Hizmet
İhracında İade
T.C.
DANIŞTAY Üçüncü Daire
Esas No : 2009/2043
Karar No :
2012/243
Özeti : Yurt içinde
yapılan kira sözleşmesi ile yurt dışında faaliyet göstermek üzere yabancı bir
şirkete kiralanan kamyon ve yarı frigofirik yarı römorklar satın alınırken yurt
içinde ödenen ve indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin iade
edileceği hakkında.
(Vergi Dünyası Aralık 2014)
T.C. D
A N I Ş T A Y Dokuzuncu Daire
Esas
No: 2008/1701Karar No : 2009/736Özeti: Adi ortaklık
adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis
edilemeyeceği hakkında.
Temyiz Eden :…- …
Karşı Taraf :Süleymanpaşa
Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti :Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç gelir vergisi
mükellefiyetinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Tekirdağ Vergi Mahkemesi
8.10.2009 günlü ve E:2009/439, K:2009/925 sayılı kararıyla; 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu’nun “zirai kazançta vergileme” başlıklı 53 üncü maddesinde;
çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançların, bu Kanunun 94 üncü maddesine göre
hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirileceği, 54 üncü
maddede yazılı işletme büyüklüğünü aşan çiftçiler ile bir biçerdövere veya bu
mahiyetteki bir motorlu araca veya 10 yaşına kadar ikiden fazla traktöre sahip
olan çiftçilerin kazançlarının gerçek usulde tespit olunarak
vergilendirileceği, ancak çiftçiye ait olmakla beraber zirai işletmeye dahil
edilmeyen biçerdöver veya bu mahiyetteki bir motorlu araç veya on yaşına kadar ikiden
fazla traktörün işletilmesinden elde edilen gelirlerin ticari kazanç
hükümlerine göre vergilendirileceğinin belirtildiği, olayda, biçerdöver
işletmeciliği faaliyetinden dolayı gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti
bulunan …’ın sahibi olduğu biçerdöverin ½ hissesini 6.5.2009 tarihinde …’a
devrettiği ve İdareye başvurarak çifçilik faaliyetini ortak olarak
yürüteceklerini, biçerdöveri sadece kendi işlerinde kullanacaklarını belirterek
ticari kazanç mükellefiyetinin terkinini istediği ve … ve … tarafından adi
ortaklık için 15.5.2009 gün ve 12229 sayılı işe başlama bildiriminde
bulunulduğu, İdarece, … ve … adına zirai kazanç mükellefiyetinin tesis
edildiği, adi ortaklık adına ise, ticari kazanç hükümleri yönünden gelir
vergisi mükellefiyetinin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, …’ın sahibi
olduğu biçerdöverin ½ hissesini …’a devriyle oluşan adi ortaklık adına işe
başlama bildirimine istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen gelir vergisi
mükellefiyeti işleminde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir. Davacı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 52’nci maddesi
uyarınca yapılan faaliyetin zirai olduğunu, ticari kazanç hükümlerine göre
vergilendirilemeyeceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti :Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Tetkik Hakimi
Gülbin Günhan’ın Düşüncesi :Dava dosyasından
adi ortaklık adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi
mükellefiyeti tesis edilip edilmediği hususu anlaşılamadığından Vergi
Mahkemesince bu hususun araştırılarak karar verilmek üzere mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Mustafa Bahtiyar’ın Düşüncesi :İdare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu
maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz
edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği
görüşüldü:
Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç
gelir vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi
Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Dava, adi ortaklık adına ticari kazanç yönünden
mükellefiyet tesis edildiği ileri sürülerek bu işlemin iptali istemiyle
açılmış, Vergi Mahkemesince, adi ortaklık adına işe başlama bildirimine
istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen mükellefiyet işleminde yasaya
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalı vergi dairesi
müdürlüğünce verilen savunma dilekçesinde, adi ortaklık tarafından verilen 15.5.2009
tarih ve 12229 kayıt nolu işe başlama bildirimi üzerine ortaklar adına ayrı
ayrı zirai kazanç hükümlerine göre gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiği,
ortaklık adına da katma değer vergisi yönünden mükellefiyet tesis edildiği
belirtilmekte olup dosyada da, davacı ortaklık adına ticari kazanç yönünden
gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiğine ilişkin herhangi bir belge
bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, kuruluşu Borçlar Kanunu’nda
düzenlenen ve tescil şartına bağlı olmayan adi ortaklığın tüzel kişiliği de
bulunmadığından ortaklığın gelir vergisi açısından ortaklardan bağımsız olarak
vergilendirilmesi mümkün değildir. Türk vergi sisteminde ortakların paylarına
düşen kazançlar ayrı ayrı ticari kazanç sayıldığından her ortak dönem sonunda
ortaklık faaliyetinden payına düşen kar/zararı kendi hesabına dahil ederek
beyan etmek zorundadır. Bu nedenle, adi ortaklık adına gelir vergisi
mükellefiyeti tesis edilmesi yasal olarak mümkün değildir.
Bu bakımdan, adi ortaklık adına ticari kazanç
hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilip edilmediği
hususu belirlenerek bir karar verilmesi gerekirken bu yönden araştırma
yapılmadan davanın reddi yönünde verilen Vergi Mahkemesi kararında yasaya
uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin
kabulüyle, Tekirdağ Vergi Mahkemesinin 8.10.2009 günlü ve E:2009/439,
K:2009/925 sayılı kararının bozulmasına 17.04.2012 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Üçüncü Daire
Esas No: 2007/664
Karar No: 2010/336
Özet: Dar mükellef işveren kurumun Türkiye’de çalıştırdığı hizmet
erbabına ödediği ücretin, kurumun Almanya’daki kazanç üzerinden ve döviz olarak
ödenmiş olması koşuluyla Türkiye’de vergilendirilmeyeceği hakkında.
Temyiz Eden
Vekili
: Av....
Karşı Taraf
: Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacının, nezdinde çalıştığı kanuni
ve iş merkezi Almanya’da bulunan şirketin Almanya’daki kazanandan elde ettiği
ücretin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi
uyarınca gelir vergisinden müstesna olduğu îhtirazi kaydıyla verdiği beyanname
üzerinden tahakkuk ettirilen gelir vergisine karşı açılan davayı; davacının
Türkiye’de elde ettiği ücretin vergilendirildiği ihtilafsız olup, uyuşmazlığın
yurt dışında elde edilen gelirin vergilendirilip vergilendirilmeyeceğine
ilişkin bulunduğu, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında
imzalanan ve 9.7.1986 tarih ve 19159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 15’inci maddesinin l’inci fıkrasında,
16,18,19 ve 20’nci madde hükümleri saklı kalmak üzere bir Akit Devlet mukiminin
bir hizmet akdi dolayısıyla elde ettiği ücret, maaş ve benzeri menfaatlerin, bu
hizmet diğer Akit Devlette ifa edilmedikçe, yalnız ilk bahsedilen Devlette vergilendirileceği,
eğer hizmet diğer Devlette ifa edilirse, buradan elde edilen gelirin diğer
Devlette vergilendirilebileceğinin kurala bağlandığı, 2’nci fıkrasında ise
gelir elde eden kişinin, bu diğer Devlette bir vergilendirme dönemi içinde bir
veya birkaç seferde 183 günü aşmamak üzere kalması durumunda yalnızca ilk
bahsedilen Devlette vergilendirileceğinin hükme bağlandığı, mevcut yasa hükmüne
göre önce gelen söz konusu hüküm uyarınca Türkiye’de 183 günü aşan bir faaliyet
gösteren davacının elde ettiği tüm ücret gelirinin dolayısıyla Almanya’da elde
ettiği ücret gelirinin de Türkiye’de vergilendirilmesi gerektiği sonucuna
ulaşıldığından, dava konusu tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle reddeden Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve E:2005/445,
K:2006/266 sayılı kararının; 193 sayılı Yasanın 24’üncü maddesinin 14’üncü
bendi uyarınca Türkiye’deki hizmetin karşılığı olarak firmanın Türkiye’deki
kazancından ödenen ücret dışında, Almanya’daki hizmet için imzalanan sözleşme
gereği Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak ödenen ücretin
gelir vergisinden müstesna olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi : Pelin AKÇA
Düşüncesi : Türkiye’deki hizmet ifası nedeniyle elde edilen
kazanç üzerindenödenen ücretin Türkiye’de vergilendirilmesi, Türkiye
Cumhuriyeti ile Federal Almanya arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme
anlaşmasının 15’inci maddesi ile maddenin 2’nci fıkrasındaki koşulların varlığı
dışında güvence altına alınmıştır. Yurt dışında elde edilen kazanç üzerinden
ödenen ücretin ise yurt dışında vergilendirileceği, ayrıca Türkiye’de
vergilendirilmeyeceği hem Anlaşma hükümleri gereği hem de 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi gereği olup, vergi
mahkemesince Anlaşmanın 15’inci maddesindeki koşulların ihlali halinde
vergilendirilecek olan ücret yanlış nitelendirilerek, koşulları ihlal eden
davacının yurt dışında elde ettiği ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği
gerekçesiyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmadığı, davacı iddialarının
doğruluğunun araştırılarak, uyuşmazlığın sözü edilen yasa hükmü yönünden ele
alınıp yeniden karar verilmek üzere bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Savcı: Nurten KARAÇAY
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49’uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu
maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz
edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 17’nci maddesinin 2’ncİ fıkrası hükmü uyarınca
temyizen incelenen dosyalarda duruşma yapılması tarafların istemine ve
Danıştayın kararına bağlı olup, temyiz isteminde bulunan davacının duruşma
talebinin yerine getirilmesine gerek bulunmadığı sonucuna varıldığından dosya
incelenerek işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Dar mükellef firmadan aldığı ücreti ihtirazı kayıtla
beyan eden davacı adına yapılan gelir vergisi tahakkukuna karşı açılan davayı
reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
Dar mükellef kurumların; Türkiye’de çalıştırdıkları
hizmet erbabına Türkiye’de elde edilen kazançlarından ödediği ücretler tam
mükellef kurumlar tarafından ödenen ücretlerle aynı esaslara göre
vergilendirilmekle birlikte, yurt dışında elde ettikleri kazançları üzerinden
döviz olarak ödediği ücretler 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü
maddesinin 14*üncü bendiyle gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Sözü edilen
hükümde, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan dar mükellefiyete tabi işverenlerin
yanında çalışan hizmet erbabına işverenin Türkiye dışında elde ettiği
kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretlerin gelir vergisinden istisna
edildiği kurala bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince istisnadan yararlanılabilmesi
için; işverenin dar mükellef olması, ücretin Türkiye dışında elde edilen kazanç
üzerinden ödenmesi ve ödemenin döviz olarak yapılması koşullarının bir arada
gerçekleşmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere istisnanın uygulanmasında yasa
koyucu, işverenin mükellefiyet şekli ve ücretin üzerinden ödendiği kurum
kazancının niteliğini ölçüt olarak almıştır.
Vergi mahkemesi kararına dayanak alınan Türkiye
Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasında da iç mevzuatımıza
paralel bir düzenlemeyle, elde edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi,
hizmetin, mukim olunmayan devlette ifa edilmesi koşuluyla kaynak devlete
bırakılmıştır. Anlaşmanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan
koşulların varlığında ise sözü edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi mukim
olunan devlete geçmektedir.
Gerek Anlaşma gerek iç mevzuat hükümleri birlikte
değerlendirildiğinde, Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak
ödenen ücretlerin Almanya’da vergilendirileceği, Türkiye’de ayrıca
vergilendirilmeyeceği açık iken Vergi Mahkemesince, Anlaşmanın 15’inci
maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan koşulların, Türkiye’de ifa edilen hizmet
karşılığı ödenen ücretlerin hangi ülkede vergilendirileceğine ilişkin kriterler
olduğu başka bir ifadeyle, koşulların ihlali halinde mukim olunmayan devlette
(Türkiye’de) vergilendirilecek olan ücretin Türkiye’de ifa edilen hizmete
ilişkin olduğu göz ardı edilerek, koşulların ihlali halinde yurt dışında elde
edilen ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği yargısına varılması hukuka
uygun düşmediği gibi vergileme hakkının Türkiye’de bulunduğunun mahkemece
kabulü, iç mevzuatımızdaki hükümlerin değerlendirilmesini gerektirirken,
vergileme hakkının Türkiye’de olduğu sonucuna varılmasına karşın, Gelir Vergisi
Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendinin uygulanamayacağı yolunda karar
verilmesi de çelişki yaratmıştır.
Kanuni ve iş merkezi Almanya’da bulunan ve
yüklendiği ... Termik Santralinin 2’nci Ünitesinin kurulması, proje ve
kontrollük hizmetini Türkiye’de proje ve şantiye ofisi aracılığıyla
gerçekleştiren ... unvanlı firmanın şantiye ofisinde ticaret müdürü olarak
görevlendirilen ve 2004 yılında Türkiye’deki hizmet ifası dolayısıyla elde
ettiği 44.710 TL ücretin vergilendirildiği taraflar arasında tartışmasız olan
davacı, 1990 yılından beri anılan firmada çalıştığını, ihtirazi kayıtla beyan
edilen 62.702 TL ücretin, Türkiye’de ödenen ücretten ayrı olarak, firmanın
Almanya’da elde ettiği kazancından döviz olarak Almanya’da ödendiği ve Almanya’daki
hesaplara gider kaydedildiğini ileri sürmüştür.
Dava konusu ücretin, dar mükellef olan işveren
firmanın Almanya’daki kazancı üzerinden ve döviz olarak ödenmiş olması
koşuluyla gelir vergisine tabi tutulamayacağı Gelir Vergisi Kanununun 24’üncü maddesinin
13’üncü bendi gereği olup, yukarıdaki değerlendirmeler karşısında çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşmasının da buna engel oluşturmadığı görülmektedir.
Bu nedenle ihtirazi kayıtla beyan edilen ücretin, hangi ülkede elde edilen
kazanç üzerinden ödendiği hususu da açıklığa kavuşturulduktan sonra uyuşmazlık,
yukarıda sözü edilen yasa hükmü kapsamında değerlendirilerek oluşacak sonuca
göre yeniden karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararının bozulması
gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile
Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve E-.2005/445, K:2006/266 sayılı
kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda
karşılanması gerektiğine, 8.2.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Özeti Serbest bölgeye yapılan hizmet
ihracının yurtdışına yapılan mal teslimi gibi değerlendirilmesi ve katma değer
vergisi iadesinden yararlanması gerektiği hakkında.
(Vergi
Sorunları Dergisi Mayıs 2014)
T.C. D
A N I Ş T A Y Dokuzuncu Daire
Esas
No: 2007/4511Karar No : 2009/2055Özeti: Adi ortaklık
adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis
edilemeyeceği hakkında.
Temyiz Eden :…- …
Karşı Taraf :Süleymanpaşa
Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti :Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç gelir
vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Tekirdağ Vergi
Mahkemesi 8.10.2009 günlü ve E:2009/439, K:2009/925 sayılı kararıyla; 193
sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “zirai kazançta vergileme” başlıklı 53 üncü
maddesinde; çiftçilerin elde ettikleri zirai kazançların, bu Kanunun 94 üncü
maddesine göre hasılatları üzerinden tevkifat yapılmak suretiyle
vergilendirileceği, 54 üncü maddede yazılı işletme büyüklüğünü aşan çiftçiler
ile bir biçerdövere veya bu mahiyetteki bir motorlu araca veya 10 yaşına kadar
ikiden fazla traktöre sahip olan çiftçilerin kazançlarının gerçek usulde tespit
olunarak vergilendirileceği, ancak çiftçiye ait olmakla beraber zirai işletmeye
dahil edilmeyen biçerdöver veya bu mahiyetteki bir motorlu araç veya on yaşına
kadar ikiden fazla traktörün işletilmesinden elde edilen gelirlerin ticari
kazanç hükümlerine göre vergilendirileceğinin belirtildiği, olayda, biçerdöver
işletmeciliği faaliyetinden dolayı gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti
bulunan …’ın sahibi olduğu biçerdöverin ½ hissesini 6.5.2009 tarihinde …’a
devrettiği ve İdareye başvurarak çifçilik faaliyetini ortak olarak
yürüteceklerini, biçerdöveri sadece kendi işlerinde kullanacaklarını belirterek
ticari kazanç mükellefiyetinin terkinini istediği ve … ve … tarafından adi
ortaklık için 15.5.2009 gün ve 12229 sayılı işe başlama bildiriminde
bulunulduğu, İdarece, … ve … adına zirai kazanç mükellefiyetinin tesis
edildiği, adi ortaklık adına ise, ticari kazanç hükümleri yönünden gelir
vergisi mükellefiyetinin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, …’ın sahibi
olduğu biçerdöverin ½ hissesini …’a devriyle oluşan adi ortaklık adına işe
başlama bildirimine istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen gelir vergisi
mükellefiyeti işleminde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir. Davacı, Gelir Vergisi Kanunu’nun 52’nci maddesi
uyarınca yapılan faaliyetin zirai olduğunu, ticari kazanç hükümlerine göre
vergilendirilemeyeceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti :Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Tetkik Hakimi
Gülbin Günhan’ın Düşüncesi :Dava dosyasından
adi ortaklık adına ticari kazanç hükümleri doğrultusunda gelir vergisi
mükellefiyeti tesis edilip edilmediği hususu anlaşılamadığından Vergi
Mahkemesince bu hususun araştırılarak karar verilmek üzere mahkeme kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı
Mustafa Bahtiyar’ın Düşüncesi :İdare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu
maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz
edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği
görüşüldü:
Davacı adi ortaklık adına tesis edilen ticari kazanç
gelir vergisi mükellefiyetinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi
Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Dava, adi ortaklık adına ticari kazanç yönünden
mükellefiyet tesis edildiği ileri sürülerek bu işlemin iptali istemiyle
açılmış, Vergi Mahkemesince, adi ortaklık adına işe başlama bildirimine
istinaden ticari kazanç yönünden tesis edilen mükellefiyet işleminde yasaya
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalı vergi dairesi
müdürlüğünce verilen savunma dilekçesinde, adi ortaklık tarafından verilen
15.5.2009 tarih ve 12229 kayıt nolu işe başlama bildirimi üzerine ortaklar
adına ayrı ayrı zirai kazanç hükümlerine göre gelir vergisi mükellefiyeti tesis
edildiği, ortaklık adına da katma değer vergisi yönünden mükellefiyet tesis edildiği
belirtilmekte olup dosyada da, davacı ortaklık adına ticari kazanç yönünden
gelir vergisi mükellefiyeti tesis edildiğine ilişkin herhangi bir belge
bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, kuruluşu Borçlar Kanunu’nda
düzenlenen ve tescil şartına bağlı olmayan adi ortaklığın tüzel kişiliği de
bulunmadığından ortaklığın gelir vergisi açısından ortaklardan bağımsız olarak
vergilendirilmesi mümkün değildir. Türk vergi sisteminde ortakların paylarına
düşen kazançlar ayrı ayrı ticari kazanç sayıldığından her ortak dönem sonunda
ortaklık faaliyetinden payına düşen kar/zararı kendi hesabına dahil ederek
beyan etmek zorundadır. Bu nedenle, adi ortaklık adına gelir vergisi
mükellefiyeti tesis edilmesi yasal olarak mümkün değildir.
Bu bakımdan, adi ortaklık adına ticari kazanç
hükümleri doğrultusunda gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilip edilmediği
hususu belirlenerek bir karar verilmesi gerekirken bu yönden araştırma
yapılmadan davanın reddi yönünde verilen Vergi Mahkemesi kararında yasaya
uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin
kabulüyle, Tekirdağ Vergi Mahkemesinin 8.10.2009 günlü ve E:2009/439,
K:2009/925 sayılı kararının bozulmasına 17.04.2012 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
T.C.
D A N I Ş T A Y
Üçüncü Daire
Esas No: 2007/664
Karar No: 2010/336
Özet: Dar mükellef işveren kurumun Türkiye’de çalıştırdığı hizmet
erbabına ödediği ücretin, kurumun Almanya’daki kazanç üzerinden ve döviz olarak
ödenmiş olması koşuluyla Türkiye’de vergilendirilmeyeceği hakkında.
Temyiz Eden
Vekili
: Av....
Karşı Taraf
: Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Davacının, nezdinde çalıştığı kanuni
ve iş merkezi Almanya’da bulunan şirketin Almanya’daki kazanandan elde ettiği
ücretin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi
uyarınca gelir vergisinden müstesna olduğu îhtirazi kaydıyla verdiği beyanname
üzerinden tahakkuk ettirilen gelir vergisine karşı açılan davayı; davacının
Türkiye’de elde ettiği ücretin vergilendirildiği ihtilafsız olup, uyuşmazlığın
yurt dışında elde edilen gelirin vergilendirilip vergilendirilmeyeceğine
ilişkin bulunduğu, Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında
imzalanan ve 9.7.1986 tarih ve 19159 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşmasının 15’inci maddesinin l’inci fıkrasında,
16,18,19 ve 20’nci madde hükümleri saklı kalmak üzere bir Akit Devlet mukiminin
bir hizmet akdi dolayısıyla elde ettiği ücret, maaş ve benzeri menfaatlerin, bu
hizmet diğer Akit Devlette ifa edilmedikçe, yalnız ilk bahsedilen Devlette
vergilendirileceği, eğer hizmet diğer Devlette ifa edilirse, buradan elde
edilen gelirin diğer Devlette vergilendirilebileceğinin kurala bağlandığı,
2’nci fıkrasında ise gelir elde eden kişinin, bu diğer Devlette bir vergilendirme
dönemi içinde bir veya birkaç seferde 183 günü aşmamak üzere kalması durumunda
yalnızca ilk bahsedilen Devlette vergilendirileceğinin hükme bağlandığı, mevcut
yasa hükmüne göre önce gelen söz konusu hüküm uyarınca Türkiye’de 183 günü aşan
bir faaliyet gösteren davacının elde ettiği tüm ücret gelirinin dolayısıyla
Almanya’da elde ettiği ücret gelirinin de Türkiye’de vergilendirilmesi
gerektiği sonucuna ulaşıldığından, dava konusu tahakkukta hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve
E:2005/445, K:2006/266 sayılı kararının; 193 sayılı Yasanın 24’üncü maddesinin
14’üncü bendi uyarınca Türkiye’deki hizmetin karşılığı olarak firmanın
Türkiye’deki kazancından ödenen ücret dışında, Almanya’daki hizmet için imzalanan
sözleşme gereği Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak
ödenen ücretin gelir vergisinden müstesna olduğu ileri sürülerek bozulması
istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi
gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi : Pelin AKÇA
Düşüncesi : Türkiye’deki hizmet ifası nedeniyle elde edilen
kazanç üzerindenödenen ücretin Türkiye’de vergilendirilmesi, Türkiye
Cumhuriyeti ile Federal Almanya arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme
anlaşmasının 15’inci maddesi ile maddenin 2’nci fıkrasındaki koşulların varlığı
dışında güvence altına alınmıştır. Yurt dışında elde edilen kazanç üzerinden
ödenen ücretin ise yurt dışında vergilendirileceği, ayrıca Türkiye’de
vergilendirilmeyeceği hem Anlaşma hükümleri gereği hem de 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendi gereği olup, vergi
mahkemesince Anlaşmanın 15’inci maddesindeki koşulların ihlali halinde
vergilendirilecek olan ücret yanlış nitelendirilerek, koşulları ihlal eden
davacının yurt dışında elde ettiği ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği
gerekçesiyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmadığı, davacı iddialarının
doğruluğunun araştırılarak, uyuşmazlığın sözü edilen yasa hükmü yönünden ele
alınıp yeniden karar verilmek üzere bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Savcı: Nurten KARAÇAY
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizenincelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 49’uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması
gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu
maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz
edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 17’nci maddesinin 2’ncİ fıkrası hükmü uyarınca
temyizen incelenen dosyalarda duruşma yapılması tarafların istemine ve
Danıştayın kararına bağlı olup, temyiz isteminde bulunan davacının duruşma
talebinin yerine getirilmesine gerek bulunmadığı sonucuna varıldığından dosya
incelenerek işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Dar mükellef firmadan aldığı ücreti ihtirazı kayıtla
beyan eden davacı adına yapılan gelir vergisi tahakkukuna karşı açılan davayı
reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
Dar mükellef kurumların; Türkiye’de çalıştırdıkları
hizmet erbabına Türkiye’de elde edilen kazançlarından ödediği ücretler tam
mükellef kurumlar tarafından ödenen ücretlerle aynı esaslara göre
vergilendirilmekle birlikte, yurt dışında elde ettikleri kazançları üzerinden
döviz olarak ödediği ücretler 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 23’üncü
maddesinin 14*üncü bendiyle gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Sözü edilen
hükümde, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan dar mükellefiyete tabi
işverenlerin yanında çalışan hizmet erbabına işverenin Türkiye dışında elde
ettiği kazançları üzerinden döviz olarak ödediği ücretlerin gelir vergisinden
istisna edildiği kurala bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince istisnadan yararlanılabilmesi
için; işverenin dar mükellef olması, ücretin Türkiye dışında elde edilen kazanç
üzerinden ödenmesi ve ödemenin döviz olarak yapılması koşullarının bir arada
gerçekleşmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere istisnanın uygulanmasında yasa
koyucu, işverenin mükellefiyet şekli ve ücretin üzerinden ödendiği kurum
kazancının niteliğini ölçüt olarak almıştır.
Vergi mahkemesi kararına dayanak alınan Türkiye
Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasında da iç mevzuatımıza
paralel bir düzenlemeyle, elde edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi,
hizmetin, mukim olunmayan devlette ifa edilmesi koşuluyla kaynak devlete
bırakılmıştır. Anlaşmanın 15’inci maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan
koşulların varlığında ise sözü edilen ücretlerin vergilendirme yetkisi mukim
olunan devlete geçmektedir.
Gerek Anlaşma gerek iç mevzuat hükümleri birlikte
değerlendirildiğinde, Türkiye dışında elde edilen kazanç üzerinden döviz olarak
ödenen ücretlerin Almanya’da vergilendirileceği, Türkiye’de ayrıca
vergilendirilmeyeceği açık iken Vergi Mahkemesince, Anlaşmanın 15’inci
maddesinin 2’nci fıkrasında sayılan koşulların, Türkiye’de ifa edilen hizmet
karşılığı ödenen ücretlerin hangi ülkede vergilendirileceğine ilişkin kriterler
olduğu başka bir ifadeyle, koşulların ihlali halinde mukim olunmayan devlette
(Türkiye’de) vergilendirilecek olan ücretin Türkiye’de ifa edilen hizmete
ilişkin olduğu göz ardı edilerek, koşulların ihlali halinde yurt dışında elde
edilen ücretin de Türkiye’de vergilendirileceği yargısına varılması hukuka
uygun düşmediği gibi vergileme hakkının Türkiye’de bulunduğunun mahkemece
kabulü, iç mevzuatımızdaki hükümlerin değerlendirilmesini gerektirirken,
vergileme hakkının Türkiye’de olduğu sonucuna varılmasına karşın, Gelir Vergisi
Kanununun 23’üncü maddesinin 14’üncü bendinin uygulanamayacağı yolunda karar
verilmesi de çelişki yaratmıştır.
Kanuni ve iş merkezi Almanya’da bulunan ve
yüklendiği ... Termik Santralinin 2’nci Ünitesinin kurulması, proje ve
kontrollük hizmetini Türkiye’de proje ve şantiye ofisi aracılığıyla
gerçekleştiren ... unvanlı firmanın şantiye ofisinde ticaret müdürü olarak
görevlendirilen ve 2004 yılında Türkiye’deki hizmet ifası dolayısıyla elde
ettiği 44.710 TL ücretin vergilendirildiği taraflar arasında tartışmasız olan
davacı, 1990 yılından beri anılan firmada çalıştığını, ihtirazi kayıtla beyan
edilen 62.702 TL ücretin, Türkiye’de ödenen ücretten ayrı olarak, firmanın
Almanya’da elde ettiği kazancından döviz olarak Almanya’da ödendiği ve
Almanya’daki hesaplara gider kaydedildiğini ileri sürmüştür.
Dava konusu ücretin, dar mükellef olan işveren
firmanın Almanya’daki kazancı üzerinden ve döviz olarak ödenmiş olması
koşuluyla gelir vergisine tabi tutulamayacağı Gelir Vergisi Kanununun 24’üncü
maddesinin 13’üncü bendi gereği olup, yukarıdaki değerlendirmeler karşısında
çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının da buna engel oluşturmadığı
görülmektedir. Bu nedenle ihtirazi kayıtla beyan edilen ücretin, hangi ülkede
elde edilen kazanç üzerinden ödendiği hususu da açıklığa kavuşturulduktan sonra
uyuşmazlık, yukarıda sözü edilen yasa hükmü kapsamında değerlendirilerek
oluşacak sonuca göre yeniden karar verilmek üzere vergi mahkemesi kararının
bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile
Gaziantep Vergi Mahkemesinin 6.4.2006 gün ve E-.2005/445, K:2006/266 sayılı
kararının bozulmasına, yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda
karşılanması gerektiğine, 8.2.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Özeti Yurtdışına biçerdöver kiralanması
işinin hizmet ihracı olduğu ve katma değer vergisi iadesine konu olabileceği
hakkında.
(Vergi
Sorunları Dergisi Mayıs 2014)
2.
Hizmet İhracı
3065 sayılı Kanunun (11/1-a) maddesine göre
yurtdışındaki müşteriler için yapılan hizmetler vergiden istisna edilmiştir.
2.1.
İstisnanın Kapsamı
3065 sayılı Kanunun (11/1-a) maddesi kapsamında bir
hizmetin KDV’den istisna olabilmesi için, aynı Kanunun (12/2)nci maddesine
göre;
- Hizmetin yurtdışındaki bir müşteri için yapılması,
- Hizmetten yurtdışında faydalanılması,
gerekir.
Hizmetin yurtdışındaki bir müşteri için yapıldığı,
yurtdışındaki müşteri adına düzenlenen fatura ve benzeri belge ile tevsik
edilir.
Hizmetten yurtdışında faydalanılmasından kasıt,
Türkiye’de yurtdışındaki müşteri için yapılan hizmetin, müşterinin
yurtdışındaki iş, işlem ve faaliyetleri ile ilgili olması; Türkiye'deki
faaliyetleri ile ilgisi bulunmamasıdır.
Yurtdışındaki firmaların, Türkiye'ye gönderecekleri
mal ve hizmetler Türkiye’de tüketildiğinden, bu firmalara söz konusu mal ve
hizmetler için Türkiye’de verilen danışmanlık, aracılık, gözetim, müşteri
bulma, piyasa araştırması vb. hizmetler, hizmet ihracı istisnası kapsamında
değerlendirilmez ve KDV’ye tabidir. Bu durumda faydalanma kriterinin
tespitinde, yapılan hizmetin ithal edilen mal ile doğrudan ilişkili olması
gerekir.
Yabancı firmaların Türkiye'den ithal ettiği
(Türkiye'nin ihraç ettiği) mallar dolayısıyla verilen hizmetler, hizmet ihracı
kapsamında değerlendirilir.
Türkiye içinde taşıma hakkı bulunmayan yabancı
bayraklı gemilere ve uçaklara verilen tadil, bakım, onarım hizmetleri hizmet
ihracı kapsamında KDV’den istisnadır.
Türkiye’den serbest bölgelere verilen hizmetler
hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmez.
Bu istisna uygulamasına ilişkin bazı örnekler
aşağıda yer almaktadır:
Örnek 1: Türkiye'de mükellef (Z)
Mühendislik Ltd. Şti., Ürdün'de bulunan bir firma ile yaptığı anlaşma uyarınca
bu firmaya Ürdün'de inşa edilecek bir tekstil fabrikası projesi çizimini yapmış
ve buna ait bedeli tahsil etmiştir.
Bu hizmet, hizmet ihracatı kapsamında KDV’den
istisna olup, (Z) firması, düzenleyeceği faturada KDV hesaplamaz.
Örnek 2: Türkiye'de faaliyette bulunan (A) şirketi,
Almanya'da yerleşik bir firma için, bu firmanın Türkiye'den satın aldığı
tekstil ürünlerinin temin edilmesinde aracılık etmiş ve komisyon ücreti
almıştır.
(A) şirketinin, bu komisyonculuk hizmeti, hizmet
ihracatı kapsamında KDV’den istisnadır.
Örnek 3: Türkiye'de yerleşik olan ve
seyahat acenteliği yapan (B) A.Ş., yurtdışında bulunan bir seyahat acentesinin
gönderdiği turist grubuna konaklama, tur düzenleme ve yeme-içme hizmeti
vermektedir. (B), söz konusu hizmeti karşılığında 25.000 TL almıştır.
Türkiye'deki seyahat acentesi aldığı bu paranın 10.000 TL’lik kısmını, turist grubunun
Türkiye'deki konaklama, yeme-içme gibi masraflarında kullanmıştır. Yaptığı bu
masraflardan sonra kendisine 15.000 TL kalmıştır.
Bu durumda, (B), yabancı seyahat acentesine 15.000
TL’lik hizmette bulunmuş olup, bu hizmet KDV’den istisna olacaktır.
Ancak, (B) A.Ş. nin turist grubuna Türkiye'de
verdiği yeme-içme, konaklama gibi hizmetlerden Türkiye'de faydalanıldığından,
bu hizmetler KDV’ye tabidir.
Bu mükellefin, yabancı seyahat acentesine verdiği
söz konusu hizmetlere ait düzenleyeceği faturada, vergiden istisna tutulan
hizmet bedeli ile vergiye tabi tutulacak hizmet bedeliniayrı ayrı
gösterebileceği gibi, bu hizmetler için ayrı ayrı fatura düzenlemesi de
mümkündür.
Örnek 4: Türkiye'de yerleşik olan ve
aracılık faaliyetinde bulunan (A) şirketi, Japonya'da yerleşik bir firmanın
mallarına Türkiye'de müşteri bulmaktadır.
Bu şirketin aracılık faaliyeti kapsamında yaptığı
hizmetten Türkiye'de faydalanılmakta olup bahse konu hizmet ihracat istisnası
kapsamında değerlendirilmez. Faturanın yabancı firma adına düzenlenmiş ve
hizmet bedelinin Türkiye'ye getirilmiş olması bu durumu etkilemez.
Örnek 5: Hollanda'da yerleşik bir firma
Türkiye'den maden cevheri ithal etmektedir. Türkiye'de yerleşik (A) firması da
söz konusu maden cevherinin sağlanması, kalite kontrolü, malın ihraç limanına
kadar taşınması ve gemilere yüklenmesi gibi işleri yabancı firma adına
yapmaktadır.
(A) firması, bu hizmetleri ile ilgili olarak yaptığı
harcamaları ve komisyon ücretini yabancı firmaya fatura etmekte ve bedelini
Türkiye' ye getirmektedir.
Yurtdışındaki firmaların, Türkiye'den ithal
edecekleri mallar ile ilgili olarak, Türkiye’den aldıkları hizmetlerden
yurtdışında faydalanılmaktadır. Bu nedenle, (A) firmasının yaptığı bu hizmet,
hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilir.
Örnek 6: Irak’ta yerleşik bir firma,
Irak’taki bir sulama projesini üstlenen (A) Türk firması hakkında, (B) Türk
danışmanlık firmasından yeterlik araştırması yapmasını istemiştir.
(B) danışmanlık firması, bu hizmeti ile ilgili
olarak yaptığı harcamaları ve komisyon ücretini yabancı firmaya fatura etmiş ve
karşılığını döviz olarak Türkiye'ye getirmiştir.
(A) firmasının hizmetinden yurtdışında
faydalanılmakta olup (B) danışmanlık firmasının yaptığı bu hizmet, hizmet
ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilir.
Örnek 7: Türkiye'de mükellef (T) İnş. Taah. Ltd. Şti.,
Özbekistan’da yerleşik (X) firması ile yaptığı anlaşma uyarınca bu firmaya
Özbekistan’da inşa edilecek bir fabrikanın inşasında kullanılmak üzere gerek
kendi mülkiyetinde bulunan gerekse kiralama yoluyla temin ettiği iş
makinelerini kiralamıştır.
Bu kiraya verme hizmeti, Türkiye’de yapılan ve
faydalanılan bir hizmet niteliğinde olmadığından KDV’nin konusuna girmez.
KDV’nin konusuna girmeyen bu işlem istisna kapsamında değerlendirilmez.
Örnek 8: Türkiye’de mukim (Z) firması Almanya’da mukim
(Y) firması ile yapmış olduğu sözleşme kapsamında yurtdışındaki kontörlü kredi
kartı müşterilerine internet ortamında servis, destek, danışmanlık hizmeti
vermektedir. Söz konusu hizmetlere ilişkin fatura Almanya’da mukim (Y) firması
adına düzenlenmiş ve karşılığı döviz olarak Türkiye'ye gelmiştir.
(Z) firmasının hizmetinden yurtdışında
faydalanıldığından, (Y) firmasına vermiş olduğu hizmet, hizmet ihracatı
istisnası kapsamında değerlendirilir.
Örnek 9:Türkiye’de mukim (A) firması ABD’de yerleşik (B)
firmasından yine ABD’de yerleşik finansal kiralama şirketi aracılığıyla 60 ay
süreyle kiralamış olduğu uçakları Türkiye’ye getirmeden Rusya’da yerleşik bir
firmaya kiraya vermiştir.
Bu kiraya verme hizmeti, Türkiye’de yapılan ve
faydalanılan bir hizmet niteliğinde olmadığından KDV’nin konusuna girmez.
KDV’nin konusuna girmeyen bu işlem istisna kapsamında değerlendirilmez.
Örnek 10: Türkiye’de mukim (T) havayolu firması
kendisine aituçaklarla yurtdışındaki havayolu firmalarına kendi uçuş ekibinin
denetimi ve yönetimi altında uçuş saatine endeksli ücretlendirme yapılmak
suretiyle yurtdışında uçuş hizmeti vermektedir.
(T) havayolu firmasının yurtdışındaki havayolu
firmalarına yurtdışında vermiş olduğu uçuş hizmeti KDV’nin konusuna
girmediğinden hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmez.
2.2.
İstisnanın Tevsiki ve Beyanı
Hizmet ihracına ilişkin istisna, yurtdışındaki
müşteriye düzenlenen hizmet faturası ile tevsik edilir. Hizmet faturalarının
firma yetkililerince onaylı fotokopileri veya dökümlerini gösteren liste
verilir. Bu belgelerin istisnanın beyan edildiği dönemde beyanname verme süresi
içinde bir dilekçe ekinde ibrazı gerekir. İstisnanın beyanı için, hizmete ait
ödeme belgesinin (dövizin Türkiye'ye getirildiğini tevsik eden bir belge, banka
dekontu vb.) temin edilmiş olması zorunlu değildir.
(KDV UYGULAMA TEBLİĞİ)
İş makineleri ve ekipmanlarının yurt dışına kiraya
verilmesi işleminin Türkiye’de yapılan veya Türkiye’de faydalanılan bir hizmet
niteliğinde bulunmadığından, katma değer vergisinin konusuna girmediği ve bu
nedenle hizmet ihracatı olarak değerlendirilemeyeceği
GİB. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın, 18.08.2008
tarih ve 3032 sayılı Özelgesi:
“Yurt dışında
taahhüde dayalı olarak yapmış olduğunuz inşaat işlerinde kullanılmak üzere
finansal kiralama yoluyla edinmiş olduğunuz iş makineleri ve ekipmanlarının yurt
dışına kiraya verilmesi işlemi, Türkiye’de yapılan veya Türkiye’de faydalanılan bir
hizmet niteliğinde bulunmadığından katma değer vergisinin konusuna
girmemektedir.
Bu nedenle, söz konusu kiralama işlemi KDV’nin
konusuna girmediğinden, yapılan işlem hizmet ihracatı olarak da
değerlendirilemeyecektir. Ayrıca, bu işlemlerle ilgili olarak yüklenilen
vergiler Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30/a maddesine göre indirim konusu
yapılamayacak olup, gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınacaktır.”
Danıştay, “Türkiye’den yurt dışına yapılan
makine ve teçhizat kiralamasının ticari kiralama yoluyla ihracat olarak hizmet
ihracatı kapsamında KDV’den istisna olduğu” görüşündedir. Danıştay’ın konu
hakkında verdiği emsal bir Karar’ın özeti aşağıdadır:
“Merkezi ve faaliyeti Türkiye’de bulunan şirketin
aktifinde kayıtlı kamyon ve frigofirik yarı römorkların Irak’ta bulunan bir
firmaya ticari kiralama yoluyla kiralanması işleminde kiralama işlemi
Türkiye’de, kiralama hizmetinden faydalanma ise yurt dışında gerçekleştiğinden,
kiralama hizmeti 3065 sayılı Kanun’un 11. maddesi ve 12. maddesinin 2. fıkrası
uyarınca hizmet ihracatı kapsamında KDV’den
istisnaolacaktır.” (Dn. 3.
D.’nin, 31.01.2012 tarih ve E. 2009/2043, K. 2012/243 sayılı Kararı (Karar’ın
tam metni için bkz. Yaklaşım, Sayı: 244, Nisan 2013, s. 303-305)
KDV HİZMET İHRACATI İSTİSNASI UYGULAMASINDA DÖVİZ ALIM
BELGESİNİN SADECE İADE İŞLEMLERİNDE ARANILACAĞI
113 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile
KDV hizmet ihracatında döviz alım belgesi aranılma zorunluluğu, hizmet ihracatı
istisnasının beyan edilmesi işlemlerinde kaldırılmış olup, iade işlemlerinde
halen devam etmektedir. Kişisel görüşümüze göre, Kambiyo Mevzuatına paralel
olarak KDV hizmet ihracatından doğan KDV iadelerinde de döviz alım belgesi
aranılmamalıdır.
Durmuş Yener ÖZEL (Yaklaşım Ocak 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder