T.C. DANIŞTAY 7. Daire
Esas No: 2010/3320
Karar No: 2014/805
İçtihat Metni Özeti : 213 sayılı vergi Usul Kanunu'nda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hakkında.
(Vergi
Dünyası Eylül 2015)
İflas
Masası Tarafından Kabul Edilen Alacaklar İle Masaya Başvurulmayan Veya Masa
Tarafından Henüz Kabul Edilmeyen Alacaklarda Vergisel Boyut (E-Yaklaşım)
Türk vergi
sisteminde ticari kazançta tahakkuk esası geçerli olup satış bedeli tahsil
edilmeden hasılat yazılmaktadır. Mükellefler tahakkuk eden bu satışlarının
bedellerini bazen tahsil edememekte ancak tahsil edemedikleri bu bedeller için
de vergi ödemekte ve finansal açıdan zor duruma düşebilmektedirler. Söz konusu
zor durumlara karşı kanun koyucu, bu nitelikteki alacakların pasifte bir
karşılık hesabında tutularak gider yazılmasına imkan vermiştir.
Bu kapsamda,
iflas masası tarafından kabul edilen alacaklar ayrılan karşılık vergi kanunları
açısından kabul edilen bir gider iken iflas masası tarafından henüz kabul
edilmeyen veya iflas masasına başvurulmayan alacaklar için ayrılan karşılık
vergi kanunları açısından kabul edilmemektedir. Ayrıca iflas ertelemesinde,
iflasın ertelenmesine ilişkin kararın verildiği hesap döneminde şüpheli alacak
karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.
(Suat SARIGÜL E-Yaklaşım / Eylül 2015)
Şüpheli
Ticari Alacak Karşılığı Ayrılması Durumunda Şahsi Kefalet Müessesesi
(E-Yaklaşım)
Görüldüğü gibi, “Şüpheli Alacak Karşılığı” müessesesi
her ne kadar tahakkuk esasının sakıncalarını ortadan kaldırmak için
düzenlenmişse de ilgili maddenin devamından anlaşıldığı üzere, teminatlı
alacaklar için karşılık ayrılamayacağından bir borç ilişkisinde asıl borçludan
başka bir de kefil var ise kefilden tahsilat yapılma garantisi mevcut
olduğundan böyle bir borç alacak ilişkisinde ilk aşamada şüpheli alacak
karşılığı ayrılması söz konusu olmayacaktır. Kefalet müessesesi ile teminatlı
hale gelen bir alacak için kefile karşı açılan dava sonuçlanmadan ya da
başlatılan icra takibi sonuçlanmadan da karşılık ayrılması söz konusu değildir.
Borçlar Hukuku kapsamında bir bütün olan teminat ve kefalet kavramları
incelenerek makalemizde bu konuda oluşan yorum farklılıkları giderilmeye
çalışılmıştır. Bu husus ile ilgili yorum farklılıklarının uygulamada da
giderilmesi maksadıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na “Tanımlar” başlığı
altında bir maddeye yer verilmesi ve bu maddenin içerisine de “Teminat” kavramından
ne anlaşılması gerektiği ile ilgili 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu dikkate
alınarak bir kanuni düzenleme yapılması gerektiği düşüncesindeyiz.
(Serkan DOĞAN Şeyma BALABAN E-Yaklaşım / Temmuz 2015)
T.C. D A N
I Ş T A Y
Dördüncü
Daire
Esas No:
2010/3320
Karar No:
2014/805
Özeti : 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda
alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir
düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar için şüphelilik halinin devam
ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hakkında.
(Vergi
Dünyası Mayıs 2015)
DANIŞTAY DÖRDÜNCÜ
DAİRE
Esas No
: 2010/3320
Karar
No : 2014/805
Özet:
Vergi Usul Kanununda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte karşılık
ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu alacaklar
için şüphelilik hali devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği hk.
(MDERGI Nisan 2015)
ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞININ AYRILACAĞI
DÖNEM
Danıştay
4. Dairesi
Tarih
: 13.02.2014
Esas No
: 2010/3320
Karar
No : 2014/805
VUK Md.
323
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda alacakların şüpheli hale geldiği tarihte
karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir düzenleme bulunmadığından, söz konusu
alacaklar için şüphelilik halinin devam ettiği sürece karşılık ayrılabileceği
hk.
(Yaklaşım / Mart 2015)
İflas
Ertelemesi Alan Şirketten Olan Alacak İçin Karşılık Ayrılabilir mi?
İflasın
ertelenmesi, borca batık durumda ancak kurtulma ümidi olan şirket veya
kooperatiflerin iflas ettirilmemesi amacıyla belli şartlar dahilinde uygulanan
bir müessesedir. Maksat iflasına karar verilip hem işçiler açısından hem
alacaklılar açısından hem de müteşebbis açısından mağduriyete sebep olmaktansa
iflasın ertelenmesi ile faaliyetine ve durumunun düzelmesine olanak
sağlamaktır. İflasın ertelenmesi kararı bir yıl için uygulanabilir olup bu süre
en fazla dört yıl daha uzatılabilmektedir. Bu süre zarfında hakkında iflasın
ertelenmesi kararı verilenden olan alacaklar için takip yapılamayacaktır. Takip
yapılamayan ve erteleme süresi sonunda dahi ödenip ödenmeyeceği açık olmayan
alacaklar artık şüpheli hele gelmiş olacaktır. Dolayısıyla şüpheli hale gelmiş
olan iflası ertelenen şirket veya kooperatiflerden olan alacaklar için karşılık
ayrılabilecektir. Aksine rastlanılsa da genel olarak savunulan kişisel görüşler
ve idarenin görüşü de bu yöndedir. Bize göre de bu tür alacaklar erteleme
süresi içerisinde takibine ve tahsiline imkan olmaması, kanunen takibin
yasaklanmış olması ve erteleme süresi sonunda da tahsilinin kesin olmaması
dolayısıyla şüpheli alacaktır ve karşılık ayrılabilecektir.
(Mustafa Sefa KOÇAK E-Yaklaşım / Şubat 2015)
FAKTORİNG
ŞİRKETLERİNDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI UYGULAMASI
Faktoring
şirketleri açısından şüpheli alacak karşılığı ayrılması hususu, faktoring
sözleşmelerinin rücu edilebilir ya da rücu edilemez şeklinde düzenlenmesi
durumuna göre farklılıklar içermektedir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı, bu konuda vermiş olduğu özelgelere bakıldığında, faktoring
şirketlerinin ancak hasılat olarak kaydedilen kısma isabet eden tutara ilişkin
şüpheli alacak karşılığı ayırabilecekleri, hasılat kaydetmedikleri alacakları
için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmadığı görüşündedir. Ancak
aksi yönde verilmiş yargı kararlarının varlığını da belirtmek gerekir.
(Mehmet ŞENTÜRK Zülkarneyn ŞAHİN VSD Ocak
2015)
İflas
Ertelemesi Alan Şirketten Olan Alacak İçin Karşılık Ayrılabilir mi?
(E-Yaklaşım)
Alacaklar
için, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili
olma şartı tamamlandıktan sonra şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesinin diğer
şartlarından birisi de alacağın dava veya icra safhasında bulunması gerekliliğidir.
Bu şartın varlığı esas itibariyle alacağın şüpheli hale geldiğinin tevsiki için
gereklidir.
Ancak bazı
durumlar vardır ki alacak şüpheli hale gelmiş olmasına, borçlu tarafından borç
miktarı kabul edilmesine rağmen icra takibi yapılmaz veyahut da takibe devam
olunamaz. Bu duruma örnek olarak borçlunun iflas hali ve iflasın ertelemesi
uygulaması gösterilebilir.
Yukarıda
yapmış olduğumuz açıklamalar çerçevesinde, iflasın ertelenmesi, şirketi idare
ya da temsile görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme
projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemenin bu projeyi inandırıcı
bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi borçludan alacağı olanların
alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamakta salt icra takiplerini
engellemektedir. Ancak böyle bir durumda dahi alacağın ileri bir tarihte tahsil
edileceği garantisi ve/veya teminata bağlandığını da söylemek ve/veya düşünmek
mümkün değildir.
Zira borçlu
hakkında verilecek iflas ertelemesi kararının, borçlu tarafından açılacak dava
neticesinde mahkemece şirketin borca batık olması ve iflas şartları taşımasının
tespiti üzerine verilecek olması, alacağın tahsilinin yasal yollarla dahi
alınmasının askıya alınması, alacağın şüpheli hale geldiğini açıkca ortaya
koymaktadır. Bu nedenle iflas ertelemesi kararı almış bir şirketten olan
alacaklar için 213 sayılı VUK’un 323. maddesi kapsamında şüpheli alacak
karşılığı ayrılabilinir. Konuyla ilgili olarak verilen özelgeler de bu
yöndedir.
(Serdar KUŞÇU E-Yaklaşım / Ocak 2015)
YURT
DIŞINDA MUKİM YABANCI FİRMANIN İFLAS ETMESİ HALİNDE BU FİRMADAN OLAN ALACAKLAR
İÇİN ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILMASINA İLİŞKİN ESASLAR
Yurt dışında mukim yabancı şirketin iflas etmesi durumunda, bu şirketten
olan alacaklar için karşılık ayrılması için öncelikle 5718 sayılı Kanunun
24’üncü maddesindeki şartların gerçekleşmiş olması gereklidir. Bu madde hükmüne
göre, yurt dışından olan alacaklar için sözleşmede özel bir düzenleme bulunması
halinde, bu özel düzenlemeye göre dava açılacaktır.
Mal ve hizmet satışı sözleşmesinde alacağın tahsil edilememesi durumunda,
alacak davasının yabancı şirketin mukimi olduğu ülkede açılmasına yönelik bir
düzenleme bulunması halinde, dava, yurt dışında açılacaktır. Sözleşmede bu
konuda özel bir düzenlemenin olmaması halinde ise, dava, karakteristik edim
borçlusunun yerleşik olduğu ülkede açılacaktır.
Karakteristik edim borçlusunun yerleşik olduğu ülke, mal ve hizmet
satışlarında mal ve hizmeti satan kişinin mukimi olduğu ülkedir. Bu durumda,
mal ve hizmeti satan kurum Türkiye’de yerleşik bir kurum olduğu için alacak
davasının Türkiye’deki yetkili bir mahkemede açılması yeterlidir.
Alacak davasının bu şekilde Türkiye’de yerleşik bir mahkemede açılması
durumunda V.U.K.’nun 323’üncü maddesindeki şartlar yerine geleceği için yabancı
bir şirketin yurt dışında iflas kararı alması ve bu çerçevede bu karar
doğrultusunda veya bu karardan önce Türk şirketlerinin Türkiye’de alacak davası
açması durumunda, bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir.
(Levent BAŞAK Vergi Sorunları Aralık 2014)
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR
VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef
Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)
Sayı : 84098128-125[6-2012/928]-175
Tarih : 07/04/2014
Konu: Şirketin
ortağının şirketten alacağından vazgeçmesi ile özel fona alınan borcun hahgi
yılın zararından indirileceği hk.
............................................................................................................................................
Dolayısıyla, borcun ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği
taşıması ve şirketinizin iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek
duruma gelmiş olması halinde vazgeçilen alacak için karşılık ayrılması mümkün
olup şirketiniz tarafından özel karşılık hesabına alınan tutarların
2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa
edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr
hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi Dünyası Aralık 2014)
Bir
Şirketin Ortağından Olan Alacağı İçin Dava Açması Halinde Şüpheli Alacak
Karşılığı Ayrılabilir mi?
Nitekim, bu
konuda, Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan
Özelge’de özetle şu açıklamalara yer verilmiştir:
“İlgide
kayıtlı dilekçenizin tetkikinde; (...) Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün (...) vergi
kimlik numaralı mükellefi olarak (...) faaliyetinde bulunduğunuz,
ortaklarınızın şirkete olan borçlarından dolayı alacağın tahsili için dava
yoluna gidildiği, davanın kazanılması halinde asıl alacaklar ile borcun doğduğu
tarihten itibaren ticari avans faiziyle birlikte tahsili talep edilen bu
tutarın, ayrıca her ay sonu itibariyle adat faizleri hesaplanıp ortaklara
fatura edilmesinin gerekip gerekmeyeceği ile ortaklarınızdan olan bu alacaklar
için hesaplanan faizlerin fatura edilerek gelir yazılması ve daha sonra dava
konusu yapılarak şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılıp ayrılmayacağı
hususunda görüş talep ettiğiniz tespit edilmiştir.
Bu hükme
göre; bir alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için birinci şart bu
alacak ile işletmenin elde etmeyi amaçladığı ticari ve zirai kazanç arasında
illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Bu nedenle, ortaklardan olan
alacaklarınızın ticari faaliyetin elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili
olmaması nedeniyle bu alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan, şirketinizin ortaklardan olan alacaklarına aylık dönemler itibariyle
hesaplanan adat faizleri için Kanun’da yer alan şartların yerine getirilmesi
durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.”
....................................................................................................................................................
Bir şirketin
ortağına emsal faiz oranı uygulamak suretiyle borç para vermesi ve bu alacağını
tahsil edememesi halinde ve ortağına dava açması durumunda, bu alacak için
VUK’un 323. maddesine göre, alacak ticarî veya ziraî bir faaliyetle ilgili
olmadığı için mümkün değildir. Ancak alacağın fer’i mahiyetinde olan faiz
tutarlarının tahsil edilememesi ve VUK’un 323. maddesindeki şartların
gerçekleşmesi halinde faiz tutarları için şüpheli alacak karşılığı
ayrılabilecektir.
(Levent BAŞAK Yaklaşım / Aralık 2014)
Şirketin ortağının şirketten alacağından
vazgeçmesi ile özel fona alınan borcun hangi yılın zararından indirileceği
GELİR
İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR
VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef
Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Sayı : 84098128-125[6-2012/928]-175 07/04/2014
....................................................................................................................
Bu hüküm ve
açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kredili olarak satılan mal veya hizmetin
bedeli hasılat kaydedilmek suretiyle alacaklı tarafından vergi matrahına dahil
edilirken, bu alacağın, çeşitli nedenlerle tahsilinin imkansız hale gelmesi
durumunda Vergi Usul Kanununda sayılan şartlarla değersiz alacak olarak
kaydedilmesi mümkün bulunmakta, borçlu ise ödemeyeceği tutar için karşılık
hesabı açmakta ve üç yıllık sürede zararla mahsup edilemeyen tutar kar hesabına
aktarılmaktadır. Örneğin 2011 yılında karşılık hesabına alınan tutarların
2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa
edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr
hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 324 nci maddesinin gerekçesinde;
alacaklıların, iflas halinde veya mali müzayaka durumunda bulunan ve borçlarını
ödemeyecek hale gelen mükelleflerden olan alacaklarından konkordato veya sulh
yoluyla kısmen veya tamamen vazgeçmeleri halinde, vazgeçilen alacağın borçlu
kurum tarafından 3 yıl içinde zararla itfa edilmesi kaydıyla kâr sayılmayacağı
belirtilmiştir.
Dolayısıyla, borcun ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği taşıması
ve şirketinizin iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek duruma
gelmiş olması halinde vazgeçilen alacak için karşılık ayrılması mümkün olup
şirketiniz tarafından özel karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013
hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel
karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal
ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Vergi
Dünyası Temmuz 2014)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup
Müdürlüğü
Tarih:
B.07.1.GİB.4.06.18.02-32323-7876-863 10/10/2011
Konu:Çalınan
çeklere ilişkin dava aşamasında bulunan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı
ayrılması hakkında
Çalınan çeklerin bedellerinin
borçludan tahsil edilememesi halinde, maddede yer alan şartların mevcut olması
kaydıyla söz konusu alacakların teminatsız kısmı için yukarıda yer alan şartlar
dahilinde değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık
ayrılabilecektir.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık
2013)
T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire
Esas No : 2008/399 Karar No :
2010/3271
Özeti : Yurtdışında
mukim bir firmadan olan alacak için yurt içinde icra takibi başlatabileceği ve
söz konusu tutarın şüpheli alacak karşılığı olarak ayrılabileceği hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık
2013)
Sulh
sözleşmesinin resmi yazılı olarak yapılması, özel hukuk açısından konusu
taşınmazlar olan sözleşmelerde zorunlu bir geçerlilik şekil şartı olup, bu
özellikli durum dışında bir şekil şartı bulunmamaktadır. Konusu bir taşınmaz
olan sözleşmelerin adi yazılı şekilde yapılması durumunda hem özel hukuk
açısından sözleşme geçersiz olacak, hem de vergi uygulaması bakımından hukuken
geçersiz bir sulh sözleşmesine dayanarak değersiz alacak ve vazgeçilen alacak
hükümlerinden faydalanılmak mümkün olmayacaktır.
Konusu
taşınmazlar olmayan sulh sözleşmeleri adi yazılı şekilde yapıldığında özel
hukuk bakımından geçerli olmasına rağmen, vergi mevzuatımız açısından bu
vesikanın hukuki ispat kabiliyetine haiz olması ve kanaat verici vesika olup
olmaması ise farklı değerlendirmelere müsaittir. Konuya ilişkin Hesap Uzmanları
Danışma Komisyonu kararı ile Maliye Bakanlığı’nın 284 Seri No.lu VUK Genel
Tebliği’nde açıkladığı görüşler birbirine tamamen zıttır. Bu nedenle daha yakın
tarihli olan Maliye Bakanlığı görüşünün dikkate alınması ve her türlü sulh
sözleşmesinin muvazaadan ari olarak resmi yazılı şekilde yapılması (noter veya
yetkili mahkeme huzurunda) gerektiği kanaatindeyiz. Bu suretle mükellefler
şekil şartlarına uymamak suretiyle gereksiz vergisel riskler üstlenmemiş
olacaklardır.
Görkem
PEHLİVAN (Yaklaşım Aralık 2010)
ŞÜPHELİ, DEĞERSİZ VE VAZGEÇİLEN
ALACAKLARIN DEĞERLEMESİ ve MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Vergi Usul Kanunu’na göre alacaklar mukayyet değerleriyle
değerlenmekle birlikte şüpheli, değersiz ve vazgeçilen alacaklar için özel
düzenlemeler yapılmıştır. Belirli şartları sağlayan alacaklardan tahsili
tümüyle olanaksız hale gelen alacaklar “değersiz alacaklar”, şüpheli hale gelen
alacaklar “şüpheli alacaklar” başlığı altında düzenlemiş olup, bu alacakların
ilgili dönemde gider yazılabileceğine hükmedilmiştir. Konkordato veya sulh
yoluyla tahsilinden vazgeçilen alacaklar ise “vazgeçilen alacaklar” başlığı
altında düzenlemiş ve borçlu için doğrudan kâr hesabına alınması yerine zararla
itfa edilmesi imkânı getirilmiştir.
Alacaklı açısından daha önce hasılat hesaplarına intikal
ettirilmiş alacaklardan tahsili imkansız hale gelenler bu mahiyeti kazandıkları
tarihte değersiz alacak olarak, şüpheli hale gelmiş olanlar şüpheli hale
geldiği hesap dönemi içerisinde karşılık ayrılmak suretiyle
giderleştirilebilmektedir.
Vazgeçilen alacaklarda ise, alacaklar borçlunun
defterinde özel bir karşılık hesabına alınır ve alacaktan vazgeçildiği yılın
sonundan başlamak üzere, üçüncü yıl sonuna kadar zararla itfa edilir. Zararla
itfa edilemeyen kısım kâr hesabına aktarılır.
(Fatih KAYA Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)
ŞÜPHELİ
ALACAK KARŞILIĞI İLE DEĞERSİZ ALACAK UYGULAMASI VE ÖZELLİK ARZ EDEN HUSUSLAR
Vergi Usul
Kanunu’nun 323. maddesindeki koşullar gerçekleşmeden, alacak daha ihtilaflı
hale gelmeden, ileride gerçekleşeceği varsayımından hareketle bir alacağın
peşinen şüpheli hale geldiğinin kabul edilmesi mümkün olmadığı.
(Dn. 3. D.’nin, 18.03.1992 tarih ve E.1991/1396, K.1992/1089 sayılı;
17.02.1988 tarih ve E.1987/308, K.1988/482 sayılı Kararları.)
Alacağın
şüpheli hale geldiği dönemden sonra karşılık ayrılması da mümkün değildir.
(MB.’nin, 15.12.2004 tarih ve 29/2978-323-206/60201 sayılı Özelgesi.)
Değerleme
günü itibariyle şüpheli alacak şartlarını taşımayan alacakların, beyanname
verme tarihine kadar şüpheli hale gelmesi durumunda, değerleme gününün ilgili
bulunduğu hesap dönemi kazancından indirilmesi de mümkün değildir
(MB.’nin, 28.05.1999 tarih ve 29/2979-323-155/021451 sayılı; 26.02.1999
tarih ve 29/2978-323-154/007241 sayılı Özelgeleri.)
Mükelleflerin
şüpheli hale gelen alacağı için daha sonraki dönemlerde karşılık ayırmaları
mümkün olmadığı gibi, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayırmayan
mükelleflerin, ödedikleri vergileri geri istemeleri de mümkün değildir
(DVDDGK’nın, 12.11.1999 tarih ve E.1999/102, K.1998/480 sayılı Kararı;
Dn. 3. D.’nin, 02.04.1996 tarih ve E.1995/2705, K.1996/1100 sayılı; 11.02.1999
tarih ve E.1997/3164, K.1999/453 sayılı; 17.09.1997 tarih ve E.1996/5260,
K.1997/2930 sayılı Kararı; Dn. 4. D.’nin, 27.02.2003 tarih ve E.2002/1668,
K.2003/563 sayılı; 29.12.1972 tarih E.1970/8143, K.1972/8342 sayılı; 14.02.1973
tarih E.1970/3842, K.1973/584 sayılı; 03.04.1973 tarih E.1972/738, K.1973/1787
sayılı; 02.03.1972 tarih E.1970/6390, K.1972/1324 sayılı Kararları.)
Kayıtlarda
alacak olarak görülen tutar dava veya icra takibine konu edilmişse, şüpheli
hale geldiği dönemde karşılık ayrılmamış olması nedeniyle, sonraki dönemin
değerleme gününün tasarruf değerine göre şüpheli alacak olarak kabul
edilmesinde sakınca yoktur.
(Dn. 4. D.’nin, 12.12.1994 tarih ve E.1994/2943, K.1994/5901 sayılı
Kararı; 02.05.1991 tarih ve E.1988/4658, K.1991/1627 sayılı Kararı (Danıştay
Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 82-83, s. 331); Dn. 4. D.’nin, 10.11.1992 tarih ve
E.1992/719, K.1992/4809 sayılı Kararı (Şükrü KIZILOT, Vergi Usul Kanunu İle
İlgili Danıştay Kararları ve Özelgeler, Cilt 2, Yaklaşım Yayınları, s. 2625).
Şüpheli
alacak karşılığı ayırmak zorunlu olmamakla birlikte, henüz tahsil imkansızlığı
söz konusu olmayan, sadece şüpheli hale gelmiş alacaklar için seçimin karşılık
hesabı açmamak yoluyla kullanılması ve alacak tutarının doğrudan zarara
atılması mümkün değildir.
(DVDDGK’nın 12.11.1999 tarih ve E.1999/102, K.1998/480 sayılı Kararı,
16.01.1998 tarih ve E.1996/220, K.1998/32 sayılı Kararı, (Danıştay Dergisi,
Yıl: 29, Sayı: 97, s. 110), Dn. 3. D.’nin, 19.04.2000 tarih ve E.1999/2158,
K.2000/1508 sayılı Kararı, 04.11.1991 tarih ve E.1991/1853, K.1991/2746 sayılı
Kararı (Danıştay Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 84-85, s. 170); Dn. 4. D.’nin,
20.03.1997 tarih ve E.1996/1141, K.1997/970 sayılı Kararı.)
Şüpheli
hale gelen alacağın döviz cinsinden bir alacak olması durumunda, mahkemede
davanın açıldığı tarihte Merkez Bankası’nın döviz alış kuru üzerinden hesaplama
yapılarak şüpheli alacak karşılığı ayrılması gerekir.
(MB.’nin, 31.01.2002 tarih ve 29/2923-323-183/5073 sayılı Özelgesi.)
Maliye
Bakanlığı’nca verilen Özelgelerde, şüpheli hale gelen alacağın teminatlı alacak
olması halinde ayrılan karşılığın teminattan kalan kısma isabet ettiği,
teminatın alacağın tamamını karşılaması durumunda şüpheli alacak karşılığı
ayrılmasının mümkün olmadığı, alacağın kamu idaresi tarafından gecikmeyle
ödenecek olması, alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesini gerektirmediği
belirtilerek kamu kurumlarından olan alacaklar için karşılık ayrılamayacağı
belirtilmiştir.
(MB.’nin, 09.11.1994 tarih ve 45/458-323-110/74778 sayılı Özelgesi.)
Bedeli
tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurt dışı alacaklar için de 323. maddede
belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde söz konusu alacaklar için
karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.
(İstanbul Defterdarlığı’nın 28.03.1991 tarihli Özelgesi, Gelir Vergisi Muktezaları
1976-1997, İstanbul Maliye Vakfı Yayınları-1, İstanbul 1997, s. 195)
Ancak, yurt dışındaki müşteriden olan
alacakların ülkesinde dava veya icra safhasına getirmeden Türkiye'de icraya
başvurarak karşılık ayrılması mümkün değildir.
(MB.’nin, 23.02.1999 tarih ve 29/2979-323/153/006359 sayılı Özelgesi.)
Şüpheli
alacak karşılığı uygulaması açısından alacağın yabancı bir devletten olmasının
da bir özelliği yoktur. Maliye Bakanlığı’nca verilen bir Özelge’de, “vadesi
gelmiş olan alacaklarınız için kanuni takip yollarına başvurulmaması
şirketinizin takdir yetkisinin üzerinde olduğu ve böyle bir işleme
başlanılmasının dost ve kardeş bir ülkede faaliyetlerinize son verilebileceği
ve tüm dostane ilişkileri olumsuz yönde etkileyeceğinden bahisle, bu konuda hiç
bir kanuni takibe başlanılmadığı öne sürülmüşse de; vergi mevzuatında bahse
konu gerekçeyle söz konusu alacaklarınız için şüpheli alacak karşılığı
ayrılmasına kanunen imkan bulunmamaktadır.” açıklaması yapılmıştır.
(MB.’nin, 18.03.1999 tarih ve 29/2978-323-152/010863 sayılı Özelgesi.)
Karşılığında
bir gelir ve menfaat sağlanmayan, kefalet nedeniyle doğup şüpheli hale gelen
alacaklar için karşılık ayrılamaz.
(Dn. 4. D.’nin, 04.04.1974 tarih ve E.1973/3376, K.1974/1387 sayılı
Kararı, Dn. 3. D.’nin, 04.11.1991 tarih ve E.1991/762, K.1991/2744 sayılı
Kararı.)
Gerçek bir
alışverişe dayanmayan ve finansman amacıyla alınan hatır senedi niteliğindeki
bonolardan kaynaklanan alacaklar için karşılık ayrılamaz.
(Dn. 4. D.’nin, 09.03.1976 tarih ve E.1974/2661, K.1976/582 sayılı
Kararı, (Nevzat SAYGILIOĞLU - Erol GÖKER, Defterler ve Dönem Sonu İşlemleri,
Vergi Yayınları, Ankara 1984, s. 223).
Avans
niteliğindeki ödemeler ticari faaliyetin devamı için yapılan ödemelerdir ve
verilen avans karşılığında malın veya verilen avansın alınamaması ve diğer
koşulların da gerçekleşmesi halinde karşılık ayrılabilir.
(MB.’nin, 31.01.2002 tarih ve 29/2923-323/005073 sayılı; 06.01.1999 tarih
ve 29/2923-323-150/000316 sayılı Özelgeleri.)
Holding
şirketler, iştiraki olan şirketlerle olan ilişkilerinden doğan ve tahsil
edilemeyen alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler.
(Dn. 4. D.’nin, 25.11.1992 tarih ve E.1992/839, K.1992/5015 sayılı
Kararı, Danıştay Dergisi, Yıl: 23, Sayı: 87, s. 224)
Alacağın
vadesi gelmesine rağmen yasal takibata geçilmemesi, borçlu ile anlaşarak yeni
bir ödeme planı yapılması veya alacakların ertelenmiş olması halinde bu
alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz.
(MB.’nin, 17.09.1997 tarih ve 29/2978-323-117/39636 sayılı Özelgesi.)
İflas bir
icra yolu olup alacaklı yönünden normal icradaki gibi amaç alacağa kavuşmak
olduğundan iflas masasına kaydı yaptırılan alacaklar icra safhasına intikal
edilmiş sayılmaktadır. Bu nedenle borçlunun iflas etmesi halinde, diğer
koşullarda sağlanıyorsa şüpheli alacak karşılığı ayrılabilir. Ancak, karşılık
alacağın masaya kaydının yapıldığı, başka deyişle icra safhasına intikal ettiği
hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas halinde de ayrılan şüpheli alacakların
sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına
intikal ettirilir.
(MB.’nin, 29.03.2004 tarih ve 29/2978-323-201/13371 sayılı Özelgesi.)
Faaliyetin
doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletme alacaklarının bir unsurunu
oluşturan katma değer vergisinden doğan alacaklar için karşılık ayrılabilir.
(MB.’nin, 31.10.2000 tarih ve 29/2978-323-171/49864 sayılı; 06.08.2001
tarih ve 49/4914 -126/041923 sayılı; 22.01.2002 tarih ve 49/4913-108/003166
sayılı; 31.01.2002 tarih ve 29/2978-323-184/005244 sayılı; 18.02.2002 tarih ve
29/2978-323-185/7857 sayılı Özelgeleri.) (334 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu
Genel Tebliği)
Alacağın
uzun süre tahsil edilememesi, tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği
anlamına gelmez ve alacağı değersiz hale düşürmez.
(Dn. 4. D.’nin, 28.05.1974 tarih ve E.1973/5234, K.1974/2238 sayılı
Kararı, K. GENÇ - T. YAĞMURLU - T. FALCIOĞLU - B. AKSOYLU - V. POLATKAN - M.
BULUT, Mali Yargılama Usulü ve Uyuşmazlıklarına İlişkin Danıştay Kararları,
Ankara, s. 532; Dn. 4. D.’nin, 29.06.1972 tarih ve E.1971/1452, K.1972/4492 sayılı
Kararı.)
Kanaat
verici bir vesikaya örnek olarak şunlar gösterilebilir:
•
Konkordato anlaşması (Konkordato ile alacaklının borçluyu ibra ettiği miktar
değersiz alacak sayılır.).
•
Alacaktan vazgeçildiğini gösteren mahkeme tutanakları.
•
Borçlunun varlık bırakmadan öldüğü ve mirasçıların mirası reddettiğini gösteren
belgeler.
•
Borçlunun kesin olarak yurt dışına çıktığı ve haczi kabil malı olmadığını
gösteren belgeler.
• Gerek
doğuşu, gerekse vazgeçilmesi bakımından, belli ve inandırıcı sebepleri olmak
şartı ile alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar.
(Yılmaz ÖZBALCI, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş
Yayıncılık, Ankara 1998, s. 747)
İcra
daireleri tarafından borçlunun borcunu ödeme imkanına sahip bulunmadığına
ilişkin olarak alacaklıya verilen aciz vesikası, borç ikrarını içeren bir belge
olup zamanaşımına da tabi değildir. Bu itibarla, bir alacağın aciz belgesine
bağlanmış olması, alacağın gelecekte tahsil edilme imkanını ortadan kaldıran
bir nedeni oluşturmamaktadır. Bu nedenle, aciz vesikasına konu alacak değersiz
alacak hükmünde değildir.
(MB.’nin, 20.06.2002 tarih ve 29/2978-322-46/028356 sayılı Özelgesi.)
Şüpheli
alacak karşılığı ayrılmasında olduğu gibi, değersiz alacakların zarar
kaydedilebilmesi için alacağın bir işletmenin çalışma konusuna giren iş ve
işlemlerden doğan alacaklardan olması gerekir. Bir gelir sağlamayı hedef
tutmayan işlemlerin ticari işletmeyle ilgili veya ticari bir münasebetten
doğmuş olduğu kabul edilemez ve diğer koşullar yerine gelmiş olsa dahi bu
alacaklar değersiz alacak olarak zarar kaydedilemez.
(Dn. 4. D.’nin, 30.04.1975 tarih ve E.1974/1129, K.1975/1545 sayılı
Kararı.)
Kayıt dışı
bırakılan alacaklar için Vergi Usul Kanunu’nun öngördüğü şartların yerine
getirilmesi söz konusu olamayacağından, bu alacaklar değersiz alacak olarak
kabul edilemez.
(Dn. 4. D.’nin, 11.05.1972 tarih ve E.1970/204, K.1972/3420 sayılı
Kararı.)
Alacağın
değersiz hale geldiği yılın hesaplarına zarar veya gider olarak yazılması
gereklidir. Alacaklının tahsil etmediği bir alacağı kendi arzu ettiği yılda
zarara intikal ettirmesi mümkün değildir.
(Dn. 4. D.’nin, 17.10.1978 tarih ve E.1977/2400, K.1978/2938 sayılı
Kararı.)
Bir
alacağın tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği tarih itibariyle değersiz
alacak kaydedilmesi gerekir.
Dn. 4. D.’nin, 11.10.1991 tarih ve E.1989/1829, K.1991/3078 sayılı
Kararı.
Alacaklının
tahsil etmediği bir alacağı kendi arzu ettiği yılda zarara intikal ettirmesi
mümkün değildir.
(Dn. 4. D.’nin, 17.10.1978 tarih ve E.1977/2400, K.1978/2938 sayılı
Kararı.)
Alacağın
uzun süre tahsil edilememesi, tahsil olanağının kalmadığının kesinleştiği
anlamına gelmez ve alacağı değersiz hale düşürmez.
(Dn. 4. D.’nin, 28.05.1974 tarih ve E.1973/5234, K.1974/2238 sayılı
Kararı, K. GENÇ, T. YAĞMURLU, T. FALCIOĞLU - B. AKSOYLU - V. POLATKAN - M.
BULUT, Mali Yargılama Usulü ve Uyuşmazlıklarına İlişkin Danıştay Kararları,
Ankara, s. 532; Dn. 4. D.’nin, 29.06.1972 tarih ve E.1971/1452, K.1972/4492
sayılı Kararı.)
İcra ve
İflas Kanunu’nun 296. maddesi gereğince, konkordato anlaşmasının hüküm ifade
edebilmesi için, Ticaret Mahkemesi’nin tasdik kararının mevcudiyeti
gerektiğinden tasdik edilmeyen ve alacaklıların gerçek zararını göstermeyen
konkordato anlaşmasına dayanılarak zarar kaydı mümkün değildir Konkordato
anlaşmasına dayanılarak bir alacağın değersiz alacak olarak zarar yazılabilmesi
için, konkordato anlaşmasının tasdik tarihinin beklenmesi gerekir.
(Dn. 4. D.’nin, 13.02.1973 tarih ve E.1971/6636, K.1973/524 sayılı
Kararı.)
AydınKIRATLI (Yaklaşım Dergisi
Ocak 2007)
|
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder