Hasılat
Paylaşımı Yöntemiyle Yapılacak İnşaat İşlerinin Avantajları
Yukarıdaki
bölümlerde detaylı olarak açıklandığı üzere, hasılat paylaşımı yöntemi arsa
sahibinin gerçek kişi veya şirket olmasına göre değişik sonuçları da
beraberinde getirmektedir.
Burada esas
olan şirketler için bu yöntemin herhangi bir avantaj sağlamadığı, aksine mevcut
istisnaların bile söz konusu yöntem için uygulanmadığıdır. Bize göre yanlış
olan bu uygulamanın, şirketler için KVK 5/e ve KDVK 17/4-r madde hükümlerince
sağlanmış istisnaların korunmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir.
Gerçek
kişiler ise, arsalarını hasılat paylaşımı ile
müteahhitlere vermeleri halinde ciddi bir vergisel avantaj ile iş ve işlemlerde
ise büyük bir kolaylık sağlamış olacaklardır.
(Yılmaz SEZER Yaklaşım / Mayıs 2015)
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Usul Grup
Müdürlüğü)
Sayı:
27575268-105[Mük257-2013-401]-556
Tarih: 02.06.2014
Konu:
Yurtdışında yapılan inşaat işiyle ilgili olarak merkezden yurt dışı şubeye
yapılacak mal hareketlerinin vergi kanunları açısından değerlendirilmesi hk
İlgi talep
formunuzda; ... Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün ... vergi kimlik numaralı mükellefi
olarak ... Üniversitesi Ziraat ve Veterinerlik Fakültesi inşaat yapım işi ile
ilgili olarak verilen teklifin malzeme ve işçilik bedeli dahil tutarı olduğu ve
bu inşaatla ilgili olarak alınacak malzeme ve ekipmanların ilgili ülkede
bulunmaması nedeniyle Türkiye’den temin edilerek karşılığında bir bedel tahsil
edilmeksizin ...’da bulunan inşaat şantiyenize sevk edileceği, bu malzeme ve
ekipmanların bedellerinin merkezden ödenerek merkez şube cari hesabına
yazılacağı belirtilerek,
Söz konusu
malzeme ve ekipmanların alışları ile ilgili oluşan maliyetleri merkezin
muhasebe kayıtlarına alınıp, bu alışlarla ilgili katlanılan veya öngörülen
diğer alış maliyet tutarlarının da ilavesi suretiyle fatura düzenlenip ilgili
ülkeye sevk edildiğinde aradaki farkın ihracat geliri olarak değerlendirilip
kurumlar vergisine tabi tutulup tutulmayacağı, bu alışlarla ilgili olarak
satıcı firmalara merkez tarafından yapılacak ödemelerin merkez muhasebe
kayıtlarında hangi hesaplarda muhasebeleştirileceği ve yurtdışına gönderilen bu
alışlara ilişkin yüklenilen katma değer vergisi hususlarında Başkanlığımız görüşü
talep edilmiştir.
A) Kurumlar Vergisi Kanunu Yönünden
Değerlendirme:
5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 3’üncü maddesinde; “Kanunun 1’inci maddesinde
sayılı kurumlardan kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunanlar, gerek Türkiye
içinde gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden
vergilendirilirler.” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanunun
“İstisnalar” başlıklı 5’inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde,
yurtdışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden
sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançların
kurumlar vergisinden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır.
1 seri no.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin “5.9. Yurt dışında yapılan inşaat, onarım,
montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlarda istisna” başlıklı
bölümünde;
Öte yandan,
yurt dışındaki şubelerden elde edilen kazançların genel sonuç hesaplarına
intikal ettirilmesinde, faaliyette bulunulan yabancı ülkenin mevzuatına göre
hesap döneminin kapandığı tarih itibarıyla ilgili ülke mevzuatına göre tespit
edilen faaliyet sonucu, Türkiye 'de de aynı tarih itibarıyla genel sonuç
hesaplarına kaydedilecektir. Bu hususun Türkiye 'de genel sonuç hesaplarına
intikal ettirilmesinde, kazancın kambiyo mevzuatına göre fiilen Türkiye'ye
getirilmesinin herhangi bir etkisi olmayacaktır. Faaliyette bulunulan yabancı
ülkede kazanca tasarruf edilebilmesi yeterlidir.” açıklamaları yer almıştır.
Aynı Tebliğin
“5.9.2. Yurt dışında yapılan inşaat işleri nedeniyle, merkez ve şube arasındaki
cari hesapların değerlemesi” başlıklı bölümünde ise;
“Yurt dışında
yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak Türkiye'deki merkez ile yurt dışındaki
işyeri arasında ortaya çıkan ilişkilerde yurt dışındaki işyerine Türkiye'den
fatura kesilmek suretiyle yapılan ve o işyerinde maliyet veya gider olarak
kabul edilen mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri ile
Türkiye'deki merkez arasındaki para hareketlerinin ayrı ayrı hesaplarda
izlenmesi ve değerlemenin buna göre yapılması gerekmektedir.
Yurt
dışındaki işyerine merkez tarafından fatura düzenlenmek suretiyle ihraç olunan
emtia ile yurt dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle yapılan
hizmetlerden doğan dövize bağlı alacak ve borçların aynen mal veya hizmet
ihracından doğan alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi tutulacağı ve
değerleme farklarının vergi matrahının tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.
Türkiye’de
bulunan merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen diğer para
hareketlerinden doğan alacak ve borçların ise gerçek bir alacak ve borç
niteliği taşımadığı açıktır. Bu nedenle, söz konusu para hareketlerine dayalı
cari hesap bakiyelerinin değerlemesine gerek bulunmamaktadır.” açıklamalarına
yer verilmiştir.
Buna göre,
şirketinizin yurtdışında bulunan şubesi tarafından yapılan inşaat işine ait kâr
veya zararın ilgili ülke mevzuatına göre tespit edilmesi gerekmektedir. Ayrıca,
yurtdışında bulunan şubede kullanılacak malların Türkiye'den tedarik edilerek
yurtdışına gönderilmesi ihracat işlemi olarak değerlendirileceğinden, bu işlem
dolayısıyla oluşan kazancın, kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate
alınacağı tabiidir.
Diğer
taraftan inşaat yapım işine ilişkin olarak yurtdışı şubenize gönderilecek
malzeme ve ekipman bedelleri bakımından Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü
maddesinde yer alan hükümlere de uyulması gerekmektedir.
B) Katma Değer Vergisi Kanunu Yönünden
Değerlendirme:
3065 sayılı
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu’nun:
- 1/1
maddesinde, Türkiye’de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek
faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu,
-4’üncü
maddesinde hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında
kalan işlemler olduğu, bu işlemlerin bir şeyi yapmak, işlemek, meydana
getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak,
değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmayı taahhüt etmek gibi şekillerde
gerçekleşebileceği,
- 6’ncı
maddesinde, işlemlerin Türkiye'de yapılmasının; malların teslim anında
Türkiye'de bulunmasını, hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten
Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği, hüküm altına alınmıştır.
Diğer
taraftan, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 11/1-a maddesi ile ihracat teslimleri
ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler için yapılan
hizmetlerin vergiden istisna olduğu, 12/1-a maddesinde bir teslimin ihracat
teslimi sayılabilmesi için teslimin yurt dışındaki bir müşteriye veya bir
serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine veya
malların yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmesi gerektiği; 12/2
maddesinde yurt dışındaki müşteri tabirinin; ikametgâhı, işyeri, kanunî ve iş
merkezi yurt dışında olan alıcılar ile yurt içinde bulunan bir firmanın yurt
dışında kendi adına müstakilen faaliyet gösteren şubelerini ifade ettiği, bir
hizmetin yurtdışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için ise
hizmetlerin yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten
yurtdışında faydalanılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Buna göre,
bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için karşılığında yurda herhangi bir
bedel getirilmesine gerek bulunmamakta olup, şirketinizin yurtdışında kendi
adına müstakilen faaliyet gösteren şubesine inşaat işi ile ilgili malları
bedelsiz teslimi KDV Kanunu’nun 12/1 maddesindeki şartlar çerçevesinde
gerçekleştirilmesi kaydıyla ihracat teslimi olarak kabul edilecek ve KDV'den
istisna tutulacaktır.
Öte yandan,
ihracat istisnası uygulanan işlemleriniz nedeniyle yüklenilen vergilerin, KDV
Kanunu’nun 32’nci maddesi hükmü uyarınca bu maddede yer alan yetkiye istinaden
Bakanlığımızca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde iadesinin talep
edilebileceği tabiidir.
C) Vergi Usul Kanunu Yönünden
Değerlendirme:
213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde; “B) İspat: Vergilendirmede vergiyi
doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.”
denilmekte olup, anılan Kanunun 227’nci maddesinin birinci fıkrasında “Bu
kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan
münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmü yer
almaktadır. Söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229’uncu ve müteakip
maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi
gerekmektedir.
Diğer
taraftan; aynı Kanunun 231/5’inci maddesinde ise “Fatura, malın teslimi veya
hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre
içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” hükmü
bulunmaktadır.
Buna göre,
inşaat yapım işine ilişkin olarak malzeme ve ekipmanların bir daha geri
getirilmemek üzere anılan ülkeye götürülmesi işlemi ihracat olarak
değerlendirildiğinden, ihracata konu malzemelere ilişkin faturanın (gümrük
mevzuatı hükümleri saklı kalmak kaydıyla, müteahhit firma veya şirketinizin
yurt dışındaki şubesi adına) şirketinizce düzenlenerek defter kayıtlarına
hâsılat olarak intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Bilgi
edinilmesini rica ederim.
(Vergi
Dünyası Mart 2015)
Özel İnşaat Devam Ederken Yapılan Satışlarda Vergiyi Doğuran Olay, Fatura Tanzimi ve KDV İade Talebi
İnşaat devam ederken müteahhitlerin gerek özel sözleşme veya satış vaadi ile gerekse arsa payından satışları nedeniyle aldıkları paralar avans niteliğinde bulunmakta olup, bu safhada fatura düzenlenmesi ve KDV uygulaması söz konusu olmayacaktır.
Ancak, konutların tesliminden önce fatura düzenlenmesi halinde, KDV açısından vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden 150 m²’nin altındaki konutlar için % 1 oranında vergi hesaplanarak beyan edilmesi gerekmektedir.
Arsa sahiplerine konut teslimleri gerçekleşmiş ise bunlara rayiç bedeller üzerinden fatura tanzim edilecek ancak muhasebe kayıtları faturanın KDV kısmı için yapılacaktır. Düzenlenen faturalar nedeniyle herhangi bir KDV iadesi söz konusu olmayacaktır.
Yüklenilen KDV, müteahhide kalan daireler için olduğundan KDV iadesi ancak müteahhide kalan dairelerin tesliminde söz konusu olacaktır.
Konutların fiilen teslim edildiğinin, bir teslim belgesi düzenlenerek belgelenmesi halinde iade talebinde bulunulması mümkün olabilecektir.
(Eyüp HAYKIR Yaklaşım / Mart 2014)
YURT İÇİNDEKİ VE DIŞINDAKİ YILLARA
YAYGIN İNŞAAT VE ONARIM İŞLERİYLE İLGİLİ KUR FARKLARI, MEVDUAT VE KREDİ
FAİZLERİ
Yıllara yaygın inşaat ve onarım
işlerinde mevduat faizleri ve repo gelirlerinin, Bakanlık elde edildiği,
Danıştay ise işin bittiği dönemde beyan edilmesi görüşündedir. Dolayısıyla ortak
bir görüş sağlanabilmiş değildir. Konuya ilişkin olarak yasal bir düzenleme
yapılması gerekmektedir. Kur farkları konusunda ise genel görüş bu farkların
doğduğu kaynakla aynı işleme tabii olduğu yönündedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun 5/1-h kapsamında vergiden istisna olan yurt dışında inşaat, onarım,
montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlara ilişkin işin
tamamlanmasından sonra ödenen kur farkı ve faiz giderleri merkezdeki kurum için
ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi için yapılmış bir gider niteliğinde
olduğundan, genel esaslar çerçevesinde kurum kazancının tespitinde dikkate
alınabilecektir.
(Zafer ÇALIŞKAN E.Gelirler
Kontrolörü, Vergi Müfettişi- Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)
YILLARA SARİ İNŞAAT VE ONARMA
İŞLERİNDE DÖNEM SONU İŞLEMLERİ
Vergi mevzuatımıza göre yıllara sari inşaat ve onarma
işlerinde; yapılan harcama ve tahsil edilen hak ediş tutarları iş bitene kadar
gelir-gider hesapları ile ilişkilendirilmemekte, işin devamı boyunca
aktifleştirilmek ve pasifleştirilmek suretiyle bilanço hesaplarında
gösterilmektedir. Kazanç tespiti işin bittiği dönemde yapılarak o dönemin
gelir-gider hesaplarına yansıtılmaktadır.
Türkiye Muhasebe Standartları uygulaması ise vergi
kanunlarına göre farklılık arz etmektedir. TMS 11 uyarınca inşaat sözleşmesi
maliyet ve gelirleri “Tamamlanma Yüzdesi Yöntemi”ne göre muhasebeleştirilir.
İnşaat sözleşmelerine ilişkin gelir ve giderlerin “Tamamlanma Yüzdesi
Yöntemi”ne göre muhasebeleştirilebilmesi için sözleşmenin sonucunun güvenilir
bir biçimde öngörülebilmesi gerekmektedir. Eğer sözleşme sonucu güvenilir bir
biçimde tahmin edilemiyorsa sözleşme gelir ve giderlerinin kayda alınmasında,
sadece katlanılmış sözleşme maliyetlerinin geri kazanılabilmesi muhtemel olan
kısmı kadar gelir kaydedilir ve sözleşme maliyetleri de oluştukları dönemin
gideri olarak kayıt altına alınır.
(Cüneyt TÜRKMEN
Eski Hesap Uzmanı -Vergi Dünyası Aralık 2013)
Süre uzatımı nedeniyle inşaat taahhüt işinin yıllara
yaygın hale gelmesi durumunda, önceden sehven verilen geçici vergi beyannamesinde
tahakkuk eden geçici verginin terkin
edilip edilmeyeceği hk.
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Sayı :
B.07.1.GİB.4.34.16.01/GVK-42-13092
İlgide kayıtlı dilekçenizde, 29.04.2005 tarihinde …………………Ltd.Şti. Ortak
Girişimi müteahhit firma olarak ………………… ihale makamıyla ……………..,……………….. işi
ile ilgili 150 gün süreli sözleşme imzalamış bulunduğu, şirketiniz ile
müteahhit firmanın işin % 98’ini yaptırmak için alt yüklenici olarak yine aynı
iş için 29.04.2005 tarihinde 150 gün süreli sözleşme yaptığı, daha sonra bu
sözleşmelerin ihale makamından işin bitmemesi üzerine süre uzatımıyla
30.12.2005 tarihine ve daha sonra da yine aynı iş için 10.02.2006 ve 10.04.2006
tarihine kadar uzatıldığı, bu süre uzatımının alt yüklenici firma olan
şirketinize de uygulandığı, alt yüklenici firma olarak 2006/2 dönemine ait
geçici vergi beyannamesinin geçici kabulün yapılmış gibi sehven beyan edildiği
ve geçici verginin düzeltilmesi için düzeltme beyannamesinin kanuni süresi
içinde ilgili vergi dairesine verildiği belirtilerek, sehven beyan edilen
geçici verginin terkin edilip edilmeyeceği hususu sorulmaktadır.
193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42. maddesinde “Birden fazla takvim yılına
sirayet eden inşaat (dekapaj işleri de inşaat işi sayılır) ve onarma işlerinde
kar veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın
geliri sayılarak mezkur yıl beyannamesinde gösterilir.
Mükellefler
bu madde kapsamına giren hallerde her inşaat ve onarım işinin hasılat ve
giderlerini ayrı bir defterde veya tutmakta oldukları defterlerin ayrı
sayfalarında göstermeye ve düzenleyecekleri beyannameleri işlerin ikmal
edildiği takvim yılını takip eden yılın Mart ayının onbeşinci günü akşamına
kadar vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı
Kanunun 44. maddesinde; “İnşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul
usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın
idarece onaylandığı tarih, diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya fiilen
bırakıldığı tarih bitim tarihi olarak kabul edilir…” hükmü bulunmaktadır.
İnşaat
ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulü Bayındırlık Bakanlığı Kuruluş
ve görevleri hakkında kanunlar uyarınca bu Bakanlığın kontrol ve idamesi
altında yapılan inşaat işleridir.
Bir işin Gelir Vergisi Kanununun 42’nci maddesi kapsamında
değerlendirilebilmesi için;
a)
Faaliyet konusu inşaat ve onarım işi olmalı,
b)
İnşaat ve onarım işi birden fazla yıla sirayet etmeli,
c)
İnşaat ve onarım işi resmi veya özel taahhütlere bağlı olarak yapılmalıdır.
Yukarıda yer verilen Kanun hükmü çerçevesinde, 42 nci madde kapsamında inşaat
ve onarım işleri, resmi ve özel taahhütler gereğince başkasının hesabına
yapılan işlerden ibarettir. Söz konusu işin taahhüde bağlı olarak yapılması,
inşaat ve onarım işinin başkasının nam ve hesabına yapılması ve karşılığında
hak edişe bağlı bir istihkak ödemesinin ortaya çıkması ile mümkündür.
Aynı
Kanunun mükerrer 120. maddesine göre, “Ticari kazanç sahipleri (basit usulde
vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme
döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunun ticari veya mesleki
kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi
Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) belirlenen ilgili
hesap döneminin üçer aylık kazançları (42 nci madde kapsamına giren kazançlar
ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları
kazançlar hariç) üzerinden 103 üncü maddede yer alan tarifenin ilk gelir
dilimine uygulanan oranda geçici vergi öderler. Geçici vergi matrahının
hesaplanmasında dönem sonu mal mevcutları, kayıtlar üzerinden tespit
edilebilir.” hükmü yer almıştır.
Öte
yandan, 06.04.2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 252 Seri
No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 3. bölümünde;
“3.
Gelir ve Kurumlar Vergisi ile İlgili Vergi Hatalarından Kaynaklanan İade
İşlemleri
3.1.
Yasal Düzenlemeler
Vergi
Usul Kanununun 120 nci maddesinde, 5035 sayılı Kanunla yapılan düzenleme
uyarınca, nakden veya mahsuben tahsil edilen ancak fazla veya yersiz olarak
tahsil edildiği anlaşılan vergilerin iade ve mahsup işlemlerinde, düzeltmeye
dayanak teşkil edecek belgeler ile bu işlemlere ait usul ve esasları belirleme
konusunda Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
Yapılan
bu düzenleme çerçevesinde, gelir ve kurumlar vergisi ile ilgili vergi hataları
nedeniyle fazla tahsil edilen vergilerin diğer vergi borçlarına mahsup ve
iadesi aşağıdaki şekilde yapılacaktır.
3.2.
Diğer Vergi Borçlarına Mahsup veya Nakden İade
Fazla
veya yersiz olarak vergi tahakkuk ettirilmesine neden olan vergi hatasının
düzeltilmesi halinde, vergi hatası nedeniyle fazla olarak tahakkuk ettirilmiş
verginin ödenmiş olması şartıyla, verginin mükellefe iadesi gerekmektedir.
Vergi
borçlarına mahsup talebi halinde bu talebin bir dilekçe ile vergi dairesine
bildirilmesi gerekmektedir. Düzeltme işlemi ile iade işleminin aynı vergi
dairesi tarafından gerçekleştirilmesi durumunda iade işlemi için dilekçe
dışında ayrıca bir belge ibrazına gerek yoktur. Vergi dairelerinin farklı
olması halinde hata nedeniyle fazladan tahakkuk etmiş olan verginin ödendiğini
gösteren belgenin ibrazı gereklidir.
Mahsubu
talep edilen vergi borçları için, mükellefin vergi hatasının düzeltilmesini
ilgili vergi dairesine dilekçe ile haber verdiği tarih itibariyle mahsup işlemi
yapılmış sayılır ve mahsubu talep edilen vergi borçları için bu tarihten
itibaren gecikme zammı hesaplanmaz.” açıklamaları yer almıştır.
Bu
hüküm ve açıklamalara göre, 29.04.2005 tarihinde inşaat işine başlanan ancak
işin tamamlanamayarak 10.04.2006 tarihine kadar uzatılması nedeniyle, yapım işi
yıllara sari inşaat ve onarım işi kapsamında değerlendirilecek olup, bu işten
elde ettiğiniz kazancınız için Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120. maddesi
hükmü gereğince geçici vergi ödemenize gerek yoktur. Dolayısıyla,
2006/Ocak-Haziran dönemine ilişkin olarak verilen geçici kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen geçici verginin 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 116 ve müteakip maddeleri uyarınca düzeltme işleminin yapılması
mümkündür.
Bilgi edinilmesini rica
ederim.
Aynı yıl içinde biten
inşaat işi için geçici kabul tutanağı imzalanmayan işlerle ilgili olarak alınan
hakediş bedellerinin nasıl kaydedileceği:
Gelir
ve Kurumlar Vergileri Müdürlüğü
Özelge
Tarihi :11.09.2009
Özelge
Sayısı :176300-ÖZ/545-7566
İlgide
kayıtlı dilekçelerinizde; taşeron olarak inşaat ve mühendislik işleri yapmakta
olduğunuz, bazı işlerinizin yıllara yaygın inşaat olmadığından aynı yıl içinde
bittiği, bu işlerle ilgili, yıl içinde farklı dönemlerde hak ediş ile
bağlantılı olarak ihaleyi alan firmaya fatura kesmekte olduğunuz belirtilerek,
geçici kabulü yapılmayan ancak geçici kabul yapılıncaya kadar faturalandırılan
bu işler ile ilgili geçici vergi beyannamelerinde uygulamanız gereken gelir
tablosu düzenlenmesi ve vergi tahakkuk ettirilmesi hususunda Başkanlığımız
görüşü sorulmaktadır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasıyla, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş,maddenin ikinci fıkrasıyla da , safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun bilanço esasında ticari kazancın tespiti ile ilgili 38’ inci maddesinin birinci fıkrasında, '' Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce;
1- İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir,
2- İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulur.'' hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, ticari kazancın tespitine ilişkin Gelir Vergisi Kanununun 39’uncu maddesinin ikinci fıkrasında ''Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder.'' parantez içi hükmü yer almaktadır.
Kanunda yer alan düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, kurum kazancı, ticari kazanç niteliği taşıdığı ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Kurum kazancının hesap dönemleri itibariyle tespit edilerek, dönemler itibariyle gerçekleşmiş gelir ve giderlerin safi kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve kârlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır. Tahakkuk ise gelirin ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder.
Bu itibarla, yapılan inşaat tamamen bitirilmediği müddetçe maliyet oluşmayacağından inşaatın devamı süresinde alınan hak edişler avans olarak değerlendirilecek ve söz konusu hakediş alımları nedeniyle kâr/zarar beyan edilmesi söz konusu olmayacaktır.
Bu nedenle aynı yıl içinde başlayıp bitirilen inşaata ilişkin olarak; inşaatın bitirildiği dönemde maliyet bedelinin tespit edilmesi ve alınan hakedişlerle arasındaki farkın (inşaat devam ederken alınan hakedişler dahil) inşaatın tamamlandığı dönem kurum kazancına dolayısıyla geçici vergi matrahına dahil edilerek beyan edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasıyla, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş,maddenin ikinci fıkrasıyla da , safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun bilanço esasında ticari kazancın tespiti ile ilgili 38’ inci maddesinin birinci fıkrasında, '' Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce;
1- İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir,
2- İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41’inci maddeleri hükümlerine uyulur.'' hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, ticari kazancın tespitine ilişkin Gelir Vergisi Kanununun 39’uncu maddesinin ikinci fıkrasında ''Elde edilen hasılat, tahsil olunan paralarla tahakkuk eden alacakları; giderler ise, tediye olunan ve borçlanılan meblağları ifade eder.'' parantez içi hükmü yer almaktadır.
Kanunda yer alan düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, kurum kazancı, ticari kazanç niteliği taşıdığı ve ticari kazanç gibi tespit edildiğinden elde etme yönünden tahakkuk esası geçerlidir. Kurum kazancının hesap dönemleri itibariyle tespit edilerek, dönemler itibariyle gerçekleşmiş gelir ve giderlerin safi kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekir. Dönemsellik ilkesi gereğince işletmenin sürekli kabul edilen ömrü belli dönemlere bölünür ve her dönemin faaliyet sonuçları diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanır. Gelir ve giderler tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilerek hasılat, gelir ve kârlar aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılır. Tahakkuk ise gelirin ve giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesini ifade eder.
Bu itibarla, yapılan inşaat tamamen bitirilmediği müddetçe maliyet oluşmayacağından inşaatın devamı süresinde alınan hak edişler avans olarak değerlendirilecek ve söz konusu hakediş alımları nedeniyle kâr/zarar beyan edilmesi söz konusu olmayacaktır.
Bu nedenle aynı yıl içinde başlayıp bitirilen inşaata ilişkin olarak; inşaatın bitirildiği dönemde maliyet bedelinin tespit edilmesi ve alınan hakedişlerle arasındaki farkın (inşaat devam ederken alınan hakedişler dahil) inşaatın tamamlandığı dönem kurum kazancına dolayısıyla geçici vergi matrahına dahil edilerek beyan edilmesi gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder