17 Mart 2016 Perşembe

ŞÜPHELİ DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAK

T.C. DANIŞTAY 7. Daire
Esas No: 2010/3320
Karar No: 2014/805

İçtihat Metni Özeti : 213 sayılı vergi Usul Kanunu'nda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hakkında.
(Vergi Dünyası Eylül 2015)

İflas Masası Tarafından Kabul Edilen Alacaklar İle Masaya Başvurulmayan Veya Masa Tarafından Henüz Kabul Edilmeyen Alacaklarda Vergisel Boyut (E-Yaklaşım)
Türk vergi sisteminde ticari kazançta tahakkuk esası geçerli olup satış bedeli tahsil edilmeden hasılat yazılmaktadır. Mükellefler tahakkuk eden bu satışlarının bedellerini bazen tahsil edememekte ancak tahsil edemedikleri bu bedeller için de vergi ödemekte ve finansal açıdan zor duruma düşebilmektedirler. Söz konusu zor durumlara karşı kanun koyucu, bu nitelikteki alacakların pasifte bir karşılık hesabında tutularak gider yazılmasına imkan vermiştir.
Bu kapsamda, iflas masası tarafından kabul edilen alacaklar ayrılan karşılık vergi kanunları açısından kabul edilen bir gider iken iflas masası tarafından henüz kabul edilmeyen veya iflas masasına başvurulmayan alacaklar için ayrılan karşılık vergi kanunları açısından kabul edilmemektedir. Ayrıca iflas ertelemesinde, iflasın ertelenmesine ilişkin kararın verildiği hesap döneminde şüpheli alacak karşılığı ayrılması  mümkün bulunmaktadır.
(Suat SARIGÜL E-Yaklaşım / Eylül 2015) 

Şüpheli Ticari Alacak Karşılığı Ayrılması Durumunda Şahsi Kefalet Müessesesi (E-Yaklaşım)
Görüldüğü gibi, “Şüpheli Alacak Karşılığı” müessesesi her ne kadar tahakkuk esasının sakıncalarını ortadan kaldırmak için düzenlenmişse de ilgili maddenin devamından anlaşıldığı üzere, teminatlı alacaklar için karşılık ayrılamayacağından bir borç ilişkisinde asıl borçludan başka bir de kefil var ise kefilden tahsilat yapılma garantisi mevcut olduğundan böyle bir borç alacak ilişkisinde ilk aşamada şüpheli alacak karşılığı ayrılması söz konusu olmayacaktır. Kefalet müessesesi ile teminatlı hale gelen bir alacak için kefile karşı açılan dava sonuçlanmadan ya da başlatılan icra takibi sonuçlanmadan da karşılık ayrılması söz konusu değildir. Borçlar Hukuku kapsamında bir bütün olan teminat ve kefalet kavramları incelenerek makalemizde bu konuda oluşan yorum farklılıkları giderilmeye çalışılmıştır. Bu husus ile ilgili yorum farklılıklarının uygulamada da giderilmesi maksadıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na “Tanımlar” başlığı altında bir maddeye yer verilmesi ve bu maddenin içerisine de “Teminat” kavramından ne anlaşılması gerektiği ile ilgili 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu dikkate alınarak bir kanuni düzenleme yapılması gerektiği düşüncesindeyiz.
(Serkan DOĞAN Şeyma BALABAN E-Yaklaşım / Temmuz 2015) 

T.C. D A N I Ş T A Y
Dördüncü Daire
Esas No: 2010/3320
Karar No: 2014/805
Özeti : 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hakkında.
(Vergi Dünyası Mayıs 2015)


DANIŞTAY DÖRDÜNCÜ DAİRE

Esas No : 2010/3320
Karar No : 2014/805

Özet: Vergi Usul Kanununda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik hali devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hk.

(MDERGI Nisan 2015)

ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞININ AYRILACAĞI DÖNEM
Danıştay 4. Dairesi
Tarih    : 13.02.2014
Esas No  : 2010/3320
Karar No  : 2014/805
VUK Md. 323
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hk.
(Yaklaşım / Mart 2015)

İflas Ertelemesi Alan Şirketten Olan Alacak İçin Karşılık Ayrılabilir mi?
İflasın ertelenmesi, borca batık durumda ancak kurtulma ümidi olan şirket veya kooperatiflerin iflas ettirilmemesi amacıyla belli şartlar dahilinde uygulanan bir müessesedir. Maksat iflasına karar verilip hem işçiler açısından hem alacaklılar açısından hem de müteşebbis açısından mağduriyete sebep olmaktansa iflasın ertelenmesi ile faaliyetine ve durumunun düzelmesine olanak sağlamaktır. İflasın ertelenmesi kararı bir yıl için uygulanabilir olup bu süre en fazla dört yıl daha uzatılabilmektedir. Bu süre zarfında hakkında iflasın ertelenmesi kararı verilenden olan alacaklar için takip yapılamayacaktır. Takip yapılamayan ve erteleme süresi sonunda dahi ödenip ödenmeyeceği açık olmayan alacaklar artık şüpheli hele gelmiş olacaktır. Dolayısıyla şüpheli hale gelmiş olan iflası ertelenen şirket veya kooperatiflerden olan alacaklar için karşılık ayrılabilecektir. Aksine rastlanılsa da genel olarak savunulan kişisel görüşler ve idarenin görüşü de bu yöndedir. Bize göre de bu tür alacaklar erteleme süresi içerisinde takibine ve tahsiline imkan olmaması, kanunen takibin yasaklanmış olması ve erteleme süresi sonunda da tahsilinin kesin olmaması dolayısıyla şüpheli alacaktır ve karşılık ayrılabilecektir.
(Mustafa Sefa KOÇAK E-Yaklaşım / Şubat 2015) 

FAKTORİNG ŞİRKETLERİNDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI UYGULAMASI
Faktoring şirketleri açısından şüpheli alacak karşılığı ayrılması hususu, faktoring sözleşmelerinin rücu edilebilir ya da rücu edilemez şeklinde düzenlenmesi durumuna göre farklılıklar içermektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı, bu konuda vermiş olduğu özelgelere bakıldığında, faktoring şirketlerinin ancak hasılat olarak kaydedilen kısma isabet eden tutara ilişkin şüpheli alacak karşılığı ayırabilecekleri, hasılat kaydetmedikleri alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmadığı görüşündedir. Ancak aksi yönde verilmiş yargı kararlarının varlığını da belirtmek gerekir.
(Mehmet ŞENTÜRK Zülkarneyn ŞAHİN VSD Ocak 2015)

İflas Ertelemesi Alan Şirketten Olan Alacak İçin Karşılık Ayrılabilir mi? (E-Yaklaşım)
Alacaklar için, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olma şartı tamamlandıktan sonra şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesinin diğer şartlarından birisi de alacağın dava veya icra safhasında bulunması gerekliliğidir. Bu şartın varlığı esas itibariyle alacağın şüpheli hale geldiğinin tevsiki için gereklidir.
Ancak bazı durumlar vardır ki alacak şüpheli hale gelmiş olmasına, borçlu tarafından borç miktarı kabul edilmesine rağmen icra takibi yapılmaz veyahut da takibe devam olunamaz. Bu duruma örnek olarak borçlunun iflas hali ve iflasın ertelemesi uygulaması gösterilebilir.
Yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde, iflasın ertelenmesi, şirketi idare ya da temsile görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemenin bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi borçludan alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamakta salt icra takiplerini engellemektedir. Ancak böyle bir durumda dahi alacağın ileri bir tarihte tahsil edileceği garantisi ve/veya teminata bağlandığını da söylemek ve/veya düşünmek mümkün değildir.
Zira borçlu hakkında verilecek iflas ertelemesi kararının, borçlu tarafından açılacak dava neticesinde mahkemece şirketin borca batık olması ve iflas şartları taşımasının tespiti üzerine verilecek olması, alacağın tahsilinin yasal yollarla dahi alınmasının askıya alınması, alacağın şüpheli hale geldiğini açıkca ortaya koymaktadır. Bu nedenle iflas ertelemesi kararı almış bir şirketten olan alacaklar için 213 sayılı VUK’un 323. maddesi kapsamında şüpheli alacak karşılığı ayrılabilinir. Konuyla ilgili olarak verilen özelgeler de bu yöndedir.
(Serdar KUŞÇU E-Yaklaşım / Ocak 2015)

YURT DIŞINDA MUKİM YABANCI FİRMANIN İFLAS ETMESİ HALİNDE BU FİRMADAN OLAN ALACAKLAR İÇİN ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASINA İLİŞKİN ESASLAR
Yurt dışında mukim yabancı şirketin iflas etmesi durumunda, bu şirketten olan alacaklar için karşılık ayrılması için öncelikle 5718 sayılı Kanunun 24’üncü maddesindeki şartların gerçekleşmiş olması gereklidir. Bu madde hükmüne göre, yurt dışından olan alacaklar için sözleşmede özel bir düzenleme bulunması halinde, bu özel düzenlemeye göre dava açılacaktır.
Mal ve hizmet satışı sözleşmesinde alacağın tahsil edilememesi durumunda, alacak davasının yabancı şirketin mukimi olduğu ülkede açılmasına yönelik bir düzenleme bulunması halinde, dava, yurt dışında açılacaktır. Sözleşmede bu konuda özel bir düzenlemenin olmaması halinde ise, dava, karakteristik edim borçlusunun yerleşik olduğu ülkede açılacaktır.
Karakteristik edim borçlusunun yerleşik olduğu ülke, mal ve hizmet satışlarında mal ve hizmeti satan kişinin mukimi olduğu ülkedir. Bu durumda, mal ve hizmeti satan kurum Türkiye’de yerleşik bir kurum olduğu için alacak davasının Türkiye’deki yetkili bir mahkemede açılması yeterlidir.
Alacak davasının bu şekilde Türkiye’de yerleşik bir mahkemede açılması durumunda V.U.K.’nun 323’üncü maddesindeki şartlar yerine geleceği için yabancı bir şirketin yurt dışında iflas kararı alması ve bu çerçevede bu karar doğrultusunda veya bu karardan önce Türk şirketlerinin Türkiye’de alacak davası açması durumunda, bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir.
(Levent BAŞAK Vergi Sorunları Aralık 2014)

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 84098128-125[6-2012/928]-175
Tarih : 07/04/2014
Konu: Şirketin ortağının şirketten alacağından vazgeçmesi ile özel fona alınan borcun hahgi yılın zararından indirileceği hk.
............................................................................................................................................
Dolayısıyla, borcun ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği taşıması ve şirketinizin iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek duruma gelmiş olması halinde vazgeçilen alacak için karşılık ayrılması mümkün olup şirketiniz tarafından özel karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Aralık 2014)

Bir Şirketin Ortağından Olan Alacağı İçin Dava Açması Halinde Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılabilir mi?
Nitekim, bu konuda, Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan Özelge’de özetle şu açıklamalara yer verilmiştir:
“İlgide kayıtlı dilekçenizin tetkikinde; (...) Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün (...) vergi kimlik numaralı mükellefi olarak (...) faaliyetinde bulunduğunuz, ortaklarınızın şirkete olan borçlarından dolayı alacağın tahsili için dava yoluna gidildiği, davanın kazanılması halinde asıl alacaklar ile borcun doğduğu tarihten itibaren ticari avans faiziyle birlikte tahsili talep edilen bu tutarın, ayrıca her ay sonu itibariyle adat faizleri hesaplanıp ortaklara fatura edilmesinin gerekip gerekmeyeceği ile ortaklarınızdan olan bu alacaklar için hesaplanan faizlerin fatura edilerek gelir yazılması ve daha sonra dava konusu yapılarak şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılıp ayrılmayacağı hususunda görüş talep ettiğiniz tespit edilmiştir.
Bu hükme göre; bir alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için birinci şart bu alacak ile işletmenin elde etmeyi amaçladığı ticari ve zirai kazanç arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Bu nedenle, ortaklardan olan alacaklarınızın ticari faaliyetin elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmaması nedeniyle bu alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, şirketinizin ortaklardan olan alacaklarına aylık dönemler itibariyle hesaplanan adat faizleri için Kanun’da yer alan şartların yerine getirilmesi durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.”
....................................................................................................................................................
Bir şirketin ortağına emsal faiz oranı uygulamak suretiyle borç para vermesi ve bu alacağını tahsil edememesi halinde ve ortağına dava açması durumunda, bu alacak için VUK’un 323. maddesine göre, alacak ticarî veya ziraî bir faaliyetle ilgili olmadığı için mümkün değildir. Ancak alacağın fer’i mahiyetinde olan faiz tutarlarının tahsil edilememesi ve VUK’un 323. maddesindeki şartların gerçekleşmesi halinde faiz tutarları için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir.
(Levent BAŞAK Yaklaşım / Aralık 2014) 

Şirketin ortağının şirketten alacağından vazgeçmesi ile özel fona alınan borcun hangi yılın zararından indirileceği
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı : 84098128-125[6-2012/928]-175  07/04/2014
....................................................................................................................
Bu hüküm ve açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kredili olarak satılan mal veya hizmetin bedeli hasılat kaydedilmek suretiyle alacaklı tarafından vergi matrahına dahil edilirken, bu alacağın, çeşitli nedenlerle tahsilinin imkansız hale gelmesi durumunda Vergi Usul Kanununda sayılan şartlarla değersiz alacak olarak kaydedilmesi mümkün bulunmakta, borçlu ise ödemeyeceği tutar için karşılık hesabı açmakta ve üç yıllık sürede zararla mahsup edilemeyen tutar kar hesabına aktarılmaktadır. Örneğin 2011 yılında karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
          Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 324 nci maddesinin gerekçesinde; alacaklıların, iflas halinde veya mali müzayaka durumunda bulunan ve borçlarını ödemeyecek hale gelen mükelleflerden olan alacaklarından konkordato veya sulh yoluyla kısmen veya tamamen vazgeçmeleri halinde, vazgeçilen alacağın borçlu kurum tarafından 3 yıl içinde zararla itfa edilmesi kaydıyla kâr sayılmayacağı belirtilmiştir.
          Dolayısıyla, borcun ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği taşıması ve şirketinizin iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek duruma gelmiş olması halinde vazgeçilen alacak için karşılık ayrılması mümkün olup şirketiniz tarafından özel karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
            Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Temmuz 2014)


GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih: B.07.1.GİB.4.06.18.02-32323-7876-863 10/10/2011

Konu:Çalınan çeklere ilişkin dava aşamasında bulunan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması hakkında

Çalınan çeklerin bedellerinin borçludan tahsil edilememesi halinde, maddede yer alan şartların mevcut olması kaydıyla söz konusu alacakların teminatsız kısmı için yukarıda yer alan şartlar dahilinde değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilecektir.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)


T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire
Esas No : 2008/399 Karar No : 2010/3271

Özeti : Yurtdışında mukim bir firmadan olan alacak için yurt içinde icra takibi başlatabileceği ve söz konusu tutarın şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılabileceği hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)

DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAKLAR AÇISINDAN SULH SÖZLEŞMESİNDE ŞEKİL ŞARTI
Sulh sözleşmesinin resmi yazılı olarak yapılması, özel hukuk açısından konusu taşınmazlar olan sözleşmelerde zorunlu bir geçerlilik şekil şartı olup, bu özellikli durum dışında bir şekil şartı bulunmamaktadır. Konusu bir taşınmaz olan sözleşmelerin adi yazılı şekilde yapılması durumunda hem özel hukuk açısından sözleşme geçersiz olacak, hem de vergi uygulaması bakımından hukuken geçersiz bir sulh sözleşmesine dayanarak değersiz alacak ve vazgeçilen alacak hükümlerinden faydalanılmak mümkün olmayacaktır.
Konusu taşınmazlar olmayan sulh sözleşmeleri adi yazılı şekilde yapıldığında özel hukuk bakımından geçerli olmasına rağmen, vergi mevzuatımız açısından bu vesikanın hukuki ispat kabiliyetine haiz olması ve kanaat verici vesika olup olmaması ise farklı değerlendirmelere müsaittir. Konuya ilişkin Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu kararı ile Maliye Bakanlığı’nın 284 Seri No.lu VUK Genel Tebliği’nde açıkladığı görüşler birbirine tamamen zıttır. Bu nedenle daha yakın tarihli olan Maliye Bakanlığı görüşünün dikkate alınması ve her türlü sulh sözleşmesinin muvazaadan ari olarak resmi yazılı şekilde yapılması (noter veya yetkili mahkeme huzurunda) gerektiği kanaatindeyiz. Bu suretle mükellefler şekil şartlarına uymamak suretiyle gereksiz vergisel riskler üstlenmemiş olacaklardır.
Görkem PEHLİVAN (Yaklaşım Aralık 2010)

ŞÜPHELİ, DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN ALACAKLARIN DEĞERLEMESİ ve MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Vergi Usul Kanunu’na göre alacaklar mukayyet değerleriyle değerlenmekle birlikte şüpheli, değersiz ve vazgeçilen alacaklar için özel düzenlemeler yapılmıştır. Belirli şartları sağlayan alacaklardan tahsili tümüyle olanaksız hale gelen alacaklar “değersiz alacaklar”, şüpheli hale gelen alacaklar “şüpheli alacaklar” başlığı altında düzenlemiş olup, bu alacakların ilgili dönemde gider yazılabileceğine hükmedilmiştir. Konkordato veya sulh yoluyla tahsilinden vazgeçilen alacaklar ise “vazgeçilen alacaklar” başlığı altında düzenlemiş ve borçlu için doğrudan kâr hesabına alınması yerine zararla itfa edilmesi imkânı getirilmiştir.
Alacaklı açısından daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş alacaklardan tahsili imkansız hale gelenler bu mahiyeti kazandıkları tarihte değersiz alacak olarak, şüpheli hale gelmiş olanlar şüpheli hale geldiği hesap dönemi içerisinde karşılık ayrılmak suretiyle giderleştirilebilmektedir.
Vazgeçilen alacaklarda ise, alacaklar borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınır ve alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlamak üzere, üçüncü yıl sonuna kadar zararla itfa edilir. Zararla itfa edilemeyen kısım kâr hesabına aktarılır.
(Fatih KAYA Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)

ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI İLE DEĞERSİZ ALACAK UYGULAMASI VE ÖZELLİK ARZ EDEN HUSUSLAR

Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesindeki koşullar gerçekleşmeden, alacak daha ihtilaflı hale gelmeden, ileride gerçekleşeceği varsayımından hareketle bir alacağın peşinen şüpheli hale geldiğinin kabul edilmesi mümkün olmadığı.
(Dn. 3. D.’nin, 18.03.1992 tarih ve E.1991/1396, K.1992/1089 sayılı; 17.02.1988 tarih ve E.1987/308, K.1988/482 sayılı Kararları.)
Alacağın şüpheli hale geldiği dönemden sonra karşılık ayrılması da mümkün değildir.
(MB.’nin, 15.12.2004 tarih ve 29/2978-323-206/60201 sayılı Özelgesi.)
Değerleme günü itibariyle şüpheli alacak şartlarını taşımayan alacakların, beyanname verme tarihine kadar şüpheli hale gelmesi durumunda, değerleme gününün ilgili bulunduğu hesap dönemi kazancından indirilmesi de mümkün değildir
(MB.’nin, 28.05.1999 tarih ve 29/2979-323-155/021451 sayılı; 26.02.1999 tarih ve 29/2978-323-154/007241 sayılı Özelgeleri.)
Mükelleflerin şüpheli hale gelen alacağı için daha sonraki dönemlerde karşılık ayırmaları mümkün olmadığı gibi, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayırmayan mükelleflerin, ödedikleri vergileri geri istemeleri de mümkün değildir
(DVDDGK’nın, 12.11.1999 tarih ve E.1999/102, K.1998/480 sayılı Kararı; Dn. 3. D.’nin, 02.04.1996 tarih ve E.1995/2705, K.1996/1100 sayılı; 11.02.1999 tarih ve E.1997/3164, K.1999/453 sayılı; 17.09.1997 tarih ve E.1996/5260, K.1997/2930 sayılı Kararı; Dn. 4. D.’nin, 27.02.2003 tarih ve E.2002/1668, K.2003/563 sayılı; 29.12.1972 tarih E.1970/8143, K.1972/8342 sayılı; 14.02.1973 tarih E.1970/3842, K.1973/584 sayılı; 03.04.1973 tarih E.1972/738, K.1973/1787 sayılı; 02.03.1972 tarih E.1970/6390, K.1972/1324 sayılı Kararları.)
Kayıtlarda alacak olarak görülen tutar dava veya icra takibine konu edilmişse, şüpheli hale geldiği dönemde karşılık ayrılmamış olması nedeniyle, sonraki dönemin değerleme gününün tasarruf değerine göre şüpheli alacak olarak kabul edilmesinde sakınca yoktur.
(Dn. 4. D.’nin, 12.12.1994 tarih ve E.1994/2943, K.1994/5901 sayılı Kararı; 02.05.1991 tarih ve E.1988/4658, K.1991/1627 sayılı Kararı (Danıştay Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 82-83, s. 331); Dn. 4. D.’nin, 10.11.1992 tarih ve E.1992/719, K.1992/4809 sayılı Kararı (Şükrü KIZILOT, Vergi Usul Kanunu İle İlgili Danıştay Kararları ve Özelgeler, Cilt 2, Yaklaşım Yayınları, s. 2625).
Şüpheli alacak karşılığı ayırmak zorunlu olmamakla birlikte, henüz tahsil imkansızlığı söz konusu olmayan, sadece şüpheli hale gelmiş alacaklar için seçimin karşılık hesabı açmamak yoluyla kullanılması ve alacak tutarının doğrudan zarara atılması mümkün değildir.
(DVDDGK’nın 12.11.1999 tarih ve E.1999/102, K.1998/480 sayılı Kararı, 16.01.1998 tarih ve E.1996/220, K.1998/32 sayılı Kararı, (Danıştay Dergisi, Yıl: 29, Sayı: 97, s. 110), Dn. 3. D.’nin, 19.04.2000 tarih ve E.1999/2158, K.2000/1508 sayılı Kararı, 04.11.1991 tarih ve E.1991/1853, K.1991/2746 sayılı Kararı (Danıştay Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 84-85, s. 170); Dn. 4. D.’nin, 20.03.1997 tarih ve E.1996/1141, K.1997/970 sayılı Kararı.)
Şüpheli hale gelen alacağın döviz cinsinden bir alacak olması durumunda, mahkemede davanın açıldığı tarihte Merkez Bankası’nın döviz alış kuru üzerinden hesaplama yapılarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması gerekir.
(MB.’nin, 31.01.2002 tarih ve 29/2923-323-183/5073 sayılı Özelgesi.)
Maliye Bakanlığı’nca verilen Özelgelerde, şüpheli hale gelen alacağın teminatlı alacak olması halinde ayrılan karşılığın teminattan kalan kısma isabet ettiği, teminatın alacağın tamamını karşılaması durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılmasının mümkün olmadığı, alacağın kamu idaresi tarafından gecikmeyle ödenecek olması, alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesini gerektirmediği belirtilerek kamu kurumlarından olan alacaklar için karşılık ayrılamayacağı belirtilmiştir.
(MB.’nin, 09.11.1994 tarih ve 45/458-323-110/74778 sayılı Özelgesi.)

Bedeli tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurt dışı alacaklar için de 323. maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde söz konusu alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.
(İstanbul Defterdarlığı’nın 28.03.1991 tarihli Özelgesi, Gelir Vergisi Muktezaları 1976-1997, İstanbul Maliye Vakfı Yayınları-1, İstanbul 1997, s. 195)

 Ancak, yurt dışındaki müşteriden olan alacakların ülkesinde dava veya icra safhasına getirmeden Türkiye'de icraya başvurarak karşılık ayrılması mümkün değildir.
(MB.’nin, 23.02.1999 tarih ve 29/2979-323/153/006359 sayılı Özelgesi.)
Şüpheli alacak karşılığı uygulaması açısından alacağın yabancı bir devletten olmasının da bir özelliği yoktur. Maliye Bakanlığı’nca verilen bir Özelge’de, “vadesi gelmiş olan alacaklarınız için kanuni takip yollarına başvurulmaması şirketinizin takdir yetkisinin üzerinde olduğu ve böyle bir işleme başlanılmasının dost ve kardeş bir ülkede faaliyetlerinize son verilebileceği ve tüm dostane ilişkileri olumsuz yönde etkileyeceğinden bahisle, bu konuda hiç bir kanuni takibe başlanılmadığı öne sürülmüşse de; vergi mevzuatında bahse konu gerekçeyle söz konusu alacaklarınız için şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına kanunen imkan bulunmamaktadır.” açıklaması yapılmıştır.
(MB.’nin, 18.03.1999 tarih ve 29/2978-323-152/010863 sayılı Özelgesi.)
Karşılığında bir gelir ve menfaat sağlanmayan, kefalet nedeniyle doğup şüpheli hale gelen alacaklar için karşılık ayrılamaz.
(Dn. 4. D.’nin, 04.04.1974 tarih ve E.1973/3376, K.1974/1387 sayılı Kararı, Dn. 3. D.’nin, 04.11.1991 tarih ve E.1991/762, K.1991/2744 sayılı Kararı.)
Gerçek bir alışverişe dayanmayan ve finansman amacıyla alınan hatır senedi niteliğindeki bonolardan kaynaklanan alacaklar için karşılık ayrılamaz.
(Dn. 4. D.’nin, 09.03.1976 tarih ve E.1974/2661, K.1976/582 sayılı Kararı, (Nevzat SAYGILIOĞLU - Erol GÖKER, Defterler ve Dönem Sonu İşlemleri, Vergi Yayınları, Ankara 1984, s. 223).
Avans niteliğindeki ödemeler ticari faaliyetin devamı için yapılan ödemelerdir ve verilen avans karşılığında malın veya verilen avansın alınamaması ve diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde karşılık ayrılabilir.
(MB.’nin, 31.01.2002 tarih ve 29/2923-323/005073 sayılı; 06.01.1999 tarih ve 29/2923-323-150/000316 sayılı Özelgeleri.)
Holding şirketler, iştiraki olan şirketlerle olan ilişkilerinden doğan ve tahsil edilemeyen alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler.
(Dn. 4. D.’nin, 25.11.1992 tarih ve E.1992/839, K.1992/5015 sayılı Kararı, Danıştay Dergisi, Yıl: 23, Sayı: 87, s. 224)
Alacağın vadesi gelmesine rağmen yasal takibata geçilmemesi, borçlu ile anlaşarak yeni bir ödeme planı yapılması veya alacakların ertelenmiş olması halinde bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz.
(MB.’nin, 17.09.1997 tarih ve 29/2978-323-117/39636 sayılı Özelgesi.)
İflas bir icra yolu olup alacaklı yönünden normal icradaki gibi amaç alacağa kavuşmak olduğundan iflas masasına kaydı yaptırılan alacaklar icra safhasına intikal edilmiş sayılmaktadır. Bu nedenle borçlunun iflas etmesi halinde, diğer koşullarda sağlanıyorsa şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak, karşılık alacağın masaya kaydının yapıldığı, başka deyişle icra safhasına intikal ettiği hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas halinde de ayrılan şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.
(MB.’nin, 29.03.2004 tarih ve 29/2978-323-201/13371 sayılı Özelgesi.)
Faaliyetin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletme alacaklarının bir unsurunu oluşturan katma değer vergisinden doğan alacaklar için karşılık ayrılabilir.
(MB.’nin, 31.10.2000 tarih ve 29/2978-323-171/49864 sayılı; 06.08.2001 tarih ve 49/4914 -126/041923 sayılı; 22.01.2002 tarih ve 49/4913-108/003166 sayılı; 31.01.2002 tarih ve 29/2978-323-184/005244 sayılı; 18.02.2002 tarih ve 29/2978-323-185/7857 sayılı Özelgeleri.) (334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği)
Alacağın uzun süre tahsil edilememesi, tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği anlamına gelmez ve alacağı değersiz hale düşürmez.
(Dn. 4. D.’nin, 28.05.1974 tarih ve E.1973/5234, K.1974/2238 sayılı Kararı, K. GENÇ - T. YAĞMURLU - T. FALCIOĞLU - B. AKSOYLU - V. POLATKAN - M. BULUT, Mali Yargılama Usulü ve Uyuşmazlıklarına İlişkin Danıştay Kararları, Ankara, s. 532; Dn. 4. D.’nin, 29.06.1972 tarih ve E.1971/1452, K.1972/4492 sayılı Kararı.)
Kanaat verici bir vesikaya örnek olarak şunlar gösterilebilir:
• Konkordato anlaşması (Konkordato ile alacaklının borçluyu ibra ettiği miktar değersiz alacak sayılır.).
• Alacaktan vazgeçildiğini gösteren mahkeme tutanakları.
• Borçlunun varlık bırakmadan öldüğü ve mirasçıların mirası reddettiğini gösteren belgeler.
• Borçlunun kesin olarak yurt dışına çıktığı ve haczi kabil malı olmadığını gösteren belgeler.
• Gerek doğuşu, gerekse vazgeçilmesi bakımından, belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartı ile alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar.
(Yılmaz ÖZBALCI, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık,  Ankara 1998, s. 747)
İcra daireleri tarafından borçlunun borcunu ödeme imkanına sahip bulunmadığına ilişkin olarak alacaklıya verilen aciz vesikası, borç ikrarını içeren bir belge olup zamanaşımına da tabi değildir. Bu itibarla, bir alacağın aciz belgesine bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldıran bir nedeni oluşturmamaktadır. Bu nedenle, aciz vesikasına konu alacak değersiz alacak hükmünde değildir.
(MB.’nin, 20.06.2002 tarih ve 29/2978-322-46/028356 sayılı Özelgesi.)
Şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında olduğu gibi, değersiz alacakların zarar kaydedilebilmesi için alacağın bir işletmenin çalışma konusuna giren iş ve işlemlerden doğan alacaklardan olması gerekir. Bir gelir sağlamayı hedef tutmayan işlemlerin ticari işletmeyle ilgili veya ticari bir münasebetten doğmuş olduğu kabul edilemez ve diğer koşullar yerine gelmiş olsa dahi bu alacaklar değersiz alacak olarak zarar kaydedilemez.
(Dn. 4. D.’nin, 30.04.1975 tarih ve E.1974/1129, K.1975/1545 sayılı Kararı.)
Kayıt dışı bırakılan alacaklar için Vergi Usul Kanunu’nun öngördüğü şartların yerine getirilmesi söz konusu olamayacağından, bu alacaklar değersiz alacak olarak kabul edilemez.
(Dn. 4. D.’nin, 11.05.1972 tarih ve E.1970/204, K.1972/3420 sayılı Kararı.)
Alacağın değersiz hale geldiği yılın hesaplarına zarar veya gider olarak yazılması gereklidir. Alacaklının tahsil etmediği bir alacağı kendi arzu ettiği yılda zarara intikal ettirmesi mümkün değildir.
(Dn. 4. D.’nin, 17.10.1978 tarih ve E.1977/2400, K.1978/2938 sayılı Kararı.)
Bir alacağın tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği tarih itibariyle değersiz alacak kaydedilmesi gerekir.
Dn. 4. D.’nin, 11.10.1991 tarih ve E.1989/1829, K.1991/3078 sayılı Kararı.
Alacaklının tahsil etmediği bir alacağı kendi arzu ettiği yılda zarara intikal ettirmesi mümkün değildir.
(Dn. 4. D.’nin, 17.10.1978 tarih ve E.1977/2400, K.1978/2938 sayılı Kararı.)
Alacağın uzun süre tahsil edilememesi, tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği anlamına gelmez ve alacağı değersiz hale düşürmez.
(Dn. 4. D.’nin, 28.05.1974 tarih ve E.1973/5234, K.1974/2238 sayılı Kararı, K. GENÇ, T. YAĞMURLU, T. FALCIOĞLU - B. AKSOYLU - V. POLATKAN - M. BULUT, Mali Yargılama Usulü ve Uyuşmazlıklarına İlişkin Danıştay Kararları, Ankara, s. 532; Dn. 4. D.’nin, 29.06.1972 tarih ve E.1971/1452, K.1972/4492 sayılı Kararı.)
İcra ve İflas Kanunu’nun 296. maddesi gereğince, konkordato anlaşmasının hüküm ifade edebilmesi için, Ticaret Mahkemesi’nin tasdik kararının mevcudiyeti gerektiğinden tasdik edilmeyen ve alacaklıların gerçek zararını göstermeyen konkordato anlaşmasına dayanılarak zarar kaydı mümkün değildir Konkordato anlaşmasına dayanılarak bir alacağın değersiz alacak olarak zarar yazılabilmesi için, konkordato anlaşmasının tasdik tarihinin beklenmesi gerekir.
(Dn. 4. D.’nin, 13.02.1973 tarih ve E.1971/6636, K.1973/524 sayılı Kararı.)
AydınKIRATLI  (Yaklaşım Dergisi Ocak 2007)











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder