15 Mart 2016 Salı

KDV'DE İNDİRİM

Nakliye Esnasında Çalınan veya Kaybolan Mallarla İlgili Olarak Satıcının Kargo Firmasının ve Alıcının Vergisel Durumu


Nakliye sürecinde meydana gelen mal kayıpları, malın çalınması kapsamında işlem görmektedir.
Çalınan mallar zayi mal niteliğinde olup, KDV indirimine yasaklıdır.
Çalınan mal nedeniyle uğranılan zararlar kanunen kabul edilmeyen gider niteliğindedir.
Bir firmanın malı başka bir firmanın sorumluluğunda iken veya çalınmaya karşı sigortalı iken çalınır veya kaybolursa, sorumlu firmaya veya sigorta şirketine bu malın fatura edilmesi söz konusu değildir. Bu suretle uğranılan zarar nedeniyle sorumlu firmadan veya sigorta şirketinden alınan para dekont ile belgelenir.
Mal çalınması nedeniyle zarara uğrayan ve bu nedenle tazminat alan firma aldığı tazminatı bu zararına mahsup eder. Zarar ağır basarsa kanunen kabul edilmeyen gider, tazminat ağır basarsa vergiye tabi gelir kaydeder.

Nakliye esnasında meydana gelen mal kayıpları hakkında yapılacak işlem bu kaybın sorumlusunun kim olduğuna göre değişmekte olup, yukarıdaki bölümlerde sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu ayırımına göre mal kaybı halinde yapılması gereken işlemler özetlenmiştir.
(Mehmet MAÇ Yaklaşım / Aralık 2015)

T.C. D A N I Ş T A Y Dokuzuncu Daire
Esas No: 2008/5755Karar No : 2010/1567Özeti: Adi ortaklık adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilemeyeceği hakkında.Temyiz Eden     :…- …Karşı Taraf    :Süleymanpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti :Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç gelir vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Tekirdağ Vergi Mahkemesi 8.10.2009 günlü ve E:2009/439, K:2009/925 sayılı kararıyla; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “zirai kazançta vergileme” başlıklı 53 üncü maddesinde; çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançların, bu Kanunun 94 üncü maddesine göre hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirileceği, 54 üncü maddede yazılı işletme büyüklüğünü aşan çiftçiler ile bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya 10 yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançlarının gerçek usulde tespit olunarak vergilendirileceği, ancak çiftçiye ait olmakla beraber zirai işletmeye dahil edilmeyen biçerdöver veya bu mahiyetteki bir motorlu araç veya on yaşına kadar ikiden fazla traktörün işletilmesinden elde edilen gelirlerin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirileceğinin belirtildiği, olayda, biçerdöver işletmeciliği faaliyetinden dolayı gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti bulunan …’ın sahibi olduğu biçerdöverin ½ hissesini 6.5.2009 tarihinde …’a devrettiği ve İdareye başvurarak çifçilik faaliyetini ortak olarak yürüteceklerini, biçerdöveri sadece kendi işlerinde kullanacaklarını belirterek ticari kazanç mükellefiyetinin terkinini istediği ve … ve … tarafından adi ortaklık için 15.5.2009 gün ve 12229 sayılı işe başlama bildiriminde bulunulduğu, İdarece, … ve … adına zirai kazanç mükellefiyetinin tesis edildiği, adi ortaklık adına ise, ticari kazanç hükümleri yönünden gelir vergisi mükellefiyetinin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, …’ın sahibi olduğu biçerdöverin ½ hissesini …’a devriyle oluşan adi ortaklık adına işe başlama bildirimine istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen gelir vergisi mükellefiyeti işleminde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 52’nci maddesi uyarınca yapılan faaliyetin zirai olduğunu, ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilemeyeceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti :Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi Gülbin Günhan’ın Düşüncesi :Dava dosyasından adi ortaklık adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilip edilmediği hususu anlaşılamadığından Vergi Mahkemesince bu hususun araştırılarak karar verilmek üzere mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Mustafa Bahtiyar’ın Düşüncesi :İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç gelir vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Dava, adi ortaklık adına ticari kazanç yönünden mükellefiyet tesis edildiği ileri sürülerek bu işlemin iptali istemiyle açılmış, Vergi Mahkemesince, adi ortaklık adına işe başlama bildirimine istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen mükellefiyet işleminde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalı vergi dairesi müdürlüğünce verilen savunma dilekçesinde, adi ortaklık tarafından verilen 15.5.2009 tarih ve 12229 kayıt nolu işe başlama bildirimi üzerine ortaklar adına ayrı ayrı zirai kazanç hükümlerine göre gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiği, ortaklık adına da katma değer vergisi yönünden mükellefiyet tesis edildiği belirtilmekte olup dosyada da, davacı ortaklık adına ticari kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiğine ilişkin herhangi bir belge bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, kuruluşu Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ve tescil şartına bağlı olmayan adi ortaklığın tüzel kişiliği de bulunmadığından ortaklığın gelir vergisi açısından ortaklardan bağımsız olarak vergilendirilmesi mümkün değildir. Türk vergi sisteminde ortakların paylarına düşen kazançlar ayrı ayrı ticari kazanç sayıldığından her ortak dönem sonunda ortaklık faaliyetinden payına düşen kar/zararı kendi hesabına dahil ederek beyan etmek zorundadır. Bu nedenle, adi ortaklık adına gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmesi yasal olarak mümkün değildir.
Bu bakımdan, adi ortaklık adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilip edilmediği hususu belirlenerek bir karar verilmesi gerekirken bu yönden araştırma yapılmadan davanın reddi yönünde verilen Vergi Mahkemesi kararında yasaya uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Tekirdağ Vergi Mahkemesinin 8.10.2009 günlü ve E:2009/439, K:2009/925 sayılı kararının bozulmasına 17.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Üçüncü Daire
Esas No: 2007/664
Karar No: 2010/336
Özet: Dar mükellef işveren kurumun Türkiye’de çalıştırdığı hizmet erbabına ödediği ücretin, kurumun Almanya’daki kazanç üzerinden ve döviz olarak ödenmiş olması koşuluyla Türkiye’de vergilendirilmeyeceği hakkında.
Temyiz Eden
Vekili               : Av....
Karşı Taraf     : Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacının, nezdinde çalıştığı kanuni ve iş merkezi Almanya’da bulunan şirketin Almanya’daki kazanandan elde ettiği ücretin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi uyarınca gelir vergisinden müstesna olduğu îhtirazi kaydıyla verdiği beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen gelir vergisine karşı açılan davayı; davacının Türkiye’de elde ettiği ücretin vergilendirildiği ihtilafsız olup, uyuşmazlığın yurt dışında elde edilen gelirin vergilendirilip vergilendirilmeyeceğine ilişkin bulunduğu, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında imzalanan ve 9.7.1986 tarih ve 19159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 15’inci maddesinin l’inci fıkrasında, 16,18,19 ve 20’nci madde hükümleri saklı kalmak üzere bir Akit Devlet mukiminin bir hizmet akdi dolayısıyla elde ettiği ücret, maaş ve benzeri menfaatlerin, bu hizmet diğer Akit Devlette ifa edilmedikçe, yalnız ilk bahsedilen Devlette vergilendirileceği, eğer hizmet diğer Devlette ifa edilirse, buradan elde edilen gelirin diğer Devlette vergilendirilebileceğinin kurala bağlandığı, 2’nci fıkrasında ise gelir elde eden kişinin, bu diğer Devlette bir vergilendirme dönemi içinde bir veya birkaç seferde 183 günü aşmamak üzere kalması durumunda yalnızca ilk bahsedilen Devlette vergilendirileceğinin hükme bağlandığı, mevcut yasa hükmüne göre önce gelen söz konusu hüküm uyarınca Türkiye’de 183 günü aşan bir faaliyet gösteren davacının elde ettiği tüm ücret gelirinin dolayısıyla Almanya’da elde ettiği ücret gelirinin de Türkiye’de vergilendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, dava konusu tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve E:2005/445, K:2006/266 sayılı kararının; 193 sayılı Yasanın 24’üncü maddesinin 14’üncü bendi uyarınca Türkiye’deki hizmetin karşılığı olarak firmanın Türkiye’deki kazancından ödenen ücret dışında, Almanya’daki hizmet için imzalanan sözleşme gereği Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak ödenen ücretin gelir vergisinden müstesna olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi : Pelin AKÇA
Düşüncesi : Türkiye’deki hizmet ifası nedeniyle elde edilen kazanç üzerindenödenen ücretin Türkiye’de vergilendirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 15’inci maddesi ile maddenin 2’nci fıkrasındaki koşulların varlığı dışında güvence altına alınmıştır. Yurt dışında elde edilen kazanç üzerinden ödenen ücretin ise yurt dışında vergilendirileceği, ayrıca Türkiye’de vergilendirilmeyeceği hem Anlaşma hükümleri gereği hem de 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi gereği olup, vergi mahkemesince Anlaşmanın 15’inci maddesindeki koşulların ihlali halinde vergilendirilecek olan ücret yanlış nitelendirilerek, koşulları ihlal eden davacının yurt dışında elde ettiği ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği gerekçesiyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmadığı, davacı iddialarının doğruluğunun araştırılarak, uyuşmazlığın sözü edilen yasa hükmü yönünden ele alınıp yeniden karar verilmek üzere bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Savcı: Nurten KARAÇAY
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 17’nci maddesinin 2’ncİ fıkrası hükmü uyarınca temyizen incelenen dosyalarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştayın kararına bağlı olup, temyiz isteminde bulunan davacının duruşma talebinin yerine getirilmesine gerek bulunmadığı sonucuna varıldığından dosya incelenerek işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Dar mükellef firmadan aldığı ücreti ihtirazı kayıtla beyan eden davacı adına yapılan gelir vergisi tahakkukuna karşı açılan davayı reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
Dar mükellef kurumların; Türkiye’de çalıştırdıkları hizmet erbabına Türkiye’de elde edilen kazançlarından ödediği ücretler tam mükellef kurumlar tarafından ödenen ücretlerle aynı esaslara göre vergilendirilmekle birlikte, yurt dışında elde ettikleri kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretler 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü maddesinin 14*üncü bendiyle gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Sözü edilen hükümde, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan dar mükellefiyete tabi işverenlerin yanında çalışan hizmet erbabına işverenin Türkiye dışında elde ettiği kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretlerin gelir vergisinden istisna edildiği kurala bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince istisnadan yararlanılabilmesi için; işverenin dar mükellef olması, ücretin Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden ödenmesi ve ödemenin döviz olarak yapılması koşullarının bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere istisnanın uygulanmasında yasa koyucu, işverenin mükellefiyet şekli ve ücretin üzerinden ödendiği kurum kazancının niteliğini ölçüt olarak almıştır.
Vergi mahkemesi kararına dayanak alınan Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasında da iç mevzuatımıza paralel bir düzenlemeyle, elde edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi, hizmetin, mukim olunmayan devlette ifa edilmesi koşuluyla kaynak devlete bırakılmıştır. Anlaşmanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan koşulların varlığında ise sözü edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi mukim olunan devlete geçmektedir.
Gerek Anlaşma gerek iç mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak ödenen ücretlerin Almanya’da vergilendirileceği, Türkiye’de ayrıca vergilendirilmeyeceği açık iken Vergi Mahkemesince, Anlaşmanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan koşulların, Türkiye’de ifa edilen hizmet karşılığı ödenen ücretlerin hangi ülkede vergilendirileceğine ilişkin kriterler olduğu başka bir ifadeyle, koşulların ihlali halinde mukim olunmayan devlette (Türkiye’de) vergilendirilecek olan ücretin Türkiye’de ifa edilen hizmete ilişkin olduğu göz ardı edilerek, koşulların ihlali halinde yurt dışında elde edilen ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği yargısına varılması hukuka uygun düşmediği gibi vergileme hakkının Türkiye’de bulunduğunun mahkemece kabulü, iç mevzuatımızdaki hükümlerin değerlendirilmesini gerektirirken, vergileme hakkının Türkiye’de olduğu sonucuna varılmasına karşın, Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendinin uygulanamayacağı yolunda karar verilmesi de çelişki yaratmıştır.
Kanuni ve iş merkezi Almanya’da bulunan ve yüklendiği ... Termik Santralinin 2’nci Ünitesinin kurulması, proje ve kontrollük hizmetini Türkiye’de proje ve şantiye ofisi aracılığıyla gerçekleştiren ... unvanlı firmanın şantiye ofisinde ticaret müdürü olarak görevlendirilen ve 2004 yılında Türkiye’deki hizmet ifası dolayısıyla elde ettiği 44.710 TL ücretin vergilendirildiği taraflar arasında tartışmasız olan davacı, 1990 yılından beri anılan firmada çalıştığını, ihtirazi kayıtla beyan edilen 62.702 TL ücretin, Türkiye’de ödenen ücretten ayrı olarak, firmanın Almanya’da elde ettiği kazancından döviz olarak Almanya’da ödendiği ve Almanya’daki hesaplara gider kaydedildiğini ileri sürmüştür.
Dava konusu ücretin, dar mükellef olan işveren firmanın Almanya’daki kazancı üzerinden ve döviz olarak ödenmiş olması koşuluyla gelir vergisine tabi tutulamayacağı Gelir Vergisi Kanununun 24’üncü maddesinin 13’üncü bendi gereği olup, yukarıdaki değerlendirmeler karşısında çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının da buna engel oluşturmadığı görülmektedir. Bu nedenle ihtirazi kayıtla beyan edilen ücretin, hangi ülkede elde edilen kazanç üzerinden ödendiği hususu da açıklığa kavuşturulduktan sonra uyuşmazlık, yukarıda sözü edilen yasa hükmü kapsamında değerlendirilerek oluşacak sonuca göre yeniden karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve E-.2005/445, K:2006/266 sayılı kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine, 8.2.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Özeti : Özel hastane işleten davacı şirketin mensuplarına sağlık hizmeti verdiği resmi kurumlar adına düzenlediği fatura bedellerinin bir kısmının bu kurumlarca ödenmemesi durumunda eksik ödenen fatura tutarının 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 35. maddesi kapsamında değerlendirilerek indirim konusu yapılmasının mümkün olduğu hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Mayıs 2014)

T.C. D A N I Ş T A Y Vergi Dava Daireleri Kurumu
Esas No : 2008/380Karar No : 2009/69
Özeti Hayali ihracat ve fatura ticareti organizasyonu çerçevesinde düzenlenen faturalarda gösterilen katma değer vergisinin indirim ve iade konusu yapılamayacağı hakkında.
 (Vergi Sorunları Dergisi Mayıs 2014)

Yangın, Deprem, Sel Gibi Doğal Afetler İle Hırsızlık ve Kullanım Ömrünün Sona Ermesi Sonucunda Ekonomik Değerini Yitiren Mallara İlişkin Ödenen KDV’nin Durumu
Deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığının yangın sebebiyle mücbir sebep ilân ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olanlar hariç olmak üzere, zayi olan mallara ait katma değer vergisi’nin indirim konusu yapılamayacaktır. Çalınan mallar da zayi kapsamında sayılmayacağından çalınan mallara ödenen katma değer vergisinin her koşulda indirimi mümkün bulunmamaktadır.
Ekonomik değerini yitiren mallara ödenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılıp yapılmayacağı takdir komisyonu gözetiminde imha edilip edilmemesine bağlıdır. Takdir komisyonu gözetiminde imha edilen mallara ödenen katma değer vergisi indirilebilecekken aksi halde indirimi söz konusu değildir.
(Kerem MARMARA E-Yaklaşım / Mayıs 2014)

Son Kullanma Tarihi Dolmuş Olan Emtiaların İmhası Durumunun Vergi Kanunları Açısından Değerlendirilmesi
Son kullanım tarihi dolmuş, hasar görmüş, miadı dolmuş, bozulmuş, ekonomik değerini kaybetmiş, insan sağlığını tehdit eden emtilar 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 30/c bendi uyarınca zayi olmuş mal olarak kabul edilmesi;
Acilen imha edilmesi mecburiyeti bulunan bu ürünlerin emsal bedellerinin takdir komisyonlarınca muayyen bir zamanda takdir edilmesi gerektiği, bunun her zaman mümkün olamayacağı hususları göz önüne alınarak; takdir komisyonuna başvurulmaksızın ilgili bakanlık veya yetkili kurum görevlilerinin de yer aldığı bir komisyon nezdinde tutanakla tespit edilmek suretiyle imha edilebileceği,
Söz konusu imha işlemine bağlı olarak imha tutanaklarında yer alan tutarların gelir ve/veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği,
Söz konusu imha işlemine bağlı olarak, imha edilen emtianın alımında yüklenilen KDV tutarının imha işleminin gerçekleştiği döneme ilişkin KDV beyannamesinin verilmesi sırasında ilave edilecek KDV olarak beyan edilmesi,
Bu şekilde beyan edilen KDV tutarı ise gelir ve/veya kurumlar vergisi matrahının tespiti sırasında gider ya da maliyet unsuru olarak dikkate alınması gerekmektedir.
(İlhan ÇETİN E-Yaklaşım / Mayıs 2014)


T.C. D A N I Ş T A Y Dokuzuncu Daire
Esas No : 2008/6875 Karar No : 2009/2665

Özeti GSM operatör bayii olan şirket yönetici ve yakınları lehine yapılan sigorta primleri ödemelerinin kanunen kabul edilmeyen gider olduğundan buna dayalı katma değer vergisi indirimleri mümkün değildir.
(Vergi Sorunları Dergisi Şubat 2014)

DAĞITILAN ÖRTÜLÜ KAZANCA İSABET EDEN KDV İNDİRİM KONUSU YAPILABİLİR Mİ?

Konuyla ilgili temel iki görüş vardır. Birinci görüşü savunanlar 30/d maddesinin, iş ve işletme ile ilgili olmayan giderleri kapsadığını, örtülü kazanca isabet eden KDV’nin bu madde ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini söylemektedirler. İkinci görüşü savunanlar ise, katma değer vergisi kanununun 30/d maddesinin açık olduğunu ve örtülü kazanca isabet eden KDV’nin indirim konusu yapılamayacağını belirtmektedirler. Gelir İdaresi konu ile ilgili olarak, 60 numaralı Katma Değer Vergisi Sirkülerinde açıklamalar yapmış ve 8.1.4 bölümünde, “transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançların kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması kabul edilmediğinden, bu giderler dolayısıyla ödenen KDV’nin de indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.” ifadesine yer vermiştir.
(Olcay KOLOTOĞLU Vergi Sorunları Dergisi Şubat 2014)

İşi Bırakan Mükelleflerde Devreden KDV’nin Durumu (E-Yaklaşım)

Katma değer vergisinin bir işlem vergisi olması ve özü itibariyle katma değeri vergilemesinden hareketle indirim mekanizması vasıtasıyla mahsubu mümkün olmayan ve  sonraki döneme devreden katma değer vergisinin mükelleflere iade edilmesi mümkün değildir.
Ancak, tasfiye hâlindeki kurumların ve işi bırakan mükelleflerin son KDV beyannamesinde yer alan “Sonraki Döneme Devreden KDV”nin bir daha indirim imkânı bulunmadığından, bu vergi artık “İndirilemeyecek KDV” hâline dönüşmektedir. İndirilemeyecek KDV ise Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 58. maddesinin mefhumu muhalifinden hareketle ve 1 Seri No.lu KDVK GT gereğince tasfiye kârının belirlenmesinde ve işi bırakan mükellefin gelir vergisi matrahını tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir.
Ahmet KORKMAZ (E-Yaklaşım / Şubat 2014) 


T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire
Esas No : 2009/445 Karar No : 2011/7534

Özeti : Araç kiralama faaliyetinde bulunan mükelleflerin, kiralama faaliyetlerinde kullandığı araçlara tam amortisman uygulayabileceği, katma değer vergilerini ve motorlu taşıtlar vergilerini dönem kazancından indirebileceği hakkında.
(Vergi Sorunları Dergisi Aralık 2013)

EKSİK OLDUĞU SONRADAN ANLAŞILAN VE SATICI TARAFINDAN TAMAMLANAN SATIŞ KDV'Sİ İÇİN ALICIYA RÜCU EDİLMESİ VE ALICININ BU KDV'Yİ SATICIYA ÖDEYİP İNDİRMESİ İMKÂNI

Satıcı, KDV'ye tabi mal tesliminde veya hizmet ifasında KDV hesaplamamış veya eksik hesaplamışsa, bu eksikliğin sonradan giderilmesi halinde ve işlemin "bedel + KDV" esaslı olarak yapılmış olması durumunda, tamamladığı KDV tutarı için alıcıya rücu edebilir.
Bu talep KDV tutarını içeren izahlı bir fatura ve KDV eksikliğinin tamamlandığına dair belgelerle yapılmalıdır.
Alıcı, bu şekilde nakden veya hesaben ödediği KDV'yi ödemeyi yaptığı ayda indirebilir. İade hakkı mevcutsa ve indirimin yapıldığı ayda indirimle giderilemeyen KDV söz konusu ise, indirimle giderilemeyen ile sınırlı olarak bu KDV'nin iadesini isteyebilir.
Mehmet MAÇ  (Yeminli Mali Müşavir) MDERGI Haziran 2009

Hesap dönemi kapandıktan sonra gelen faturaların hangi dönemin gideri olacağı KDV'nin indirilip indirilemeyeceği.

Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı Özelgesi
Tarih      : 23.03.2009
Sayı      : B.07,1.GİB.04.99.16.01/2- MUK-445                                              
İlgide kayıtlı dilekçeniz ile Başkanlığımızın .................. vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz belirtilerek, 2008/Aralık dönemine ait faturaların 2009 yılında gelen satıcı faturalarında yer alan Katma Değer Vergisinin 2008 yılı kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunda Başkanlığımızın görüşü talep edilmektedir.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29'uncu maddesinin birinci fıkrasında, mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirim konusu yapabilecekleri belirtilmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrası gereğince indirim hakkı, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilmektedir.
Öte yandan, konuya ilişkin olarak yayımlanan 23 Seri No.lu KDV Genel Tebliği'nin, "Vergi İndirimi" başlıklı bölümünde, indirim zamanı indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere kayıt edildiği vergilendirme döneminde kullanılabileceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre, 2008 yılı ile ilgili olarak hesap dönemi kapandıktan sonra alınan faturalara ilişkin katma değer vergisinin, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu hesap dönemi aşıldığından, indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6'ncı maddesinde kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Vergi uygulamaları açısından tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri gereğince, her gelir veya gider unsuru ait olduğu hesap döneminin kazancının tespitinde dikkate alınmalıdır.
Bu çerçevede, hesap dönemi kapandıktan sonra gelen faturalarda yer alan tutarlar, şirketinizce tahakkuk ettikleri dönemin gideri olarak değerlendirilecektir. Ayrıca, söz konusu faturalarda yer alan ve indirim konusu yapılamayan katma değer vergisi tutarlarının maliyet veya gider unsuru olarak dikkate alınması mümkündür. Bu tutarların gider olarak dikkate alınması halinde, ilgili oldukları döneme ilişkin kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaları gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder