eden firmalar
tarafından oluşturulduğunu, firmaların fonu oluştururken ki amacının oluşan
zararı telafi etmek olduğunu belirtip, fonun kurum kazancına eklense dahi
zararla mahsup edileceği ve bu durumda bile firma kara geçmeyeceği için, ortada
vergilenecek bir kazanç olmayacağını belirtmektedirler. Yani bu görüşe
göre; zarar telafi fonu kurum kazancına eklense dahi, bir zarar azaltımı
sonucu doğuracak ve fonun vergilenmesi gibi bır durum olmayacaktır.
Vergi
mevzuatımızda zarar telafi fonu ile alakalı bir düzenlememe bulunmamakla
birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 01.06.2012 tarih ve
B.07.1.GİB.0.06.49-010.01-11 sayılı özelgesinde, oluşturulan ve sermayeye
eklenmeyen zarar telafi fonunun gelir unsuru olarak kabul edilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Özelgenin bu şekilde verilmesindeki temel etken ise, yitirilen
sermayenin telafi edilmesi amacıyla konulan fonun sermayeye eklenmemesi olarak
gösterilmiştir.
T.T.K.’nın
376’ncı maddesinde belirtildiği üzere oluşan sermaye kayıplarını ortadan
kaldırmak için öngörülen seçeneklerden biri olan zarar telafi fonu uygulaması,
genel kurul kararı alınıp, oluşturulan fonun sermayeye eklenmesi veya zarar ile
mahsup edilmesi şartı ile kurum için bir gelir unsuru olarak sayılmamalıdır.
Fona ödeme yapan ortaklar açısından ise, yapılan ödemenin, fonu oluşturan
kurumun ilgili fonu sermayeye eklemesi veya zarar ile mahsup etmesine kadar
hangi hesapta izleneceği ile ilgili idarenin net bir açıklaması olmamakla
birlikte; yazımızın 1’inci bölümünde ki özelgede yer alan “...Bu çerçevede,
sermaye tamamlama fonu adı altında ödenen tutarlar, kurucu ortağı olduğunuz
iştirakiniz tarafından Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında sermayeye ilave
edilmediğinden, söz konusu tutarların iştiraklerin maliyet bedeline eklenmesi
de mümkün değildir.” açıklaması kapsamında değerlendirilebilir. Mali idare
verdiği özelgede fona ödenen tutarın, ödeme yapılan iştirak tarafından sermayeye
eklenmemesi sebebiyle, yapılan ödemenin iştirakler hesabının maliyetine
eklenemeyeceğini belirtmiştir. Yapılan açıklamadan, iştirakin oluşturulan fon
tutarını sermayeye eklemesi durumunda, söz konusu ödemenin,ödemeyi yapan kurum
tarafından iştirakler hesabının maliyeti ile ilişkilendirilmesinde mali idare
tarafından bir sakıncasını olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Ancak,
bu şartlar sağlanmadığında, mevcut fonun oluşturulma gayesi ortadan
kalkacağından, söz konusu tutar, fonun oluştuğu kurum açısından bir gelir
unsuru olarak kabul edilmeli, fona ödeme yapan ortaklar açısından ise gider
olarak dikkate alınmamalıdır.
(R. Salih ŞENTÜRK VSD Eylül 2014)
YENİ
TTK’DA HUKUKİ SORUMLULUĞA İLİŞKİN YENİ BİR KAVRAM: “FARKLILAŞTIRILMIŞ TESELSÜL”
6102 sayılı
Türk Ticaret Kanununda anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin, limited
şirketlerde ise müdürlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin esaslar yeniden kaleme
alınmış; bu kapsamda mutlak teselsül ilkesi terk edilerek farklılaştırılmış
teselsül kuralına geçilmiştir. Mutlak teselsülde, birden çok kişi, birlikte
verdikleri zarardan zarar görene karşı hep birlikte sorumlu idi.
Farklılaştırılmış teselsülde ise birden çok kişinin aynı zararı tazminle
yükümlü olmaları halinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine
göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle
birlikte müteselsilen sorumlu olacaktır. Bu sistemde, borçluların alacaklıya
karşı müteselsil sorumluluğu devam etmekle birlikte, müteselsil borçluların
sorumluluk miktarı bakımından farklılaşmaya gidilmesine imkan sağlanmaktadır.
Farklılaştırılmış teselsül ile yeni bir borç ortaya çıkmamakta, borcun ifa
tarzı değiştirilmektedir.
Mahkeme,
hukuki sorumluluk çerçevesinde tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, zarar
ile eylem arasındaki illiyet bağını, durumun gereğini ve özellikle kusurun
ağırlığını göz önüne alarak belirleyecektir. Bu belirleme yapılırken TTK’nın
553. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri de dikkate alınacaktır.
Öte yandan,
bir hukuki sorumluluk davasında davacılar, her bir yönetim kurulu üyesinin
sorumluluk oranını ayrı ayrı belirtmek zorunda değildir. Birden çok sorumlu
kişinin zararın tamamı için birlikte dava edebilmesi ve hakimin aynı davada her
bir davalının tazminat borcunu belirlemesini isteyebilmesi mümkündür. İfade
edelim ki, birden çok sorumlu arasındaki başvuru (rücu), durumun bütün
gerekleri dikkate alınarak hakim tarafından tespit edilecektir.
Getirilen
düzenleme, hukuki sorumluluk davası açan şirket tüzel kişiliği, pay sahipleri
ve alacaklıların tazminini güçleştirecektir. Davacılar, tazminatın bir kısmını
ya da tamamını tahsil edememe durumuyla karşı karşıya kalabilecektir. Ancak
kanun koyucunun mevzuya yaklaşımı davacılardan ziyade hukuki sorumluluk
kapsamında bulunan davalılar (yönetim kurulu üyeleri ve müdürler) açısından
adaleti sağlamaktır. Bununla birlikte konunun, menfaatler dengesine uygun
olarak, davalıların yanında davacıların da haklarını koruyacak şekilde ele
alınmasının daha yerinde olacağı hususu şimdiden öğretide tartışılmaya
başlanmıştır.
(Mustafa YAVUZ Vergi Sorunları Haziran 2014)
KANUNİ YEDEK AKÇE AYRIMINDA VE
KULLANIMINDA HOLDİNG ŞİRKETLERE TANINAN İSTİSNALAR
TTK’nun
519’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, kanuni yedek akçelerin harcama sınırı ve
amaçları gösterilmiş ve “genel kanunî yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış
sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin
iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne
geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için
kullanılabilir.” denilmiştir. Ancak, holding şirketler, anılan hükümden de
ayrık tutulmuştur. Dolayısıyla, holding şirketler, esas veya çıkarılmış
sermayelerinin yarısının altında kalan kanuni yedek akçelerini serbestçe
kullanabilirler. Diğer bir deyişle, holding şirketler, esas sözleşme ile
başkaca bir amaca özgülenmedikleri müddetçe, kanuni yedek akçelerini, şirket
esas sermayesinin yarısının altında kalmış olsa dahi, kâr dağıtımında veya esas
sermaye artırımında kullanabilirler. fakat, bu kullanım nedeniyle kanuni yedek
akçelerinin yasal tavanın altına düşmesi durumunda, birinci tertip kanuni yedek
akçe ayrımına devam edilmesi zorunluluğu doğacağının hatırda tutulması gerekir.
(Soner ALTAŞ
Vergi Dünyası/Haziran 2014)
14
Şubat 2014 Tarihine Kadar Sermayelerini Artır(a)mayan Anonim ve Limited
Şirketler Ne Olacak?
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, esas sermaye sistemindeki anonim
şirketlerin sahip olacakları asgari sermaye tutarı 50.000 TL olarak korunmuş,
limited şirketlerin sahip olacağı asgari sermaye tutarı ise 10.000 TL’ye
yükseltilmiş, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası ile de 1 Temmuz 2012
tarihinden önce kurulmuş olup da esas sermayesi 50.000 TL’nin altında kalan
anonim şirketler ile 10.000 TL’nin altında kalan limited şirketlere, TTK’nın
yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde, yani en geç 14.02.2014 tarihine kadar
sermayelerini TTK’da öngörülen asgari tutarlara yükseltmeleri için süre
tanınmıştı. Bu süreye rağmen sermayesini artırmayan şirketler ise infisah etmiş
sayıldı ve sermaye artırımına gitmeyen binlerce şirket münfesih oldu. İşte,
6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası gereği 14.02.2014 tarihine kadar
sermayelerini TTK’da öngörülen asgarî tutarlara yükseltmeyip de infisah etmiş
sayılan anonim ile limited şirketler, davacı veya davalı sıfatıyla devam eden
davaları yok ise, TTK’nın geçici 7. maddesi kapsamında kolay bir şekilde
tasfiye edileceklerdir.
Ancak, TTK’nın geçici 7. maddesi gereği ticaret sicilinden kaydı silinen
bu şirketlerin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar, haklı sebeplere
dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirketin
yeniden ihyasını isteyebilirler. Kolaylaştırılmış tasfiye ve terkine imkan
sağlayan TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca yapılacak tescil ve kayıt silme
işlemleri her türlü harçtan, bu işlemler için düzenlenecek kağıtlar ise damga
vergisinden müstesnadır. Anılan madde kapsamında Türkiye Ticaret Sicili
Gazetesi’nde yayımlanacak olan ilânlardan da herhangi bir ücret alınmaz.
TTK’nın geçici 7. maddesi gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen anonim
ile limited şirketlerin ortaya çıkabilecek malvarlığı, unvana ilişkin kaydın
silindiği tarihten itibaren 10 yıl sonra Hazine’ye intikal eder. Ayrıca,
ticaret sicilinden kaydı silinen anonim şirketlerin kanuni temsilcileri ile
limited şirket ortaklarının, silinme tarihinden önceki kamu borçlarından doğan
sorumlulukları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
kapsamında devam eder.
(Soner ALTAŞ Yaklaşım / Nisan 2014)
ANONİM ŞİRKETLERİN KENDİ PAYLARINI
İKTİSAP ETMESİ İŞLEMİNİN TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİSEL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ:
6102
sayılı Türk Ticaret Kanununda, 6762 sayılı önceki Ticaret Kanunumuzda yasak
olan şirketin kendi paylarını iktisap etmesi sınırlı olarak serbest bırakılmıştır.
Anonim şirketlerin genel kurul kararı ile esas veya çıkarılmış sermayelerinin
en az onda biri oranında paylarını iktisap edebilecekleri öngörülmüştür.
Anonim
şirketin kendi paylarını genel kurul kararı ile iktisap edebilmesinin koşulları
bulunmaktadır. Kanunda sayılan bu şartların gerçeklemesi halinde iktisap işlemi
olabilmektedir. Hisse iktisabının TTK’da şartları bir bir sayılmış olmasına
rağmen vergi kanunlarımızda konuya doğrudan muhatap alan açıklamalar
bulunmamaktadır.
(Yunus
ELMAS Vergi Sorunları Dergisi Şubat 2014)
ANONİM VE LİMİTED ŞİRKETLERDE ORTAKLAR VE YÖNETİM KURULU
Rüçhan
hakkı nedir?
Rüçhan hakkı, yeni pay senedi çıkarmak sureti ile (bedelli) yapılan
sermaye artırımı sonucunda ortaya çıkacak yeni paylardan öncelikli olarak
mevcut pay sahiplerinin sermaye payları ile orantılı olarak satın alım hakkını
ifade etmektedir.
Anonim
şirket yönetim kurulu üyeleri görevden alınabilirler mi?
6102 sayılı TTK’ya göre, anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, ister
seçimle gelmiş ister esas sözleşme ile atanmış olsunlar, genel kurul kararıyla
her zaman görevden alınabilirler (YTTK md. 364/f.1). TTK yönetim kurulu
üyelerinin görevden alınması için, genel kurul toplantısının gündeminde ilgili
bir maddenin bulunmasını veya gündemde madde bulunmasa dahi haklı bir
sebebin bulunmasını şart koşmuştur (YTTK md. 364/f.1).
Hüküm haklı sebebin niteliği ile ilgili herhangi bir sınırlama
getirmemiştir. Yolsuzluk, yetersizlik, bağlılık yükümünün ihlâli, birçok
şirkette üyelik sebebiyle görevin ifasında güçlük, geçimsizlik, nüfuzun kötüye
kullanılması, haklı sebeptir.
Görevden
alınan anonim şirket yönetim kurulu üyesinin tazminat hakkı var mıdır?
Görevden alınan yönetim kurulu üyesinin tazminat hakkının saklı tutulması
TTK’nın görevden alma konusunda getirdiği yeni bir düzenlemedir.
Limited
şirket ortakları ortaklıktan ayrılabilir mi?
6102 sayılı TTK’nın 638. maddesinin birinci fıkrasında “Şirket
sözleşmesi, ortaklara şirketten çıkma hakkını tanıyabilir, bu hakkın
kullanılmasını belirli şartlara bağlayabilir.” denilmiştir. Dolayısıyla,
limited şirket sözleşmesine hüküm koymak suretiyle, ortaklara şirketten çıkma
hakkı tanınabilir. Bu hak herhangi bir şarta bağlanmayacağı gibi belirli
şartların varlığı halinde de öngörülebilir.
Limited
şirket sözleşmesinde ortaklıktan ayrılma hakkı düzenlenmemişse ortak şirketten
ayrılabilir mi?
Şirket sözleşmesinde bu konuda bir hükmün yer almaması halinde de ortak
şirketten çıkma hakkını kullanabilir. Şirket sözleşmesinde ortaklıktan çıkma
hususunun düzenlenmemiş olması, ortağın hiçbir surette şirketten çıkmayacağı
manasına gelmez. Ancak, bu durumda ortağın mahkemeye başvurması ve çıkmanın
haklı bir sebebe dayanması gerekir. Zira, YTTK’nın 638. maddesinin ikinci
fıkrasında, “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına
karar verilmesi için dava açabilir.” denilmiştir.
Şirketten
çıkma davası açılması için haklı sebepler nelerdir?
TTK’da da “haklı sebep”lerin nelerden ibaret olduğuna
değinilmemiştir. Bu nedenle, çıkma isteğinde bulunan ortağın öne sürdüğü
sebebin gerçekten var olup olmadığını yahut haklı olup olmadığını mahkeme
kararlaştıracaktır.
Diğer
ortaklar da çıkma davasına katılabilir mi?
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda, bir çıkma davası bağlamında, kendilerini
çıkma davasının davacısı ortak ile aynı konumda gören, yani çıkmaya ilişkin
şirket sözleşmesi hükmüne dayanacak gerekçeleri veya kendi bakımlarından haklı
sebepleri bulunan ortaklara çıkma davasına katılma hakkı tanınmıştır. Bu
suretle arzu eden ortak kendisine eşit işlem yapılmasını talep edebilecek, bir
diğer söyleyişle aynı olanaktan yararlanabilecektir.
Limited
şirket ortağı şirketten çıkarılabilir mi?
6102 sayılı TTK’da “Şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul
kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebilir” denilerek,
bir ortağın şirketten çıkarılabileceği sebeplerin şirket sözleşmesinde
öngörülmesine olanak tanınmıştır. Ortak, çıkarma kararına karşı, kararın noter
aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası
açabilir.
Şirket
sözleşmesinde bulunmasa dahi limited şirket ortağı ortaklıktan çıkarılabilir
mi?
TTK, limited şirkete, sözleşme dışında da ortaklıktan çıkarma hakkı
tanımıştır. Dolayısıyla, şirket sözleşmesinde hüküm bulunmasa yahut sözleşmede
yer alan sebepler arasında yer almasa dahi, haklı bir sebebin ortaya çıkması
durumunda, şirket ortaklıktan çıkarma davası açabilir.
Limited
şirketten çıkarılan ortağın hakları nelerdir?
6102 sayılı TTK’da açıkça “Ortak şirketten ayrıldığı takdirde,
esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini istem hakkını
haizdir.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrılma çıkma ve çıkarılma ile
doğal çıkma hali olan ölümü de kapsar.
Ayrılma
akçesi ne zaman muaccel olur?
Eski TTK ayrılma akçesinin ne zaman muaccel olacağına ilişkin bir hüküm
içermemekte iken, bu husus YTTK’da açıkça düzenlenmiştir. YTTK’ya göre ayrılma
akçesi; “şirket kullanılabilir bir özkaynak üzerinde tasarruf ediyorsa,
ayrılan kişinin esas sermaye payları devredilebiliyorsa, esas sermaye, ilgili
hükümlere göre azaltılmışsa” ayrılma ile muaccel olur.
Yönetim kurulu
üyelerinin bilgi alma talebi reddedilebilir mi?
Yönetim
kurulu üyelerinden her biri şirketin tüm iş ve işlemleri hakkında bilgi isteme,
soru sorma ve inceleme yapma hakkına sahiptir. Bir üyenin istediği, herhangi
bir defter, defter kaydı, sözleşme, yazışma veya belgenin yönetim kuruluna
getirtilmesi, kurulca veya üyeler tarafından incelenmesi ve tartışılması ya da
herhangi bir konu ile ilgili yöneticiden veya çalışandan bilgi alınması
reddedilemez. Yönetim kurulu toplantılarında, yönetim kurulunun bütün üyeleri
gibi, şirket yönetimiyle görevlendirilen kişiler ve komiteler de bilgi vermekle
yükümlüdür.
Bilgi alma
talebi reddedilen yönetim kurulu üyesi ne yapmalıdır?
Üyenin
talebinin reddi halinde, eğer üye talebini yönetim kurulu başkanına yapmamışsa,
bilgi alma, soru sorma ve inceleme yapma istemini yönetim kurulu başkanına
iletir. Başkan üyenin, bilgi alma, soru sorma ve inceleme yapma istemini
reddederse, konu iki gün içinde yönetim kuruluna getirilir. Kurulun
toplanmaması veya bu istemi reddetmesi hâlinde ise üye şirketin merkezinin
bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurabilir.
ANONİM
ŞİRKETLERDE GENEL KURUL
TTK’nun
408. Maddesinde öngörülen anonim şirket genel kurullarının devredilemez görev
ve yetkileri nelerdir?
1) Esas sözleşmenin değiştirilmesi
2) Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı,
ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar
verilmesi ve görevden alınmaları
3) Kanun’da öngörülen istisnalar dışında denetçinin ve işlem denetçilerinin
seçimi ile görevden alınmaları
4) Finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr
üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek
akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil, kullanılmasına dair
kararların alınması
5) Kanun’da öngörülen istisnalar dışında şirketin feshi
6) Önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı
TTK’nun
diğer maddelerinde öngörülen devredilemez görev ve yetkiler nelerdir?
1) Birleşme, bölünme ve tür değiştirme kararları
2) Payların itibari değerinden düşük veya yüksek bedelle çıkarılması
3) Kuruluştan itibaren iki yıl içinde devralınacak veya kiralanacak
işletmeler/ayınlar hakkında karar verilmesi
4) Sermayenin üçte ikisinin karşılıksız kalması
5) Şirketin kendi paylarını iktisap veya rehin olarak kabul etmesi
6) Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma yasağının kaldırılması
7) Yönetim kurulu üyelerinin şirketle rekabet yasağının kaldırılması
8) Şirket iç yönergesinin onaylanması
9) Özel denetim istemine karar verilmesi
10) Sermaye artırımı/azaltımı kararı alınması
11) İntifa senedi çıkarılması
12) Borçlanma senedi ve menkul kıymet çıkarılması
TİCARİ
DEFTERLER
Hangi
defterler açılış ve kapanış onayına tabidir?
VUK’na göre yevmiye defteri ile envanter defteri açılış ve kapanış
tasdiğine tabidir. TTK’na göre ticari defterlerin tümü (yevmiye, kebir,
envanter, pay defteri, yönetim kurulu karar defteri, genel kurul toplantı ve
müzakere defteri) açılış tasdiğine, yevmiye ve yönetim kurulu karar defteri kapanış
tasdiğine tabidir.
Kapanış
onayları ne zaman yapılacaktır?
Kapanış onayları, izleyen
faaliyet döneminin üçüncü ayının sonuna kadar notere yaptırılmak zorundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder